İmam Hâdi’den cebir ve tefviz ehline reddiye -1-
İmam Hâdî'nin (a.s.) cebir ve tefviz ehline reddiye mahiyetindeki meşhur risalesi
05.06.2024 08:39:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İmam Hâdî'nin (a.s.) cebir ve tefviz ehline reddiye mahiyetindeki meşhur risalesi:
"Bu, Muhammed b. Ali tarafından gönderilen bir mektuptur:
Selâm olsun size ve hidâyete uyanlara, Allah'ın rahmeti ve bereketleri de...
Mektubunuz elime ulaştı, zikrettiğiniz hususları anladım. Kader bahsine dalarak dininiz hakkında ihtilâfa düşmüşsünüz.
Bazılarınız cebre, bazılarınız ise tefvize inanmıştır. Bu mesele hakkında işiniz tefrikaya, birbirinizle ilişkiyi kesmeye ve düşmanlık etmeye kadar varmış. Nihayet bu meselenin izahı hakkında benden görüş belirtmemi istemişsiniz. Bunların hepsini anlamış bulunmaktayım.
Allah, size rahmet etsin, bilin ki: Biz, bize ulaşan eserlere ve çok sayıdaki haberlere baktık, bunların yüce Allah'ın mesajını anlamaya çalışanlardan İslam'ı din edinenlerin tamamının yanında iki şıktan hariç olmadığını gördük; ya haktır, kabul edilir; ya da bâtıldır, kaçınılır.
Şu bir gerçektir ki bütün ümmet aralarında hiçbir ihtilâf olmaksızın Kur'ân'ın hak olduğunda ittifak etmişlerdir.
Bütün fırkaların nezdinde Kur'ân hakkında hiçbir şüphe yoktur. Ümmet, ittifak hâlinde Kur'ân'ı tasdik edip hakkaniyetine inanırken isabet etmiş, doğruyu bulmuştur.
Çünkü Resûlullah (s.a.a.) buyurmuştur ki: 'Ümmetim dalâlet üzere birleşmez.' Böylece ümmetin, üzerinde ittifak ettiği ve birbirleriyle ihtilâf etmedikleri her şeyin hak olduğunu bildirmiştir.
Bu, ümmetin bir kısmı diğerine muhalefet etmediği durumlar için geçerlidir. Kur'ân haktır, onun Allah tarafından indirildiği ve doğruluğu hakkında ümmet arasında hiçbir ihtilâf yoktur.
Buna göre Kur'ân bir haberi teyid eder, ümmetten bir grup da onu inkâr ederse, Kur'ân'ın doğruluğunun herkesçe kabul edilmiş olması hasebiyle, tereddütsüz onu kabul ve ikrar etmeleri gerekir. Bu durumda yine de onu inkâr ederlerse, o zaman dinden çıkmaları lâzım gelir.
Kur'ân'ın tasdik ve teyid ettiği ve doğruluğuna Kur'ân'dan şahit gösterebileceğimiz ilk hadis, Peygamber'den (s.a.a.) nakledilen ve Kur'ân'a uygun olup, hakkında muhalif görüş bulunmayan şu hadistir:
Resûlullah (s.a.a.) buyurdu ki: 'Ben, sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum: Allah'ın Kitabını ve yakınlarım olan Ehl-i Beyt'imi; bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Bu ikisi havuzun (Kevser'in) kenarında Bana ulaşıncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar.'
Bu hadisin şahitleri açık bir şekilde Allah'ın Kitabı'nda yer almıştır. Meselâ şu ayet gibi: 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resûlü ve namaz kılan ve rükû halindeyken zekât veren mü'minlerdir. Kim, Allah'ı, O'nun Resûlünü ve (sözü edilen) mü'minleri veli edinirse, şüphe yok ki, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.'
Ehl-i Sünnet râvileri, konuyla ilgili olarak şöyle rivayet etmişlerdir: Emirü'l-Mü'minîn (a.s.), rükû halindeyken yüzüğünü sadaka olarak verdi, Allah da onun bu işini takdir etti ve hakkında mezkûr âyeti indirdi.
Resûlullah (s.a.a.) da şöyle buyurmuştur: 'Ben, kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.'
Yine (İmam Ali'ye hitap ederek) buyurmuştur ki: 'Sen, Bana göre tıpkı Mûsâ'ya göre Hârun gibisin; ancak Benden sonra peygamber yoktur.'
Yine buyurmuştur ki: 'Ali, Benim borcumu öder, vaadlerimi yerine getirir ve o, Benden sonra sizin üzerinizdeki halifemdir.'
Bu hadislere dayanak teşkil eden birinci hadis sahihtir ve üzerinde ittifak edilmiştir, Müslümanlardan hiç kimse de onun hakkında ihtilâf etmemiştir.
Bu hadis, aynı zamanda Kur'ân'la da uyum içindedir. Kur'ân ve bu diğer şahitler, bu hadisi teyid ettiğine göre, ümmetin kaçınılmaz olarak onu kabul edip ikrar etmesi gerekir.
Çünkü bu hadislerin Kur'ân'dan açık delilleri vardır; Kur'ân, onlarla muvafıktır, onlar da Kur'ân'la." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
"Bu, Muhammed b. Ali tarafından gönderilen bir mektuptur:
Selâm olsun size ve hidâyete uyanlara, Allah'ın rahmeti ve bereketleri de...
Mektubunuz elime ulaştı, zikrettiğiniz hususları anladım. Kader bahsine dalarak dininiz hakkında ihtilâfa düşmüşsünüz.
Bazılarınız cebre, bazılarınız ise tefvize inanmıştır. Bu mesele hakkında işiniz tefrikaya, birbirinizle ilişkiyi kesmeye ve düşmanlık etmeye kadar varmış. Nihayet bu meselenin izahı hakkında benden görüş belirtmemi istemişsiniz. Bunların hepsini anlamış bulunmaktayım.
Allah, size rahmet etsin, bilin ki: Biz, bize ulaşan eserlere ve çok sayıdaki haberlere baktık, bunların yüce Allah'ın mesajını anlamaya çalışanlardan İslam'ı din edinenlerin tamamının yanında iki şıktan hariç olmadığını gördük; ya haktır, kabul edilir; ya da bâtıldır, kaçınılır.
Şu bir gerçektir ki bütün ümmet aralarında hiçbir ihtilâf olmaksızın Kur'ân'ın hak olduğunda ittifak etmişlerdir.
Bütün fırkaların nezdinde Kur'ân hakkında hiçbir şüphe yoktur. Ümmet, ittifak hâlinde Kur'ân'ı tasdik edip hakkaniyetine inanırken isabet etmiş, doğruyu bulmuştur.
Çünkü Resûlullah (s.a.a.) buyurmuştur ki: 'Ümmetim dalâlet üzere birleşmez.' Böylece ümmetin, üzerinde ittifak ettiği ve birbirleriyle ihtilâf etmedikleri her şeyin hak olduğunu bildirmiştir.
Bu, ümmetin bir kısmı diğerine muhalefet etmediği durumlar için geçerlidir. Kur'ân haktır, onun Allah tarafından indirildiği ve doğruluğu hakkında ümmet arasında hiçbir ihtilâf yoktur.
Buna göre Kur'ân bir haberi teyid eder, ümmetten bir grup da onu inkâr ederse, Kur'ân'ın doğruluğunun herkesçe kabul edilmiş olması hasebiyle, tereddütsüz onu kabul ve ikrar etmeleri gerekir. Bu durumda yine de onu inkâr ederlerse, o zaman dinden çıkmaları lâzım gelir.
Kur'ân'ın tasdik ve teyid ettiği ve doğruluğuna Kur'ân'dan şahit gösterebileceğimiz ilk hadis, Peygamber'den (s.a.a.) nakledilen ve Kur'ân'a uygun olup, hakkında muhalif görüş bulunmayan şu hadistir:
Resûlullah (s.a.a.) buyurdu ki: 'Ben, sizin aranızda iki değerli şey bırakıyorum: Allah'ın Kitabını ve yakınlarım olan Ehl-i Beyt'imi; bunlara sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Bu ikisi havuzun (Kevser'in) kenarında Bana ulaşıncaya kadar asla birbirinden ayrılmazlar.'
Bu hadisin şahitleri açık bir şekilde Allah'ın Kitabı'nda yer almıştır. Meselâ şu ayet gibi: 'Sizin veliniz ancak Allah, O'nun Resûlü ve namaz kılan ve rükû halindeyken zekât veren mü'minlerdir. Kim, Allah'ı, O'nun Resûlünü ve (sözü edilen) mü'minleri veli edinirse, şüphe yok ki, galip gelecek olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.'
Ehl-i Sünnet râvileri, konuyla ilgili olarak şöyle rivayet etmişlerdir: Emirü'l-Mü'minîn (a.s.), rükû halindeyken yüzüğünü sadaka olarak verdi, Allah da onun bu işini takdir etti ve hakkında mezkûr âyeti indirdi.
Resûlullah (s.a.a.) da şöyle buyurmuştur: 'Ben, kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.'
Yine (İmam Ali'ye hitap ederek) buyurmuştur ki: 'Sen, Bana göre tıpkı Mûsâ'ya göre Hârun gibisin; ancak Benden sonra peygamber yoktur.'
Yine buyurmuştur ki: 'Ali, Benim borcumu öder, vaadlerimi yerine getirir ve o, Benden sonra sizin üzerinizdeki halifemdir.'
Bu hadislere dayanak teşkil eden birinci hadis sahihtir ve üzerinde ittifak edilmiştir, Müslümanlardan hiç kimse de onun hakkında ihtilâf etmemiştir.
Bu hadis, aynı zamanda Kur'ân'la da uyum içindedir. Kur'ân ve bu diğer şahitler, bu hadisi teyid ettiğine göre, ümmetin kaçınılmaz olarak onu kabul edip ikrar etmesi gerekir.
Çünkü bu hadislerin Kur'ân'dan açık delilleri vardır; Kur'ân, onlarla muvafıktır, onlar da Kur'ân'la." Devam edecek (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.