Sehl bin Abdullah Tüsteri
Kendisine bedbahtlığın alâmeti olan şeyler nelerdir? diye sorulduğunda: "İlmi olup, onunla amel edememek, ameli olup ihlâslı olmamak. Bunun alâmeti de ibâdet ve hizmetleri zorlukla yapmak ve Hak Teâlâ'nın verdiğine râzı olmayıp, başka şeyler peşinde koşmaktır. Bedbahtlığın diğer bir alâmeti de, Allah-û Teâlâ'nın dostlarının, sohbetine kavuşamamak ve onlardan hüsn-i kabûl görmemektir" buyurdu.
Sehl-i Tüsterî Hazretleri'nde, romatizma ve bâsur hastalıkları vardı. O, getirilen hastalara duâ ederdi. Duâ ettiği kimseler iyi olurdu. Ebû Nasr-ı Terşizî bir gün âlim zâtlardan birine; "Sehl, başka hastalara duâ ettiği ve kendisi velî olduğu halde, niçin bu hastalıklar kendisinde vardır?" diye sorunca, O Zât, "Sehl velîdir. Velîliği de o hastalıktan dolayıdır. O, bu hastalığın Allah-û Teâlâ'dan geldiğine inandığı için, hastalığın kendisinden gitmesi için duâ etmez" dedi.
Bir gün Sehl-i Tüsterî'ye "Günde bir defâ yemeğe ne dersin?" diye sorduklarında, "Bu sıddîkların yeme tarzıdır" dedi. "İki öğün yemeğe ne dersin?" dediklerinde; "Bu müminin yeme tarzıdır" dedi. "Üç defâ yemeğe ne dersin? dediklerinde, cevâbı biraz ağır oldu...
Kendisi anlatır: "Rüyâmda kıyâmet kopmuş, insanları da Mahşer Meydanında gördüm. Bir beyaz kuş, topluluğun çeşitli yerlerinden bir kaç kişi alıp, Cennet'e götürüyordu. Bu ne kuşudur? dediğimde, âniden havada bir kâğıt görüldü. Kâğıdı elime alıp açınca üzerinde; "Verâ kuşu dedikleri işte budur" diye yazılmıştı.
Yine kendisi anlatır: "Bir gün çölde giderken, başında sarık ve elinde asâ bulunan pîr-i fânî bir zâtın geldiğini gördüm. Aklımdan "Gâlibâ kâfileyi kaçırmış" diye geçirdim ve cebimden para çıkararak, O'na, "Gideceğin yere ulaşıncaya kadar bununla idâre et" dedim. Fakat bu Zât elini havaya kaldırdı ve eli altınla doldu. Sonra bana; "Sen cebinden alıyorsun, ben ise gaybden" dedi ve kayboldu. Kâbe'ye varınca tavaf esnâsında O Zâtı gördüm, bana: "Ey Sehl!. Bir kimse Kâbe'nin cemâlini görmek için yola çıkarsa, O'nun muhakkak Kâbe'yi tavaf etmesi lâzımdır. Fakat her kim Allah-û Teâlâ'nın cemâlini görmek için, nefsini ayakları altına alırsa, Kâbe'nin O'nu tavaf etmesi lazım gelir" dedi.
Kendisine bedbahtlığın alâmeti olan şeyler nelerdir? diye sorulduğunda: "İlmi olup, onunla amel edememek, ameli olup ihlâslı olmamak. Bunun alâmeti de ibâdet ve hizmetleri zorlukla yapmak ve Hak Teâlâ'nın verdiğine râzı olmayıp, başka şeyler peşinde koşmaktır. Bedbahtlığın diğer bir alâmeti de, Allah-û Teâlâ'nın dostlarının, sohbetine kavuşamamak ve onlardan hüsn-i kabûl görmemektir" buyurdu.
Sehl-i Tüsterî Hazretleri'nde, romatizma ve bâsur hastalıkları vardı. O, getirilen hastalara duâ ederdi. Duâ ettiği kimseler iyi olurdu. Ebû Nasr-ı Terşizî bir gün âlim zâtlardan birine; "Sehl, başka hastalara duâ ettiği ve kendisi velî olduğu halde, niçin bu hastalıklar kendisinde vardır?" diye sorunca, O Zât, "Sehl velîdir. Velîliği de o hastalıktan dolayıdır. O, bu hastalığın Allah-û Teâlâ'dan geldiğine inandığı için, hastalığın kendisinden gitmesi için duâ etmez" dedi.
Bir gün Sehl-i Tüsterî'ye "Günde bir defâ yemeğe ne dersin?" diye sorduklarında, "Bu sıddîkların yeme tarzıdır" dedi. "İki öğün yemeğe ne dersin?" dediklerinde; "Bu müminin yeme tarzıdır" dedi. "Üç defâ yemeğe ne dersin? dediklerinde, cevâbı biraz ağır oldu...
Kendisi anlatır: "Rüyâmda kıyâmet kopmuş, insanları da Mahşer Meydanında gördüm. Bir beyaz kuş, topluluğun çeşitli yerlerinden bir kaç kişi alıp, Cennet'e götürüyordu. Bu ne kuşudur? dediğimde, âniden havada bir kâğıt görüldü. Kâğıdı elime alıp açınca üzerinde; "Verâ kuşu dedikleri işte budur" diye yazılmıştı.
Yine kendisi anlatır: "Bir gün çölde giderken, başında sarık ve elinde asâ bulunan pîr-i fânî bir zâtın geldiğini gördüm. Aklımdan "Gâlibâ kâfileyi kaçırmış" diye geçirdim ve cebimden para çıkararak, O'na, "Gideceğin yere ulaşıncaya kadar bununla idâre et" dedim. Fakat bu Zât elini havaya kaldırdı ve eli altınla doldu. Sonra bana; "Sen cebinden alıyorsun, ben ise gaybden" dedi ve kayboldu. Kâbe'ye varınca tavaf esnâsında O Zâtı gördüm, bana: "Ey Sehl!. Bir kimse Kâbe'nin cemâlini görmek için yola çıkarsa, O'nun muhakkak Kâbe'yi tavaf etmesi lâzımdır. Fakat her kim Allah-û Teâlâ'nın cemâlini görmek için, nefsini ayakları altına alırsa, Kâbe'nin O'nu tavaf etmesi lazım gelir" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.