adalet münasebeti
Burada mühim olan adâletin ölçüsüdür. Adâlet ölçüsü, "suça göre ceza" prensibi üzerine kurulur. Bu prensipte suçun büyüklüğünün takdiri büyük önem taşıyor. Suçun büyüklüğünde ise; o suçun insana ve onun yaratılış gayesine verdiği zarar, insanın yaratılış gayesi olan Allah'a kulluğu ne derecede menfi etkilediği, amme hukukunda ve içtimai düzende açtığı tahribat, şahıslara verdiği maddi ve manevi zararlar... Buna ilaveten kötü örnek olmak suretiyle yanlış bir çığır açmak vs. gibi hususlardaki zararları tam bir takdir ölçüsüyle ölçmek büyük önem taşımaktadır. Bütün bu incelik ve derinliklere hakkıyla nüfuz etmek bir insan için imkansız olduğundan Allah'u Teâla kulu kendi haline bırakmamış, yine o insanın saadeti için takdiri kendisi yapmış, adâlet ölçüsünü ortaya koymuştur. Çünkü insanı ve onun neye muhtaç olduğunu en iyi bilen Allah'tır. "Yaratan bilmez mi? Çünkü Latiftir, herşeyden haberdardır" mealindeki ayet bu gerçeğin açık bir teyididir. Evet soru şeklindeki bu ayet her akl-ı selimi durdurur ve onu tasdike mecbur bırakır. Yaratan yarattığını bilmez mi? Evet bilir. Madem bilir; suçun takdirini, adâletin ölçüsünü, cezasının şekil ve boyutunu O'na bırakmak akla, hikmete en uygun hareket değil midir?
İslâm'da suç ve cezanın dengesi adâletin ölçüsü olarak naklî delillerle sabittir. İslâm'ın ilahi bir düzenleme olmasının bir anlamı da budur. Allah'ın hüküm ve takdirine iman etmek ve teslimiyet göstermek de işte budur. Bu sebeple İslâm'da iman bütünedir. Kur'an'ın bir kısmına iman edip bir kısmına inanmamak küfürdür. Akıl, Kur'an rehberliğinde hikmeti kavramak, doğruya gitmekte vesile olmak içindir. Yoksa akıl, istikamet tayin edecek asıl unsur değildir.
Bütün bu ölçüler, bize İslâm'ı nasıl anlamak gerektiği hususunda kriter hükmündedir ve bu hal Allahu Teâlâ'nın merhametinin bir ifadesidir. Demek adâlet Allah'ın koyduğu ölçülere göre hareket etmek, haddi aşmamaktır. Aksi ise ya ifrat, ya da tefrittir. Yani, az bir suça çok ceza insanda intikam duygusunu arttırır ve suçların çoğalmasına yol açar. Aksi de mümkündür: Ağır bir suça az bir nevi suça teşviktir. Yine suçların çoğalmasına yol açar. O halde adâlet ve hikmet, işlenen suçla orantılı olarak gerektiği tip ve şekilde ceza tatbik etmektir ki, bu hem suçluyu ıslah eder, hem de kamu emniyetini korur. Bütün bu gerçekler Cenab-ı Hakk'ın "Adl" ve "Hakim" sıfatlarını doğru anlamak ile yakından ilgilidir.
Vedâ Hutbesi'yle vurgulanan, İslâm'ın adalet sistemi, hakkaniyete uygun ve geniş kapsamlıdır. İnsanlar arası her türlü hak ve hukuka tecavüz menedilmiştir. İnsanın nefsine zulmedemeyeceği ve intiharın başkasının canına kıymaktan daha büyük suç olduğu bir vakıadır. Zira hak ve hukuk ölçüleri, insanın kendinden değil, Allah tarafından tespit ve tayin olunur. İnsana canı ve bedeni Allah'ın bir emanetidir. O halde insan, nefsine de zulmedemez.