Kıbrıs'ın bulunduğu coğrafyada ayrı bir özelliği, ayrı bir yeri vardır. Kıbrıs stratejik bir konuma sahiptir. Kıbrıs, Avrupa'ya bakıyor, Anadolu'ya bakıyor, Asya'ya bakıyor, Afrika'ya bakıyor. Kıbrıs bu bölgelere bakan sabit bir okyanus gemisi, uçak gemisi gibidir. Şu andaki haliyle bile büyük imkanlar sunan Kıbrıs'tan asla taviz verilemez.Türk toplumunun geleneğinde bir tüketen sınıf, bir de üreten sınıf vardır. Bizde, üretenle tüketen bir aile içinde gibi iç içedir. Tüketen sınıfın vergiden muaf olması lazımdır. Bugünkü şartlarda Türkiye'de 50 milyon insanın vergiden muaf olması lazımdır. Ama yarın ellerine öyle imkanlar geçer ki 70 milyonun 70 milyonu da vergi verecek seviyeye çıkar. İşte devlet iradesinin, ekonomistlerin fonksiyonu burada kendini gösterir.Bizim düşündüğümüz iktisadi sistemde tüketen vergi yoktur. Tüketen, zaten tüketmesi itibariyle üretenin gelirini arttırdığı için vazifesini ifa etmektedir. Böylece üreten bire on kazanacak ve vergisini rahatlıkla verecektir. Tüketen ise vergi vermediği için teşekkür edecek, şükredecektir. Biz bu sistemle sadece kendimizi değil başkalarını da kalkındıracağız. Vatandaşın % 80'i de vergi vermediği için de Türkiye vergisiz Türkiye olacak.Türkiye, ne olursa olsun, Kıbrıs'tan kesinlikle taviz veremez. Zerre kadar taviz veremez. Burası bizim sadece 1974 yılında beş bin insanımızı şehit vererek elde ettiğimiz bir yer değildir. Buranın mazisi çok eskidir. Bizim geleneğimizle, maneviyatımızla bütünleşmiş bir yerdir. Burasının kıyamete kadar Türk coğrafyası olarak kalması biraz da mecburidir.
n Hocam, siz, "bu vergi sistemi değişmeli" diyorsunuz. "Adaletli vergi sistemi olmadan kamunun yapacağı harcamaların vergisini almak mümkün değil" diyorsunuz. Siz BTP olarak, Prof. Dr. Haydar Baş olarak nasıl bir vergi sistemi öngörüyorsunuz ki Türkiye'nin bu anlamda önü açılsın?
Prof. Dr. Haydar Baş- Az evvel konu ettiğimiz ucuzluğun da olabilmesi için evvela vergiden başlamak lazım. Devletin kanı da vatandaştan aldığı vergidir. Ancak bunu adil bir şekilde alırsa devlet ayakta durur. Nasıl zalim hükümdar payidar olmazsa böyle zalim bir şekilde vergi alan devlet de payidar olmaz. Sen hiç kazanmayan adamdan vergi alacaksın, az kazanan adamdan vergi alacaksın, sonra ne olacak? Bu durum aynen enflasyon olayında anlattığımız kural gibidir. Vücutta kan yok. Sen olanını da çekiyorsun. Böyle olmaz.
Tüketen sınıf vergiden muaf olmalı
Esasen bizim örfümüzde olması gereken ekonomik kural da budur. Bizim örfümüzde, geleneğimizde, Türk toplumunun geleneğinde bir tüketen sınıf vardır, bir de üreten sınıf vardır. Kapitalist düzen, dünya gibi değildir. Bizde üretenle tüketen iç içedir. Bir ailenin içerisindedir. Tüketen sınıfın vergiden muaf olması lazımdır. Bunun sınırını koyarsınız. O günün şartlarına hangi rakam geçerli ise o rakamı sınır olarak koyarsınız. İşte o standartların altında olan vatandaştan vergi almazsınız. Bizim hesaplamalarımıza göre bu % 80'e tekabül ediyor. Yani Türkiye'de 50 milyon insanın vergiden muaf olması lazımdır. Bugünkü şartlarda bu böyledir. Ama yarın ellerine öyle imkanlar geçer ki 70 milyonun 70 milyonu da vergi verecek seviyeye çıkar. İşte devlet iradesinin, ekonomistlerin fonksiyonu burada kendini gösterir. Onu alacak bu noktaya getirecek. Bu nereye benzer? Balığı tutmak için oltayı atıyorsun. Oltanın ucunda küçücük bir yem var. Balık hep o yeme doğru koşar ve avlanır. Aynen iktisadi sistemlerde de o balık tutma oltasını devleti idare eden irade devamlı atması lazımdır. Vatandaşı çalışmaya, üretmeye, yükselmeye teşvik etmesi lazımdır. Bugün vergi vermeyen adam o zaman bir yıl evvel vergi vermemiştir ama bir yıl sonra vergi verecek duruma gelecektir. "Ama % 80'den vergi almazsan kamu giderleri ne olacak?" denilebilir. Bu % 80'in şu anda zaten verdiği vergi 9 katrilyondur. Şu anda alınan verginin altıda biridir. Ama bu vatandaşın % 80'dir. İşçisi, memuru, bakkalı bunun içindedir. Diğeri yani 40 katrilyonu veren ise servet, şöhret sahibidir. Vergiyi bunlardan alacaksın. Ama kafasına vura vura değil. Peki nasıl alacağız?
Vergisiz Türkiye modeli
Şimdi tüketici sınıftan vergi almayacağız. Almaz isek % 35 cebinde kalıyor mu, kalıyor. İki, bizim sistemde bunun gelirine mukabil emisyon genişletilecek ve proje mukabili kredi verilecek. Cebindeki para bir iken on oldu mu? Bu adam pazara gidiyor. Kabul edin ki cebinde 1 milyon ile pazara gidiyorsunuz, 20 milyon ile pazara gidiyorsunuz, bir de 5 milyar ile pazara gidiyorsunuz. Kendinizi bu vatandaşın yerine koyun. Cebinde 20 milyon varsa en fazla 20 milyonluk iş yapabilirsin. 5 milyarın varsa 5 milyarlık iş yapabilirsin. 20-50 milyar olursa o kadar iş yapabilirsin. Para sirkülasyonu senin boyutların kadar piyasaya hareket getirir. Bir zamanlar bir dükkandan bir tane gömlek alıyordun. Ayağın oraya alışmış, her zaman oraya girip çıkıyordun. Bu sefer senin gelirin bire on artınca on tane gömlek fazla alıyorsun. On çift ayakkabı alıyorsun. Bir takım elbiseyi beş takıma çıkartıyorsun. Böylece biz üretici tarafı canlandırdık. Başını kaşıyacak vakit bulamıyor. Bir yıl evvel bir milyar vergi veriyordu. Bir yıl sonra 10 milyara çıktı. Alacağın 9, 90'a çıktı. Buradaki mantığa göre biri kazandığı için vergisini rahatlıkla verecek. Diğeri vergi vermediği için teşekkür edecek, şükredecek. Zaten tüketen, tüketmesi ile üretenin gelirini arttırdığı için vazifesini ifa ediyor. İşte bizim düşündüğümüz iktisadi sistem budur. Bu, bizim örfümüzde, geleneklerimizde var. Biz yeni bir şey getirmiyoruz. Biz, bununla sadece bizi değil başkalarını da kalkındıracağız. Başkaları da bize bakarak bunu hayatlarına geçirecek. Vatandaşın % 80'i de vergi vermediği için de Türkiye de vergisiz Türkiye olacak.
n Kıbrıs'la ilgili olarak önümüzde çok hızlı gelişmeler bulduk. Sayın Denktaş ABD'de hasta iken önümüze bir plan kondu. "Hemen cevaplayın" dendi. Bir oldu bitti görüntüsü ile sunulan bu plan kamuoyunda BM Genel Sekreteri Annan Planı olarak yerini almış durumda. Siz, BTP olarak bu planın kesinlikle bizim menfaatlerimize aykırı olduğunu, kabulünün mümkün olmadığını söylüyorsunuz. Neye dayanarak böyle bir net duruşu ortaya koyuyorsunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Annan planının Türkiye Cumhuriyeti Devletinin menfaatine, oradaki Türk kardeşlerimizin menfaatine olmadığını ifade ederken biz, hayal kurarak bunu söylemiyoruz. Bu planda ne diyor? "Karpaz Burnunu Rumlara vereceksiniz" diyor. Bu burun şu anda Türklerin elindedir. Burası Adanın Türkiye'ye en yakın yeridir. Burayı boşaltıp Rumlara vereceğiz. İki, Güzelyurt ve Maraş da Rumlara verilecek. Buranın ehemmiyeti nedir? Güzelyurt'ta çok ciddi su kaynakları vardır. Güzelyurt Türklerin elinden çıktığı zaman -zaten şu anda su yeterli değil- büsbütün Rumlara muhtaç hale geleceklerdir.
Annan Planı Türklerin egemenliğine son veriyor
Diğer taraftan Ada'da, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 40 bin silahlı kuvveti var. Bu esasa göre 9999'a indirilecek. Yani 10 bin bile olmayacak. En önemlisi burada Türkiye'nin garantörlüğü tartışılır hale geliyor. Yani Türkiye bu plana göre artık bugüne kadar olduğu gibi garantörlük vazifesini bihakkın eda edemeyecek. Sadece bunun için bile Annan Planının neresine bakarsanız bakın samimiyetsiz bir plan bir proje olduğu ifade ediliyor. Artı, Türklerin egemenliği elinden gidecek.
Şimdi bütün bunları bir araya topladığımız zaman orada mevcut kan kardeşlerimizin geçmişe ait yaşantıları tekrar bütün yanlışlarıyla nüksedecek. O katliamlardı, sokakta öldürülmelerdi, boğulmalardı; bütün bunlar tek tek gündeme gelecek. O zaman da bunun önüne geçmek için bu Annan Planına göre herhangi bir tedbir olmadığı için bu yönüyle de sakıncası ortadadır.
Kıbrıs'tan taviz verilemez
Kaldı ki Kıbrıs'a bakıldığı zaman bütün bunların yanında Kıbrıs'ın ayrı bir özelliği, ayrı bir yeri vardır. Bulunduğu iklimde, bulunduğu coğrafyada ayrı bir yeri vardır. Şöyle ki; orada bulunan ülkeler Akdeniz'in kontrolünü rahatlıkla elde edebilirler. O bölgelerden gelecek olan zararların tamamının önüne geçebilirler. Sadece fayda değil gelecek zararları da engelleyecek stratejik bir yapıya sahiptir Kıbrıs. Kıbrıs, Avrupa'ya bakıyor, Anadolu'ya bakıyor, Asya'ya bakıyor ve Afrika'ya bakıyor. Bütün bunlara bakan sabit bir okyanus gemisi. Okyanus savaş gemisi, uçak gemisi, ne dersen de. Ne kadar mütalaa, müzakere konusu bol olursa olsun, ne kadar didişmeler fazla olursa olsun, şu andaki haliyle bile biz bu imkanlara sahibiz. "Plana uyacağız" dedik mi bütün bunları kaybediyoruz. Elimizde hiç bir şey kalmıyor.
Yani götürüsü çok, getirisi yok.
Prof. Dr. Haydar Baş- Evet. Peki niçin biz bu Annan Planını kabul edelim veyahut da müzakere masasında tartışılmasına evet diyelim? O bakımdan Denktaş burada tarihi bir rol oynuyor. Türkiye'nin de, siyasilerin de yapacağı iş Denktaş'ın yanında yer almasıdır. "Canım biz bunu halledelim. Türkiye'nin başında şu kadar senedir problem." Sen bunu böyle hallettiğin zaman oradaki haklarından mahrum oluyorsun. Şu andaki problem haliyle bile bu dediğim faydaları var. Türkler, orada egemen vaziyette. İstediğini yapar durumda. Her türlü imkanlara sahip durumda. Türkiye coğrafyası emin ellerde. Oradaki insanlar emin ellerde. Sen bütün bunları uyum adı altında terk ediyorsun; böyle şey olmaz. Hem de dediğimiz şartlara malik olan bu adanın üzerinde Türkiye, ne olursa olsun kesinlikle taviz veremez. Zerre kadar taviz veremez.
Burası bizim sadece 1974 yılında beş bin insanımızı şehit vererek elde ettiğimiz bir yer değildir. Buranın mazisi çok eskidir. Bizim geleneğimizle, maneviyatımızla bütünleşmiş bir yerdir. Burasının kıyamete kadar Türk coğrafyası olarak kalması biraz da mecburidir.
Kıbrıs'la açılacak AB kapısı hayır kapısı olmaz
n Hocam, Kıbrıs'ın AB yolunda engel olduğu söyleniyor. Siz BTP olarak bu konuda ne diyorsunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş- Elimizden Kıbrıs'ı alarak açılacak AB kapısı hiç bir zaman hayır kapısı olmaz.
n Peki bu kapı bu suretle açılır mı?
Prof. Dr. Haydar Baş- Kesinlikle açılmaz. Açılmaz ama açıldığını kabul etsek bile o kapı bizim için hayır kapısı olmaz.
Yani Kıbrıs o zaman oltanın ucundaki yem şeklinde görülüyor öyle mi?
Prof. Dr. Haydar Baş- Evet.
n Hocam, Annan Planına göre, yerleşim bölgeleri değiştirilecek. Türk kesimine 60 bin Rum gelecek. Böylece Türklerin asimilasyonu gibi bir durum da ortaya çıkacak.
Prof. Dr. Haydar Baş- Sadece asimilasyon değil mesele. 1974 öncesini hatırlayın. Baskınlar yapan, katletmeler yapan, yol kesenler Rumlardı. Bu insanları tekrar bir araya getirmek suretiyle aynı durumu tekrar davet etmiş oluyorsun. "Şimdi güzel yaşayın. Ben size hakem olacağım" demek istiyorsun. Türkiye buna müsaade edemez. Millet buna müsaade etmez.
Devam edecek...