Hesap ortada

Bakmayın siz, yine "güya seçim" ve karşı "meydan okumalar"la milletin gözünün boyanması, kulağının tıkaçlanmasına; Türkiye'nin bugün konuşması gereken şey, tek başına iktidarın bir yıllık ahvalidir.

Bir yılda, ekonomide, sosyal hayatta, savunmada, dış politikada, bölgemizde ve dünyada geldiğimiz, sürüklendiğimiz noktalardır, asıl konuşulması, üzerinde düşünülmesi gereken.

Hem de öyle politik ihtirasla şekillenmiş tarzda değil; samimi, dürüst ve somut gerçeklerle konuşulmalı, düşünülmeli. Herkes düşünmeli; AKP'lisi, CHP'lisi, BTP'lisi, DYP'lisi, MHP ve ANAP'lısı? 70 milyon, hesap kitap etmeli. Çünkü bu "mukaddes gemi"de hepimiz yaşıyoruz.

Herkes şunda hemfikir? Ankara, AB'ci, ABD'ci ve IMF'ci politikaları baş tacı etmiş gidiyor. Bir başka ifade ile AB, ABD ve IMF Türkiye'de "tek başına iktidar gücü"nü kullanarak at oynatıyor. Milletin atına gelince, halsizlikten, tâkâtsızlıktan, açlıktan baygın yatıyor.

70 milyon arasında bunu inkâr eden bir Allah kulu yok.

O halde, "tek başına iktidar gücü'yle Türkiye nereye sürükleniyor. Adım adım hesap edelim?

Türkiye'nin borcu azaldı mı? Hayır. 250 milyar dolardan 292 milyar dolara fırladı.

İşyerleri açıldı mı, fabrikaların bacaları tütmeye başladı mı, işsizlik azaldı mı? Hayır, hayır, hayır. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'da 25 vilayete, katma değer üretiminde 59 vilayete eşdeğer olan Kocaeli'nde bile 45 bin 672 kayıtlı işsiz var. Bu rakamı üç-beşle çarpın, bir o kadar da kayıtsız işsiz. Sanayi şehrindeki tablo bu. Ülkede ise 15 milyonu aşkın işsiz?

Ne yapılabildi; IMF'nin talimatıyla kamu çalışanlarının 47. 800'ünden kimisinin emekli edilmesi, kimisinin işten çıkartılması. Özelleştirme peşkeşleriyle çalışanların mağdur edilmesi? Başka bir gelişme yok?

Uzlaştırma Kurulu yüzde 18 olarak belirlese de, kamu çalışanına yüzde 13'ten yukarı metelik yok. IMF el koydu.

1500 dolar milli geliri olan 30-35 ile vergi ve sair teşviki konuşuldu; IMF tırpanı geldi, il sayısı 20'lere düştü. İş ortada kaldı.

Hülasa, IMF ne dediyse o oldu.

Bölgemizdeki gelişmelerdeki ahvalimiz ne?

Güneydoğu sınırlarımızı kabul etmeyen ABD, Ankara'nın yumuşaklığı sayesinde, kapı komşumuz oldu. Lozan'dan beri sahiplendiğimiz Musul-Kerkük'teki izlerimizi kazıdılar. Ayak bile attırmıyorlar. Yıllardan beri devlet olarak mücadele verdiğimiz ayrılıkçı gruplara ve Türkiye karşıtı beslemelere ağır silah-mühimmat verdiler, boy attırdılar. Bize de, Kuzey Irak'a giremezsiniz dediler. Başımıza da çuvalları geçirdiler. Ardından da 8.5 milyar dolar karşılığında "body- gard" vazifesi yüklediler.

Yamandığımız AB, Kıbrıs'ta işgalcisiniz teranesine devam ediyor; daha dün konuştu Verheugen. Hükümetin, "bu plandan asla şaşmayız" dediği Annan planı, Rum planı çıktı. AB'nin aklıyla Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ı sindirmeyi sürdürüyoruz. AB'nin şımarık oğlanları Yunanistan ve Rum kesimi, Kıbrıs'ı çantada keklik görüyorlar.

Güya Türkiye'ye en çok destek veren AB'ci İtalya, Meclis Başkanı Pier Ferdinando Casini'nin ağzından önceki gün aynen şu mesajı gönderiyor bize: "Avrupa Anayasası'nda Hristiyan kökenlere atıfta bulunulması, sadece Kilisenin talebi değildir. Din adamı olmayan bizlerin de üzerinde hemfikir olduğu bir konudur. Türkiye gibi farklı bir geleneğe ve kültüre sahip bir ülkenin AB'ye girmeye hazırlandığı bir dönemde, asgari ortak noktamızın ne olduğunu keşfetmemiz gerekiyor ki, bu da bizim Hristiyan kökenlerinden başka bir şey değildir. Kimse bizden başka bir şey beklemesin."

Yani, diyalog seanslarıyla Hristiyanlaşın, ya da ne demekse "hristiyanlaşmış Müslüman olun" da öyle gelin diyorlar. Geleceğinizi, geçmişinizi, ahiretinizi AB'ye satın da öyle gelin diyorlar açıkça. Bu "kıyamet gidişatı"nda epeyce yol kat ettik.

Ankara ise, AB adımlarını daha da hızlandırıyor.

İmar Yasası'na "ibadethane" kavramı sokularak, gerekirse her apartman dairesinin altında papaza kilise, hahama havra, misyonere cirit alanı açma fırsatı tanınıyor.

Lozan görüşmelerinde 20'yi aşkın celsede verilmeyen Ruhban Okulu'nun açılması vizesi, bir ay önce Dışişleri ve Başbakanlık'taki iki celsede veriliyor. Ekümenik sevdalı Patrik bayram yapıyor, sevinçten uçuyor; 2 bin kişi kaldığını ifade ettiği cemaati için 2 bin papaz üretecek okulun vizesini kopardığını müjdeliyor Başbakanlık kapısında.

Milli bütünlüğümüzün darmadağın edecek potansiyeli taşıdığı için 40-45 yıldan beri bekleyen "ikiz yasalar"a çıkartılan onaydan ve sair AB-ABD-IMF talimatlarının uygulamalarında bahis açalım mı? Hâcet yok.

Nereden bakarsanız bakın tablo vahim ve acil?

Türkiye'nin nereye sürüklendiğini görmek için bu kadarı bile kâfi. AB'ye, ABD'ye, IMF'ye herhangi bir biçimde bağlı ve bağımlı olmayan milli duruş sahibi, proje, program, kadro ve lider sahibi bir iktidarın, tek başına BTP iktidarının artık kaçınılmaz olduğunu görmek için bu gelişmeler yeter.

Bu sebeple, hangi parti, fikir ve görüşte olursak olalım, "artık sıra BTP'de" demek zamanı... Artık, seçim kadar, AB'ci, ABD'ci, IMF'ci ve güya bunlara karşıtmış gibi görünen "onların üçkâğıtçı oğlanları"ndan kurtulmayı, yani BTP'yi konuşma zamanı. Artık BTP'yi iktidar etme zamanı?

Hesap ortada? Zaman, 70 milyonun muhasebe etme zamanı.