Ramazan YazılarıORUÇLU PSİKOLOJİSİ
Dünden devam
Peygamber Efendimizin, "Birçok oruç tutanlar vardır ki, oruçtan nasibleri açlıktan ve susuzluktan başka bir şey değildir" sözleri ile orucun batınî, ruhi cihetini idrak ediyoruz. Bu nedenledir ki, maddeten ve manen tutulan orucun, bedenî faydaları yanında kalbi, ruhu ve nefsi ön planda alâkadar etmesi sebebiyle, psikolojik rahatın oluşması için her türlü manevi zararlıdan insanı koruyacağı aşikârdır.
Oruçlunun psikolojisinde tam bir huzur, ruhî ve kalbî itminan hâkimdir. Oruç öncelikle kalbi bir olay olarak, Hakk'a karşı kulluğu ve bu manada yokluğu zaruri kılar. Hakk karşısında acziyetin idraki içersinde, bütün varlığını ve gücünü O'na bağlayan bir anlayışla tam bir teslimiyet psikolojisi dikkati çeker. Allah'a olan bu teslimiyet ve güven doruk noktasına oruçla ulaşınca, artık kişi için hiçbir menfi psikolojik etki düşünülemez.
İnsanın huzuru kalp huzuruna bağlıdır. Merkez nokta olan kalbin zararlıları nefis ve şeytandır. Kalbî bütün rahatsızlıklar bu iki manevi zararlıdan kaynaklanır. Oruç ayında şeytanların bağlanıp tutuklanması, şeytanın ve nefsin askeri olan arzu ve isteklerin oruçla kırılması, kalbin bu zararlılardan emniyetini tesis eder. Orucun hakikati, arzuları terktir. Bunun için Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki: "Şeytan insan vücudunda kan gibi dolaşır. Onun geçiş yolunu açlıkla tıkayınız."
Oruçlu, meleklere benzemenin gayreti içindedir. Zira melekler nefsanî, şeytanî ve hayvanî bütün özelliklerden uzak, Allah'a yakın varlıklardır. Maddî ve manevî total bir perhiz halinde olan oruçlu, bu haliyle meleklerden farksızdır. Meleklerin Hak yakınlığı ile duyduğu haz gibi oruçlu psikolojik itminanın doruk noktasını yaşar.
İnsanoğlu kendine yönelen her türlü etki ve olay karşısında güçlü ve istikrarlı bir irade sayesinde hayatını devam ettirebilir. Zaten pek çok psikiyatrik tabloda bu iradenin kısmî veya tamamen yokluğu gözlenir. Oruç insan iradesini güçlendirir. Zira oruç insanın nefis olarak eğitilip, her türlü güçlüğe ve mahrumiyete katlanıp sabır göstereceği ibadettir. Peygamberimizin ifadesi ile "Oruç sabrın yarısıdır." Sabır sağlam iradenin ana direğidir ki, bu da oruçla temin edilir.
Oruçlu öfkelenme, kızma, gazablanma, hased etme, kibirlenip-gururlanma, gıybet etme, lâf taşıma, yalan ve kötü söz söyleme, şehvete düşkünlük gibi psikolojik zaafın göstergeleri olan hallerden uzaktır. Kalbî, ruhî, manevî cephesi veya tıbbî tabiriyle psikolojik dünyası zaaf unsurlarını taşımaz. Kısaca kendini psikolojik bakımdan rahatsız edici her türlü faktörden uzak olduğu gibi; kendini psikolojik dünyası açısından huzur ve mutluluğa erdirecek her türlü manevî gıda ile (zikir, fikir, tefekkür, takva, Kur'an okuma, nafile ibadetler, tasadduk, yardımlaşma vs...) gıdalanır.
Psikolojik açıdan itminan halini yaşayan oruçlunun beyin ve sinir sistemi bundan önemli ölçüde ve olumlu yönde etkilenecek, bütün vücut fonksiyonları sıhhatli ve dengeli işleyecektir. Psikosomatik arazların oluşumu önleneceği gibi, maddi perhizle pek çok organik hastalıktan korunulmuş olacak, sağlam bir bünyede ise manevi feyz ve huzur tadılacaktır. Kalb nörozu, mide nörozu, vejatifli nörozlar, ülser, kolit, tansiyon yüksekliği, migren vb. psikosomatik rahatsızlıklar, nöro-psikotik reaksiyonlar (depresyon, vb.), şişmanlık, kalp ve damar hastalıkları ve onlara bağlı kötü sonuçlardan korunmak mümkün olacaktır.
Oruçlu, kendi ve insanlık yararına bedenî ve ruhî açıdan kazanılmış insanın sembolünü çizer. Bedeni hastalıkların tedavisinde nasıl perhiz-diyet hekimlerin ilk tavsiyesi ise, psikoterapide de manevî perhiz ve destek ilk tavsiye olacaktır. Oruç ise her ikisini ihtiva eden mükemmel bir reçete hüviyetindedir.Abdullah TERZİ
Ramazan düşünceleri
Selam olsun mazlumlara, selam olsun mazlumlar için dua edenlere, selam olsun nefsi ile cenk edenlere, oruç tutanlara, namazını edâ edenlere. Selam olsun, haksızlığı en vakur tavırla karşılayanlara...
Ne gözümüz yaşlı, ne bağrımız başlı. Ekranda bombaların düşüşünü izliyoruz. Bir film gibi...
Hiç acı duymadan, hiç endişe etmeden. Oysa bombardıman altındakiler, ayaklarına diken batsa üzülmemiz gereken mü'min kardeşlerimiz. Nice analar, nice bacılar, nice bebeler...
Zaten fakirlik ve zillet başlarındaydı; şimdi de yerlerinden, yurtlarından oldular. Gökkubbeyi sarsarken mazlumun feryadı bize ancak seyretmek düştü. Daha fazlasını yapabiliriz; mü'minin silahı dua etmek değil mi? Hem mazlumun âhı yerde kalmaz derler. Allah (cc) zalimin oyununu kendi başına çevirsin diye edeceğimiz bir beddua çok mudur dersiniz? Yoksa az mıdır böyle bir zalime?
Ahir zaman ümmetleri mazlumun halini uzaktan mı seyredecektiniz? Niye önemli konumlardaki birileri çıkıp "sivillere dokunmayın" diyemiyor? Biz neden böyle kraldan çok kral olduk?
***
Bir Ramazan ayına daha eriştik inşallah gafillerden olmayız. Bir iman tazeleme fırsatı daha doğdu. Fakat hâlâ insanlar görüyoruz ellerinde sigara, sokakları arşınlıyorlar. Zahmetten kaçtığımız gibi rahmetten de kaçıyoruz. Oysa katlanacağımız biraz zahmet bizi rahmete garkedecek. Bu kısa günlerde oruç tutmak nedir ki; daha karnınızın açıkmasına fırsat kalmadan akşam ezanı okunuyor. Fakat çok şükür bir çokları için Ramazan bilincimiz daha körelmemiş. İnsanların içini tatlı bir heyacan sarmış, tatlı bir boyun eğmişlik ve itaat. "Emrin başım üstüne" diyenler de az değil. Çok şükür. Bir olmak ne güzel, bir de beraber olup yok olmak ne güzel. İyi ki seçilmiş günler, iyi ki seçilmiş insanlar, iyi ki seçilmiş gönüller, gönlü zenginler, gönlünü sahibine teslim etmişler var.
Bu yazı vesilesiyle hepinizin Ramazanını tebrik eder, hayırlar getirmesini niyaz ederiz.
***
Habersiz gittik habersiz döndük. E ne diyelim Allah en hayırlısını nasib eylesin.Kevser DOYURUM
Fıkıh KöşesiKeffareti gerektiren ve gerektirmeyen oruçlar
Dünden devam
Ramazanda oruca niyet etmiş bir kimse için bilerek ve isteyerek yenilmesi ve içilmesi keffareti gerektiren şeylerden bir kısmı şunlardır:
Ekmek, yemek, yağ, peynir, buğday, kavrulmuş arpa, yağ ile yoğrulmuş darı otu, pişmiş veya çiğ et, su, kar, dolu, sebze suları, karpuz, kavun, yaş ve kuru meyveler, yaş olup temiz bulunan karpuz kabuğu, üzüm tanesi, taze küçük üzüm yaprağı, yenen diğer yapraklar, bitkiler safran, misk, kâfur, herhangi bir ilâç, yenmesi âdet halinde olan çamur, kilermeni, gebenin canı isteyip yiyeceği çamur, bütün içkiler, tütün, nargile, enfiye, emilen bir şekerin boğaza giden tadı.
Bunlarda, yenip içilmek bakımından şeklen iftar bulunduğu gibi, bedenin yararına elverişli bulunmaları veya bunlarla lezzetlenilmesi bakımından da mana yönünden iftar vardır. Kasden yutulacak bir taş, bir demir, bir kurşun, bir çekirdek, kuru kabuklu bir fındık veya badem, orucu bozar. Kazayı gerektirirse de, keffaret icab etmez. Çünkü bunlarda şeklen iftar varsa da, yenilmeleri âdet edinilmediğinden mana bakımından iftar yoktur.
Yine, yutulan bir kağıt parçası, bir pamuk, adi çamur, bir toprak, kuru bir ot, bir saman parçası, yetişmemiş ayva, tanesi kuru veya yaş kabuklu ceviz tanesi, kabuklu yumurta kazayı gerektirirse de, keffareti gerektirmez. Çünkü âdet bakımından bunlarla gıdalanılmaz ve bunlarda tedavi kasdedilmez. Kuru fıstık ise, içi olduğu halde çiğnenirse, keffareti gerektirir. Çiğnenmeden yutulursa, keffareti gerektirmez. Fıstığın başı yarılmış olsa da, hüküm yine aynıdır.
Kuru pirinç, kuru darı, mercimek de keffareti gerektirmez. Çünkü bunlarla gıdalanmak âdet değildir.
Buruna kaçan su veya akıtılan ilâç da böyledir. Çünkü bunlarda, rıza ile yutup iftar yapmak yoktur. Sadece bir yararlanma ise, yalnız kazayı gerektirir.
Ağzından çıkıp da biraz dışarda kalmış olan lokmayı alıp yutmak da yalnız kaza gerektirir, keffaret gerekmez. Çünkü insan yaratılışı bakımından bundan tiksinir. Geçerli sayılan rivayete göre, kan da böyledir. Afyon gibi sarhoşluk veren kuru otları değişik yollarla almak keffareti gerektirir.
Keffaret, insanları bazı işlerden engellemek içindir. Bu engelleme, yenip içilmesi âdet olan ve yaratılış gereği kendilerine meyil duyulan şeylere karşı uygulanır. İnsanlar yaratılışı gereği tiksineceği şeylerden zaten kaçınacakları için bunlardan dolayı zorlamaya gerek yoktur.
Sürecek...
Gönül DostlarıMevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
Mevlânâ Hâlîd; burada başından geçenleri şöyle anlatır: Bu kasabada bir gece kaldım. Rüyada, Şâh Abdullah-ı Dehlevi Hazretleri'nin, yanağımdan tutup beni kuvvetle kendine çektiğini gördüm. Sabahleyin Mevlânâ Senâullah'ın huzuruna gittiğim zaman, daha rüyamı anlatmadan; "Kardeşimiz ve seyyidimiz Abdullah-ı Dehlevî'nin huzur ve hizmetlerini câna minnet bilmeli, huzur ve hizmetlerinde bulunmayı, sana vâd olunan nimetlere kavuşmaya sebep bilmelisin" dedi. Daha sonra o kasabadan ayrıldım. Hindistan'ın başşehri olan Dehli ismi ile meşhur Cihanâbâd'a geldim.
Aylarca süren uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra tam bir senede Dehli'ye (Cihanâbâd) ulaşan Mevlânâ Hâlid-i Bağdadi Hazretleri Dehli'ye vardığında, Abdullah-ı Dehlevi Hazretlerinin bulunduğu şehre gelmenin sevinci ile, seferdeyken yanında bulunan şeylerin hepsini fakirlere dağıttı. Sonra Hindistan'ın en büyük velîsi ve büyük İslâm alimi, Şâh Abdullah-ı Dehlevî'nin huzuruna kavuştu.
Abdullah-ı Dehlevi, onu talebeliğe kabûl etti. Ona nefsinin terbiyesi için dergahı temizleme vazifesini verdi. Mevlana Hâlid, bu kadar ilimde âlim olmasına rağmen, hiç itiraz etmedi. Bir gün yerleri temizleme işi nefsine zor geldi. Derhal nefsine; "Eğer mübârek hocamın verdiği bu şerefli vazifeden kaçarsan yerleri süpürge ile değil, bu sakalınla süpürtürüm diyerek hitab etti. Artık bundan sonra hatırına böyle hiç bir düşünce gelmedi.
Ramazan SofrasıEKMEK SARMASI
( 4 Kişilik)
Malzeme :
1 ad. ekmek kadayıfı, 1500 gr. toz şeker, 1 kg. su, 1 ad. limon, 10 gr. Hindistan cevizi, 10 gr. yeşil fıstık, 4 ad. kivi, 1 rulo kaymak.
Tarif: Su, şeker ve limon kaynatılıp, şurubu hazırlanır. Ekmek kadayıfı ıslatılıp, içi alındıktan sonra, şurupla birlikte hafif ateşte pişirilir. Daha sonra soğutulup, küçük rulo şeklinde kesilip, içerisine kaymak sarılıp, üzerine hindistan cevizi ve yeşil fıstık serpilip, kivi dekoruyla servis yapılır.
Maniler
Mendilim bile bileBen düştüm gurbet ileYedi mendil çürüttümGözyaşı sile sileDerdimden öleceğimNe zaman güleceğimAlnıma ne yazılmışsaŞüphesiz görecegim.
Dünden devam
Peygamber Efendimizin, "Birçok oruç tutanlar vardır ki, oruçtan nasibleri açlıktan ve susuzluktan başka bir şey değildir" sözleri ile orucun batınî, ruhi cihetini idrak ediyoruz. Bu nedenledir ki, maddeten ve manen tutulan orucun, bedenî faydaları yanında kalbi, ruhu ve nefsi ön planda alâkadar etmesi sebebiyle, psikolojik rahatın oluşması için her türlü manevi zararlıdan insanı koruyacağı aşikârdır.
Oruçlunun psikolojisinde tam bir huzur, ruhî ve kalbî itminan hâkimdir. Oruç öncelikle kalbi bir olay olarak, Hakk'a karşı kulluğu ve bu manada yokluğu zaruri kılar. Hakk karşısında acziyetin idraki içersinde, bütün varlığını ve gücünü O'na bağlayan bir anlayışla tam bir teslimiyet psikolojisi dikkati çeker. Allah'a olan bu teslimiyet ve güven doruk noktasına oruçla ulaşınca, artık kişi için hiçbir menfi psikolojik etki düşünülemez.
İnsanın huzuru kalp huzuruna bağlıdır. Merkez nokta olan kalbin zararlıları nefis ve şeytandır. Kalbî bütün rahatsızlıklar bu iki manevi zararlıdan kaynaklanır. Oruç ayında şeytanların bağlanıp tutuklanması, şeytanın ve nefsin askeri olan arzu ve isteklerin oruçla kırılması, kalbin bu zararlılardan emniyetini tesis eder. Orucun hakikati, arzuları terktir. Bunun için Peygamber Efendimiz (sav) buyurdu ki: "Şeytan insan vücudunda kan gibi dolaşır. Onun geçiş yolunu açlıkla tıkayınız."
Oruçlu, meleklere benzemenin gayreti içindedir. Zira melekler nefsanî, şeytanî ve hayvanî bütün özelliklerden uzak, Allah'a yakın varlıklardır. Maddî ve manevî total bir perhiz halinde olan oruçlu, bu haliyle meleklerden farksızdır. Meleklerin Hak yakınlığı ile duyduğu haz gibi oruçlu psikolojik itminanın doruk noktasını yaşar.
İnsanoğlu kendine yönelen her türlü etki ve olay karşısında güçlü ve istikrarlı bir irade sayesinde hayatını devam ettirebilir. Zaten pek çok psikiyatrik tabloda bu iradenin kısmî veya tamamen yokluğu gözlenir. Oruç insan iradesini güçlendirir. Zira oruç insanın nefis olarak eğitilip, her türlü güçlüğe ve mahrumiyete katlanıp sabır göstereceği ibadettir. Peygamberimizin ifadesi ile "Oruç sabrın yarısıdır." Sabır sağlam iradenin ana direğidir ki, bu da oruçla temin edilir.
Oruçlu öfkelenme, kızma, gazablanma, hased etme, kibirlenip-gururlanma, gıybet etme, lâf taşıma, yalan ve kötü söz söyleme, şehvete düşkünlük gibi psikolojik zaafın göstergeleri olan hallerden uzaktır. Kalbî, ruhî, manevî cephesi veya tıbbî tabiriyle psikolojik dünyası zaaf unsurlarını taşımaz. Kısaca kendini psikolojik bakımdan rahatsız edici her türlü faktörden uzak olduğu gibi; kendini psikolojik dünyası açısından huzur ve mutluluğa erdirecek her türlü manevî gıda ile (zikir, fikir, tefekkür, takva, Kur'an okuma, nafile ibadetler, tasadduk, yardımlaşma vs...) gıdalanır.
Psikolojik açıdan itminan halini yaşayan oruçlunun beyin ve sinir sistemi bundan önemli ölçüde ve olumlu yönde etkilenecek, bütün vücut fonksiyonları sıhhatli ve dengeli işleyecektir. Psikosomatik arazların oluşumu önleneceği gibi, maddi perhizle pek çok organik hastalıktan korunulmuş olacak, sağlam bir bünyede ise manevi feyz ve huzur tadılacaktır. Kalb nörozu, mide nörozu, vejatifli nörozlar, ülser, kolit, tansiyon yüksekliği, migren vb. psikosomatik rahatsızlıklar, nöro-psikotik reaksiyonlar (depresyon, vb.), şişmanlık, kalp ve damar hastalıkları ve onlara bağlı kötü sonuçlardan korunmak mümkün olacaktır.
Oruçlu, kendi ve insanlık yararına bedenî ve ruhî açıdan kazanılmış insanın sembolünü çizer. Bedeni hastalıkların tedavisinde nasıl perhiz-diyet hekimlerin ilk tavsiyesi ise, psikoterapide de manevî perhiz ve destek ilk tavsiye olacaktır. Oruç ise her ikisini ihtiva eden mükemmel bir reçete hüviyetindedir.Abdullah TERZİ
Ramazan düşünceleri
Selam olsun mazlumlara, selam olsun mazlumlar için dua edenlere, selam olsun nefsi ile cenk edenlere, oruç tutanlara, namazını edâ edenlere. Selam olsun, haksızlığı en vakur tavırla karşılayanlara...
Ne gözümüz yaşlı, ne bağrımız başlı. Ekranda bombaların düşüşünü izliyoruz. Bir film gibi...
Hiç acı duymadan, hiç endişe etmeden. Oysa bombardıman altındakiler, ayaklarına diken batsa üzülmemiz gereken mü'min kardeşlerimiz. Nice analar, nice bacılar, nice bebeler...
Zaten fakirlik ve zillet başlarındaydı; şimdi de yerlerinden, yurtlarından oldular. Gökkubbeyi sarsarken mazlumun feryadı bize ancak seyretmek düştü. Daha fazlasını yapabiliriz; mü'minin silahı dua etmek değil mi? Hem mazlumun âhı yerde kalmaz derler. Allah (cc) zalimin oyununu kendi başına çevirsin diye edeceğimiz bir beddua çok mudur dersiniz? Yoksa az mıdır böyle bir zalime?
Ahir zaman ümmetleri mazlumun halini uzaktan mı seyredecektiniz? Niye önemli konumlardaki birileri çıkıp "sivillere dokunmayın" diyemiyor? Biz neden böyle kraldan çok kral olduk?
***
Bir Ramazan ayına daha eriştik inşallah gafillerden olmayız. Bir iman tazeleme fırsatı daha doğdu. Fakat hâlâ insanlar görüyoruz ellerinde sigara, sokakları arşınlıyorlar. Zahmetten kaçtığımız gibi rahmetten de kaçıyoruz. Oysa katlanacağımız biraz zahmet bizi rahmete garkedecek. Bu kısa günlerde oruç tutmak nedir ki; daha karnınızın açıkmasına fırsat kalmadan akşam ezanı okunuyor. Fakat çok şükür bir çokları için Ramazan bilincimiz daha körelmemiş. İnsanların içini tatlı bir heyacan sarmış, tatlı bir boyun eğmişlik ve itaat. "Emrin başım üstüne" diyenler de az değil. Çok şükür. Bir olmak ne güzel, bir de beraber olup yok olmak ne güzel. İyi ki seçilmiş günler, iyi ki seçilmiş insanlar, iyi ki seçilmiş gönüller, gönlü zenginler, gönlünü sahibine teslim etmişler var.
Bu yazı vesilesiyle hepinizin Ramazanını tebrik eder, hayırlar getirmesini niyaz ederiz.
***
Habersiz gittik habersiz döndük. E ne diyelim Allah en hayırlısını nasib eylesin.Kevser DOYURUM
Fıkıh KöşesiKeffareti gerektiren ve gerektirmeyen oruçlar
Dünden devam
Ramazanda oruca niyet etmiş bir kimse için bilerek ve isteyerek yenilmesi ve içilmesi keffareti gerektiren şeylerden bir kısmı şunlardır:
Ekmek, yemek, yağ, peynir, buğday, kavrulmuş arpa, yağ ile yoğrulmuş darı otu, pişmiş veya çiğ et, su, kar, dolu, sebze suları, karpuz, kavun, yaş ve kuru meyveler, yaş olup temiz bulunan karpuz kabuğu, üzüm tanesi, taze küçük üzüm yaprağı, yenen diğer yapraklar, bitkiler safran, misk, kâfur, herhangi bir ilâç, yenmesi âdet halinde olan çamur, kilermeni, gebenin canı isteyip yiyeceği çamur, bütün içkiler, tütün, nargile, enfiye, emilen bir şekerin boğaza giden tadı.
Bunlarda, yenip içilmek bakımından şeklen iftar bulunduğu gibi, bedenin yararına elverişli bulunmaları veya bunlarla lezzetlenilmesi bakımından da mana yönünden iftar vardır. Kasden yutulacak bir taş, bir demir, bir kurşun, bir çekirdek, kuru kabuklu bir fındık veya badem, orucu bozar. Kazayı gerektirirse de, keffaret icab etmez. Çünkü bunlarda şeklen iftar varsa da, yenilmeleri âdet edinilmediğinden mana bakımından iftar yoktur.
Yine, yutulan bir kağıt parçası, bir pamuk, adi çamur, bir toprak, kuru bir ot, bir saman parçası, yetişmemiş ayva, tanesi kuru veya yaş kabuklu ceviz tanesi, kabuklu yumurta kazayı gerektirirse de, keffareti gerektirmez. Çünkü âdet bakımından bunlarla gıdalanılmaz ve bunlarda tedavi kasdedilmez. Kuru fıstık ise, içi olduğu halde çiğnenirse, keffareti gerektirir. Çiğnenmeden yutulursa, keffareti gerektirmez. Fıstığın başı yarılmış olsa da, hüküm yine aynıdır.
Kuru pirinç, kuru darı, mercimek de keffareti gerektirmez. Çünkü bunlarla gıdalanmak âdet değildir.
Buruna kaçan su veya akıtılan ilâç da böyledir. Çünkü bunlarda, rıza ile yutup iftar yapmak yoktur. Sadece bir yararlanma ise, yalnız kazayı gerektirir.
Ağzından çıkıp da biraz dışarda kalmış olan lokmayı alıp yutmak da yalnız kaza gerektirir, keffaret gerekmez. Çünkü insan yaratılışı bakımından bundan tiksinir. Geçerli sayılan rivayete göre, kan da böyledir. Afyon gibi sarhoşluk veren kuru otları değişik yollarla almak keffareti gerektirir.
Keffaret, insanları bazı işlerden engellemek içindir. Bu engelleme, yenip içilmesi âdet olan ve yaratılış gereği kendilerine meyil duyulan şeylere karşı uygulanır. İnsanlar yaratılışı gereği tiksineceği şeylerden zaten kaçınacakları için bunlardan dolayı zorlamaya gerek yoktur.
Sürecek...
Gönül DostlarıMevlânâ Hâlid-i Bağdâdî
Mevlânâ Hâlîd; burada başından geçenleri şöyle anlatır: Bu kasabada bir gece kaldım. Rüyada, Şâh Abdullah-ı Dehlevi Hazretleri'nin, yanağımdan tutup beni kuvvetle kendine çektiğini gördüm. Sabahleyin Mevlânâ Senâullah'ın huzuruna gittiğim zaman, daha rüyamı anlatmadan; "Kardeşimiz ve seyyidimiz Abdullah-ı Dehlevî'nin huzur ve hizmetlerini câna minnet bilmeli, huzur ve hizmetlerinde bulunmayı, sana vâd olunan nimetlere kavuşmaya sebep bilmelisin" dedi. Daha sonra o kasabadan ayrıldım. Hindistan'ın başşehri olan Dehli ismi ile meşhur Cihanâbâd'a geldim.
Aylarca süren uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra tam bir senede Dehli'ye (Cihanâbâd) ulaşan Mevlânâ Hâlid-i Bağdadi Hazretleri Dehli'ye vardığında, Abdullah-ı Dehlevi Hazretlerinin bulunduğu şehre gelmenin sevinci ile, seferdeyken yanında bulunan şeylerin hepsini fakirlere dağıttı. Sonra Hindistan'ın en büyük velîsi ve büyük İslâm alimi, Şâh Abdullah-ı Dehlevî'nin huzuruna kavuştu.
Abdullah-ı Dehlevi, onu talebeliğe kabûl etti. Ona nefsinin terbiyesi için dergahı temizleme vazifesini verdi. Mevlana Hâlid, bu kadar ilimde âlim olmasına rağmen, hiç itiraz etmedi. Bir gün yerleri temizleme işi nefsine zor geldi. Derhal nefsine; "Eğer mübârek hocamın verdiği bu şerefli vazifeden kaçarsan yerleri süpürge ile değil, bu sakalınla süpürtürüm diyerek hitab etti. Artık bundan sonra hatırına böyle hiç bir düşünce gelmedi.
Ramazan SofrasıEKMEK SARMASI
( 4 Kişilik)
Malzeme :
1 ad. ekmek kadayıfı, 1500 gr. toz şeker, 1 kg. su, 1 ad. limon, 10 gr. Hindistan cevizi, 10 gr. yeşil fıstık, 4 ad. kivi, 1 rulo kaymak.
Tarif: Su, şeker ve limon kaynatılıp, şurubu hazırlanır. Ekmek kadayıfı ıslatılıp, içi alındıktan sonra, şurupla birlikte hafif ateşte pişirilir. Daha sonra soğutulup, küçük rulo şeklinde kesilip, içerisine kaymak sarılıp, üzerine hindistan cevizi ve yeşil fıstık serpilip, kivi dekoruyla servis yapılır.
Maniler
Mendilim bile bileBen düştüm gurbet ileYedi mendil çürüttümGözyaşı sile sileDerdimden öleceğimNe zaman güleceğimAlnıma ne yazılmışsaŞüphesiz görecegim.