Geçmişi sürekli özlüyoruz.
'Nerede o eski bayramlar' diyenlerin haddi-hesabı yok.
'Nerede o eski komşular ve komşuluklar' diyenlerin çetelesini tutmak mümkün değil.
'Nerede o eski dostlar ve dostluklar' diyenler nüfusumuzun çoğunluğunu teşkil ediyor.
'Nerede o eski arkadaşlar ve arkadaşlıklar' diyenleri gerçekten saymak mümkün değil.
'Nerede o eski akrabalar ve akrabalıklar, nerede o eski hısımlar ve hısımlıklar' diyenler her geçen gün çoğalıyorlar.
Belli ki geçmişte olan ve bugün olmayan bir şeyler var, hayatımızdan eksilen güzel şeyler, güzel gelenekler ve davranışlar var.
Her kuşak değişiminde bazı değerler eksik aktarılmış bir sonraki nesillere.
Milleti millet yapan ve asırlarca ayakta tutan değerler bizzat yaşanarak yetişmekte olan nesillere gösterilmeyince, gösterilerek öğretilmeyince değerler hep eksilmiş, hep silinmiş, hep unutulmuş ve bu günlere gelmişiz.
Bugün, yetişkin nesiller olarak, çocuklarımıza ve torunlarımıza aktarabileceğimiz, anlatabileceğimiz fazla da bir şeyimiz kalmamış.
Zaten bugünün gençleri de babalarını ve dedelerini ve dahi ninelerini dinlemeye vakit bulamıyorlar, dinleseler de anlamıyorlar.
Aynı ortamda yaşayan, aynı havayı teneffüs eden, aynı mekânları kullanan ama farklı dünyalarda yaşayan kuşaklar durumundayız.
Hal ve gidiş böyle olunca, mevcut kargaşadan ve karmaşadan oldukça canı sıkılan bugünün yetişkinleri hatıraların yamacına yaslanıp serinlenmeye ve teselli bulmaya çalışıyorlar.
Bizim çocukluğumuzda, evet hayat bu kadar kolay değildi, iletişim, haberleşme, ulaşım araçları bu kadar gelişmemişti, haberleşmeyi mektupla yapardık, ulaşımı at sırtında, katır sırtında yapardık ama asla ihmal etmezdik.
İki saatlik, üç saatlik uzaklıktaki bir köyde bir dostumuzun hastalandığı haberi gelmişse çam sakızı-çoban armağanı hediyemizi heybemize doldurup yola koyulurduk, komşu köydeki hasta ziyaretini, komşu köydeki cenazeye katılma görevini hiçbir işimiz engelleyemezdi.
Gün akşama kadar, günün sıcağında tırpan sallamış da olsak, orak sallamış da olsak, tarladan eve gelene kadar iki saat yol yürümüş de olsak, gurbetteki bir yakınımıza, askerdeki oğlumuza mektup yazılacaksa, yazmadan asla yatmazdık.
Biz bu güzel hatıraların gölgesinde biraz serinliyoruz da bugününün gençleri yarın hangi hatıraları anlatacaklar diye de merak ediyoruz?
Ne diyecekler; biz eskiden akrabalara, bayramdan bayrama mesaj çekerdik, birinci dereceden akrabaları telefondan arardık, ölüm haberlerini duydukça sosyal medya aracılığı ile taziyelerimizi bildirirdik, falan, filan…
Hal ve gidiş; çok kötü…
- Soykırımı sonlandıramadı Ramazan / 18.03.2024
- Nice ayıplara şahit oldu Ramazan / 17.03.2024
- Tüm insanlığa açık bir beyandır Ramazan / 16.03.2024
- Dert çok hemdert yok ise işte Ramazan / 15.03.2024
- Her anımıza dolsa Ramazan / 14.03.2024
- Hak’tan bize fermandır Ramazan / 13.03.2024
- Bütün düğümleri çözer Ramazan / 12.03.2024
- Müjdelerle kapımızı çalsa Ramazan / 11.03.2024
- İz bırakanlar ve is bırakanlar / 10.03.2024