Selâhaddîn Zerkûb Hz.
Sultan Rüknedîn, Mevlânâ Hazretleri'nin evliyâlıktaki üstünlüğünü anlayamamıştı. Bir gün Şemseddîn-i İsfehânî'ye, "Senin, Mevlânâ'ya bu kadar bağlı olmanın sebebi nedir ki ondan başkasına bu kadar izzet, ikrâm ve hürmette bulunmazsın?" diye sordu. O da sultana, Mevlânânın üstünlüğünü anlatmaya başladı ve sonunda: "Onun büyüklüğünü anlayabilmek için, talebesi Selâhaddîn'e bakmak lâzımdır. Selâhaddîn'in kemâlâtını, olgunluğunu, derece ve mertebelerini bilseydiniz böyle söylemezdiniz. Zîrâ Selâhaddîn'e Allah-û Teâlâ öyle ihsânlarda bulunup nîmetler vermiştir ki, kalblerldeki bütün gizli sırlara vâkıftır, bilmektedir" dedi. Sultan Rükneddîn bu sözlerin doğruluğunu tahkîk etmek için, gizlice bir hokkanın içine küçük bir yılan yavrusu koydurdu. Bu işi yapana da, bu durumu kimseye söylememesini tenbih etti. Sonra Konya'daki bütün âlim ve velîleleri saraya dâvet etti. Dâvetliler geldiğinde hokkayı çıkarıp, "Bu hokkanın ağzını açmadan içindekinin ne olduğu sorulmaktadır" dedi. Oradakilerin hiçbirisi cevap vermedi, sustular. Sultan Rükneddîn tekrar, "Bu hokkanın içindekinin mutlaka anlaşılması lâzım" diyerek, tekrar sordu. Oradakilerden hiçbirisi buna hiçbirisi cevap vermediler. Ancak Mevlânâ Celâleddîn Hazretleri'nin işâret ederek izin vermesi ile, Selâhaddîn Zerkûb söze başladı ve; "Ey Sultan!. Allah-û Teâlâ'nın sevdiği kulları olan velîler, kerâmet göstermekten hayâ ederler. Onun için hiçbirimiz bu hoktanın içinde ne olduğunu söylemek istemedik. Evliyâya Cenâb-ı Hak öyle nîmetler ihsân etmiştir ki, onlara, değil bu gözle görünen hokkanın içindekini, yedi kat göklerde ve yerlerde mahrem olan gizli sırlar bile bildirilir. Doğuda ve batıda olan her şey onlara mâlûmdur. Bunu kısa olan akılar elbette anlayamaz. Bizi bu basit şey için imtihan etmeniz uygun mudur? Ve bu hokkanın içine zavallı yılan yavrusunu hapsedip, havasız ve yiyeceksiz bırakmanız doğru mudur?" dedi. Bu sözleri hayretle dinleyen Sultan Rükneddîn, yaptığı hatânın büyüklüğünü anlayıp, Mevlânâ'dan özür diledi. Orada hazır bulunan Şemseddîn İsfehânî, Sultan'a, "Gördüğünüz gibi, talebesi böyle olursa, hocası kimbilir nasıl olur?" dedi. Bunun üzerine Sultan Rükneddîn, Mevlânâ'ya candan bağlananlar arasına katıldı ve onun talebesi oldu.
Sultan Rüknedîn, Mevlânâ Hazretleri'nin evliyâlıktaki üstünlüğünü anlayamamıştı. Bir gün Şemseddîn-i İsfehânî'ye, "Senin, Mevlânâ'ya bu kadar bağlı olmanın sebebi nedir ki ondan başkasına bu kadar izzet, ikrâm ve hürmette bulunmazsın?" diye sordu. O da sultana, Mevlânânın üstünlüğünü anlatmaya başladı ve sonunda: "Onun büyüklüğünü anlayabilmek için, talebesi Selâhaddîn'e bakmak lâzımdır. Selâhaddîn'in kemâlâtını, olgunluğunu, derece ve mertebelerini bilseydiniz böyle söylemezdiniz. Zîrâ Selâhaddîn'e Allah-û Teâlâ öyle ihsânlarda bulunup nîmetler vermiştir ki, kalblerldeki bütün gizli sırlara vâkıftır, bilmektedir" dedi. Sultan Rükneddîn bu sözlerin doğruluğunu tahkîk etmek için, gizlice bir hokkanın içine küçük bir yılan yavrusu koydurdu. Bu işi yapana da, bu durumu kimseye söylememesini tenbih etti. Sonra Konya'daki bütün âlim ve velîleleri saraya dâvet etti. Dâvetliler geldiğinde hokkayı çıkarıp, "Bu hokkanın ağzını açmadan içindekinin ne olduğu sorulmaktadır" dedi. Oradakilerin hiçbirisi cevap vermedi, sustular. Sultan Rükneddîn tekrar, "Bu hokkanın içindekinin mutlaka anlaşılması lâzım" diyerek, tekrar sordu. Oradakilerden hiçbirisi buna hiçbirisi cevap vermediler. Ancak Mevlânâ Celâleddîn Hazretleri'nin işâret ederek izin vermesi ile, Selâhaddîn Zerkûb söze başladı ve; "Ey Sultan!. Allah-û Teâlâ'nın sevdiği kulları olan velîler, kerâmet göstermekten hayâ ederler. Onun için hiçbirimiz bu hoktanın içinde ne olduğunu söylemek istemedik. Evliyâya Cenâb-ı Hak öyle nîmetler ihsân etmiştir ki, onlara, değil bu gözle görünen hokkanın içindekini, yedi kat göklerde ve yerlerde mahrem olan gizli sırlar bile bildirilir. Doğuda ve batıda olan her şey onlara mâlûmdur. Bunu kısa olan akılar elbette anlayamaz. Bizi bu basit şey için imtihan etmeniz uygun mudur? Ve bu hokkanın içine zavallı yılan yavrusunu hapsedip, havasız ve yiyeceksiz bırakmanız doğru mudur?" dedi. Bu sözleri hayretle dinleyen Sultan Rükneddîn, yaptığı hatânın büyüklüğünü anlayıp, Mevlânâ'dan özür diledi. Orada hazır bulunan Şemseddîn İsfehânî, Sultan'a, "Gördüğünüz gibi, talebesi böyle olursa, hocası kimbilir nasıl olur?" dedi. Bunun üzerine Sultan Rükneddîn, Mevlânâ'ya candan bağlananlar arasına katıldı ve onun talebesi oldu.