Uludağ Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu, Sicilya ve Sardunya'dan sonra Akdeniz'in üçüncü büyük adası olan Kıbrıs'ın, günümüzden binlerce yıl önce bile stratejik önemi yüzünden devletler arasında sürekli çekişmelere sahne olduğunu söyledi.
Bakır zengini
Oğuzoğlu, "Kıbrıs" adının, 4 bin 500 yıl önce özellikle Mezopotamya'da büyük bir güç olarak ortaya çıkan Akadlar'a ait ilk yazılı kayıtlarda geçtiğini belirterek, bu dönemin aynı zamanda "Bakır Çağı" olduğunu kaydetti. Kolay işlenebilen bakırın, o dönemin en önemli madeni olduğunu, Ortadoğu'nun en zengin bakır yataklarının ise Kıbrıs'ta bulunduğunu vurgulayan Oğuzoğlu, "Bakırın Latince ismi (Cuprum)dur. (Cyprus) adı buradan gelir" dedi.
Oğuzoğlu, Kıbrıs'ın eski çağlardan başlayarak Anadolu ve hemen doğusundaki Ortadoğu limanlarıyla çok yakın ilişkide olduğu anlatarak,sahip olduğu bakır yatakları yüzünden Ada'nın tarih boyunca Akadlar, Hititler, Mısırlılar, Fenikeliler ve Persler'in egemenliğine girdiğini bildirdi.
Stratejik değeri büyük
Kıbrıs'ın, tarihteki stratejik öneminin o dönemdeki gemi ticaretine göre düşünülmesi gerektiğine işaret eden Oğuzoğlu, ticaretin yelkenli gemilerle yapıldığı ve Ada'nın değerinin, İskenderiye, Beyrut, Fenike ve Alaiye gibi önemli limanlara yakınlığı düşünüldüğünde daha iyi kavranabileceğine işaret etti.
Ve Türkler sahnede
Oğuzoğlu, 1071'den sonraki dönemde Kıbrıs'ın Anadolu Türkmen egemenliğiyle daha fazla ilişkili düşünülebileceğini belirterek, şunları kaydetti:
"Anadolu Selçukluları döneminde, Avrupa'daki Hıristiyanlar Kudüs'ü Müslümanlardan almak için haçlı seferlerini başlattılar ve bunda sınırlı olarak başarı kazandılar. Kudüs, Urfa ve Antakya'yı alırlar. Ama 1100'lü yıllarda, Hıristiyanlar Ortadoğu'dan çıkarılır. İşte buradan çıkarılanların bir bölümü Kıbrıs'a yerleşir ve burada korsanlık yapmaya başladılar. Saint Jan Şövalyeleri olarak da bilinen bu kişiler, denizlerde korsanlık yaparak gemileri yağmalamaya başladılar. O sırada, Kıbrıs Venediklilerin kontrolündeydi. Ancak, Venedik şövalyelere söz geçiremiyordu. Osmanlı Devleti 1571 yılında adayı aldı. Kıbrıs tahrir edildi, Anadolu'dan nüfus göçtürüldü. Göç edenler hep üretici insanlardı, dokumacılar, dericiler, bakırcılar...Çok kısa sürede Adadaki Türk nüfusu yerli halktan bile daha fazla duruma geldi.
Kıbrıs'taki Türk nüfusunun azalması, adaya İngilizlerin egemen olmasından sonra olmuştur. Yani, 1880'lerden sonra. Kıbrıs, tarihinin en düzenli yönetimini Osmanlı döneminde yaşamıştır. Düzenli bir kentleşme de Osmanlı döneminde olmuştur. Kıbrıs'ın kentleşmesi, burada yerel üretimin örgütlenmesi Türkler zamanındadır. Ondan önce hep dışa bağımlıydı. Belli egemenlerin istikrarsızlık içinde yönettikleri bir alandı. 1880'lerde İngilizlerin Mısır'ı ele geçirmek istemesiyle Kıbrıs ister istemez dış güçlerin eline geçti ve bu istikrarlı tablonun bozulmasına yol açan kavgaya sürüklendi."
Bakır zengini
Oğuzoğlu, "Kıbrıs" adının, 4 bin 500 yıl önce özellikle Mezopotamya'da büyük bir güç olarak ortaya çıkan Akadlar'a ait ilk yazılı kayıtlarda geçtiğini belirterek, bu dönemin aynı zamanda "Bakır Çağı" olduğunu kaydetti. Kolay işlenebilen bakırın, o dönemin en önemli madeni olduğunu, Ortadoğu'nun en zengin bakır yataklarının ise Kıbrıs'ta bulunduğunu vurgulayan Oğuzoğlu, "Bakırın Latince ismi (Cuprum)dur. (Cyprus) adı buradan gelir" dedi.
Oğuzoğlu, Kıbrıs'ın eski çağlardan başlayarak Anadolu ve hemen doğusundaki Ortadoğu limanlarıyla çok yakın ilişkide olduğu anlatarak,sahip olduğu bakır yatakları yüzünden Ada'nın tarih boyunca Akadlar, Hititler, Mısırlılar, Fenikeliler ve Persler'in egemenliğine girdiğini bildirdi.
Stratejik değeri büyük
Kıbrıs'ın, tarihteki stratejik öneminin o dönemdeki gemi ticaretine göre düşünülmesi gerektiğine işaret eden Oğuzoğlu, ticaretin yelkenli gemilerle yapıldığı ve Ada'nın değerinin, İskenderiye, Beyrut, Fenike ve Alaiye gibi önemli limanlara yakınlığı düşünüldüğünde daha iyi kavranabileceğine işaret etti.
Ve Türkler sahnede
Oğuzoğlu, 1071'den sonraki dönemde Kıbrıs'ın Anadolu Türkmen egemenliğiyle daha fazla ilişkili düşünülebileceğini belirterek, şunları kaydetti:
"Anadolu Selçukluları döneminde, Avrupa'daki Hıristiyanlar Kudüs'ü Müslümanlardan almak için haçlı seferlerini başlattılar ve bunda sınırlı olarak başarı kazandılar. Kudüs, Urfa ve Antakya'yı alırlar. Ama 1100'lü yıllarda, Hıristiyanlar Ortadoğu'dan çıkarılır. İşte buradan çıkarılanların bir bölümü Kıbrıs'a yerleşir ve burada korsanlık yapmaya başladılar. Saint Jan Şövalyeleri olarak da bilinen bu kişiler, denizlerde korsanlık yaparak gemileri yağmalamaya başladılar. O sırada, Kıbrıs Venediklilerin kontrolündeydi. Ancak, Venedik şövalyelere söz geçiremiyordu. Osmanlı Devleti 1571 yılında adayı aldı. Kıbrıs tahrir edildi, Anadolu'dan nüfus göçtürüldü. Göç edenler hep üretici insanlardı, dokumacılar, dericiler, bakırcılar...Çok kısa sürede Adadaki Türk nüfusu yerli halktan bile daha fazla duruma geldi.
Kıbrıs'taki Türk nüfusunun azalması, adaya İngilizlerin egemen olmasından sonra olmuştur. Yani, 1880'lerden sonra. Kıbrıs, tarihinin en düzenli yönetimini Osmanlı döneminde yaşamıştır. Düzenli bir kentleşme de Osmanlı döneminde olmuştur. Kıbrıs'ın kentleşmesi, burada yerel üretimin örgütlenmesi Türkler zamanındadır. Ondan önce hep dışa bağımlıydı. Belli egemenlerin istikrarsızlık içinde yönettikleri bir alandı. 1880'lerde İngilizlerin Mısır'ı ele geçirmek istemesiyle Kıbrıs ister istemez dış güçlerin eline geçti ve bu istikrarlı tablonun bozulmasına yol açan kavgaya sürüklendi."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.