Ramazan YazılarıRAMAZAN-I ŞERİF'TE ÇOCUKLUK DUYGULARI
Teravih namazlarının son bölümünde duyduğum bestesi, ahengi, insanı derinden etkileyen mana ve etkisi, çeşitliliği ile çocukluğumun zihnine yerleşmişti.
Allahümme salli alel Mustafa Bediu'l Cemali ve bahrussafa ve Salli aleyhi Kema Yen bağı Esadık Muhammed Aleyhisselâm (Allah'ım Muhammed Aleyhisselam üzerine salat ve selam olsun. Gül ve nur cemalli, gönül denizinin güneş ışıklarının engin ferahlığının sahibine ve onun üzerine daha birçok övgü ve sena sebebiyle "Yen bağı ifadesiyle salat ve selam getirmek münasiptir, şayandır". O, "essadık" doğruluğu şanı Allah'ın övgüsüyle tescillenmiş, ilan edilip, kelamı ile bildirilmiş Muhammed'in (sav) üzerine selam olsun).
Cenab-ı Hakk'ın Kur'an-ı Kerim'deki övgüsü:
"Şüphesiz Allah ve melekleri o nebi Muhammed'e (sav) salat ve selâm ederler. Ey iman edenler! O halde siz de O'na salat ve selâm ediniz" (Ahzab: 56).
Kur'an-ı Kerim'de İnşirah Sûresi'nde "Ey Resûlüm Senin göğsünü yarıp genişletmedik mi? Belini büken şu yükünü kaldırıp hafifletmedik mi? Senin adını ve itibarını yüceltmedik mi? Şüphesiz zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Evet, zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak vardır. O halde bir işin bitip boş kalınca bir başkasına yapış ve de Rabb'ine yönelip yakar".
Resulûllah (sav) Efendimiz buyurmuşlardır ki:
"Bana bir kez salat ve selâm edene Allah on kez salat ve selam eder."
"Yeryüzünde Allah'ın gezici melekleri vardır. Bunlar ümmetimden bana salat ve selamı ulaştırmaya memurdurlar.
Evet çocukluğun gönüllere nakşolan salat-ü selam coşkusunu anlatmaya kısa bir ara verip devam edeceğim. Sırası gelmişken Allah'ın habibi son peygamberi Hz. Muhammed'e salat-ü selam getirmenin önemini yine Hz. Peygamber Efendimizin dilinden öğrenelim. Şöyle buyuruyor:
"Bana salat ve selam ediniz. Öyle demler vardır ki, sizin salat ve selamlarınız Bana arzedilir ve onları ravzamda karşılarım" buyurduklarında sahabe, hayret içerisinde "Siz vefat edip toprağa karışınca bu iş nasıl olur" diye sordular. Allah Elçisi, "Allah, Peygamberlerin cesetlerini yemeği toprağa yasak kılmıştır. Toprak, nebilerin cesedini yiyemez" buyurdular.
"Bana salat ve selam getiriniz. Zira bu, temizlenip arınmanıza bir vesiledir."
"Mahşer günü Bana en yakın bulunacak olanlar, Bana en ziyade salat ve selam getirenler olacaktır."
İmam-ı Kastalani'nin "el-Mevahib-ül Ledüniyye" adlı eserinde şöyle bir haber vardır: "Adem (as) Havva annemizi karşısında görmüş ve melekler tarafından tanıtılmıştı:
Melekler; Adem Aleyhisselam'a:
-Mihrini eda et, dediler.
-Mihr nedir diye sual edince;
-Muhammed Mustafa'ya üç kere salâvat getirmek dediler.
(Böylece Allah huzurunda ve Muhammed-i Hakikat önünde ilk nikâh ölçülendirilmiş oldu. Gönül Nimetleri N. F. Kısakürek B. D. Y. İst. 1998).
Ramazan büyük bir zikir meclisi, cennet bahçesi, dua armonisi, yürek kıpırtılarının sermedi (daimi, süreklisi), kulluk şuurunun insicamı, toparlanıp akışı, livaül hamd sancağı altındaki hasrete koşuş ve daha binlerce güzel söz sahiplerinin deyişleri ile oruçla şekilleniş, ibadet, fikir ve nurlarla Ramazan arafatında bir oluş, sevda, diriliş ve teslim oluş...
Bu mana etrafında çocukluğun ilk duygularında dedemden (Allah cümle geçmişlerimize rahmet etsin) hocalarımdan ve Abdulkadir amcanın gözleri yaşararak aferin diyerek başımı okşayarak övüp tavsiye ettiği, sevabı çok, feyzi bol, bereket ve esrarı gizli olan şu salat-u selamı hatırlatayım.
"Alahümme salli ala seyyidina Muhammed'in ve ala alihi, Küllemahtelefe'l melevan. Ve teakabel asaran ve Kerrere'l cedidan, Vestakbelel fergaden. Ve beliğ ruhahu ve ervaha ehl-i beytihi minne'ttahıyyate vesselam. Verham ve barik ve sellim aleyhi kesiran kesira. İla yevmil haşri vel garar."
Dilerseniz bir salavat-ı şerife daha yazayım. Bu duaları bir kerre yazıp ezberledik mi devamlı okuyacağımız için unutmayız.
Siz de hem kendiniz ezberleyin hem de çocuklar ezberlesin.
Allahümme Salli ala Muhammedin
Dıbbil kulubi ve devaiha ve afiyeti'l ebdani ve şifaiha.
Ve Nuri'l ebsari ve dıyaiha ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.
(Ey Allah'ım!.. Salat ve selam kalblerin tabibi ve devası, bedenlerin afiyeti ve şifası gözlerin nuru ve ziyasına: Hz. Muhammed'e (sav) ve aline, ashabına olsun).
Feyyaz İNANÇ
Bugün Allah için ne yaptın?Düşünelim!.. Bugün şu ana kadar Allah için ne yaptık? Onun adına, rızasına uygun hangi fiili ve ameli işledik. Özellikle de bu ay yapılan zerre kadar iyiliklere kat kat sevaplar varken ne yaptık? Yoksa bunlara ihtiyacımız yok mu?
Bugün; uykudan kalkarken, Allah-ü Teala'yı anarak ve O'na hamdederek kalktın mı?
Bugün; 5 vakit namazını, özellikle sabah namazını cemaatle -camide- kıldın mı?
Bugün; Allah'ın kitabından bir şey okudun ve üzerinde hiç düşündün mü?
Bugün; bilerek ya da bilmeyerek işlediğin günahlardan dolayı hiç tevbe ve istiğfarda bulundun mu?
Bugün; ölümü, kabir hayatını ve ahiret sayhalarını hiç düşündün mü?
Bugün; Allah'tan korkarak ve yanında bulunan meleklerden utanarak günah işlemekten uzak durdun mu?
Bugün; dilini başıboş konuşmaktan, yalandan, dedikodudan, gıybetten ve gönül kırıcı söz söylemekten hiç uzak tuttun mu?
Bugün; en büyük düşmanın olan nefsinle hiç hesaplaştın, onu sorguya çektin mi?
Bugün; Allah-ü Teala'dan, kalbini din-i mübin-i İslâm üzere sabit kılması için hiç dua ettin mi?
Bugün; sana dinini öğretecek, bilgini arttıracak, imanını kuvvetlendirecek herhangi bir eser okudun mu?
Bugün; yeni bir ilmi mesele öğrendin ya da başkalarına öğrettin mi?
Bugün; Peygamber Efendimiz (sav)'e hiç salat-ü selam getirdin mi?
Bugün; kazancının, yiyip-içtiğinin ve giydiğinin helâl olması için hiç dikkat ettin mi?
Bugün; en büyük tehlike olan şirkten korunmak için sabah akşam okunması büyük önem taşıyan duayı okudun mu?
Bugün; kıldığın namazların sonundaki tesbihatını eksiksiz yerine getirdin mi?
Bugün; sabah-akşam okunması pek çok sevap olan ve Peygamberimizin (sav) devam edip tavsiye buyurduğu dua ve zikirleri okudun veya günlük virdini yaptın mı?
Bugün; sayısız insanların aldandıkları, hadis-i şerifle belirtilen "sıhhat-ı koruma ve zamanı gereği gibi değerlendirme" konusunda gereken hassasiyeti gösterdin mi?
Bugün; gözünü, kulağını ve diğer uzuvlarını haramdan koruma hususunda gereken dikkat ve hassasiyeti gösterdin mi?
Bugün; günlük faaliyetlerini sünnet ölçülerine riayet ederek yerine getirdin mi?
Bugün; Allah katında değerli bir hizmet sayıbilecek herhangi bir faaliyet ve teşebbüste bulundun mu?
Bugün; her an gelmesi mümkün olan ölüm için vasiyetini hazırlayıp, borç ve alacak gibi hesapları yaparak ebedi yolculuk için gerekli bütün hazırlıklarını tamamladın mı?
Evet muhasebe anı bu an. Bu sorulara vereceğimiz cevaplarla kendimizi kontrol edip ne halde olduğumuza bakalım.
Lütfen sonunda da kendimize soralım.
Gerçekten "Bugün Allah için ne yaptın?"
"Akıllı kimse nefsini muhasebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz ve ahmak kimse de, nefsinin hevai isteklerinin peşine takılan ve Allah'a temennide bulunan (ondan kurtuluş bekleyen) kimsedir" (Kıyamet: 126).
Aysel ALTUNTAŞ
Fıkıh KöşesiOruç tutmamayı mubah kılan özürler
Dünden devam
10. Yaş büyüklüğü: Kendisine şeyh-i fani denilen çok yaşlı ve güçsüz bir kimse oruç tutmayabilir.
Şeyh-i fani, o ihtiyar kimsedir ki, ölünceye kadar vücuduna zafiyet gelir ve tekrar kuvvet bulmadan ölür. Böyle bir kimse için her Ramazan gününün orucuna karşılık bir fidye vermek gerekir. Bu fidye Ramazan'ın başında verilebilecği gibi, sonra da verilebilir. Birçok fakire verilebileceği gibi, bir fakire de verilebilir. Bunun için otuz günün fidyesi, ibahe (yemek yedirmek) sureti ile de ödenebilir. Şöyle ki, her günün orucuna bedel fakire sabah-akşam doyacak kadar yemek yedirilmesi yeterli olur.
Sağlığında üzerine borç kalan fidyeleri ödemeyen kimsenin, malı varsa, bunların ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Eğer geriye bıraktığı mal, fidye borçlarını karşılamayacak derecede ise veya ölü hakkında bağış yapmak isteyenin koyduğu para yetmiyorsa "devir" yapılır. Buna "İskat-ı Savm" denilir.
Kendisini şeyh-i fani sanıp fidye vermiş olan kimse, sonradan oruç tutmaya güç kazansa, fidyenin hükmü kalmaz. Oruç tutması ve geçmiş günleri kaza etmesi gerekir.
Yolcu, hasta, hayz ve lohusa halinde bulunanların kendilerini oruçlu gibi göstermeleri gerekmez. Yolcu ile hasta aşikâre yiyebilirler. Ancak kendilerini yolcu veya hasta tanımayan insanlara karşı açıkta yemeleri uygun değildir. Suçlanmadan kurtulmak ve din kardeşlerine saygı göstermek için meydanda yememelidir. Hâiz ve lohusa için de, gizli yiyip içmek edebe daha uygundur.
Oruç tutması gerekmeyen bir kimse, Ramazan günleri içinde oruç tutmasını gerektiren bir hal ile karşılaşırsa, günün geri kalanını oruç tutması (yeyip içmesi) uygundur. Örnek: İmsak vaktinden sonra temizlenen haiz veya lohusa bir kadın, o günün akşamına kadar imsak etmelidir.
Yine, bir yolcu oruçlu olarak sabahlayıp da ondan sonra beldesine dönse veya başka bir beldeye girip ikâmet etse veya oruçlu olmadığı halde imsak vaktinden sonra ikâmetgâhına dönse, artık o günün akşamına kadar imsak etmelidir. İftar etmesi çirkindir.
Yine, imsak vaktinden sonra sağlığa kavuşan bir hasta, aklını kaybettikten sonra kendine gelen bir mecnun, büluğa eren çocuk, İslâm'ı kabul etmekle ihtida eden kimse ve herhangi bir sebeple orucu bozulan için gerekli olan, günün geri kalan kısmını oruçlu gibi geçirmektir. Din terbiyesi bunu gösterir. Hatta böyle davranmak, sahih olan görüşe göre vacibdir. Diğer bir görüşe göre müstahabdır.
Büluğa eren çocuk ile ihtida eden (İslâmı kabul eden) şahsa, o günün orucunu ayrıca kaza etmek gerekmez. Çünkü bunlar imsak vaktinde mükellef bulunmamışlardır. Diğerlerine ise, kaza etmek gerekir.
Ömer NasuhiBilmenBüyük İslam İlmihali
Lâtifeler
Timur cennet gibi güzel Anadolu'ya gelince, oranın söz bilen zarîf ve âriflerinden "İskender-nâme" sahibi Ahmedî, onun has kulları arasına girip sohbetlerinde bulunur. Yine bir gün Timur'la hamamda eğlence ve sohbet meclisini kurarlar. Timur'un neş'esi yerindedir. Mevlânâ Ahmedî'ye:
-Şu benim meclisimde bulunan beyleri, nedîmleri ve hizmetçileri bahâya tutsak ne tutar ve satacak olsak ne kadar para getirir?
Bunun üzerine Ahmedî her beyine bir bahâ söyleyip her ağasına bir fiat biçer. Tîmur:
-Ya ben bahâda ne tutarım ve pazara çıkarsalar ne kadar para getiririm? der. Ahmedî:
-Otuz beş akça! Tîmur:
-Bu nasıl söz? Yalnız belimdeki peştemal satılığa çıkarılsa otuz beş akça eder. Ahmedî:
-Ben de otuz beş akçayı o peştemal için dedim, yoksa sen buçuk akçaya değmez ve iki pul getirmezsin, der.
Bu açık kalblilik Tîmur'a son derece hoş gelir ve mecliste olan altın, gümüş ne varsa hepsini Ahmedî'ye bağışlar.
ŞİİR
Tab-ı şâhân latîfe sevse n'ola
Hâssa kim ola tayyibu l-hâtır
Ki latîfün latîfedür meyli
Gül güler ebr olıcak mâtır
Yârdur şartı sohbetün her dem
Lîk ol şart ile k'ola şâtır.
(Şahların yaratılışı şakadan hoşlansa, hususiyle gönül hoş olsa şaşılır mı?
Ki, güzelin meyli güzeledir. Bulut yağmur haline gelince gül güler (açılır).
Her zaman sohbetin şartı, sevgilinin bulunmasıdır, fakat neşeli olarak).
Lamiizâde Abdullah Çelebi
Teravih namazlarının son bölümünde duyduğum bestesi, ahengi, insanı derinden etkileyen mana ve etkisi, çeşitliliği ile çocukluğumun zihnine yerleşmişti.
Allahümme salli alel Mustafa Bediu'l Cemali ve bahrussafa ve Salli aleyhi Kema Yen bağı Esadık Muhammed Aleyhisselâm (Allah'ım Muhammed Aleyhisselam üzerine salat ve selam olsun. Gül ve nur cemalli, gönül denizinin güneş ışıklarının engin ferahlığının sahibine ve onun üzerine daha birçok övgü ve sena sebebiyle "Yen bağı ifadesiyle salat ve selam getirmek münasiptir, şayandır". O, "essadık" doğruluğu şanı Allah'ın övgüsüyle tescillenmiş, ilan edilip, kelamı ile bildirilmiş Muhammed'in (sav) üzerine selam olsun).
Cenab-ı Hakk'ın Kur'an-ı Kerim'deki övgüsü:
"Şüphesiz Allah ve melekleri o nebi Muhammed'e (sav) salat ve selâm ederler. Ey iman edenler! O halde siz de O'na salat ve selâm ediniz" (Ahzab: 56).
Kur'an-ı Kerim'de İnşirah Sûresi'nde "Ey Resûlüm Senin göğsünü yarıp genişletmedik mi? Belini büken şu yükünü kaldırıp hafifletmedik mi? Senin adını ve itibarını yüceltmedik mi? Şüphesiz zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Evet, zorluğun yanında bir kolaylık muhakkak vardır. O halde bir işin bitip boş kalınca bir başkasına yapış ve de Rabb'ine yönelip yakar".
Resulûllah (sav) Efendimiz buyurmuşlardır ki:
"Bana bir kez salat ve selâm edene Allah on kez salat ve selam eder."
"Yeryüzünde Allah'ın gezici melekleri vardır. Bunlar ümmetimden bana salat ve selamı ulaştırmaya memurdurlar.
Evet çocukluğun gönüllere nakşolan salat-ü selam coşkusunu anlatmaya kısa bir ara verip devam edeceğim. Sırası gelmişken Allah'ın habibi son peygamberi Hz. Muhammed'e salat-ü selam getirmenin önemini yine Hz. Peygamber Efendimizin dilinden öğrenelim. Şöyle buyuruyor:
"Bana salat ve selam ediniz. Öyle demler vardır ki, sizin salat ve selamlarınız Bana arzedilir ve onları ravzamda karşılarım" buyurduklarında sahabe, hayret içerisinde "Siz vefat edip toprağa karışınca bu iş nasıl olur" diye sordular. Allah Elçisi, "Allah, Peygamberlerin cesetlerini yemeği toprağa yasak kılmıştır. Toprak, nebilerin cesedini yiyemez" buyurdular.
"Bana salat ve selam getiriniz. Zira bu, temizlenip arınmanıza bir vesiledir."
"Mahşer günü Bana en yakın bulunacak olanlar, Bana en ziyade salat ve selam getirenler olacaktır."
İmam-ı Kastalani'nin "el-Mevahib-ül Ledüniyye" adlı eserinde şöyle bir haber vardır: "Adem (as) Havva annemizi karşısında görmüş ve melekler tarafından tanıtılmıştı:
Melekler; Adem Aleyhisselam'a:
-Mihrini eda et, dediler.
-Mihr nedir diye sual edince;
-Muhammed Mustafa'ya üç kere salâvat getirmek dediler.
(Böylece Allah huzurunda ve Muhammed-i Hakikat önünde ilk nikâh ölçülendirilmiş oldu. Gönül Nimetleri N. F. Kısakürek B. D. Y. İst. 1998).
Ramazan büyük bir zikir meclisi, cennet bahçesi, dua armonisi, yürek kıpırtılarının sermedi (daimi, süreklisi), kulluk şuurunun insicamı, toparlanıp akışı, livaül hamd sancağı altındaki hasrete koşuş ve daha binlerce güzel söz sahiplerinin deyişleri ile oruçla şekilleniş, ibadet, fikir ve nurlarla Ramazan arafatında bir oluş, sevda, diriliş ve teslim oluş...
Bu mana etrafında çocukluğun ilk duygularında dedemden (Allah cümle geçmişlerimize rahmet etsin) hocalarımdan ve Abdulkadir amcanın gözleri yaşararak aferin diyerek başımı okşayarak övüp tavsiye ettiği, sevabı çok, feyzi bol, bereket ve esrarı gizli olan şu salat-u selamı hatırlatayım.
"Alahümme salli ala seyyidina Muhammed'in ve ala alihi, Küllemahtelefe'l melevan. Ve teakabel asaran ve Kerrere'l cedidan, Vestakbelel fergaden. Ve beliğ ruhahu ve ervaha ehl-i beytihi minne'ttahıyyate vesselam. Verham ve barik ve sellim aleyhi kesiran kesira. İla yevmil haşri vel garar."
Dilerseniz bir salavat-ı şerife daha yazayım. Bu duaları bir kerre yazıp ezberledik mi devamlı okuyacağımız için unutmayız.
Siz de hem kendiniz ezberleyin hem de çocuklar ezberlesin.
Allahümme Salli ala Muhammedin
Dıbbil kulubi ve devaiha ve afiyeti'l ebdani ve şifaiha.
Ve Nuri'l ebsari ve dıyaiha ve ala alihi ve sahbihi ve sellim.
(Ey Allah'ım!.. Salat ve selam kalblerin tabibi ve devası, bedenlerin afiyeti ve şifası gözlerin nuru ve ziyasına: Hz. Muhammed'e (sav) ve aline, ashabına olsun).
Feyyaz İNANÇ
Bugün Allah için ne yaptın?Düşünelim!.. Bugün şu ana kadar Allah için ne yaptık? Onun adına, rızasına uygun hangi fiili ve ameli işledik. Özellikle de bu ay yapılan zerre kadar iyiliklere kat kat sevaplar varken ne yaptık? Yoksa bunlara ihtiyacımız yok mu?
Bugün; uykudan kalkarken, Allah-ü Teala'yı anarak ve O'na hamdederek kalktın mı?
Bugün; 5 vakit namazını, özellikle sabah namazını cemaatle -camide- kıldın mı?
Bugün; Allah'ın kitabından bir şey okudun ve üzerinde hiç düşündün mü?
Bugün; bilerek ya da bilmeyerek işlediğin günahlardan dolayı hiç tevbe ve istiğfarda bulundun mu?
Bugün; ölümü, kabir hayatını ve ahiret sayhalarını hiç düşündün mü?
Bugün; Allah'tan korkarak ve yanında bulunan meleklerden utanarak günah işlemekten uzak durdun mu?
Bugün; dilini başıboş konuşmaktan, yalandan, dedikodudan, gıybetten ve gönül kırıcı söz söylemekten hiç uzak tuttun mu?
Bugün; en büyük düşmanın olan nefsinle hiç hesaplaştın, onu sorguya çektin mi?
Bugün; Allah-ü Teala'dan, kalbini din-i mübin-i İslâm üzere sabit kılması için hiç dua ettin mi?
Bugün; sana dinini öğretecek, bilgini arttıracak, imanını kuvvetlendirecek herhangi bir eser okudun mu?
Bugün; yeni bir ilmi mesele öğrendin ya da başkalarına öğrettin mi?
Bugün; Peygamber Efendimiz (sav)'e hiç salat-ü selam getirdin mi?
Bugün; kazancının, yiyip-içtiğinin ve giydiğinin helâl olması için hiç dikkat ettin mi?
Bugün; en büyük tehlike olan şirkten korunmak için sabah akşam okunması büyük önem taşıyan duayı okudun mu?
Bugün; kıldığın namazların sonundaki tesbihatını eksiksiz yerine getirdin mi?
Bugün; sabah-akşam okunması pek çok sevap olan ve Peygamberimizin (sav) devam edip tavsiye buyurduğu dua ve zikirleri okudun veya günlük virdini yaptın mı?
Bugün; sayısız insanların aldandıkları, hadis-i şerifle belirtilen "sıhhat-ı koruma ve zamanı gereği gibi değerlendirme" konusunda gereken hassasiyeti gösterdin mi?
Bugün; gözünü, kulağını ve diğer uzuvlarını haramdan koruma hususunda gereken dikkat ve hassasiyeti gösterdin mi?
Bugün; günlük faaliyetlerini sünnet ölçülerine riayet ederek yerine getirdin mi?
Bugün; Allah katında değerli bir hizmet sayıbilecek herhangi bir faaliyet ve teşebbüste bulundun mu?
Bugün; her an gelmesi mümkün olan ölüm için vasiyetini hazırlayıp, borç ve alacak gibi hesapları yaparak ebedi yolculuk için gerekli bütün hazırlıklarını tamamladın mı?
Evet muhasebe anı bu an. Bu sorulara vereceğimiz cevaplarla kendimizi kontrol edip ne halde olduğumuza bakalım.
Lütfen sonunda da kendimize soralım.
Gerçekten "Bugün Allah için ne yaptın?"
"Akıllı kimse nefsini muhasebe eden ve ölümden sonrası için çalışandır. Aciz ve ahmak kimse de, nefsinin hevai isteklerinin peşine takılan ve Allah'a temennide bulunan (ondan kurtuluş bekleyen) kimsedir" (Kıyamet: 126).
Aysel ALTUNTAŞ
Fıkıh KöşesiOruç tutmamayı mubah kılan özürler
Dünden devam
10. Yaş büyüklüğü: Kendisine şeyh-i fani denilen çok yaşlı ve güçsüz bir kimse oruç tutmayabilir.
Şeyh-i fani, o ihtiyar kimsedir ki, ölünceye kadar vücuduna zafiyet gelir ve tekrar kuvvet bulmadan ölür. Böyle bir kimse için her Ramazan gününün orucuna karşılık bir fidye vermek gerekir. Bu fidye Ramazan'ın başında verilebilecği gibi, sonra da verilebilir. Birçok fakire verilebileceği gibi, bir fakire de verilebilir. Bunun için otuz günün fidyesi, ibahe (yemek yedirmek) sureti ile de ödenebilir. Şöyle ki, her günün orucuna bedel fakire sabah-akşam doyacak kadar yemek yedirilmesi yeterli olur.
Sağlığında üzerine borç kalan fidyeleri ödemeyen kimsenin, malı varsa, bunların ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Eğer geriye bıraktığı mal, fidye borçlarını karşılamayacak derecede ise veya ölü hakkında bağış yapmak isteyenin koyduğu para yetmiyorsa "devir" yapılır. Buna "İskat-ı Savm" denilir.
Kendisini şeyh-i fani sanıp fidye vermiş olan kimse, sonradan oruç tutmaya güç kazansa, fidyenin hükmü kalmaz. Oruç tutması ve geçmiş günleri kaza etmesi gerekir.
Yolcu, hasta, hayz ve lohusa halinde bulunanların kendilerini oruçlu gibi göstermeleri gerekmez. Yolcu ile hasta aşikâre yiyebilirler. Ancak kendilerini yolcu veya hasta tanımayan insanlara karşı açıkta yemeleri uygun değildir. Suçlanmadan kurtulmak ve din kardeşlerine saygı göstermek için meydanda yememelidir. Hâiz ve lohusa için de, gizli yiyip içmek edebe daha uygundur.
Oruç tutması gerekmeyen bir kimse, Ramazan günleri içinde oruç tutmasını gerektiren bir hal ile karşılaşırsa, günün geri kalanını oruç tutması (yeyip içmesi) uygundur. Örnek: İmsak vaktinden sonra temizlenen haiz veya lohusa bir kadın, o günün akşamına kadar imsak etmelidir.
Yine, bir yolcu oruçlu olarak sabahlayıp da ondan sonra beldesine dönse veya başka bir beldeye girip ikâmet etse veya oruçlu olmadığı halde imsak vaktinden sonra ikâmetgâhına dönse, artık o günün akşamına kadar imsak etmelidir. İftar etmesi çirkindir.
Yine, imsak vaktinden sonra sağlığa kavuşan bir hasta, aklını kaybettikten sonra kendine gelen bir mecnun, büluğa eren çocuk, İslâm'ı kabul etmekle ihtida eden kimse ve herhangi bir sebeple orucu bozulan için gerekli olan, günün geri kalan kısmını oruçlu gibi geçirmektir. Din terbiyesi bunu gösterir. Hatta böyle davranmak, sahih olan görüşe göre vacibdir. Diğer bir görüşe göre müstahabdır.
Büluğa eren çocuk ile ihtida eden (İslâmı kabul eden) şahsa, o günün orucunu ayrıca kaza etmek gerekmez. Çünkü bunlar imsak vaktinde mükellef bulunmamışlardır. Diğerlerine ise, kaza etmek gerekir.
Ömer NasuhiBilmenBüyük İslam İlmihali
Lâtifeler
Timur cennet gibi güzel Anadolu'ya gelince, oranın söz bilen zarîf ve âriflerinden "İskender-nâme" sahibi Ahmedî, onun has kulları arasına girip sohbetlerinde bulunur. Yine bir gün Timur'la hamamda eğlence ve sohbet meclisini kurarlar. Timur'un neş'esi yerindedir. Mevlânâ Ahmedî'ye:
-Şu benim meclisimde bulunan beyleri, nedîmleri ve hizmetçileri bahâya tutsak ne tutar ve satacak olsak ne kadar para getirir?
Bunun üzerine Ahmedî her beyine bir bahâ söyleyip her ağasına bir fiat biçer. Tîmur:
-Ya ben bahâda ne tutarım ve pazara çıkarsalar ne kadar para getiririm? der. Ahmedî:
-Otuz beş akça! Tîmur:
-Bu nasıl söz? Yalnız belimdeki peştemal satılığa çıkarılsa otuz beş akça eder. Ahmedî:
-Ben de otuz beş akçayı o peştemal için dedim, yoksa sen buçuk akçaya değmez ve iki pul getirmezsin, der.
Bu açık kalblilik Tîmur'a son derece hoş gelir ve mecliste olan altın, gümüş ne varsa hepsini Ahmedî'ye bağışlar.
ŞİİR
Tab-ı şâhân latîfe sevse n'ola
Hâssa kim ola tayyibu l-hâtır
Ki latîfün latîfedür meyli
Gül güler ebr olıcak mâtır
Yârdur şartı sohbetün her dem
Lîk ol şart ile k'ola şâtır.
(Şahların yaratılışı şakadan hoşlansa, hususiyle gönül hoş olsa şaşılır mı?
Ki, güzelin meyli güzeledir. Bulut yağmur haline gelince gül güler (açılır).
Her zaman sohbetin şartı, sevgilinin bulunmasıdır, fakat neşeli olarak).
Lamiizâde Abdullah Çelebi
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.