Hz. Fatıma’nın çocukluğu
Hz. Hatice, Hz. Cebrail’in Resulullah aracılığıyla Hz. Fâtıma hakkında getirdiği müjdeyi hiç unutmadı ve yavrusuna büyük bir özenle ve dikkatle bakıyordu
04.06.2023 18:36:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Hatice, Hz. Cebrail'in Resulullah aracılığıyla Hz. Fâtıma hakkında getirdiği müjdeyi hiç unutmadı ve yavrusuna büyük bir özenle ve dikkatle bakıyordu.
Hz. Fâtıma'nın çocukluk dönemini anlatmadan önce O'nun doğduğu yıllarda Arap Yarımadası'ndaki hayat tarzını hatırlamak gerekir.
Cahiliye dönemi olarak adlandırılan bu dönemde puta tapan insanlar Kâbe'yi putlarla doldurmuşlardı. Arap geleneklerine körü körüne bağlılığın yanında, topluma yön veren en önemli etken kabilecilikti.
Bir kabileye mensup olan kişi her ne pahasına olursa olsun korunurdu. Hatta denilebilir ki, kabilecilik Arabistan Yarımadası'nda o kadar etkilidir ki, Hz. Peygamberin rıhletinden hemen sonra İslam kardeşliğiyle yarışır duruma gelmiştir.
Halife olarak Hz. Ebu Bekir'in seçilmesinde Ensâr'a karşı kullanılmış ve Hz. Ali'nin seçilmemesinde de bir neden olarak kendini göstermiştir.
Bu kabilecilik konusu, İslam'ın ilk davet yıllarında mensup olduğu kabilenin Hz. Peygambere çıkması bakımından bir mânâda faydalı olsa da, Resûlullah'ın vefatının hemen ardından siyasi çekişmeler için bir bahane olmuştur.
Kabileler arasında savaşların eksik olmadığı ilk yıllarda cahiliye âdetleri sosyal hayatta kendini göstermekte idi. Kadınlar mal gibi alınıp satılabiliyordu.
Kız çocukları törelere bağlılık uğruna diri diri toprağa gömülüyordu. Resûlullah'ın soyunu devam ettirecek Hz. Fâtıma işte böyle bir cehaletin içinde doğdu.
Hz. Fâtıma'nın süt emme dönemi İslam'ın en sancılı yıllarına rastladığı için çok sıkıntılı geçmiştir.
Hz. Ömer ve Hz. Hamza'nın Müslüman olmasına kadar gizli yapılan irşad vazifesi bundan sonra aleni olarak devam etmiş ve müşriklerin kin ve düşmanlıkları da had safhaya ulaşmıştı.
Aynı dönemde Necaşi'nin, Müslümanlara sahip çıkması ve bazı kabilelerin İslam'a ısınmaya başlamaları da müşrikleri telaşlandırmıştı.
Bu dönemde müşrikler, Haşimoğulları ile münasebetlerini tamamen keserek, kız alıp vermemeye, mal alıp satmamaya başladılar.
3 yıl süren boykot dönemi ve Hz. Fatıma
Kureyşliler, açık davetin başlamasının ardından İslam'ın güçlenmesinden korkarak liderini öldürmeye karar verdiler.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) amcası Ebu Tâlib, Resûlullah'ın içinde bulunduğu tehlikeleri görerek O'nu, Haşimoğulları'ndan bir grupla beraber "Şi'b-i Ebi Tâlib" denilen yere (Ebu Tâlib Mahallesi) yerleştirdi. Akrabalarından sadece Ebu Leheb, O'nunla taşınmadı.
Bu mahallede oturanlar inançlarını çekinmeden itiraf ettikleri için büyük bir boykotla karşılaştılar. Üç yıl süren boykot döneminde mahallede şiddetli bir açlık ve kıtlık baş gösterdi.
Öyle ki, bu dönemde inananlar ağaç yapraklarını ve kuru deri parçalarını ateşte ısıtarak yeme noktasına gelmiştir.
Suya atılan taşlar kaynatılarak çorba niyetine içilmiştir. Açlıktan feryad eden çocukların sesleri gece gündüz eksik olmamıştır.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) başta olmak üzere, amcası Ebu Tâlib ve Hz. Hatice bu dönemde büyük fedakarlıklar göstermişlerdir.
Hz. Hatice tüm servetini Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için seferber etmiştir.
Bu boykot dönemi sona erdiğinde Hz. Fâtıma (a.s.) beş yaşlarına girmişti.
Hz. Fâtıma'nın (a.s.) ilk çocukluk dönemi diyebileceğimiz, doğumundan beş yaşına kadar geçen çağı, İslam adına verilen büyük mücadeleleri görerek geçmiştir.
Bu dönemde babasının, annesinin ve diğer Müslümanların çile, meşakkat ve sıkıntılarına, açlık ve yoksulluklarına şahit olmuştu.
Bir çocuk olarak o dönemden hatırladıkları babasının, annesinin ve akrabalarının inançları uğruna her şeye katlandıkları idi.
Ve Hz. Fâtıma'nın (a.s.) babası Resûlullah'ın (s.a.v.) yanında O'ndan öğrendiği ilk şey, İslam'ın yayılması için her şeyin feda edilebileceği düşüncesi idi.
Bu düşünce özellikle, -ileride anlatacağımız- Resûlullah'ın (s.a.v.) vefatından sonraki hayatında O'nun İslam mücadelesine yön verecektir.
Ebu Tâlib Mahallesi'nde sütten kesilen Hz. Fâtıma, Resûlullah'ın can emniyeti için geceleri başında kılıçla bekleyen Müslümanları görürdü.
Annesi Hz. Hatice'nin vefatı
Bi'set'in 10. yılı İslam tarihçileri tarafından 'Hüzün Yılı' olarak adlandırılır. Bu yıl Resûlullah Efendimiz, hem hanımı Hz. Hati¬ce'yi, hem de amcası Ebu Tâlib'i kaybetmiştir.
Boykotun sona ermesinin hemen ardından Efendimiz, Hz. Hatice'yi kaybetti. Hz. Hatice O'nun hanımı olmasının yanında, İslam yolunda malını ve canını O'ndan esirgemeyen büyük bir mü'mine idi.
Keza amcası Hz. Ebu Tâlib de Kureyş'in tüm eziyetlerine karşı O'nun en büyük desteği, koruyucusu olmuştu.
Peygamberimiz, Ebu Tâlib'in vefatı ile ilgili şunları dile getirmişti:
"Ebu Tâlib ölünceye kadar Kureyşliler, Benim karşımda zayıf ve korkak bir konumda idiler."
Hz. Fâtıma için de çok zor bir dönem başlıyordu. O dönemde beş yaşlarında olan Fâtıma (a.s.), annesine en çok ihtiyacı olan çağda O'nu kaybetmişti.
Hz. Peygamber defin işlemlerini halledip, Hz. Fâtıma'nın yanına döndüğünde, "Babacığım annem nerededir?" diye sordu.
O'na nasıl cevap vereceğini düşündüğü bir sırada Cebrail (a.s.) nâzil olup şöyle dedi: "Ya Muhammed! Fâtıma'ya cevabında de ki: Annen zebercedden yapılmış bir sarayda tam bir huzur ve rahatlık içerisinde yaşıyor."
Ancak Resûlullah, annesinin eksikliğini doldurmak için elinden geleni yaptı. Hz. Hatice'nin vefatından sonra üç yıl boyunca evlenmeyen Resûlullah tüm ilgisini Hz. Fâtıma'ya verdi.
Bu ilgi aslında karşılıklı idi. Efendimiz Hz. Fâtıma'yı kucaklıyor, O'na sevgi ve merhameti ile annesinin yokluğunu unutturmaya çalışıyordu.
Muttaki, Hz. Aişe'den şöyle nakleder: "Hz. Peygamber, Fâtıma'nın saçlarından çok öperdi."
Münavi, Feyzu'l-Kadir'de şunu nakletmiştir: "Hz. Peygamber, çoğu zaman Fâtıma'nın ağzından da öperdi."
Keşfü'l-Gumme kitabında şöyle yazmaktadır: "Resûlullah (s.a.v.), Fâtıma'nın yüzünü öpmedikçe uyumuyordu."
Resûlullah'ın bu tavrı İslam'ın kız çocuklarına verdiği değeri gösteren canlı bir örnektir.
Efendimiz Hz. Fâtıma'yı evlendikten sonra da şefkatinden ve ilgisinden mahrum etmemiştir.
İbn-i Esir, İbn-i Abbas'dan şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber her seferinden döndüğünde Fâtıma'yı öperdi." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)
Hz. Fâtıma'nın çocukluk dönemini anlatmadan önce O'nun doğduğu yıllarda Arap Yarımadası'ndaki hayat tarzını hatırlamak gerekir.
Cahiliye dönemi olarak adlandırılan bu dönemde puta tapan insanlar Kâbe'yi putlarla doldurmuşlardı. Arap geleneklerine körü körüne bağlılığın yanında, topluma yön veren en önemli etken kabilecilikti.
Bir kabileye mensup olan kişi her ne pahasına olursa olsun korunurdu. Hatta denilebilir ki, kabilecilik Arabistan Yarımadası'nda o kadar etkilidir ki, Hz. Peygamberin rıhletinden hemen sonra İslam kardeşliğiyle yarışır duruma gelmiştir.
Halife olarak Hz. Ebu Bekir'in seçilmesinde Ensâr'a karşı kullanılmış ve Hz. Ali'nin seçilmemesinde de bir neden olarak kendini göstermiştir.
Bu kabilecilik konusu, İslam'ın ilk davet yıllarında mensup olduğu kabilenin Hz. Peygambere çıkması bakımından bir mânâda faydalı olsa da, Resûlullah'ın vefatının hemen ardından siyasi çekişmeler için bir bahane olmuştur.
Kabileler arasında savaşların eksik olmadığı ilk yıllarda cahiliye âdetleri sosyal hayatta kendini göstermekte idi. Kadınlar mal gibi alınıp satılabiliyordu.
Kız çocukları törelere bağlılık uğruna diri diri toprağa gömülüyordu. Resûlullah'ın soyunu devam ettirecek Hz. Fâtıma işte böyle bir cehaletin içinde doğdu.
Hz. Fâtıma'nın süt emme dönemi İslam'ın en sancılı yıllarına rastladığı için çok sıkıntılı geçmiştir.
Hz. Ömer ve Hz. Hamza'nın Müslüman olmasına kadar gizli yapılan irşad vazifesi bundan sonra aleni olarak devam etmiş ve müşriklerin kin ve düşmanlıkları da had safhaya ulaşmıştı.
Aynı dönemde Necaşi'nin, Müslümanlara sahip çıkması ve bazı kabilelerin İslam'a ısınmaya başlamaları da müşrikleri telaşlandırmıştı.
Bu dönemde müşrikler, Haşimoğulları ile münasebetlerini tamamen keserek, kız alıp vermemeye, mal alıp satmamaya başladılar.
3 yıl süren boykot dönemi ve Hz. Fatıma
Kureyşliler, açık davetin başlamasının ardından İslam'ın güçlenmesinden korkarak liderini öldürmeye karar verdiler.
Hz. Peygamberin (s.a.v.) amcası Ebu Tâlib, Resûlullah'ın içinde bulunduğu tehlikeleri görerek O'nu, Haşimoğulları'ndan bir grupla beraber "Şi'b-i Ebi Tâlib" denilen yere (Ebu Tâlib Mahallesi) yerleştirdi. Akrabalarından sadece Ebu Leheb, O'nunla taşınmadı.
Bu mahallede oturanlar inançlarını çekinmeden itiraf ettikleri için büyük bir boykotla karşılaştılar. Üç yıl süren boykot döneminde mahallede şiddetli bir açlık ve kıtlık baş gösterdi.
Öyle ki, bu dönemde inananlar ağaç yapraklarını ve kuru deri parçalarını ateşte ısıtarak yeme noktasına gelmiştir.
Suya atılan taşlar kaynatılarak çorba niyetine içilmiştir. Açlıktan feryad eden çocukların sesleri gece gündüz eksik olmamıştır.
Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) başta olmak üzere, amcası Ebu Tâlib ve Hz. Hatice bu dönemde büyük fedakarlıklar göstermişlerdir.
Hz. Hatice tüm servetini Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için seferber etmiştir.
Bu boykot dönemi sona erdiğinde Hz. Fâtıma (a.s.) beş yaşlarına girmişti.
Hz. Fâtıma'nın (a.s.) ilk çocukluk dönemi diyebileceğimiz, doğumundan beş yaşına kadar geçen çağı, İslam adına verilen büyük mücadeleleri görerek geçmiştir.
Bu dönemde babasının, annesinin ve diğer Müslümanların çile, meşakkat ve sıkıntılarına, açlık ve yoksulluklarına şahit olmuştu.
Bir çocuk olarak o dönemden hatırladıkları babasının, annesinin ve akrabalarının inançları uğruna her şeye katlandıkları idi.
Ve Hz. Fâtıma'nın (a.s.) babası Resûlullah'ın (s.a.v.) yanında O'ndan öğrendiği ilk şey, İslam'ın yayılması için her şeyin feda edilebileceği düşüncesi idi.
Bu düşünce özellikle, -ileride anlatacağımız- Resûlullah'ın (s.a.v.) vefatından sonraki hayatında O'nun İslam mücadelesine yön verecektir.
Ebu Tâlib Mahallesi'nde sütten kesilen Hz. Fâtıma, Resûlullah'ın can emniyeti için geceleri başında kılıçla bekleyen Müslümanları görürdü.
Annesi Hz. Hatice'nin vefatı
Bi'set'in 10. yılı İslam tarihçileri tarafından 'Hüzün Yılı' olarak adlandırılır. Bu yıl Resûlullah Efendimiz, hem hanımı Hz. Hati¬ce'yi, hem de amcası Ebu Tâlib'i kaybetmiştir.
Boykotun sona ermesinin hemen ardından Efendimiz, Hz. Hatice'yi kaybetti. Hz. Hatice O'nun hanımı olmasının yanında, İslam yolunda malını ve canını O'ndan esirgemeyen büyük bir mü'mine idi.
Keza amcası Hz. Ebu Tâlib de Kureyş'in tüm eziyetlerine karşı O'nun en büyük desteği, koruyucusu olmuştu.
Peygamberimiz, Ebu Tâlib'in vefatı ile ilgili şunları dile getirmişti:
"Ebu Tâlib ölünceye kadar Kureyşliler, Benim karşımda zayıf ve korkak bir konumda idiler."
Hz. Fâtıma için de çok zor bir dönem başlıyordu. O dönemde beş yaşlarında olan Fâtıma (a.s.), annesine en çok ihtiyacı olan çağda O'nu kaybetmişti.
Hz. Peygamber defin işlemlerini halledip, Hz. Fâtıma'nın yanına döndüğünde, "Babacığım annem nerededir?" diye sordu.
O'na nasıl cevap vereceğini düşündüğü bir sırada Cebrail (a.s.) nâzil olup şöyle dedi: "Ya Muhammed! Fâtıma'ya cevabında de ki: Annen zebercedden yapılmış bir sarayda tam bir huzur ve rahatlık içerisinde yaşıyor."
Ancak Resûlullah, annesinin eksikliğini doldurmak için elinden geleni yaptı. Hz. Hatice'nin vefatından sonra üç yıl boyunca evlenmeyen Resûlullah tüm ilgisini Hz. Fâtıma'ya verdi.
Bu ilgi aslında karşılıklı idi. Efendimiz Hz. Fâtıma'yı kucaklıyor, O'na sevgi ve merhameti ile annesinin yokluğunu unutturmaya çalışıyordu.
Muttaki, Hz. Aişe'den şöyle nakleder: "Hz. Peygamber, Fâtıma'nın saçlarından çok öperdi."
Münavi, Feyzu'l-Kadir'de şunu nakletmiştir: "Hz. Peygamber, çoğu zaman Fâtıma'nın ağzından da öperdi."
Keşfü'l-Gumme kitabında şöyle yazmaktadır: "Resûlullah (s.a.v.), Fâtıma'nın yüzünü öpmedikçe uyumuyordu."
Resûlullah'ın bu tavrı İslam'ın kız çocuklarına verdiği değeri gösteren canlı bir örnektir.
Efendimiz Hz. Fâtıma'yı evlendikten sonra da şefkatinden ve ilgisinden mahrum etmemiştir.
İbn-i Esir, İbn-i Abbas'dan şöyle rivayet eder: "Hz. Peygamber her seferinden döndüğünde Fâtıma'yı öperdi." (Prof. Dr. Haydar Baş Hz. Fatıma eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.