'Felsefe - Din ilişkisi / Samanlıkta Ben Seni Buldum - III' seslendirme dosyası:
>>Dünden Devam>>
Nitekim din de, felsefe de, bilim ve akılda da özeleştiriden ve yanlış teşhislerden kaynaklanan bir kompleks içindedir. Her paradigma kendi doğruları üzerinden kendisini tabulaştırma peşinde olduğu üzere Felsefe de bu anlamda dine benzemeye başladığından beri çıkmaza doğru sürüklendi. Çünkü" Hakikat"i aradığını iddaa eden Felsefe, kendi gerçeğini "hakikat" diye iddaa etti. Bu da en çok eleştirdiği dogmatik bilgilerin dogma olarak reddiyesi veya kabulüyle sonuçlandı. Ve böylece kendisini bilmeden yeni bir "dogma" olarak ilan etmiş oldu. Nasılsa insanın en çok eleştirdiği şey en az bildiği şeydir.
Burada şu tespiti yapmak yerinde olacaktır. Dogmaları reddederek kendi doğrularını kabul ettirmekte bir ''dogma'' çeşidi olduğu için bilimsel olarak gerçekliği kabul edilen "İlahi dogma"yı seçme arzusu, İslam dini açısından daha reel sonuçlar doğurmuştur.
Ancak bu defa da dinin kendi içinde de akıl üzerinden, din üzerinden, bilim ve Felsefe üzerinden ''yeni toplum mühendislikleriyle'' karşı karşıya kalındı. Fyodor Dostoyevski "İnsana en çok acı veren şey, söyledikleriyle söylemek istedikleri arasındaki uçurumdur." der. Felsefe de din de maalesef kendi içinde nesnel düşünceyi ara sıra kaybetmiş olmalarıdır.
Konumuza dönelim, Anselmus, Proslogion adlı eserinde; ''İnanmaktayız ki sen (Tanrı) kendisinden daha büyüğü düşünemeyecek olan bir şeysin'' diyerek akılda biçimlendirir. ''Tanrı yoktur dediğinde dahi bu sözlerin olup olmadığı konusunda bir anlayış getirmese de dile getirdiklerini anlayabilecek durumdadır. İnkar edenler dahi aklında Tanrı ile ilgili kavrayışa sahiptir. Ancak Anselmus akıldaki kavrayış ve ideanın olması kabul edilebilir bir şey değildir. Kendisinden daha büyüğü düşünemeyecek Tanrı bir kez düşünüldüğünde o sadece aklıda var olmakla kalmayacak aynı zamanda gerçeklikte yer alacaktır. Bu kanıt Anselmus'ta Tanrı'ya imandır. akılda başlar ve İlahi aydınlanma ile devam eder.
Anselmus, Agustinus dan yaklaşık 7 asır sonra 1033 de doğmuştur. Proslogion eserinde "Zira inanayım diye anlamayı gözetmiyorum fakat anlayayım diye inanıyorum. Çünkü şuna inanıyorum ki inanmadıkça anlamayacağım" 0ntolojik kanıtıdır. Ve bütün iyi şeyler tekbir iyiden dolayı iyidirler.
Agustinisudan 750 yıl sonra 1079 da doğan Abelardus'a göre niyet eylemden daha önemlidir. Günah kötü niyetle ortaya çıkar. Zira ilk günah diğer insanları etkilemez. Bireysel günahlardır. Bu yüzden bireysel niyet belirleyicidir.
Augustinus'dan yaklaşık 14 asır sonra Immanuel Kant
"Öyle eyle ki, senin istemenin maksimi, hep aynı zamanda genel bşr yasamanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin. " Bu bilge kişiler Felsefe ve din birlikteliğini aydınlanma ile birleştiren din ile felsefe yi çok iyi bilen filozoflardı. Biz bu aydınlanmaya "irfan" yer ettği mekana "gönül" diyoruz.
Daha önce de dediğimiz gibi Din bilmeden Felsefe akademik gevezeliktir. Felsefe bilmeden Din ise taklittir. Mukallitliktir. Bunun ötesine geçemez şekil ve şekilcilikte kalır, asla öze inemez.
Kişisel gelişimler, spirütüelciler, yeni yeni akımlar, pozitivist ve popülist yaklaşımlar ve daha niceleri istemeden de olsa insanı bencilliğe, belirsizliğe, taklitciliğe, bireyselciliğe götürür. Oysa felsefe bilerek, din isteyerek erdeme ve öze ulaştırır.
İşte bütün bu alanların, ilgilerin, bilimin, dinin, felsefenin, akıl ve kalbin tüm bunların birleştiği yer; akıl zeka, önsezi, rüya, his, duygu değil tüm hepsinin bütün olduğu gönüldür.
Bunu gerçekleştirmek içinde Geçen dediğimiz gibi; Öğrenilmiş hakikatleri, gerçeklik aynasında görmektir İrfan. Şeksiz şüphesiz şahit olmaktır... Bu anlamda bu gönüle sahip olmak irfan gerektirir.
Biz de bu bir okul olalım ve filozofların bilge insanların gönlüyle kavrayalım . Ancak unutmayalım,
"Gönül okuluna "kimseyi gücendirmemek" şartıyla girersin. Ancak "Kimseden gücenmemek" şartıyla mezun olabilirsin.
Sözün Özü:
Her horoz kendi samanlığında öter diye biz de kendi samanlığımıza geri dönelim.
Gönül Okulunun Samanlık sınıfına.
Dünya bir Samanlık sınıfıysa biz de iğnemizi kaldığımız yerden aramaya devam edelim.
Olmayan İğneyi bulmasa da aramak filozofluktur
Mıknatıslı iğneyi bulmak alimliktir.
Olmayan İğneyi bulmak deliliktir.
Olan iğneyi bulmasa da aramak dervişlik
Olan iğneyi vazgeçmeden arayarak bulmak bilgeliktir.
Nitekim din de, felsefe de, bilim ve akılda da özeleştiriden ve yanlış teşhislerden kaynaklanan bir kompleks içindedir. Her paradigma kendi doğruları üzerinden kendisini tabulaştırma peşinde olduğu üzere Felsefe de bu anlamda dine benzemeye başladığından beri çıkmaza doğru sürüklendi. Çünkü" Hakikat"i aradığını iddaa eden Felsefe, kendi gerçeğini "hakikat" diye iddaa etti. Bu da en çok eleştirdiği dogmatik bilgilerin dogma olarak reddiyesi veya kabulüyle sonuçlandı. Ve böylece kendisini bilmeden yeni bir "dogma" olarak ilan etmiş oldu. Nasılsa insanın en çok eleştirdiği şey en az bildiği şeydir.
Burada şu tespiti yapmak yerinde olacaktır. Dogmaları reddederek kendi doğrularını kabul ettirmekte bir ''dogma'' çeşidi olduğu için bilimsel olarak gerçekliği kabul edilen "İlahi dogma"yı seçme arzusu, İslam dini açısından daha reel sonuçlar doğurmuştur.
Ancak bu defa da dinin kendi içinde de akıl üzerinden, din üzerinden, bilim ve Felsefe üzerinden ''yeni toplum mühendislikleriyle'' karşı karşıya kalındı. Fyodor Dostoyevski "İnsana en çok acı veren şey, söyledikleriyle söylemek istedikleri arasındaki uçurumdur." der. Felsefe de din de maalesef kendi içinde nesnel düşünceyi ara sıra kaybetmiş olmalarıdır.
Konumuza dönelim, Anselmus, Proslogion adlı eserinde; ''İnanmaktayız ki sen (Tanrı) kendisinden daha büyüğü düşünemeyecek olan bir şeysin'' diyerek akılda biçimlendirir. ''Tanrı yoktur dediğinde dahi bu sözlerin olup olmadığı konusunda bir anlayış getirmese de dile getirdiklerini anlayabilecek durumdadır. İnkar edenler dahi aklında Tanrı ile ilgili kavrayışa sahiptir. Ancak Anselmus akıldaki kavrayış ve ideanın olması kabul edilebilir bir şey değildir. Kendisinden daha büyüğü düşünemeyecek Tanrı bir kez düşünüldüğünde o sadece aklıda var olmakla kalmayacak aynı zamanda gerçeklikte yer alacaktır. Bu kanıt Anselmus'ta Tanrı'ya imandır. akılda başlar ve İlahi aydınlanma ile devam eder.
Anselmus, Agustinus dan yaklaşık 7 asır sonra 1033 de doğmuştur. Proslogion eserinde "Zira inanayım diye anlamayı gözetmiyorum fakat anlayayım diye inanıyorum. Çünkü şuna inanıyorum ki inanmadıkça anlamayacağım" 0ntolojik kanıtıdır. Ve bütün iyi şeyler tekbir iyiden dolayı iyidirler.
Agustinisudan 750 yıl sonra 1079 da doğan Abelardus'a göre niyet eylemden daha önemlidir. Günah kötü niyetle ortaya çıkar. Zira ilk günah diğer insanları etkilemez. Bireysel günahlardır. Bu yüzden bireysel niyet belirleyicidir.
Augustinus'dan yaklaşık 14 asır sonra Immanuel Kant
"Öyle eyle ki, senin istemenin maksimi, hep aynı zamanda genel bşr yasamanın ilkesi olarak da geçerli olabilsin. " Bu bilge kişiler Felsefe ve din birlikteliğini aydınlanma ile birleştiren din ile felsefe yi çok iyi bilen filozoflardı. Biz bu aydınlanmaya "irfan" yer ettği mekana "gönül" diyoruz.
Daha önce de dediğimiz gibi Din bilmeden Felsefe akademik gevezeliktir. Felsefe bilmeden Din ise taklittir. Mukallitliktir. Bunun ötesine geçemez şekil ve şekilcilikte kalır, asla öze inemez.
Kişisel gelişimler, spirütüelciler, yeni yeni akımlar, pozitivist ve popülist yaklaşımlar ve daha niceleri istemeden de olsa insanı bencilliğe, belirsizliğe, taklitciliğe, bireyselciliğe götürür. Oysa felsefe bilerek, din isteyerek erdeme ve öze ulaştırır.
İşte bütün bu alanların, ilgilerin, bilimin, dinin, felsefenin, akıl ve kalbin tüm bunların birleştiği yer; akıl zeka, önsezi, rüya, his, duygu değil tüm hepsinin bütün olduğu gönüldür.
Bunu gerçekleştirmek içinde Geçen dediğimiz gibi; Öğrenilmiş hakikatleri, gerçeklik aynasında görmektir İrfan. Şeksiz şüphesiz şahit olmaktır... Bu anlamda bu gönüle sahip olmak irfan gerektirir.
Biz de bu bir okul olalım ve filozofların bilge insanların gönlüyle kavrayalım . Ancak unutmayalım,
"Gönül okuluna "kimseyi gücendirmemek" şartıyla girersin. Ancak "Kimseden gücenmemek" şartıyla mezun olabilirsin.
Sözün Özü:
Her horoz kendi samanlığında öter diye biz de kendi samanlığımıza geri dönelim.
Gönül Okulunun Samanlık sınıfına.
Dünya bir Samanlık sınıfıysa biz de iğnemizi kaldığımız yerden aramaya devam edelim.
Olmayan İğneyi bulmasa da aramak filozofluktur
Mıknatıslı iğneyi bulmak alimliktir.
Olmayan İğneyi bulmak deliliktir.
Olan iğneyi bulmasa da aramak dervişlik
Olan iğneyi vazgeçmeden arayarak bulmak bilgeliktir.
Arda Karani / diğer yazıları
- İCMA VE İCTİHAD / 26.10.2022
- Geylani okulunda Ehl-i Beyt ekolü / 10.08.2022
- Geylani Okulu / 29.07.2022
- Bir tasavvuf anatomisi / 22.07.2022
- Antroposen Çağı / 30.06.2022
- Holosen / Mavi Cennet / 09.06.2022
- Bir Deniz Masalı/ Günebakan Şiiri / 09.05.2022
- Sakız orucu bozar mı? -2- / 19.04.2022
- Sakız orucu bozar mı? -1- / 18.04.2022
- Şiir gibi / 16.04.2022
- Geylani okulunda Ehl-i Beyt ekolü / 10.08.2022
- Geylani Okulu / 29.07.2022
- Bir tasavvuf anatomisi / 22.07.2022
- Antroposen Çağı / 30.06.2022
- Holosen / Mavi Cennet / 09.06.2022
- Bir Deniz Masalı/ Günebakan Şiiri / 09.05.2022
- Sakız orucu bozar mı? -2- / 19.04.2022
- Sakız orucu bozar mı? -1- / 18.04.2022
- Şiir gibi / 16.04.2022