‘Hepsi Senin yolunu gösteriyor’
Hz. Davud şöyle münâcat ederdi: “İlahi, Sen Sübhan’sın. İlahi, hatamdan ötürü, hastalığımı tedavi etmeleri için, tabip kullarına gidiyorum, hepsi Senin yolunu gösteriyor. Rahmetinden ümit kesenlerin gideceği yer, yine rahmet kapın oluyor”
11.10.2023 21:00:00
Hakan Akkuş
Hakan Akkuş





İmam Gazali Hazretleri Hz. Davud'un Allah korkusu konusunda şöyle buyuruyor:
Davud Peygamber (a.s.) bazı münâcatında şöyle derdi: "İlahi, hatalarımı andıkça, geniş olmasına rağmen yer bana daralıyor, sıkıştırıyor. Rahmetini düşündükçe de, korkum geçiyor, iyi halimi buluyorum. Sen Sübhan'sın. İlahi, hatamdan ötürü, hastalığımı tedavi etmeleri için, tabip kullarına gidiyorum, hepsi Senin yolunu gösteriyor. Rahmetinden ümit kesenlerin gideceği yer, yine rahmet kapın oluyor."
Fudayl diyordu ki: "Bir gün Davud (a.s.) hatasını hatırladı. Şiddetle bağırdı ve elini başına koyup dağa kaçtı. Yırtıcı hayvanlar başına toplandı. Onlara döndü, şöyle hitap etti: Geldiğiniz yere dönünüz, sizi istemiyorum. Benim istediğim hatasını bilip ağlayandır. Beni ağlayıcı karşılasın. Günahkâr olmayanları, günahkâr Davud ne yapsın?"
Davud (a.s.) çok ağlardı. Bunu gören yakınları ona çıkışırdı. Fakat o bunlara aldırış etmezdi, şöyle derdi: "Asıl ağlayacak gün gelmeden, bırakın ağlayayım. Kemiklere ateş düşüp, içe ateş dolmadan önce, bırakın ağlayayım. Sadece Allah'ın emrini bilen, O'nun emrini, âsi olmadan yerine getiren, çok güçlü, şiddetli melekler; hakkımda sert azabın tatbiki için emir almadan bırakın beni ağlayayım."
Davud (a.s.)'a malûm hata isabet ettikten sonra, sesi kısıldı. Bu hal karşısında şöyle yalvardı: "İlâhi, sesim kısıldı. Güzel sesli doğruların, saf ve temiz sesleri arasında yerim kalmadı."
Bir defasında şöyle bir vaka oldu:
Süleyman (a.s.) ölenlerin çoğaldığını görünce, "Ah babacığım, dinleyicileri parçaladın. Ben-i İsrail'den birçokları öldü. Vahşi ve haşerelerden de ölen oldu" dedi.
Bu halden sonra, dua etmeye koyuldu. Bu arada Ben-i İsrail'in âbid kimseleri, Davud (a.s.)'a şöyle hitab etmeye başladı: "Ya Davud, Rabbından; cezanın gelmesi için acelecilik ettin."
Bu arada Davud (a.s.) bayıldı. Onun bu halini gören oğlu Süleyman, bir sergi serdi, üzerine yatırdı. Sonra da bir çağırıcıya, "Burada ölenlerin, kalan yakını bir sergi getirsin ve cenazesini üzerine yatırsın" şeklinde ilân etmesini söyledi. Bu arada bir kadın geldi, yakınını alırken şöyle dedi: "Ey Allah korkusundan ölen..."
Bir başkası da şöyle diyordu: "Ey öbür âlemin en elim azabı olan ateşten korktuğu için ölen..."
Bu olup biten işlerden sonra Davud (a.s.) ayıldı. Elini başına koydu, ibadet yerine girdi, kapıyı kapadı ve Allah Teâlâ'ya şöyle yalvarmaya başladı: "Ya İlâhi, sen Davud'a dargın mısın?"
O münacaatına devam ederken, oğlu Süleyman gelip kapıya oturdu, içeri girmek için izin istedi. Bir miktar arpa ekmeği getirdi ve babasına şöyle dedi: "Babacığım, şunları ye ki, sana kuvvet gele. Arzu ettiğin kadar ibadet edebilesin."
Sonra, Allah'ın nasip ettiği kadar ondan yedi ve Ben-i İsrail'in arasına çıktı.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Davud Peygamber (a.s.) bazı münâcatında şöyle derdi: "İlahi, hatalarımı andıkça, geniş olmasına rağmen yer bana daralıyor, sıkıştırıyor. Rahmetini düşündükçe de, korkum geçiyor, iyi halimi buluyorum. Sen Sübhan'sın. İlahi, hatamdan ötürü, hastalığımı tedavi etmeleri için, tabip kullarına gidiyorum, hepsi Senin yolunu gösteriyor. Rahmetinden ümit kesenlerin gideceği yer, yine rahmet kapın oluyor."
Fudayl diyordu ki: "Bir gün Davud (a.s.) hatasını hatırladı. Şiddetle bağırdı ve elini başına koyup dağa kaçtı. Yırtıcı hayvanlar başına toplandı. Onlara döndü, şöyle hitap etti: Geldiğiniz yere dönünüz, sizi istemiyorum. Benim istediğim hatasını bilip ağlayandır. Beni ağlayıcı karşılasın. Günahkâr olmayanları, günahkâr Davud ne yapsın?"
Davud (a.s.) çok ağlardı. Bunu gören yakınları ona çıkışırdı. Fakat o bunlara aldırış etmezdi, şöyle derdi: "Asıl ağlayacak gün gelmeden, bırakın ağlayayım. Kemiklere ateş düşüp, içe ateş dolmadan önce, bırakın ağlayayım. Sadece Allah'ın emrini bilen, O'nun emrini, âsi olmadan yerine getiren, çok güçlü, şiddetli melekler; hakkımda sert azabın tatbiki için emir almadan bırakın beni ağlayayım."
Davud (a.s.)'a malûm hata isabet ettikten sonra, sesi kısıldı. Bu hal karşısında şöyle yalvardı: "İlâhi, sesim kısıldı. Güzel sesli doğruların, saf ve temiz sesleri arasında yerim kalmadı."
Bir defasında şöyle bir vaka oldu:
Süleyman (a.s.) ölenlerin çoğaldığını görünce, "Ah babacığım, dinleyicileri parçaladın. Ben-i İsrail'den birçokları öldü. Vahşi ve haşerelerden de ölen oldu" dedi.
Bu halden sonra, dua etmeye koyuldu. Bu arada Ben-i İsrail'in âbid kimseleri, Davud (a.s.)'a şöyle hitab etmeye başladı: "Ya Davud, Rabbından; cezanın gelmesi için acelecilik ettin."
Bu arada Davud (a.s.) bayıldı. Onun bu halini gören oğlu Süleyman, bir sergi serdi, üzerine yatırdı. Sonra da bir çağırıcıya, "Burada ölenlerin, kalan yakını bir sergi getirsin ve cenazesini üzerine yatırsın" şeklinde ilân etmesini söyledi. Bu arada bir kadın geldi, yakınını alırken şöyle dedi: "Ey Allah korkusundan ölen..."
Bir başkası da şöyle diyordu: "Ey öbür âlemin en elim azabı olan ateşten korktuğu için ölen..."
Bu olup biten işlerden sonra Davud (a.s.) ayıldı. Elini başına koydu, ibadet yerine girdi, kapıyı kapadı ve Allah Teâlâ'ya şöyle yalvarmaya başladı: "Ya İlâhi, sen Davud'a dargın mısın?"
O münacaatına devam ederken, oğlu Süleyman gelip kapıya oturdu, içeri girmek için izin istedi. Bir miktar arpa ekmeği getirdi ve babasına şöyle dedi: "Babacığım, şunları ye ki, sana kuvvet gele. Arzu ettiğin kadar ibadet edebilesin."
Sonra, Allah'ın nasip ettiği kadar ondan yedi ve Ben-i İsrail'in arasına çıktı.
(El-Mürşidü'l-Emîn ilâ Mev'izeti'l-Mü'minîn'den...)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.































































































