Adem Birinci: Ülkemizde gıda güvenliğini risk altına sokan hangi etkenler vardır?
A. Kırgöz: Bunları bazı başlıklar altında toplayabiliriz. Genetik yapısı değiştirilmiş ürünler(GDO'lar), tarım ilaçlarının kalıntıları, hormon kalıntıları, kimyasal katkı maddelerinin kalıntıları, sağlıklı üretim koşullarının eksikliğinden kaynaklanan riskler, taklit ve tağşişten kaynaklanan riskler, radyasyon kalıntısı riski, denetim yokluğu ve AR-GE yapılmamasından kaynaklanan riskler, siyasi baskılardan kaynaklanan riskler ve diğer etkenlerin riskleri.
Adem Birinci: GDO nedir?
A. Kırgöz: GDO genetiği değiştirilmiş organizma demektir. Bir örnekle açıklayalım. Doğal mısır bitkisini yetiştirdiğimizi düşünelim. Böcek veya kurtçuk gelip mısırdan birkaç lokma yer ve karnını doyurur. Böcek ve kurtçuk ölmez. Şimdi aynı mısıra Bacillus thuringiensis bakterisinin böcek zehri üreten genini transfer edelim. Artık mısırımız GDO'ludur. Böcek ve kurtçuk yine gelir birkaç lokma yer ve ölür. Bu GDO'lu mısırların bugüne kadar insan sağlığına hiçbir zararı yoktur diye yalan söylendi. Bugün anlaşıldı ki bu GDO'lu mısırlar pankreas ve karaciğer kanseri yapıyor. Buyurun cenaze namazına.
Adem Birinci: GDO'dan amaç nedir?
A. Kırgöz: GDO'dan amaç sadece para ve kar değildir. Henry Kissenger'in “yiyeceği kontrol edersen insanları kontrol edersin” sözünden de anlaşılacağı gibi Amerikan küçük sosyo-politik elit tarafından tüm dünya insanlarının akıbeti değiştirmek isteniyor. Böylece önceki despot ve diktatörlerin hayal ettikleri gibi mutlak dünya hâkimiyeti son hedeftir.
Adem Birinci: GDO'nun yaygınlaşması için ne gibi metotlar uygulanmaktadır?
A. Kırgöz: Politik tehdit, hükümet baskısı, yalan, rüşvet ve cinayetler sıradan uygulanan baskılardır. Bütün bunlar biyoteknoloji endüstrisinin denetimsizleştirilmesini sağlamaktadır. Denetimsizlik kuralından başka denklik doktrini de uygulandı. Baba Bush 1986'da başkan yardımcısı Quayle ile birlikte Monsanto ve 5–6 büyük GDO şirketlerine özgürlük ve teşvikler tanıdı. Başkan 1992'de GDO'lu gıdaların diğer sıradan bitkilerle (mısır, soya, pirinç, pamuk) özde denk olduğunu bildirdi. GDO'lu bitkilerin sıradan gıdalarla denk sayılması niteliksel tahrifatı inkâr etmek demekti. Ciddi bilim adamlarının belirttiği gibi bu denklik tamamen sahte bilimseldi. Bu denklik doktrini esasen zehir ve biyokimyasal testlerin yapılmaması için bir bahaneydi. Denetleyici kurumlar GDO'lu şirketlerle işbirliği oluşturmuştu. Karşı çıkan bilim adamları işlerinden kovuldu. GDO konusunda şu kural geçerlidir: “SORU SORMA BİRŞEY SÖYLEME.”
Adem Birinci: GDO'lu tohumlar biyolojik silah olarak kullanılabilir mi?
A. Kırgöz: Evet kullanılabilir. 1974'de ABD Dışişleri Bakanı ve Başkan Güvenlik Danışmanı Henry Kissenger, 200 sayfalık gizli ilaç ve gıdalarla soykırım raporu hazırlattı. Başta Türkiye olmak üzere 13 ülkeyi sırf nüfusları artıyor bu da ileride o ülkelerin teknolojik, ekonomik, siyasi ve askeri gelişmesine sebep olur. Bu durum ise ABD'nin varlığı için bir tehdit oluşturur. Bu sebeple Türkiye üzerinde ilaç ve gıdalarla soykırım uygulanması isteniyor. Bu gizli SOYKIRIM RAPORU 1995'de Joseph Brewda tarafından açığa çıkartıldı ve Schiller Enstitüsü tarafından duyuruldu. Bu rapor konusunda Kenan Demirkol'un “GDO: ÇAĞDAŞ ESARET” kitabının 25. sayfasında bilgi verilir. Prof. Dr. Kenan Demirkol Türk Tabipler Birliği Gıda Konseyi Başkanıdır. “Geleceğin Savaşı'' adlı bir kitap yazan Robert P. Kadlec GDO'lu ürünlerin biyolojik harpteki gücünü tartışır. ABD Hava Kuvvetleri (USAF) hava doktrin, araştırma ve eğitim kolejinden olan yazar 1990 yılında yazdığı kitabında şöyle diyor: ‘'Diğer kitle imha silahlarıyla kıyaslandığında biyolojik silahlar ucuzdur. Teknoloji ofisinin yaptığı son değerlendirmede bir biyolojik harp cephaneliğinin maliyetinin 10 milyon dolara kadar düşebileceğini rapor etmiştir. Tek bir nükleer silahın geliştirilmesinin 200 milyon dolar olduğu göz önüne alınırsa bu çok düşük bir rakamdır. Yarbay Kadlec sözlerine şöyle devam ediyor: ‘'Biyolojik silahları bir salgın ya da doğal olarak ortaya çıkan bir hastalık kisvesi altında kullanmak saldırgana saldırısını inkâr etme fırsatını verir. Bu bağlamda biyolojik silahlar nükleer silahlardan daha fazla imkân sunmaktadır.”