Hıristiyan Haçlı kültürüne göre; “insan insanın kurdudur / Homo homini lupus!”
Haçlının bu “kurt” anlayışı, yıllardan beri İslam coğrafyasına saldırıyor.
Ortakçı olarak kendisine yerel çakallar da bularak son günlerde Arap baharı adıyla terör estiriyor.
İslamcı kılığında bu Haçlı anlayışına teslim olanlar ise, Müslümanı Müslümana kurt yapmış, Haçlı çanağında birbirlerine yediriyorlar!
Halbuki Müslümanların iman ve medeniyetinde, insan insanın kurdu olmadığı gibi, Müslüman da Müslümanın kurdu değildir.
Müslüman, boynunda Haçlı tasması olduğu halde Müslümanın kurdu hiç olamaz!
Müslüman, Müslümanın kardeşidir; “mü’minler ancak kardeştir” (Hücûrât Süresi, 49/10).
Nitekim İslam’ın bu evrensel ölçüsünü, velayetin şahı Hz. Ali (k.veche), yaranı ve kudretli komutanı Malik bin Eşter’e yazdığı fermanında şöyle ifade ediyor:
“Sakın biçarelerin başına kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtıcı bir canavar kesilme! Çünkü insanlar iki sınıftır: Ya dinde bir kardeşin, yahut yaratılışta bir eşindir (Ali b. Ebî Tâlib, Nehc’ül-Belâğa, s. 369).
Suriye’de yıllardan beri, bu anlayış ve ölçü ile 72 buçuk millet bir arada, kardeşçe yaşıyordu.
Şam, “emin” beldeydi.
Dahası, bölgeye yayılmayı ve işgali, Az-ı Mev’ud inancı olarak yegane hedef kabul eden İsrail’in önünde Suriye sarsılmaz bir kaleydi.
Suriye’nin hedef tahtasına oturtulmasının asıl gerekçesi budur.
Suriye cephesinin İsrail karşısında zayıflamasını istiyorlar.
İsrail ile aynı ideali ve inancı paylaşan küresel aktörler, yıkılmış ve harabeye dönmüş, takati kesilmiş, İsrail karşısında duramayan bir Suriye istiyor. Tel Aviv ve Washington böyle istiyor.
Onların İslamcı kılıklı yerel taşeronları da bunu istiyor, bunu başarmaya çalışıyor.
Suriye’de Arap baharı mavalıyla terör estirenler, kardeşi kardeşe kırdırtanlar ve bu bağlamda onlara destek çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek İsrail’e hizmet ediyorlar…
Mü’minlere kan kusturan müşriklerin ve gayr-ı Müslimlerin safında yer tutuyorlar!
Dün Irak’ın işgalinde bunu yaptılar, bugün de Suriye’de bunu yapıyorlar.
Gayr-ı Müslimlerle yapışık ikiz olmaktan kurtulamıyorlar.
Böylece üzerlerine Müslüman kanı bulaşanlar, Rasulullahın ahir zaman alameti olarak dikkat çektiği üzere, gezinti ve dinlenti için de soluğu Mekke’de-Medine’de alıyorlar (Deylemi, Hz. Enes’ten, V/444, H. No: 8689; Acluni, Keşf’ul Hafa, H. No: 1093).
Tevhid’in sembolü Kabe’ye koşuyorlar.
Adını Kelime-i Tevhid’den çıkarttıklar Rasulullah’ın ravzasına post seriyorlar.
Yahudilerin Beyt-i Makdis’in Batı duvarını “ağlama duvarı” edindikleri gibi; Suriye’ye karşı İsrail ve Yahudilerle aynı safta yer alanlar, güya hac ve umre dönemlerinde Kabe duvarını adeta ağlama duvarına çeviriyorlar.
Bunlar İslam coğrafyasını kanla sulayan Haçlı’nın dolap beygirleridir.
Bu dolap beygirlerinin, Allah ile, Rasulü ile, Kabe ile, Ravza ile, Mü’minlerle bir bağı kalır mı?!
İslam coğrafyası bu dolap beygirlerinin şerrinden ancak, iman basireti ve İslam kardeşliğiyle kurtulabilir.
Prof. Dr. Haydar Baş bey, Türkiye’de de, Hicaz bölgesinde de bu dolap beygirlerinin oyunlarını bozuyor. Onun, İslam’ın Ehl-i Beyt gerçeği etrafında birlik ve tevhid mesajları, Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet projeleri yankılandıkça, milletin gözünü boyayanların tezgahı dağılıyor, oyunu bozuluyor.
Türk milleti ve İslam alemi, Prof. Dr. Baş’a kulak astığı nispette bu oyunlara gelmeyecektir.
Haçlının bu “kurt” anlayışı, yıllardan beri İslam coğrafyasına saldırıyor.
Ortakçı olarak kendisine yerel çakallar da bularak son günlerde Arap baharı adıyla terör estiriyor.
İslamcı kılığında bu Haçlı anlayışına teslim olanlar ise, Müslümanı Müslümana kurt yapmış, Haçlı çanağında birbirlerine yediriyorlar!
Halbuki Müslümanların iman ve medeniyetinde, insan insanın kurdu olmadığı gibi, Müslüman da Müslümanın kurdu değildir.
Müslüman, boynunda Haçlı tasması olduğu halde Müslümanın kurdu hiç olamaz!
Müslüman, Müslümanın kardeşidir; “mü’minler ancak kardeştir” (Hücûrât Süresi, 49/10).
Nitekim İslam’ın bu evrensel ölçüsünü, velayetin şahı Hz. Ali (k.veche), yaranı ve kudretli komutanı Malik bin Eşter’e yazdığı fermanında şöyle ifade ediyor:
“Sakın biçarelerin başına kendilerini yutmayı ganimet bilen yırtıcı bir canavar kesilme! Çünkü insanlar iki sınıftır: Ya dinde bir kardeşin, yahut yaratılışta bir eşindir (Ali b. Ebî Tâlib, Nehc’ül-Belâğa, s. 369).
Suriye’de yıllardan beri, bu anlayış ve ölçü ile 72 buçuk millet bir arada, kardeşçe yaşıyordu.
Şam, “emin” beldeydi.
Dahası, bölgeye yayılmayı ve işgali, Az-ı Mev’ud inancı olarak yegane hedef kabul eden İsrail’in önünde Suriye sarsılmaz bir kaleydi.
Suriye’nin hedef tahtasına oturtulmasının asıl gerekçesi budur.
Suriye cephesinin İsrail karşısında zayıflamasını istiyorlar.
İsrail ile aynı ideali ve inancı paylaşan küresel aktörler, yıkılmış ve harabeye dönmüş, takati kesilmiş, İsrail karşısında duramayan bir Suriye istiyor. Tel Aviv ve Washington böyle istiyor.
Onların İslamcı kılıklı yerel taşeronları da bunu istiyor, bunu başarmaya çalışıyor.
Suriye’de Arap baharı mavalıyla terör estirenler, kardeşi kardeşe kırdırtanlar ve bu bağlamda onlara destek çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek İsrail’e hizmet ediyorlar…
Mü’minlere kan kusturan müşriklerin ve gayr-ı Müslimlerin safında yer tutuyorlar!
Dün Irak’ın işgalinde bunu yaptılar, bugün de Suriye’de bunu yapıyorlar.
Gayr-ı Müslimlerle yapışık ikiz olmaktan kurtulamıyorlar.
Böylece üzerlerine Müslüman kanı bulaşanlar, Rasulullahın ahir zaman alameti olarak dikkat çektiği üzere, gezinti ve dinlenti için de soluğu Mekke’de-Medine’de alıyorlar (Deylemi, Hz. Enes’ten, V/444, H. No: 8689; Acluni, Keşf’ul Hafa, H. No: 1093).
Tevhid’in sembolü Kabe’ye koşuyorlar.
Adını Kelime-i Tevhid’den çıkarttıklar Rasulullah’ın ravzasına post seriyorlar.
Yahudilerin Beyt-i Makdis’in Batı duvarını “ağlama duvarı” edindikleri gibi; Suriye’ye karşı İsrail ve Yahudilerle aynı safta yer alanlar, güya hac ve umre dönemlerinde Kabe duvarını adeta ağlama duvarına çeviriyorlar.
Bunlar İslam coğrafyasını kanla sulayan Haçlı’nın dolap beygirleridir.
Bu dolap beygirlerinin, Allah ile, Rasulü ile, Kabe ile, Ravza ile, Mü’minlerle bir bağı kalır mı?!
İslam coğrafyası bu dolap beygirlerinin şerrinden ancak, iman basireti ve İslam kardeşliğiyle kurtulabilir.
Prof. Dr. Haydar Baş bey, Türkiye’de de, Hicaz bölgesinde de bu dolap beygirlerinin oyunlarını bozuyor. Onun, İslam’ın Ehl-i Beyt gerçeği etrafında birlik ve tevhid mesajları, Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet projeleri yankılandıkça, milletin gözünü boyayanların tezgahı dağılıyor, oyunu bozuluyor.
Türk milleti ve İslam alemi, Prof. Dr. Baş’a kulak astığı nispette bu oyunlara gelmeyecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019