Dün Amerika'nın 11 Eylül'de karşılaştığı terör dolayısı ile yarattığı kendi terör hukukundan bahsetmiştik.
Benzer bir durumla yakın geçmişte Türkiye de karşı karşıya kalmış ve Devlet, kendini savunma içgüdüsü ile bu bela ile mücadele etmek; ülkenin Anayasa'nın öngördüğü gibi ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü korumak maksadıyla Devlet Güvenlik Mahkemelerini kurmuştu. Anayasa'nın ilgili maddesinden hareketle ve özel kanunla kurulmuş bu mahkemeler ikisi sivil, biri asker üç üyeden teşekkül ediyordu ve yapısı itibarı ile askerî mahkeme değildi.
DGM'ler 15 yıl, Öcalan yakalanana kadar çok güzel işledi ve memlekete büyük hizmetleri dokundu.
Öcalan yakalandıktan sonra devreye aynı Amerika gibi, bu sefer de AB'nin sübjektif, tek yanlı, çift standartlı hukuku girdi.
Türkler kendi iç hukuklarına göre Öcalan'ı yargılayamaz ve cezalandıramazlardı.
İş başındaki 57'inci hükümet bu çıkışın tamamen bir egemenlik sorunu olduğunu, AB'nin siyasi bir istekte bulunduğunu görmedi, görmek istemedi ve sanki sadece insanlık sorunu imiş gibi algılamaya kalktı.
Sakalı da kaptırdı.
Cumhurbaşkanı Demirel'e Fransa ziyaretinde Fransız Cumhurbaşkanı Chirac "DGM'lerden askeri yargıcı kaldırın, ne isterseniz yapın karışmayacağız" dedi.
Öcalan'ın yargılama süreci devam ediyordu. Fransa istedi diye bir gecede Anayasayı değiştirip DGM'lerden askerî üyeyi kaldırıp, sivilleştirdik.
Kimsenin aklına asker yargıcın adaletinden nasıl şüphelenirsiniz diye sormak gelmedi.
Öcalan'ı yarıdan itibaren üç sivil üye yargıladı ve idama mahkûm etti.
Karışmayacağız diye söz verdiği ileri sürülen AB yine baskı yaptı, koalisyon ortakları Türk demokrasi tarihinde görülmemiş bir biçimde yargıyı engelleyerek idam dosyasını onay için meclise göndermediler. Milletin iradesine ipotek koydular.
Bu arada; Özal zamanında kuşa çevrilen, TCK'nın çete suçlarını düzenleyen maddelerinin DGM'lerin görev alanında olması bazı kesimleri rahatsız etmeye başladı.
Ferdî gasp 25 yıl cezayı öngörüyorken; aynı adamı çete kurarak soyarsanız ilgili 313'üncü madde uyarınca en fazla iki yılla kurtuluyordunuz.
Soygun, talan, rüşvet ayyuka çıkınca çözüm çete suçlarını DGM'nin ilgi alanına sokmaktan geçti, sonuç ta alındı.
Fakat bu sefer de bu uygulamadan, yâni çete suçlarının DGM'lik olmasından politikacı, bankacı, işadamı, bürokratların rahatsız oldukları görüldü.
İşler ! kolay yürümüyordu, cezalar dudak uçurtturacak boyuttaydı.
El birliği ile yine kanun değişti, çete suçları da DGM kapsamı dışında bırakıldı. Getirilen düzenleme kapsamında, TCK'nın 313. ve 314. maddelerinde tanımlanan "Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" ve bu teşekküllere mensup kişilere "Yardım etmek" suçları, DGM'lerin görev alanından çıkarıldı. Bu tür suçlara bundan böyle Ağır Ceza Mahkemeleri bakacak.
Ayrıca, DGM kapsamına giren suçlarda da CMUK'un 104. maddesindeki tutuklamaya ilişkin şartların aranmasına ilişkin düzenleme getirildi.
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamındaki çıkar amaçlı suç örgütüne ilişkin tanımda yer alan "Zor veya tehdit" kullanılması ifadesi daha net hale getirildi. Bu ifade "Tehdit, baskı, cebir veya şiddet" şeklinde değiştirildi. Aynı tanımda yer alan, "Veya kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ifadesi de yasa metninden çıkartıldı. Yasa ayrıca, "Şüpheler ve şüphe" tanımlarının "Belirtiler" şeklinde düzenlenmesini hükme bağladı.
Suçlar değiştirilemeyince cezalar ve hukuk değiştirilmeye başlandı.
Hukukla oynanmaya başlandı.
Çete kurarak soygun bundan böyle, Özal zamanının değişikliği ile 2 yılla cezalandırılmaya başlanacak ve infaz yasasından yararlanarak da sekiz ayda dışarı çıkılacak.
Çalınan, çarpılan para kâr kalacak.
İşin tuhafı ne biliyor musun kıymetli okuyucu; DGM kanununda çete suçları ile ilgili yapılan son düzenleme; Amerika'nın terörle mücadele kapsamında padişah yetkisiyle donattığı askerî mahkemenin kuruluş yönergesini Bush'un imzaladığı günle çakıştı.
Amerika sınırsız yetki tanıdığı olağanüstü bir askerî mahkeme kurdu; dünyanın en problemsiz, uygar ve insan haklarına saygı gösterip bir anlamda sanki ayda yaşayan ülkesi Türkiye kendi DGM'sini kuşa çevirdi.
Benzer bir durumla yakın geçmişte Türkiye de karşı karşıya kalmış ve Devlet, kendini savunma içgüdüsü ile bu bela ile mücadele etmek; ülkenin Anayasa'nın öngördüğü gibi ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü korumak maksadıyla Devlet Güvenlik Mahkemelerini kurmuştu. Anayasa'nın ilgili maddesinden hareketle ve özel kanunla kurulmuş bu mahkemeler ikisi sivil, biri asker üç üyeden teşekkül ediyordu ve yapısı itibarı ile askerî mahkeme değildi.
DGM'ler 15 yıl, Öcalan yakalanana kadar çok güzel işledi ve memlekete büyük hizmetleri dokundu.
Öcalan yakalandıktan sonra devreye aynı Amerika gibi, bu sefer de AB'nin sübjektif, tek yanlı, çift standartlı hukuku girdi.
Türkler kendi iç hukuklarına göre Öcalan'ı yargılayamaz ve cezalandıramazlardı.
İş başındaki 57'inci hükümet bu çıkışın tamamen bir egemenlik sorunu olduğunu, AB'nin siyasi bir istekte bulunduğunu görmedi, görmek istemedi ve sanki sadece insanlık sorunu imiş gibi algılamaya kalktı.
Sakalı da kaptırdı.
Cumhurbaşkanı Demirel'e Fransa ziyaretinde Fransız Cumhurbaşkanı Chirac "DGM'lerden askeri yargıcı kaldırın, ne isterseniz yapın karışmayacağız" dedi.
Öcalan'ın yargılama süreci devam ediyordu. Fransa istedi diye bir gecede Anayasayı değiştirip DGM'lerden askerî üyeyi kaldırıp, sivilleştirdik.
Kimsenin aklına asker yargıcın adaletinden nasıl şüphelenirsiniz diye sormak gelmedi.
Öcalan'ı yarıdan itibaren üç sivil üye yargıladı ve idama mahkûm etti.
Karışmayacağız diye söz verdiği ileri sürülen AB yine baskı yaptı, koalisyon ortakları Türk demokrasi tarihinde görülmemiş bir biçimde yargıyı engelleyerek idam dosyasını onay için meclise göndermediler. Milletin iradesine ipotek koydular.
Bu arada; Özal zamanında kuşa çevrilen, TCK'nın çete suçlarını düzenleyen maddelerinin DGM'lerin görev alanında olması bazı kesimleri rahatsız etmeye başladı.
Ferdî gasp 25 yıl cezayı öngörüyorken; aynı adamı çete kurarak soyarsanız ilgili 313'üncü madde uyarınca en fazla iki yılla kurtuluyordunuz.
Soygun, talan, rüşvet ayyuka çıkınca çözüm çete suçlarını DGM'nin ilgi alanına sokmaktan geçti, sonuç ta alındı.
Fakat bu sefer de bu uygulamadan, yâni çete suçlarının DGM'lik olmasından politikacı, bankacı, işadamı, bürokratların rahatsız oldukları görüldü.
İşler ! kolay yürümüyordu, cezalar dudak uçurtturacak boyuttaydı.
El birliği ile yine kanun değişti, çete suçları da DGM kapsamı dışında bırakıldı. Getirilen düzenleme kapsamında, TCK'nın 313. ve 314. maddelerinde tanımlanan "Cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak" ve bu teşekküllere mensup kişilere "Yardım etmek" suçları, DGM'lerin görev alanından çıkarıldı. Bu tür suçlara bundan böyle Ağır Ceza Mahkemeleri bakacak.
Ayrıca, DGM kapsamına giren suçlarda da CMUK'un 104. maddesindeki tutuklamaya ilişkin şartların aranmasına ilişkin düzenleme getirildi.
Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu kapsamındaki çıkar amaçlı suç örgütüne ilişkin tanımda yer alan "Zor veya tehdit" kullanılması ifadesi daha net hale getirildi. Bu ifade "Tehdit, baskı, cebir veya şiddet" şeklinde değiştirildi. Aynı tanımda yer alan, "Veya kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak" ifadesi de yasa metninden çıkartıldı. Yasa ayrıca, "Şüpheler ve şüphe" tanımlarının "Belirtiler" şeklinde düzenlenmesini hükme bağladı.
Suçlar değiştirilemeyince cezalar ve hukuk değiştirilmeye başlandı.
Hukukla oynanmaya başlandı.
Çete kurarak soygun bundan böyle, Özal zamanının değişikliği ile 2 yılla cezalandırılmaya başlanacak ve infaz yasasından yararlanarak da sekiz ayda dışarı çıkılacak.
Çalınan, çarpılan para kâr kalacak.
İşin tuhafı ne biliyor musun kıymetli okuyucu; DGM kanununda çete suçları ile ilgili yapılan son düzenleme; Amerika'nın terörle mücadele kapsamında padişah yetkisiyle donattığı askerî mahkemenin kuruluş yönergesini Bush'un imzaladığı günle çakıştı.
Amerika sınırsız yetki tanıdığı olağanüstü bir askerî mahkeme kurdu; dünyanın en problemsiz, uygar ve insan haklarına saygı gösterip bir anlamda sanki ayda yaşayan ülkesi Türkiye kendi DGM'sini kuşa çevirdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002