Yıllar önce bir belgesel seyretmiştim.”Darwin’s Nightmare” yani Darwin’in Kabusu adlı belgeselde Afrika’da yaşanan dram anlatılıyordu. Dünyanın en büyük göllerinden olan, Tanzanya’nın Viktorya Gölü civarındaki Mwanza’da yaşanan olaylara sosyolojik, ekonomik ve siyasi bir gözle bakılıyordu.
Sosyal Bilimlerde gelişmiş ülkeler “Kuzey”, gelişmekte olan ya da gelişmeyen ülkeler “Güney” adı verilir. Belgesel, temelde Kuzey Güney ayrışmasını sinema diliyle açıkça ortaya koyuyordu.
Buraya gelen Avrupalılar Viktorya gölüne vahşi bir tür su balığı olan Nil Levreğini bırakıyorlar. Bu balık zamanla gölün içindeki tüm endemik yapıyı tarumar ediyor. Bu tür, göldeki diğer balıkları yiyor, gölü tabi olarak temizleyecek biyolojik türleri yok ediyor. Bu balığın bir özelliği kısa zamanda büyük bir ağırlığa kavuşması. Yani ekonomik olarak çok iyi kazanç sağlaması…
Yeni tür kısa zamanda gölde hakimiyeti sağlıyor ve sayıca çoğalıyor. Büyük kargo uçaklarıyla gelen Batılı tüccarlar, kendi kontrollerindeki balık işleme tesislerinden aldıkları işlenmiş Nil Levreği filetolarını Batılı çocukların beslenmesi için ülkelerine götürüyor. Karşılığında Afrika’da iç savaşta kullanılmak üzere çok sayıda silah getiriyorlar.
Bölgede yaşayan Halk büyük bir fakirlik çekiyorlar. Balıkçılık yaparken sakatlanan, iç savaşta ölen erkeklerin geride bıraktığı kadınların bir kısmı kargo uçaklarıyla gelen Batılılara namuslarını teslim ediyorlar, fahişeliği meslek haline getiriyorlar. Karşılığında kargo uçak pilotlarından büyük bahşişler alıyorlar. Bunlardan doğan babasız çocuklar, aileleri ölmüş çocuklar sokaklarda her türlü pisliğe bulaşıyorlar.
Ayrıca Batılılara hazırlanan balık fileto artıklarını çöplerden toplayıp yiyen fakir bir nüfus ortaya çıkıyor.
Havaalanında çalışan bir görevli ilginç bir tespitte bulunuyor “Angolalı çocuklar Yılbaşında hediye olarak silah, Avrupalı çocuklar da yiyecek alıyorlar”
Fuhşun bir sonucu olarak yüzlerce AIDS Hastası Kadın ve Çocuk da sokaklarda çaresiz yaşam sürüyorlar.
Kuzey her zaman kaynakların sınırlı olduğuna inanmıştır. Bu yüzden de Güney’in tabii kaynaklarına ulaşmak adına her türlü yolu mubah saymıştır. Yukarıda anlatılanlar aslında bunun açık bir örneğidir.
Kapitalizm kaynaklar sınırlı demiş, azınlığa çoğunu; çoğunluğa azını paylaştırmış; Sosyalizm kaynaklar yetersiz idareli kullanalım demiş, çoğuna da azar azar paylaştırmış herkesi aç bırakmıştır.
Kapitalizmde devlet fakir devletlerin kaynaklarını sömürüp kendi vatandaşını zengin etmiştir. Sosyalizmde ise devlet hem vatandaşının hem de tüm Doğu Blokundaki ülke halklarının boğazından kesmiştir. Bu kestiği paralarla silah yatırımı, yol, uzay çalışmaları, rejimi koruma adına yüksek bütçeli istihbarat çalışmalarına ağırlık verilmiştir.
Yüzyıllardır süregelen bu adaletsiz düzen binlerce Mwanza meydana getirmiş, yalnızca Viktorya Gölü değil binlerce doğal kaynak ve zenginlik sömürülmüştür. Karşılığında midesi şişen Kuzey; sefil olan Güney olmuştur.
Bu adaletsiz ve zalim sömürü düzenin tek çözümü geçtiğimiz birkaç yıldır Uluslararası Ekonomi İlim adamlarının gündemlerinde. Bir kısmı açıktan, bir kısmı ise hiç belli etmeden daha önce hiç duymadıkları bir Ekonomi Tezini, bir Modeli tartışıyorlar. Evet, sözünü ettiğimiz Model Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in “Milli Ekonomi Modeli”dir.
Şu an Rusya dahil birçok ülkenin ekonomik kalkınma planlarında yer alan, kimi devletlerin ise MEM Kongrelerine Profesör göndererek tanımak istedikleri dünya iktisat tarihinde çığır açan bir model.
Bu Model yalnız Ağrı Dağının eteğinde, Sakarya Ovasında ya da Edirne’de değil; Mwanza’da, Uganda’da, Brezilya’da, Urumçi’de de uygulanmak üzere yazıldı ve anlatıldı.
Prof. Baş, yüreğinde taşıdığı ”Korkmayın Rahim olan Allah bizden kaynakları esirgemez, şüphesiz kaynaklar sınırsızdır ve herkes doya doya bunlardan istifade edecektir” inancı Modelin ana temelidir. Bu temel inançla Sayın Baş, daha sonra “Sosyal Devlet Milli Devlet” teziyle bu kaynakların nasıl bir Devlet ve toplum yapısıyla dağıtılacağını örnekleriyle ortaya koymuştur. Allah ondan da, onu bu Millete armağan eden Ecdadından binlerce kez razı olsun.
Sosyal Bilimlerde gelişmiş ülkeler “Kuzey”, gelişmekte olan ya da gelişmeyen ülkeler “Güney” adı verilir. Belgesel, temelde Kuzey Güney ayrışmasını sinema diliyle açıkça ortaya koyuyordu.
Buraya gelen Avrupalılar Viktorya gölüne vahşi bir tür su balığı olan Nil Levreğini bırakıyorlar. Bu balık zamanla gölün içindeki tüm endemik yapıyı tarumar ediyor. Bu tür, göldeki diğer balıkları yiyor, gölü tabi olarak temizleyecek biyolojik türleri yok ediyor. Bu balığın bir özelliği kısa zamanda büyük bir ağırlığa kavuşması. Yani ekonomik olarak çok iyi kazanç sağlaması…
Yeni tür kısa zamanda gölde hakimiyeti sağlıyor ve sayıca çoğalıyor. Büyük kargo uçaklarıyla gelen Batılı tüccarlar, kendi kontrollerindeki balık işleme tesislerinden aldıkları işlenmiş Nil Levreği filetolarını Batılı çocukların beslenmesi için ülkelerine götürüyor. Karşılığında Afrika’da iç savaşta kullanılmak üzere çok sayıda silah getiriyorlar.
Bölgede yaşayan Halk büyük bir fakirlik çekiyorlar. Balıkçılık yaparken sakatlanan, iç savaşta ölen erkeklerin geride bıraktığı kadınların bir kısmı kargo uçaklarıyla gelen Batılılara namuslarını teslim ediyorlar, fahişeliği meslek haline getiriyorlar. Karşılığında kargo uçak pilotlarından büyük bahşişler alıyorlar. Bunlardan doğan babasız çocuklar, aileleri ölmüş çocuklar sokaklarda her türlü pisliğe bulaşıyorlar.
Ayrıca Batılılara hazırlanan balık fileto artıklarını çöplerden toplayıp yiyen fakir bir nüfus ortaya çıkıyor.
Havaalanında çalışan bir görevli ilginç bir tespitte bulunuyor “Angolalı çocuklar Yılbaşında hediye olarak silah, Avrupalı çocuklar da yiyecek alıyorlar”
Fuhşun bir sonucu olarak yüzlerce AIDS Hastası Kadın ve Çocuk da sokaklarda çaresiz yaşam sürüyorlar.
Kuzey her zaman kaynakların sınırlı olduğuna inanmıştır. Bu yüzden de Güney’in tabii kaynaklarına ulaşmak adına her türlü yolu mubah saymıştır. Yukarıda anlatılanlar aslında bunun açık bir örneğidir.
Kapitalizm kaynaklar sınırlı demiş, azınlığa çoğunu; çoğunluğa azını paylaştırmış; Sosyalizm kaynaklar yetersiz idareli kullanalım demiş, çoğuna da azar azar paylaştırmış herkesi aç bırakmıştır.
Kapitalizmde devlet fakir devletlerin kaynaklarını sömürüp kendi vatandaşını zengin etmiştir. Sosyalizmde ise devlet hem vatandaşının hem de tüm Doğu Blokundaki ülke halklarının boğazından kesmiştir. Bu kestiği paralarla silah yatırımı, yol, uzay çalışmaları, rejimi koruma adına yüksek bütçeli istihbarat çalışmalarına ağırlık verilmiştir.
Yüzyıllardır süregelen bu adaletsiz düzen binlerce Mwanza meydana getirmiş, yalnızca Viktorya Gölü değil binlerce doğal kaynak ve zenginlik sömürülmüştür. Karşılığında midesi şişen Kuzey; sefil olan Güney olmuştur.
Bu adaletsiz ve zalim sömürü düzenin tek çözümü geçtiğimiz birkaç yıldır Uluslararası Ekonomi İlim adamlarının gündemlerinde. Bir kısmı açıktan, bir kısmı ise hiç belli etmeden daha önce hiç duymadıkları bir Ekonomi Tezini, bir Modeli tartışıyorlar. Evet, sözünü ettiğimiz Model Prof. Dr. Haydar Baş Bey’in “Milli Ekonomi Modeli”dir.
Şu an Rusya dahil birçok ülkenin ekonomik kalkınma planlarında yer alan, kimi devletlerin ise MEM Kongrelerine Profesör göndererek tanımak istedikleri dünya iktisat tarihinde çığır açan bir model.
Bu Model yalnız Ağrı Dağının eteğinde, Sakarya Ovasında ya da Edirne’de değil; Mwanza’da, Uganda’da, Brezilya’da, Urumçi’de de uygulanmak üzere yazıldı ve anlatıldı.
Prof. Baş, yüreğinde taşıdığı ”Korkmayın Rahim olan Allah bizden kaynakları esirgemez, şüphesiz kaynaklar sınırsızdır ve herkes doya doya bunlardan istifade edecektir” inancı Modelin ana temelidir. Bu temel inançla Sayın Baş, daha sonra “Sosyal Devlet Milli Devlet” teziyle bu kaynakların nasıl bir Devlet ve toplum yapısıyla dağıtılacağını örnekleriyle ortaya koymuştur. Allah ondan da, onu bu Millete armağan eden Ecdadından binlerce kez razı olsun.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hakan Rona / diğer yazıları
- Güneydoğu'ya huzur ancak MEM'le gelir / 09.04.2013
- Kerry'nin ziyaretinin anlamı ne? / 06.04.2013
- Milli olmayan ekonomi, şirketleri iflasa sürüklüyor / 05.04.2013
- Milli çizgiden uzaklaşan Türk dış politikası / 07.03.2013
- Moskova'nın orta yerinde baharı yaşadık / 05.03.2013
- Milli Kahramanlarımız programlarına sosyal bir okuma / 19.02.2013
- Güneydoğu Asya ekonomileri ve Milli Ekonomi Modeli / 28.12.2012
- Tam bağımsız devlet, hür millet ve adalet / 27.12.2012
- Arap dünyasının Truva atı: “Müslüman Kardeşler” / 17.10.2012
- Amerikan askeri ne amaçla Türkiye’de / 14.10.2012
- Kerry'nin ziyaretinin anlamı ne? / 06.04.2013
- Milli olmayan ekonomi, şirketleri iflasa sürüklüyor / 05.04.2013
- Milli çizgiden uzaklaşan Türk dış politikası / 07.03.2013
- Moskova'nın orta yerinde baharı yaşadık / 05.03.2013
- Milli Kahramanlarımız programlarına sosyal bir okuma / 19.02.2013
- Güneydoğu Asya ekonomileri ve Milli Ekonomi Modeli / 28.12.2012
- Tam bağımsız devlet, hür millet ve adalet / 27.12.2012
- Arap dünyasının Truva atı: “Müslüman Kardeşler” / 17.10.2012
- Amerikan askeri ne amaçla Türkiye’de / 14.10.2012