"Gören göz kılavuz istemez" özlü sözümüz bizim bugünkü yaşantımızı seriyor ortaya. Çarşı-Pazar almış başını gidiyor. Neye el atsak el yakıyor. Suçlu üreticiymiş, suçlu tüketiciymiş yaklaşımı bizleri şaşırtıyor.
Siyaset bu kadar ayağa düşmemeli. Toplumu kandırmak için akla hayale gelmeyen söylemlerde bulunmak ne toplumu inandırıyor ne de siyasetçiye yakışıyor. Hayat pahalılığını dile getiren herkes, terörist ve hükümeti düşürmek için plan olarak gösterilmekte ve toplumu sindirmek için çaba gösterilmektedir.
Milyonca insanın temel beslenme gereksinimlerini karşılayamayacak duruma gelindiği gerçeğini görmemek mümkün değildir. Bu gerçeği geçen günlerde Sayın Cumhurbaşkanı da dile getirdi. Enflasyonla mücadele edeceklerini bildirdi.
Aylardır bilinen bir gerçek var ki çarşı pazar denetlenmiyor. Belediyeler denetlemiyor ve devletin diğer görevlileri de denetlemiyor. Çanakkale'de tarlada domatesin kilosu bir lira bilemedim iki lira iken 90 km uzaklıkta aynı domatesin kilosu yedi lira oluyorsa bu, düpedüz tüketiciyi ve üreticiyi belirli ellere sömürttürmektir. Bu gerçeği dile getiren insanlar evine ekmek, sebze götürmeyenlerdir. Bu gerçek ortada dururken ve bu gerçekleri yazan, konuşan insanlar neden terörist olsunlar ki?
Serbest ekonomiyi uygulamak, dürüst olmayı gerektirir. Kültürlü olmayı gerektirir. Önce toplumu eğitmek, sonra serbest ekonomi modeli uygulanmak gerekirdi. Bir market, bir manav domatesi yüzde iki yüz, yüzde üç yüz kârla satıyorsa burada bir yanlışlık var demektir.
Doğruları yazmayı veya konuşmayı hükümete komplo olarak adlandırmak görüşüne kargalar bile güler. Çünkü güneş balçıkla sıvanamıyor ki.
Muhalefet liderleri, şehir şehir; köy köy gezmektedirler ve vatandaşın sesi olmaya çalışmaktadırlar. Durumdan çiftçi memnun değil, esnaf memnun değil, üretici memnun değil, tüketici ise hiç memnun değil. Memnun olan ise mutlu azınlıktır. Bu oran ise yüzde on, on beşi geçmez.
Mazot, gübre ve tohum pahalı olunca çiftçinin ürettiği de pahalı oluyor. Aracılar ise çiftçinin üretimini yok pahasına almanın peşinde koştukları bir gerçek.
Türk parası yabancı paralar karşısında eridi gitti. Memurun, işçinin ve emeklinin aldığı maaş veya ücret tüketimlerine yetmemektedir. Vatandaşın alım gücünün düşmesi esnafın da iflasa gitmesini hazırlıyor.
Milli Ekonomi Modeli'nde tüketim toplumu yaratmak planlanıyor. İlk bakışta ters gibi geliyor ama biraz irdelenirse doğru olduğunu görmek mümkün. Çünkü üretim de tüketim de bir zincirin halkaları gibidir. Üretim için tüketim önemlidir. Tüketim olabilmesi için ise vatandaşın alım gücünün yerinde olması gerekir. O zaman üretilen tüketilecek ve üretici mutlu olacaktır. Piyasada sürüm çok olunca üretilen mal ucuzlayacak ve tüketici de mutlu olacaktır.
Gerçekten hayat pahalı. Evlenen gençlerimize altın veremiyoruz. 2000'li yıllarda çeyrek altın 30 TL iken şimdi bin lira civarlarında oynuyor. 2000'li yıllarda asgari ücretli bir çalışan sekiz adet çeyrek altın alırken aynı özellikteki bir kişi bugün üç çeyrek altın alabiliyor. Böyle bir ekonomik yapıda tüketim toplumu olmak olanaklı değil.
Özetin özeti, küçük mutlu azınlığın dışında her kesimden insan, ekonominin gidişatından memnun değil.
Yoksa ben mi yanılıyorum?
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023