Ne demeli bilmiyorum ki? Strasbourg'daki hâkimler kendi şehirlerine de sıçrayan "Paris olayları" karşısında nasıl olup da bu derece kayıtsız kalabiliyorlar, gerçekten anlamak mümkün değil? Tamam, "hukuk" tabii ki siyasal ve toplumsal olanın kuyruğundan gitmeyecek; haklı bir "özerkliği" tabii ki koruyacak. Ancak bu "özerklik", AİMH Büyük Dairesi'nin Leyla Şahin davasında sergilediği tavırda olduğu gibi, siyasal ve toplumsal olandan bu derece "serbest" mi olmalıdır? Hem de -hatırlayın- "Paris olayları" ile Leyla Şahin davası arasında adına "ayrımcılık" dediğimiz bir adaletsizlik ortak motif olarak ortada öylece dururken? Bana sorarsanız, Leyla Şahin davası "Paris olayları"nın da önemli nedenlerinden birisini oluşturan "öğretimde ayrımcılık" faslında daha aşırı bir kerteye işaret etmektedir. Şöyle ki: Fransa'da "Paris olayları"nın önemli nedenlerinden birisi olan "öğretimde kültürel ayrımcılık" yalnızca ilk ve orta öğretimde kendisini gösterip yükseköğretim kurumlarında bu ayrımcılık "sosyal-sınıfsal" bir mahiyet kazanırken, "öğretimde kültürel ayrımcılık" Türkiye'de -Leyla Şahin davasına konu olan olayda karşımıza çıktığı gibi- üniversiteye de ulaşmış durumdadır. Ayrımcılığın neticesi"Paris olayları" göstermiştir ki, cumhuriyetin "kalbi-vatanı" kabul edilen "Okul", Fransa gibi vadesi dolmuş bir cumhuriyetçiğin pek çok alanda dolaşımda olduğu ülkelerde kendisinden beklenildiği gibi "cumhuriyete gönül vermiş yurttaşlar" değil, problemli banliyölerin okuldan başlayarak hayatın her alanında ayrımcılıkla karşılaşan ve hınçlarını otomobillerden çıkaran genç sakinlerini yaratmaktadır. Görmek isteyen için manzara apaçıktır? Ama siz gelin de, "Okul"dan başlayan bu ayrımcılığın bir toplumu nerelere götürebileceğini AİHM Büyük Dairesi'ndeki hâkimlere anlatın, anlatabilirseniz? Bir garip kararÖyle bir "büyük daire" ki, tıp öğrenimini bitirmesine çok az kalmış bir kız öğrencinin başındaki başörtüsü yüzünden hayatının karartılmasını "düşünce ve vicdan özgürlüğü", "öğretim hakkı", "özel ve ailevi hayata saygı", "ifade özgürlüğü" ve "ayrımcılığın yasaklanması"nın ihlali olarak değerlendirmiyor. Bir "daire" ancak bu kadar "büyük" olabilir herhalde? İyi ama bu durumda "Okul"un meziyetleri nereye gitti? "Cumhuriyet", insanlığı aydınlığa kavuşturacak en başta gelen kurum olarak "Okul"u işaret etmiyor muydu? Leyla Şahin'in (biliyorsunuz kendisi tıp öğrenimini Viyana'da tamamladı) başında başörtüsü evinde oturması "cumhuriyet"i, ihlal edilmediği söylenen özgürlükleri ve "büyük daire"yi daha mı memnun ederdi? Madem konumuz yine Leyla Şahin davası, yeri gelmişken bir hususu bir kere daha hatırlatmayı görev bilirim: Bu davanın AİHM'ye götürülmesi yanlıştı zaten. AİHM'deki hâkimlerin bu tür konulara şöyle ya da böyle yaklaştıklarından dolayı söylemiyorum bunu. Yanlıştı, çünkü bu konu "insan haklarını" ilgilendiren ve AİHM'nin kararıyla çözülecek bir konu değildi. Olacak iş mi Allah aşkına; Avrupa'nın bütün ülkelerinin üniversiteleri başörtüsüne -tabii ki- açıkken, Türkiye'nin AİHM'nin kapısını çalıp içtihat istemesi de nereden çıktı? Sorun tabii ki "siyasal"dı ve çözüm de muhakkak ki siyasal olacaktı.Kürşat Bumin / Yeni Şafak
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.