Dün hemköylülerimle beraberdim. Hemşehri olur da hemköylü niye olmasın?
7 Ağustos 1998'de meydana gelen ve 47 kişinin ölümü ve küçümsenmeyecek oranda da maddi zararın meydana gelmesine sebep olan bu afet üzerinden 3 yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala bir şeyin yapılmaması ve uzun bir zaman daha bir şey yapılmayacak olması aralarında benim de bulunduğum mağdurları rahatsız ediyor.
Bir şey yapılmayacak kanaatine şuradan varıyorum. Toplantıda bulunan Afet İşleri Genel Müdür Muavini bir hemşehrimizin; "siz yardım yapılamamaktan şikâyetçisiniz, oysa biz 1966'da meydana gelen Varto depreminin konutlarını hala bitiremedik" dedi.
Oh be dedim. Üzerinden 35 sene geçen bir afetin yaralarının henüz sarılmadığı bir ülkede biz 3 yılın hesabını yapıyoruz. Dedim ve utandım.
Mecelle'de her ne kadar; "Batıl/yanlış, makusun aleyh/kıyas ölçüsü olamaz" kaidesi olsa da bunun ne önemi var.
Beşköy'le aynı tarihlerde afete uğrayan Isparta/Senirkent afetinin yaralarının çoktan kabuk bağlamış olması Baba Sülü'nün bir ikramı. O kadar da olsun.
Panelisttim, sayın yönetmenden fırsat buldukça, bir fayda sağlamayacak diye korktuğumdan birkaç fıkra ile işi tatlıya bağlamayı yeğledim.
Başka konuşmacılar da vardı.
Doç. Dr. Abdulhaluk İskender ve Beşköy Belediye Başkanı Dursun Karaman.
Bir başka konuşmacı da merkez valilerimizden komşu köylüm sayın Recep Yazıcıoğlu idi.
Yıllardır milletin dinlemekten bıktığı, kendilerinin anlatmaktan hala büyük haz aldığı işlerin yerinde çözülmesi tezini sundu oradakilere.
Vatan elden gidiyor, memleket batıyor, ülke çok ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır gibi laflara itibar edilmemesini sık sık tekrarlaması, meselelere ne kadar vakıf olduğunun da ispatı idi.
Ülkenin birilerine haraç mezat pazarlandığı bir zamanda, en stratejik kurumların yabancılara teslim edildiği günlerde, vatanı bölüp parçalamak için başta vilayetinde yoğun misyonerlik faaliyetlerinin yapıldığı bir dönemde yılların valisinin söyleyeceği başka şeyler olmalı idi diye düşündüm.
Sayın Yazıcıoğlu'nun hamaset edebiyatına gerek yok dediği o toplantıdan sonra yanıma bir delikanlı yaklaşıp; "abi bir konuyu konuşabilir miyiz?" dedi.
Hayrola dedim:
"Sizin Yunanistan'ın Trabzon ve yöresinde yaptığı Pontus çalışmalarına dikkati çeken yazılarınız var" dedi.
Ne yalan söyleyeyim önce beni yalanlayacak sandım.
Meğer olayın birinci derece tanığı idi kendisi.
Konuştuk.
Bir dönem Yunanistan'a götürüldüğünü söyledi.
Bazı görevlilerin de içinde bulunduğu organizeyle özellikle Trabzon vilayetinden bir gurup gencin Yunanistan'a yollandığını ve bu gençlerin çok önemli yerlerde ve tamamen Türkiye aleyhinde çok ciddi bir eğitimden geçirildiğini söyledi. Ben bunu kabul etmediğim için orada durmadım dedi ve ekledi bu işin organizesini yapan kişinin daha önce de Türkiye'yi bölmeye yönelik faaliyetlerde bulunan PKK ile adının anıldığını söyleyip bildiğim bir ismi ekledi Albay Kalenderites (yazılışı her nasılsa).
Hani şu PKK'yı organize eden albay.
Onun Türkiye'ye girmesi yasak ama dedim.
Yasak ama girip çıkıyor diye ekledi.
Bunlar bilmediğimiz şeyler değil.
Ama bir valinin bütün bunları bilmemesini ve hamasete gerek yok demesini siz ne ile izah edersiniz?
Ben bu denklemleri yaparken eve vardım, telefonum çaldı.
Kars Göle'den arayan bir arkadaş vardı karşımda. Devlete ait milyon dönüm arazi, içinde atıl duran tesisleriyle Koç tarafından satın alındığını söyledi. Olabilir dedim. Nihayetinde baba Bush bu hikmet için ülkemize gelmişti Koç ailesinin davetlisi olarak.
Tamam ama deyip şunu ekledi: Cuma gününe denk geldi Koç'un Göle çıkarması.
Önce camilerdeki görevlilere Koç cenaplarının yapacağı konuşmanın dinlenmesi için cemaatin alana intikali için namazın terki dahil gereğinin yapılması istenmiş.
Cemaat isyan edince de Cuma namazı gecikmeli olarak ancak kılınabilmiş.
Bunları dedi telefondaki arkadaşım.
Dün benim cenahta bunlar olmuştu.
Amaaan ben de ne ile meşgul ediyorum sizi.
Kurtulamadım şu hamaset edebiyatından vesselam.
Kurtulmam için de sayın valime çok iş düşecek anlaşılan.
7 Ağustos 1998'de meydana gelen ve 47 kişinin ölümü ve küçümsenmeyecek oranda da maddi zararın meydana gelmesine sebep olan bu afet üzerinden 3 yıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen hala bir şeyin yapılmaması ve uzun bir zaman daha bir şey yapılmayacak olması aralarında benim de bulunduğum mağdurları rahatsız ediyor.
Bir şey yapılmayacak kanaatine şuradan varıyorum. Toplantıda bulunan Afet İşleri Genel Müdür Muavini bir hemşehrimizin; "siz yardım yapılamamaktan şikâyetçisiniz, oysa biz 1966'da meydana gelen Varto depreminin konutlarını hala bitiremedik" dedi.
Oh be dedim. Üzerinden 35 sene geçen bir afetin yaralarının henüz sarılmadığı bir ülkede biz 3 yılın hesabını yapıyoruz. Dedim ve utandım.
Mecelle'de her ne kadar; "Batıl/yanlış, makusun aleyh/kıyas ölçüsü olamaz" kaidesi olsa da bunun ne önemi var.
Beşköy'le aynı tarihlerde afete uğrayan Isparta/Senirkent afetinin yaralarının çoktan kabuk bağlamış olması Baba Sülü'nün bir ikramı. O kadar da olsun.
Panelisttim, sayın yönetmenden fırsat buldukça, bir fayda sağlamayacak diye korktuğumdan birkaç fıkra ile işi tatlıya bağlamayı yeğledim.
Başka konuşmacılar da vardı.
Doç. Dr. Abdulhaluk İskender ve Beşköy Belediye Başkanı Dursun Karaman.
Bir başka konuşmacı da merkez valilerimizden komşu köylüm sayın Recep Yazıcıoğlu idi.
Yıllardır milletin dinlemekten bıktığı, kendilerinin anlatmaktan hala büyük haz aldığı işlerin yerinde çözülmesi tezini sundu oradakilere.
Vatan elden gidiyor, memleket batıyor, ülke çok ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır gibi laflara itibar edilmemesini sık sık tekrarlaması, meselelere ne kadar vakıf olduğunun da ispatı idi.
Ülkenin birilerine haraç mezat pazarlandığı bir zamanda, en stratejik kurumların yabancılara teslim edildiği günlerde, vatanı bölüp parçalamak için başta vilayetinde yoğun misyonerlik faaliyetlerinin yapıldığı bir dönemde yılların valisinin söyleyeceği başka şeyler olmalı idi diye düşündüm.
Sayın Yazıcıoğlu'nun hamaset edebiyatına gerek yok dediği o toplantıdan sonra yanıma bir delikanlı yaklaşıp; "abi bir konuyu konuşabilir miyiz?" dedi.
Hayrola dedim:
"Sizin Yunanistan'ın Trabzon ve yöresinde yaptığı Pontus çalışmalarına dikkati çeken yazılarınız var" dedi.
Ne yalan söyleyeyim önce beni yalanlayacak sandım.
Meğer olayın birinci derece tanığı idi kendisi.
Konuştuk.
Bir dönem Yunanistan'a götürüldüğünü söyledi.
Bazı görevlilerin de içinde bulunduğu organizeyle özellikle Trabzon vilayetinden bir gurup gencin Yunanistan'a yollandığını ve bu gençlerin çok önemli yerlerde ve tamamen Türkiye aleyhinde çok ciddi bir eğitimden geçirildiğini söyledi. Ben bunu kabul etmediğim için orada durmadım dedi ve ekledi bu işin organizesini yapan kişinin daha önce de Türkiye'yi bölmeye yönelik faaliyetlerde bulunan PKK ile adının anıldığını söyleyip bildiğim bir ismi ekledi Albay Kalenderites (yazılışı her nasılsa).
Hani şu PKK'yı organize eden albay.
Onun Türkiye'ye girmesi yasak ama dedim.
Yasak ama girip çıkıyor diye ekledi.
Bunlar bilmediğimiz şeyler değil.
Ama bir valinin bütün bunları bilmemesini ve hamasete gerek yok demesini siz ne ile izah edersiniz?
Ben bu denklemleri yaparken eve vardım, telefonum çaldı.
Kars Göle'den arayan bir arkadaş vardı karşımda. Devlete ait milyon dönüm arazi, içinde atıl duran tesisleriyle Koç tarafından satın alındığını söyledi. Olabilir dedim. Nihayetinde baba Bush bu hikmet için ülkemize gelmişti Koç ailesinin davetlisi olarak.
Tamam ama deyip şunu ekledi: Cuma gününe denk geldi Koç'un Göle çıkarması.
Önce camilerdeki görevlilere Koç cenaplarının yapacağı konuşmanın dinlenmesi için cemaatin alana intikali için namazın terki dahil gereğinin yapılması istenmiş.
Cemaat isyan edince de Cuma namazı gecikmeli olarak ancak kılınabilmiş.
Bunları dedi telefondaki arkadaşım.
Dün benim cenahta bunlar olmuştu.
Amaaan ben de ne ile meşgul ediyorum sizi.
Kurtulamadım şu hamaset edebiyatından vesselam.
Kurtulmam için de sayın valime çok iş düşecek anlaşılan.
Müslim Karabacak / diğer yazıları
- Ana-baba hakları-2 / 30.04.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024
- Ana-baba hakları -1 / 25.04.2024
- Müşriklerle hicv / 21.04.2024
- Kıyas önemlidir.... / 14.04.2024
- Kur'anı doğru anlamak / 13.04.2024
- Şimdi sırada "Dinsel Dönüşüm" var / 07.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -5 / 03.04.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -4 / 27.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -3 / 26.03.2024
- Ramazanda; Dua... Dua...Dua.. -2 / 21.03.2024