Hz. Hasan’ın ordusunda bitmeyen ihanetler
İmam’ın ordusunda ihanetler birbirini izledi. Bunlardan bir örnek şu şekildedir
05.08.2023 08:02:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam'ın ordusunda ihanetler birbirini izledi. Bunlardan bir örnek şu şekildedir:
İmam Hasan Kinde'den bir komutanı dört bin kişilik bir ordu ile Muaviye'nin üzerine gönderdi.
Ordu, Enbar denilen yerde konuşlanınca, Muaviye ordunun komutanına beş yüz bin dirhem para gönderdi. Ayrıca ona bazı Şam ve Cezire kasabalarının valiliğini vaat etti. Komutan bu teklifi kabul ederek iki yüze yakın adamı ile Muaviye'nin safına geçti.
Bunun üzerine Hz. Hasan, Murad kabilesinden birini sefere çıkardı. O da dağların bile kaldıramayacağı ağırlıkta yeminler ederek ihanet etmeyeceğini söyledi.
Ancak kendinden önce gönderilen komutanın yaptığının aynısını yaptı. Nitekim İmam Hasan onun da kendinden öncekinin yaptığının aynısını yapacağını haber vermişti.
Bu şekilde İmam Hasan'ın taraftarları, gizlice Muaviye'nin saflarına katılmaya başladılar.
Ahmed b. Yâkub, Tarih kitabında Hz. Hasan'ın saflarından ayrılanların sayısını sekiz bin olarak vermektedir.
Ahmed Yâkub şöyle der: "Muaviye'nin Ubeydullah'a gönderdiği elçi, firarın mükafatını bir milyon dirhem olarak açıkladı. Ubeydullah da taraftarlarından sekiz bin kişiyle birlikte Muaviye'ye katıldı. Savaş hazırlıklarını ve komutanlık sorumluluğunu Kays. b. Sa'd üstlendi."
Yani bu şu demek oluyor ki, on iki bin kişilik ordunun sekiz bini, Peygamberin oğluna ihanet etti.
Bu korkunç bir durumdu. İşin enteresan yanı, bu ihaneti yapanlar İmam Hasan'ın büyüklüğünü inkar etmediklerini söylüyor, ancak onun yanında yer alırlarsa dünya nimetlerine kavuşamayacaklarını iddia ediyorlardı. Bu aslında yaklaşmakta olan facianın da habercisiydi.
Öte yandan bu firarlar, Hz. Hasan, Muaviye'nin altmış bin kişilik ordusu ile karşılaşmak üzere iken gerçekleşmişti. Bu sayıya İmam'ın ordusundan kaçan binlerce kişiyi de eklemek gerekir. Kaldı ki bazı kaynaklara göre İmam'ın Medain'de bekleyen ordusundan da askerler firar etmeye başladı.
Muaviye, Kûfe ordusunu çökertmek için elinden gelen her türlü yöntemi uyguluyor, akla gelebilecek her türlü rüşvet şekillerini kullanıyordu.
Hatta yazdığı mektuplardan birinde muhatabına, "... kızlarından birini" vereceğini ifade ediyordu.
Muaviye'nin, Medain karargâhına gönderdiği bir elçi şu söylentiyi yaydı: "Ubeydullah'ın firarından sonra Meskin'deki öncü ordunun komutanı Kays b. Sa'd da Muaviye ile anlaşarak onun tarafına geçti."
Bunu yaparken Kays b. Sa'd'ın karargâhına gönderdiği bir adamı İmam Hasan'ın Muaviye ile anlaştığı ve teklifini kabul ettiğini söylüyordu."
Muaviye ardından Medain'de Kays b. Sa'd'ın öldüğü ve ordu mensuplarının firar etmesi gerektiği söylentisini yaydı. Bu söylenti üzerine askerler İmam Hasan'ın çadırını basarak eşyalarını yağmaladılar. Bu yüzden İmam Medain'deki beyaz kaleye taşındı."
Yani, Meskin'de yaşanan olaylar, Medain ordusunda da kötü etkilerini gösterdi. Olaylar dilden dile dolaşarak abartıldı. Meskin'deki orduda Haşimoğullarının ileri gelenleri ayrıca Rabia ve Hamdan kabilelerinin güçleri bulunuyordu.
Bu insanların fedakârlığı ve Ehl-i Beyt'e bağlılığı olmasaydı, daha büyük bir fitne dalgası yayılacak, belki Hz. Hasan'ın ordusu tamamen dağılacaktı.
İbn-i Kesir şöyle rivayet ediyor: "Ebu'l Arif şöyle dedi: Meskin'de Hasan b. Ali'nin ordusunun öncü bölümündeydik. Ve Şam ordusuyla savaşmak için gerçekten kendimizi fedakârlığa hazırlamıştık..."
Muaviye'nin heyetinin Hz. Hasan'ın karargâhına gelmesi ve yayılan fitne dalgası
Kûfe halkı, gizlice Muaviye'ye gönderdikleri mektuplarda emrine girmeye hazır olduklarını bildirmişler ve Muaviye'den bazı makam ve mevkilerin sözünü almışlardı.
Ayrıca Hz. Hasan'ın elini kolunu bağlayarak kendisine teslim edeceklerini veya iki ordunun karşı karşıya geldiği anda suikast düzenleyerek Hz. Hasan'ı öldüreceklerini yazmışlardı.
Muaviye, Kûfe'deki insanların kendisine yazdıkları bu mektupları toplayarak Muğiyre b. Şube, Abdullah b. Amir ve Abdurrahman b. Hakem'den oluşan bir heyetle beraber İmam Hasan'a gönderdi. Ve böylece onu bu mektuplardan ve ordusundaki insanların amaçlarından haberdar etti.
Böyle yapmaktaki gayesi de heyetin barışı gündeme getirmeye zemin hazırlaması ve barış görüşmelerine bir an evvel başlanmasıydı.
Heyet İmam Hasan'ın huzuruna çıktı. Hz. Hasan getirdikleri mektuplara, Kûfelilerin el yazılarına ve imzalarına sanki hepsini tanıyormuş gibi dikkatlice baktı.
Ardından onlara bir konuşma yaptı. Son derece dikkatli ifadeler kullandı. Muğiyre ve arkadaşlarına Allah'ın emri doğrultusunda kendisine yardım etmelerini söyledi.
İmam Hasan'ın bu noktada herhangi bir barış teklifinin olup olmadığını bilmiyoruz.
Tarihî kaynaklarda barış hakkında İmam'ın barış hakkında olumlu ya da olumsuz bir şey söyleyip söylemediği konusunda bir bilgi yer almamaktadır. Razi Ali Yâsin olayın bu noktasında şunları söylüyor:
"Şu kadarını biliyoruz ki, Mugiyre ve arkadaşları Medain ordugâhına gelmişler, İmam'ın çadırına konuk olmuşlar, en büyük fitne tohumunu ekmeden de ordugâhı terk etmemişlerdir.
Şöyle ki, heyet, İmam'ın çadırından çıkarken, etraftaki çadırları da gözetlediklerinden ve doğal olarak ordunun meraklı bakışlarının üzerlerinde olduğunu bildiklerinden, kendi aralarında konuşmaya başladılar.
İçlerinden biri kasıtlı olarak yüksek sesle yanındakine şöyle dedi: "İyi oldu, Allah, Peygamberin oğlunun eliyle Müslümanların kanını korudu. Fitneyi bastırdı. Ve barış isteğini ortaya çıkardı."
Bu konuşma hile ve baskı yoluyla barışı dayatma komplosunun bir parçasıydı."
Hz. Hasan'ın bulunduğu Medain karargâhında ne olursa olsun savaşma kararında olan kimseler vardı. Böyle bir ortamda, "İmam barış istiyor" şayiasının nasıl bir tepki yaratacağını düşünmek zor değildir.
Örnek vermek gerekirse, her ne pahasına olursa olsun Muaviye ile savaşmak peşinde olan Hariciler için bu "küfür" demekti. Ayaklanma sebebi idi.
Bir çok tarihçiye göre buradan şu netice çıkmaktadır ki, İmam Hasan Şam heyetine hiçbir şekilde barıştan söz etmemiş olmalıdır. Ki Şam heyeti fitne çıkarmak gereği duymuşlardır.
Muaviye'nin, Hz. Hasan'ın karargâhında fitne çıkarma faaliyetleri bu kadarla da sınırlı değildir.
Örneğin, "Bir adamı, İmam Hasan'ın Medain'deki karargâhına gönderiyor ve Ubeydullah'ın kaçmasından sonra 'Meskin'deki ordunun komutanı olan Kays b. Sa'd da Muaviye'yle barış imzalayarak onun safına geçti' şayiasını çıkarıyordu."
"Arkasından, bir başkasını Kays'ın Meskin'deki karargâhına gönderiyor ve askerlere, Hasan'ın Muaviye'yle barış yaptığını ve Muaviye'ye olumlu cevap verdiğini söylemesini istiyordu. Sonra Medain ordugâhında bir başka şayia yayılıyordu: Kays b. Sa'd öldürüldü, buradan ayrılın."
İmam Hasan'ın ordusunun nasıl çelişkili bir yapı arz ettiğini anlamak için şu olay bize bir fikir verebilir:
İmam, Medain'de yani ordusunun ilerlediği son noktada çok anlamlı ve heyecanlı bir konuşma yapmış ve konuşmasının bazı yerlerinde şöyle buyurmuştur:
"... Hiçbir kuşku ve tereddüt bizi Şamlılara karşı koymaktan alıkoyamaz. Biz geçmişte sizin iç dayanışmanız ve kararlılığınız ile savaşıyorduk. Ama bugün kin duygularının etkisi ile birlik ve dayanışmanız ortadan kalkmış, kararlılığınızı kaybetmiş ve şikayetlerde bulunmaya başlamışsınız.
Sıffin Savaşı'na gittiğiniz zaman dininizi dünya çıkarlarınızdan önde tutuyordunuz. Ama bugün çıkarlarınız dininizin önünde tutuyorsunuz.
Biz geçmişte olduğumuz gibiyiz. Fakat siz bize karşı daha önce olduğunuz gibi vefalı değilsiniz.
İçinizden bazıları akrabalarından kimilerini Sıffin'de, bazılarınız da Nehrevan'da kaybetmişsiniz. Birinci grup ölülerine ağlarken ikinci grup ölülerinin kan bedellerini istiyorlar. Geri kalan da bizi izlemekten kaçınıyor.
Muaviye bize bir öneride bulunmuştur ki insaftan uzak ve üstün hedefimize ve ululuğumuza aykırıdır. Şimdi eğer Allah yolunda ölmeye hazırsanız söyleyin ki onunla mücadeleye kalkışalım. Ve kılıçlarımızla ona cevap verelim. Eğer rahat bir yaşam istiyorsanız onu da bildiriniz ki önerisini kabul edip rızanızı temin edelim."
İmamın bu sözleri karşısında herkes, "el bukya, el bukya (yaşamak istiyoruz, yaşamak istiyoruz) diye bağrışmaya başladılar.
İşte Hz. Hasan'ın ordusu bu derece savaşçı ruhtan yoksun bir durumdaydı. Hz. Hasan bu ordu ile savaşa çıkmak zorundaydı." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
İmam Hasan Kinde'den bir komutanı dört bin kişilik bir ordu ile Muaviye'nin üzerine gönderdi.
Ordu, Enbar denilen yerde konuşlanınca, Muaviye ordunun komutanına beş yüz bin dirhem para gönderdi. Ayrıca ona bazı Şam ve Cezire kasabalarının valiliğini vaat etti. Komutan bu teklifi kabul ederek iki yüze yakın adamı ile Muaviye'nin safına geçti.
Bunun üzerine Hz. Hasan, Murad kabilesinden birini sefere çıkardı. O da dağların bile kaldıramayacağı ağırlıkta yeminler ederek ihanet etmeyeceğini söyledi.
Ancak kendinden önce gönderilen komutanın yaptığının aynısını yaptı. Nitekim İmam Hasan onun da kendinden öncekinin yaptığının aynısını yapacağını haber vermişti.
Bu şekilde İmam Hasan'ın taraftarları, gizlice Muaviye'nin saflarına katılmaya başladılar.
Ahmed b. Yâkub, Tarih kitabında Hz. Hasan'ın saflarından ayrılanların sayısını sekiz bin olarak vermektedir.
Ahmed Yâkub şöyle der: "Muaviye'nin Ubeydullah'a gönderdiği elçi, firarın mükafatını bir milyon dirhem olarak açıkladı. Ubeydullah da taraftarlarından sekiz bin kişiyle birlikte Muaviye'ye katıldı. Savaş hazırlıklarını ve komutanlık sorumluluğunu Kays. b. Sa'd üstlendi."
Yani bu şu demek oluyor ki, on iki bin kişilik ordunun sekiz bini, Peygamberin oğluna ihanet etti.
Bu korkunç bir durumdu. İşin enteresan yanı, bu ihaneti yapanlar İmam Hasan'ın büyüklüğünü inkar etmediklerini söylüyor, ancak onun yanında yer alırlarsa dünya nimetlerine kavuşamayacaklarını iddia ediyorlardı. Bu aslında yaklaşmakta olan facianın da habercisiydi.
Öte yandan bu firarlar, Hz. Hasan, Muaviye'nin altmış bin kişilik ordusu ile karşılaşmak üzere iken gerçekleşmişti. Bu sayıya İmam'ın ordusundan kaçan binlerce kişiyi de eklemek gerekir. Kaldı ki bazı kaynaklara göre İmam'ın Medain'de bekleyen ordusundan da askerler firar etmeye başladı.
Muaviye, Kûfe ordusunu çökertmek için elinden gelen her türlü yöntemi uyguluyor, akla gelebilecek her türlü rüşvet şekillerini kullanıyordu.
Hatta yazdığı mektuplardan birinde muhatabına, "... kızlarından birini" vereceğini ifade ediyordu.
Muaviye'nin, Medain karargâhına gönderdiği bir elçi şu söylentiyi yaydı: "Ubeydullah'ın firarından sonra Meskin'deki öncü ordunun komutanı Kays b. Sa'd da Muaviye ile anlaşarak onun tarafına geçti."
Bunu yaparken Kays b. Sa'd'ın karargâhına gönderdiği bir adamı İmam Hasan'ın Muaviye ile anlaştığı ve teklifini kabul ettiğini söylüyordu."
Muaviye ardından Medain'de Kays b. Sa'd'ın öldüğü ve ordu mensuplarının firar etmesi gerektiği söylentisini yaydı. Bu söylenti üzerine askerler İmam Hasan'ın çadırını basarak eşyalarını yağmaladılar. Bu yüzden İmam Medain'deki beyaz kaleye taşındı."
Yani, Meskin'de yaşanan olaylar, Medain ordusunda da kötü etkilerini gösterdi. Olaylar dilden dile dolaşarak abartıldı. Meskin'deki orduda Haşimoğullarının ileri gelenleri ayrıca Rabia ve Hamdan kabilelerinin güçleri bulunuyordu.
Bu insanların fedakârlığı ve Ehl-i Beyt'e bağlılığı olmasaydı, daha büyük bir fitne dalgası yayılacak, belki Hz. Hasan'ın ordusu tamamen dağılacaktı.
İbn-i Kesir şöyle rivayet ediyor: "Ebu'l Arif şöyle dedi: Meskin'de Hasan b. Ali'nin ordusunun öncü bölümündeydik. Ve Şam ordusuyla savaşmak için gerçekten kendimizi fedakârlığa hazırlamıştık..."
Muaviye'nin heyetinin Hz. Hasan'ın karargâhına gelmesi ve yayılan fitne dalgası
Kûfe halkı, gizlice Muaviye'ye gönderdikleri mektuplarda emrine girmeye hazır olduklarını bildirmişler ve Muaviye'den bazı makam ve mevkilerin sözünü almışlardı.
Ayrıca Hz. Hasan'ın elini kolunu bağlayarak kendisine teslim edeceklerini veya iki ordunun karşı karşıya geldiği anda suikast düzenleyerek Hz. Hasan'ı öldüreceklerini yazmışlardı.
Muaviye, Kûfe'deki insanların kendisine yazdıkları bu mektupları toplayarak Muğiyre b. Şube, Abdullah b. Amir ve Abdurrahman b. Hakem'den oluşan bir heyetle beraber İmam Hasan'a gönderdi. Ve böylece onu bu mektuplardan ve ordusundaki insanların amaçlarından haberdar etti.
Böyle yapmaktaki gayesi de heyetin barışı gündeme getirmeye zemin hazırlaması ve barış görüşmelerine bir an evvel başlanmasıydı.
Heyet İmam Hasan'ın huzuruna çıktı. Hz. Hasan getirdikleri mektuplara, Kûfelilerin el yazılarına ve imzalarına sanki hepsini tanıyormuş gibi dikkatlice baktı.
Ardından onlara bir konuşma yaptı. Son derece dikkatli ifadeler kullandı. Muğiyre ve arkadaşlarına Allah'ın emri doğrultusunda kendisine yardım etmelerini söyledi.
İmam Hasan'ın bu noktada herhangi bir barış teklifinin olup olmadığını bilmiyoruz.
Tarihî kaynaklarda barış hakkında İmam'ın barış hakkında olumlu ya da olumsuz bir şey söyleyip söylemediği konusunda bir bilgi yer almamaktadır. Razi Ali Yâsin olayın bu noktasında şunları söylüyor:
"Şu kadarını biliyoruz ki, Mugiyre ve arkadaşları Medain ordugâhına gelmişler, İmam'ın çadırına konuk olmuşlar, en büyük fitne tohumunu ekmeden de ordugâhı terk etmemişlerdir.
Şöyle ki, heyet, İmam'ın çadırından çıkarken, etraftaki çadırları da gözetlediklerinden ve doğal olarak ordunun meraklı bakışlarının üzerlerinde olduğunu bildiklerinden, kendi aralarında konuşmaya başladılar.
İçlerinden biri kasıtlı olarak yüksek sesle yanındakine şöyle dedi: "İyi oldu, Allah, Peygamberin oğlunun eliyle Müslümanların kanını korudu. Fitneyi bastırdı. Ve barış isteğini ortaya çıkardı."
Bu konuşma hile ve baskı yoluyla barışı dayatma komplosunun bir parçasıydı."
Hz. Hasan'ın bulunduğu Medain karargâhında ne olursa olsun savaşma kararında olan kimseler vardı. Böyle bir ortamda, "İmam barış istiyor" şayiasının nasıl bir tepki yaratacağını düşünmek zor değildir.
Örnek vermek gerekirse, her ne pahasına olursa olsun Muaviye ile savaşmak peşinde olan Hariciler için bu "küfür" demekti. Ayaklanma sebebi idi.
Bir çok tarihçiye göre buradan şu netice çıkmaktadır ki, İmam Hasan Şam heyetine hiçbir şekilde barıştan söz etmemiş olmalıdır. Ki Şam heyeti fitne çıkarmak gereği duymuşlardır.
Muaviye'nin, Hz. Hasan'ın karargâhında fitne çıkarma faaliyetleri bu kadarla da sınırlı değildir.
Örneğin, "Bir adamı, İmam Hasan'ın Medain'deki karargâhına gönderiyor ve Ubeydullah'ın kaçmasından sonra 'Meskin'deki ordunun komutanı olan Kays b. Sa'd da Muaviye'yle barış imzalayarak onun safına geçti' şayiasını çıkarıyordu."
"Arkasından, bir başkasını Kays'ın Meskin'deki karargâhına gönderiyor ve askerlere, Hasan'ın Muaviye'yle barış yaptığını ve Muaviye'ye olumlu cevap verdiğini söylemesini istiyordu. Sonra Medain ordugâhında bir başka şayia yayılıyordu: Kays b. Sa'd öldürüldü, buradan ayrılın."
İmam Hasan'ın ordusunun nasıl çelişkili bir yapı arz ettiğini anlamak için şu olay bize bir fikir verebilir:
İmam, Medain'de yani ordusunun ilerlediği son noktada çok anlamlı ve heyecanlı bir konuşma yapmış ve konuşmasının bazı yerlerinde şöyle buyurmuştur:
"... Hiçbir kuşku ve tereddüt bizi Şamlılara karşı koymaktan alıkoyamaz. Biz geçmişte sizin iç dayanışmanız ve kararlılığınız ile savaşıyorduk. Ama bugün kin duygularının etkisi ile birlik ve dayanışmanız ortadan kalkmış, kararlılığınızı kaybetmiş ve şikayetlerde bulunmaya başlamışsınız.
Sıffin Savaşı'na gittiğiniz zaman dininizi dünya çıkarlarınızdan önde tutuyordunuz. Ama bugün çıkarlarınız dininizin önünde tutuyorsunuz.
Biz geçmişte olduğumuz gibiyiz. Fakat siz bize karşı daha önce olduğunuz gibi vefalı değilsiniz.
İçinizden bazıları akrabalarından kimilerini Sıffin'de, bazılarınız da Nehrevan'da kaybetmişsiniz. Birinci grup ölülerine ağlarken ikinci grup ölülerinin kan bedellerini istiyorlar. Geri kalan da bizi izlemekten kaçınıyor.
Muaviye bize bir öneride bulunmuştur ki insaftan uzak ve üstün hedefimize ve ululuğumuza aykırıdır. Şimdi eğer Allah yolunda ölmeye hazırsanız söyleyin ki onunla mücadeleye kalkışalım. Ve kılıçlarımızla ona cevap verelim. Eğer rahat bir yaşam istiyorsanız onu da bildiriniz ki önerisini kabul edip rızanızı temin edelim."
İmamın bu sözleri karşısında herkes, "el bukya, el bukya (yaşamak istiyoruz, yaşamak istiyoruz) diye bağrışmaya başladılar.
İşte Hz. Hasan'ın ordusu bu derece savaşçı ruhtan yoksun bir durumdaydı. Hz. Hasan bu ordu ile savaşa çıkmak zorundaydı." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hasan eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.