Avrupa Birliği'ne üyelik için, yalnızca Kopenhag Kriterleri gündeme getiriliyor ve tartışılıyor. Halbuki Kopenhag Kriterleri'nden başka bir de Maastricht Kriterleri vardır. Her nedense, bu kriterlerden hiç söz edilmiyor. Dahası, Maastricht Kriterleri, Kopenhag Kriterleri'nden önce kabul edilmiştir. Birisi siyasi, diğeri ekonomik kriterlerdir. Maastricht Kriterleri'yle ekonomide şu temel kriterler getirilmiştir: (1) Kamu açığı GSYİH'nin yüzde 3'ünden az olmalıdır. (2) Toplam kamu borcunun GSYİH'ya oranı yüzde 60'ı aşmamalıdır". Diyelim ki Türkiye, Kopenhag Kriterlerini yerine getirdi. Maastricht Kriterleri'ni yerine getirebilecek mi? Eğer AB ve AB'ciler samimi olsalardı, ilk önce Maastricht Kriterleri'ni gündeme getirirlerdi.
Şimdi öyle mi yapıyorlar? Hayır, AB Türkiye'yi, bu imkanını tamamen ortadan kaldıracak tedbirler almaya zorluyor. İsterseniz, Türkiye'den kısa vadede neler talep ediyor, birkaçını sıralayalım: (1) IMF ve Dünya Bankası ile yapılan programa devam edilmeli, kamu harcamaları kısılmalı. (2) Finans ve tarım sektöründe başlatılan reformlar sürmeli. (3) Ürünlerin serbest dolaşımı için AB standartlarına uyulmalı. (4) Dünya Ticaret Örgütü'nün uyguladığı gümrüklere geçilmeli. Bunları gerçekleştiren bir Türkiye'nin Maastricht Kriterleri'ni yerine getirecek hali ve mecali kalır mı? İşte bu soru sorulmuyor. Hem IMF ve Dünya Bankası'nın direktiflerini yerine getirekceksin, hem de borcunu ödeyecek, kamu açığını kapatacaksın. Bu dünyada görülmüş bir şey mi?
Hal böyle iken, şu günlerde, idam kaldırılırsa, Türkçe dışındaki dillerde öğretim ve yayın hakkı verilirse, Türkiye'nin önü açılacak diye yaygara koparıldı. Bu söylenenler yapılırsa, Türkiye'yi AB'ye alacaklar mı? Yok canım, ne alması? Bir ümit, belki Türkiye'ye, üyelik müzakeresi için bir tarih verirler. İşte bütün gürültü bunun için.
AB yanlısı, daha doğrusu bağımlısı ekonomistler için müzakere tarihi almak, Türk ekonomisini kurtarmak demektir. Gelin, aklımıza mukayyet olalım ve onların dediklerine kulak verelim: "Türkiye bundan sonra ekonomik büyümesini ancak yabancı sermayeyle yapar. Yabancı sermaye gelir ve büyür. Ya da gelmez ve büyümez. Yabancı sermayenin gelmesi için Türkiye'nin bir 'kalite belgesi'ne' ihtiyacı vardır. Bu belge, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden bir müzakere tarihi almasıdır. Yıl sonunda AB'den alınacak kesin bir takvim, yabancı sermaye açısından 'Türkiye yatırım yapılabilir bir ülkedir' anlamını taşıyacak". Ya işte böyle. Müzakere tarihi deyip geçmeyin. Onu aldık mı, bütün kapılar açılacak, ekonomik sorunlarımız bir bir çözülecek. Türk milletine verilmek istenen hava bu.
Bir başka yalan da şu: AB'ye üye olduk mu, kişi başına düşen milli gelirimiz 10 bin dolara çıkacak diyorlar. Bunu diyenler, önce şu Maastricht Kriterleri'ni bu şartlarda nasıl yerine getireceğiz, onun cevabını versinler. AB, "bu kriterleri yerine getirebilirsen, üyeliği düşün" diyor, fakat getirme imkan ve ihtimalini de ortadan kaldırıyor. AB'ci ekonomistler, bütün bunları görmezlikten gelerek, AB üyesi ülkelerin kişi başına düşen milli gelirini göstererek "bakınız, AB'ye girenler nasıl da zengin oldu" diyorlar. Olmaz böyle şey! Lütfen biraz samimi, biraz da ciddi olunuz.
AB muhibleri işi o kadar sulandırmışlardır ki, sormayın gitsin. Şimdi bir de 'gizli ortaklıktan' söz ediyorlar. Nedir gizli ortaklık? Dinleyelim: "Türkiye'nin bir Yunanistan'dan, bir İspanya'dan farkı var. Bu ülkeler ancak üye olduktan sonra Gümrük Birliği süreci başladı. Halbuki Türkiye zaten 1995'ten beri Gümrük Birliği'nin içindi. O yüzden Türkiye müzakere tarihi aldığı andan itibaren 'gizli ortak' haline gelecek". Sahi, bu gizli ortaklık, kimden gizli olacaktır? Türk milletinden mi? Herhalde öyle. AB muhipleri, kendi adlarına gizli ortaklıklar kurabilirler. Nitekim kurdukları da söyleniyor. Ama milletten habersiz, millet adına gizli ortaklık kuramazlar. Kurarlarsa, birgün bunun hesabı kendilerinden sorulur.
Son olarak, diyeceğim o ki, Kopenhag Kriterleri de, Maastricht Kriterleri de, o kriterleri koyanlara kalsın. Bize Türk milletinin zamana ve zemine göre değişmeyen, milli kriterleri yeter. İnsanlık namına aradığımız herşey o kriterler de fazlasıyla mevcuttur.
Şimdi öyle mi yapıyorlar? Hayır, AB Türkiye'yi, bu imkanını tamamen ortadan kaldıracak tedbirler almaya zorluyor. İsterseniz, Türkiye'den kısa vadede neler talep ediyor, birkaçını sıralayalım: (1) IMF ve Dünya Bankası ile yapılan programa devam edilmeli, kamu harcamaları kısılmalı. (2) Finans ve tarım sektöründe başlatılan reformlar sürmeli. (3) Ürünlerin serbest dolaşımı için AB standartlarına uyulmalı. (4) Dünya Ticaret Örgütü'nün uyguladığı gümrüklere geçilmeli. Bunları gerçekleştiren bir Türkiye'nin Maastricht Kriterleri'ni yerine getirecek hali ve mecali kalır mı? İşte bu soru sorulmuyor. Hem IMF ve Dünya Bankası'nın direktiflerini yerine getirekceksin, hem de borcunu ödeyecek, kamu açığını kapatacaksın. Bu dünyada görülmüş bir şey mi?
Hal böyle iken, şu günlerde, idam kaldırılırsa, Türkçe dışındaki dillerde öğretim ve yayın hakkı verilirse, Türkiye'nin önü açılacak diye yaygara koparıldı. Bu söylenenler yapılırsa, Türkiye'yi AB'ye alacaklar mı? Yok canım, ne alması? Bir ümit, belki Türkiye'ye, üyelik müzakeresi için bir tarih verirler. İşte bütün gürültü bunun için.
AB yanlısı, daha doğrusu bağımlısı ekonomistler için müzakere tarihi almak, Türk ekonomisini kurtarmak demektir. Gelin, aklımıza mukayyet olalım ve onların dediklerine kulak verelim: "Türkiye bundan sonra ekonomik büyümesini ancak yabancı sermayeyle yapar. Yabancı sermaye gelir ve büyür. Ya da gelmez ve büyümez. Yabancı sermayenin gelmesi için Türkiye'nin bir 'kalite belgesi'ne' ihtiyacı vardır. Bu belge, Türkiye'nin Avrupa Birliği'nden bir müzakere tarihi almasıdır. Yıl sonunda AB'den alınacak kesin bir takvim, yabancı sermaye açısından 'Türkiye yatırım yapılabilir bir ülkedir' anlamını taşıyacak". Ya işte böyle. Müzakere tarihi deyip geçmeyin. Onu aldık mı, bütün kapılar açılacak, ekonomik sorunlarımız bir bir çözülecek. Türk milletine verilmek istenen hava bu.
Bir başka yalan da şu: AB'ye üye olduk mu, kişi başına düşen milli gelirimiz 10 bin dolara çıkacak diyorlar. Bunu diyenler, önce şu Maastricht Kriterleri'ni bu şartlarda nasıl yerine getireceğiz, onun cevabını versinler. AB, "bu kriterleri yerine getirebilirsen, üyeliği düşün" diyor, fakat getirme imkan ve ihtimalini de ortadan kaldırıyor. AB'ci ekonomistler, bütün bunları görmezlikten gelerek, AB üyesi ülkelerin kişi başına düşen milli gelirini göstererek "bakınız, AB'ye girenler nasıl da zengin oldu" diyorlar. Olmaz böyle şey! Lütfen biraz samimi, biraz da ciddi olunuz.
AB muhibleri işi o kadar sulandırmışlardır ki, sormayın gitsin. Şimdi bir de 'gizli ortaklıktan' söz ediyorlar. Nedir gizli ortaklık? Dinleyelim: "Türkiye'nin bir Yunanistan'dan, bir İspanya'dan farkı var. Bu ülkeler ancak üye olduktan sonra Gümrük Birliği süreci başladı. Halbuki Türkiye zaten 1995'ten beri Gümrük Birliği'nin içindi. O yüzden Türkiye müzakere tarihi aldığı andan itibaren 'gizli ortak' haline gelecek". Sahi, bu gizli ortaklık, kimden gizli olacaktır? Türk milletinden mi? Herhalde öyle. AB muhipleri, kendi adlarına gizli ortaklıklar kurabilirler. Nitekim kurdukları da söyleniyor. Ama milletten habersiz, millet adına gizli ortaklık kuramazlar. Kurarlarsa, birgün bunun hesabı kendilerinden sorulur.
Son olarak, diyeceğim o ki, Kopenhag Kriterleri de, Maastricht Kriterleri de, o kriterleri koyanlara kalsın. Bize Türk milletinin zamana ve zemine göre değişmeyen, milli kriterleri yeter. İnsanlık namına aradığımız herşey o kriterler de fazlasıyla mevcuttur.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018