Feyyaz İNANÇ
Bir Ayet-i Kerime'de Allah Rasulü'ne hitap edenlerin, seslerini sert ve yüksek tutmamaları emrediliyordu.
Kays b. Sabit ki, dik sesli ve kulağı az işitir bir zât idi. Bu ayet indikten sonra Allah Rasulu'nun yanından uzaklaştı ve görünmez oldu. Allah'ın Rasulu onu buldurttular ve huzurlarına davet edip, uzaklaklaşmasının sebebini sordular. Sabit, şu cevabı verdi:
-Ey Allah'ın Rasulu! Sana ayet nazil oldu. Ben de dik sesli bir insanım ve ağzımdan sert bir ton çıkar da ameli mi iptal eder, diye korktum. Allah Rasulu, Sabit'i teselli edip buyurdular.
-Ya Sabit!. Sen onlardan değilsin. Senin işin ve niyetin hayırdır. Sen hayır ile yaşar ve ölürsün. Sen Cennet ehlindensin.
Peygamberimizin çocuk sevgisi
Kainatın Efendisi, zaifler ve fakirlerle dolaşır, dilediklerini yerine getirtmekten çekinmezlerdi.
Hazret-i Hasan çok küçükken, bir gün Allah Rasulu'nun yanına geldi. Kainatın Efendisi secde vaziyetindeydiler. Hazret-i Hasan, Peygamberler Peygamberi'nin mübarek sırtlarına bindi. Çocuk oradan kendi kendisine ininceye kadar secdeyi uzattılar.
Merhamet O'nda dile gelirdi
Nerede bir hasta olsa ziyarete giderler, nerede bir cenaze bulunsa hazır olurlardı.
Hiç kimseye hakaret gözüyle bakmaz ve hiç bir türlü kibirli tavır takınmazdı.
Alemlerin Efendisi'nde yakınlarına ve sahabilerine şefkat, alaka ve muhabbet o derecedeydi ki, her fert, Allah Rasulu'nun en çok kendisini sevdiğini zannederdi.
Tevazuda doruk noktadaydılar
Nazarlarında fakir, zengin; şehirli ve garip, bir idi. Rastladıklarına lütufla selam verirler ve yolları üzerinde ihtiyaç sahiplerini, durarak, sabırla dinlerlerdi. Büyük ve küçük ayırt etmezler herkese güler yüz ve tatlı dille eşit muamele ederler ve latifelerini kimseden esirgemezdi. Her daveti kabul eder asla tercih yapmazlardı...
Tevazularının tecelli şekillerinden biri de şuydu ki, hiç bir yemeği hor görmezler ve ne verilirse yerlerdi. Eğer iştahları varsa yerler, yoksa el sürmezlerdi.
Fakirlerin elinden tutardı
Suffe ehli hiç bir şeye malik olmayan fakirler kadrosuydu. Peygamber Mescidinin sofasında barınırlardı. Kainatın Efendisi bunlar dururken en sevgili evlatlarına bile bir esir bağışlamamış; hem cömertlik, hem de hassas ölçülerinin bir göstergesi olarak adaletin kamil manada mümessili olmuştur.
Mideleri asla dolmamıştır
Allah Rasulunün tokluk bakımından asla mideleri dolmamıştır. Belirtilen tokluk, mideye ağırlık verici, ibadete engel olucu, uyku ve rehavet verici olandır. Yakınları arasında adetleri şuydu ki, onlardan hiç bir zaman yemek istemezlerdi ve bu mevzuda bir dilek belirtmezlerdi. Önlerine geleni yer ve içerlerdi.
Allah için harcardı
Allah Rasulunün ellerinde mal adına ne varsa hepsini ihsan etmeleri sadece Allah içindi. Kâh fakir ve muhtaç olanlara verirlerdi, kâh Allah yoluna çıkanlara harcardı ve kâh, bir kimsenin gönlünü kazanmak için sarfederlerdi. Bunlar, islama girmeleriyle dinin kuvvet bulacağı şahsiyetlerdi.
Ama kendileri, muazzez nefisleri için, darlık ve fakirlik üzereydiler.
Bir kere bir gazadan esirler getirilmişti. Hazret-i Fatıma mukaddes Babasına:
-Ey Allah'ın Rasulü, dedi: benim hizmetçim yok. Bana bir esir ihsan et.
Şu cevabı aldı.
"Hamd ve tekbir ile uğraş. Ben sana esir bağışlayıp suffe ehlini aç bırakamam"
Bir Ayet-i Kerime'de Allah Rasulü'ne hitap edenlerin, seslerini sert ve yüksek tutmamaları emrediliyordu.
Kays b. Sabit ki, dik sesli ve kulağı az işitir bir zât idi. Bu ayet indikten sonra Allah Rasulu'nun yanından uzaklaştı ve görünmez oldu. Allah'ın Rasulu onu buldurttular ve huzurlarına davet edip, uzaklaklaşmasının sebebini sordular. Sabit, şu cevabı verdi:
-Ey Allah'ın Rasulu! Sana ayet nazil oldu. Ben de dik sesli bir insanım ve ağzımdan sert bir ton çıkar da ameli mi iptal eder, diye korktum. Allah Rasulu, Sabit'i teselli edip buyurdular.
-Ya Sabit!. Sen onlardan değilsin. Senin işin ve niyetin hayırdır. Sen hayır ile yaşar ve ölürsün. Sen Cennet ehlindensin.
Peygamberimizin çocuk sevgisi
Kainatın Efendisi, zaifler ve fakirlerle dolaşır, dilediklerini yerine getirtmekten çekinmezlerdi.
Hazret-i Hasan çok küçükken, bir gün Allah Rasulu'nun yanına geldi. Kainatın Efendisi secde vaziyetindeydiler. Hazret-i Hasan, Peygamberler Peygamberi'nin mübarek sırtlarına bindi. Çocuk oradan kendi kendisine ininceye kadar secdeyi uzattılar.
Merhamet O'nda dile gelirdi
Nerede bir hasta olsa ziyarete giderler, nerede bir cenaze bulunsa hazır olurlardı.
Hiç kimseye hakaret gözüyle bakmaz ve hiç bir türlü kibirli tavır takınmazdı.
Alemlerin Efendisi'nde yakınlarına ve sahabilerine şefkat, alaka ve muhabbet o derecedeydi ki, her fert, Allah Rasulu'nun en çok kendisini sevdiğini zannederdi.
Tevazuda doruk noktadaydılar
Nazarlarında fakir, zengin; şehirli ve garip, bir idi. Rastladıklarına lütufla selam verirler ve yolları üzerinde ihtiyaç sahiplerini, durarak, sabırla dinlerlerdi. Büyük ve küçük ayırt etmezler herkese güler yüz ve tatlı dille eşit muamele ederler ve latifelerini kimseden esirgemezdi. Her daveti kabul eder asla tercih yapmazlardı...
Tevazularının tecelli şekillerinden biri de şuydu ki, hiç bir yemeği hor görmezler ve ne verilirse yerlerdi. Eğer iştahları varsa yerler, yoksa el sürmezlerdi.
Fakirlerin elinden tutardı
Suffe ehli hiç bir şeye malik olmayan fakirler kadrosuydu. Peygamber Mescidinin sofasında barınırlardı. Kainatın Efendisi bunlar dururken en sevgili evlatlarına bile bir esir bağışlamamış; hem cömertlik, hem de hassas ölçülerinin bir göstergesi olarak adaletin kamil manada mümessili olmuştur.
Mideleri asla dolmamıştır
Allah Rasulunün tokluk bakımından asla mideleri dolmamıştır. Belirtilen tokluk, mideye ağırlık verici, ibadete engel olucu, uyku ve rehavet verici olandır. Yakınları arasında adetleri şuydu ki, onlardan hiç bir zaman yemek istemezlerdi ve bu mevzuda bir dilek belirtmezlerdi. Önlerine geleni yer ve içerlerdi.
Allah için harcardı
Allah Rasulunün ellerinde mal adına ne varsa hepsini ihsan etmeleri sadece Allah içindi. Kâh fakir ve muhtaç olanlara verirlerdi, kâh Allah yoluna çıkanlara harcardı ve kâh, bir kimsenin gönlünü kazanmak için sarfederlerdi. Bunlar, islama girmeleriyle dinin kuvvet bulacağı şahsiyetlerdi.
Ama kendileri, muazzez nefisleri için, darlık ve fakirlik üzereydiler.
Bir kere bir gazadan esirler getirilmişti. Hazret-i Fatıma mukaddes Babasına:
-Ey Allah'ın Rasulü, dedi: benim hizmetçim yok. Bana bir esir ihsan et.
Şu cevabı aldı.
"Hamd ve tekbir ile uğraş. Ben sana esir bağışlayıp suffe ehlini aç bırakamam"