İmam Hadi’nin Samarra yolculuğu
İbn Herseme, İmam’a karşı iyi davranmaya çalıştı. Onda bir takım kerametler görüyordu. Bu da İmam’a saygı göstermesine neden oluyordu. İmam’ın aleyhinde casusluk yapmanın ne kadar büyük bir cürüm olduğunu anlamasını sağlıyordu
21.05.2024 18:17:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





İbn Herseme, İmam'a karşı iyi davranmaya çalıştı. Onda bir takım kerametler görüyordu. Bu da İmam'a saygı göstermesine neden oluyordu. İmam'ın aleyhinde casusluk yapmanın ne kadar büyük bir cürüm olduğunu anlamasını sağlıyordu.
Yahya b. Herseme'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "İmam Hâdî ile yolculuk yaptığım sırada onun yüceliğinin olağanüstü delillerini gördüm. Bunlardan biri şudur:
Su bulunmayan bir yerde konakladık. Develerimiz ve bineklerimiz susuzluktan telef olacaklardı. Medine'den beri bizi izleyen bir toplulukta vardı.
İmam, 'Birkaç mil ötede su olduğunu biliyor gibiyim' dedi.
Ona dedik ki: 'Eğer bizi oraya götürürsen lütfetmiş olursun. Biz de seninle beraber oraya kadar geliriz.'
Altı mil kadar yürüdük. Bir vadiye geldik. Gül bahçelerini andırıyordu. İçinde pınarlar, ağaçlar, tarlalar vardı. İçinde ne bir çiftçi, ne bir ırgat, ne de başka bir insan vardı. Orada konaklayıp suyumuzu içtik.
Hayvanlarımızı suladık ve ikindiden sonraya kadar orada kaldık. Sonra yol azığımızı aldık. Suyumuzu içtik ve yanımızdaki su kırbalarını doldurup yola çıktık. Çok uzaklaşmıştık ki ben susadım.
Hizmetçilerimden birinin yanında gümüş bir testim vardı. Onu heybesine bağlardı. Bana su vermesini istedim. Ağzında bir şeyler geveleyip durduğunu gördüm.
Sonra anladım ki testiyi su içtiğimiz konaklama yerinde unutmuş. Döndüm ve atımı kırbaçlamaya başladım. Hızlı koşan soylu bir attı. Derken vadiye geldim. Kurak ve kupkuru bir yer olduğunu gördüm. Ne su vardı, ne tarla, ne de yeşillik...
Hayvanlarımızın yerlerini, bineklerimizin gübrelerini gördüm. Testi hizmetçinin bıraktığı yerde duruyordu. Aldım, geri döndüm, ona da bir şey söylemedim.
Hareket halindeki kafileye ve askerlerime yaklaştığım zaman İmam Hâdî'nin tebessüm ederek beni beklediğini gördüm. Bana bir şey söylemedi. Ben de bir şey söylemedim. Sadece testiyi bulup bulmadığımı sordu. Ben de bulduğumu söyledim.'
Yine kızgın bir yaz günü güneş yükselmeye başladığı sırada yakıcı bir güneş altında İmam, merkebine bindi. Üzerinde bir yağmurluk vardı. Bineğinin kuyruğu bağlanmıştı, altında da uzun bir keçe vardı.
Ordugâhtaki herkes ve kafiledekiler gülüp şöyle diyorlardı: 'Bu hicazlı suya kanmak nedir bilmiyor.'
Birkaç mil yürüdük derken kıble tarafından bir bulut yüksel-meye başladı. Ortalık birden karardı. Kısa süre içinde bardaktan boşalırcasına bir yağmur yağmaya başladı.
Neredeyse telef olup boğulacaktık. Su elbiselerimizden geçip bedenlerimiz üzerinde akmaya başladı. Ayakkabılarımız suyla doldu. Yağmurun yağması o kadar hızlı ve âni oldu ki inip keçeleri çıkarmaya fırsatımız olmadı.
Acınacak ve gülünç bir duruma düşmüştük. İmam hâlimize bakıp hayretle gülümsüyordu.
Konakladığımız bir yerde bir kadın geldi. Yanında oğlu vardı. Çocuğun gözleri kapanmıştı. Kadın yalvararak şöyle diyordu: 'Yanınızda Ali'nin soyundan biri var. Onu bana gösterin. Şu oğlumun gözüne okuyup iyileştirsin.'
Onu kadına gösterdik. İmam çocuğun gözlerini açtı. Gözlerinin hiç görmediğinden kuşku duymadım. Elini bir süre çocuğun gözlerinin üzerine koydu. Dudakları kımıldıyordu. Bir de ne göreyim? Çocuğun gözleri açılmış ve sağlığına kavuşmuş!'"
Kafile Samarra'ya doğru ilerlerken Bağdat'tan geçti. İbn Herseme'yi Bağdat valisi İshak b. İbrahim et-Tahirî karşıladı. Ve İmam hakkında ona tavsiyelerde bulundu, can güvenliğini sağlamasını istedi. Şöyle dedi:
"Ey Yahya! Bu adam Resûlullah'ın çocuğudur. Mütevekkil'i ise biliyorsun. Eğer onu bu adamı öldürmeye teşvik edersen, Resûlullah senin hasmın olur."
Yahya ona şu cevabı verdi: "Allah'a yemin ederim ki, onunla ilgili olarak sadece güzel şeylere tanık oldum."
Kafile Samarra'ya vardığında İbn Hersem önce Vasif Türkî -halifenin birini tayin edip azletmesine katılan, yapıp ettiklerini tartışan biriydi- ile görüşmeyi uygun gördü. Bu görüşmede Vasif, Yahya'ya şunları söyledi:
"Allah'a yemin ederim ki eğer bu adamın -İmam Hâdî'yi kastediyor- başındaki saçlardan bir tel düşerse onun intikamını alacak kişi benden başkası olmayacaktır."
İbn Herseme diyor ki: "Valinin ve Vasif'in sözleri karşısında hayrete düştüm. Mütevekkil'e gözlediğim kadarıyla İmam'ın takvasını ve zühdünü anlattım. Evini aradığımı ve orada mushaflardan ve ilim kitaplarından başka bir şey bulmadığımı, bu arada Medinelilerin onun başına bir şey gelecek diye endişe ettiklerini söyledim. Bunun üzerine Mütevekkil onu güzel ödüllerle ödüllendirdi."
Ancak İbn Herseme'nin, İmam'ın güzel bir şekilde ağırlandığına ve ikrama mazhar olduğuna ait iddiası Mütevekkil'in Samarra'ya geldiği gün İmam'la görüşmemesi gerçeği birbiriyle çelişmektedir.
Kuşkuları haklı çıkaran bir diğer tavır da, İmam Hâdî'nin "Hanu's-Saalıyk/Zavallılar Hanı" diye bir hana yerleştirilmesini emretmesidir.
Sâlih b. Said anlatıyor: "Ebû'l-Hasan'ın yanına gittim ve dedim ki: Sana feda olayım, her fırsatta senin nurunu söndürmek ve senin değerini düşürmek istiyorlar. Sırf bu yüzden seni bu iğrenç hana (Hanu's-Saalıyk) yerleştirdiler." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
Yahya b. Herseme'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "İmam Hâdî ile yolculuk yaptığım sırada onun yüceliğinin olağanüstü delillerini gördüm. Bunlardan biri şudur:
Su bulunmayan bir yerde konakladık. Develerimiz ve bineklerimiz susuzluktan telef olacaklardı. Medine'den beri bizi izleyen bir toplulukta vardı.
İmam, 'Birkaç mil ötede su olduğunu biliyor gibiyim' dedi.
Ona dedik ki: 'Eğer bizi oraya götürürsen lütfetmiş olursun. Biz de seninle beraber oraya kadar geliriz.'
Altı mil kadar yürüdük. Bir vadiye geldik. Gül bahçelerini andırıyordu. İçinde pınarlar, ağaçlar, tarlalar vardı. İçinde ne bir çiftçi, ne bir ırgat, ne de başka bir insan vardı. Orada konaklayıp suyumuzu içtik.
Hayvanlarımızı suladık ve ikindiden sonraya kadar orada kaldık. Sonra yol azığımızı aldık. Suyumuzu içtik ve yanımızdaki su kırbalarını doldurup yola çıktık. Çok uzaklaşmıştık ki ben susadım.
Hizmetçilerimden birinin yanında gümüş bir testim vardı. Onu heybesine bağlardı. Bana su vermesini istedim. Ağzında bir şeyler geveleyip durduğunu gördüm.
Sonra anladım ki testiyi su içtiğimiz konaklama yerinde unutmuş. Döndüm ve atımı kırbaçlamaya başladım. Hızlı koşan soylu bir attı. Derken vadiye geldim. Kurak ve kupkuru bir yer olduğunu gördüm. Ne su vardı, ne tarla, ne de yeşillik...
Hayvanlarımızın yerlerini, bineklerimizin gübrelerini gördüm. Testi hizmetçinin bıraktığı yerde duruyordu. Aldım, geri döndüm, ona da bir şey söylemedim.
Hareket halindeki kafileye ve askerlerime yaklaştığım zaman İmam Hâdî'nin tebessüm ederek beni beklediğini gördüm. Bana bir şey söylemedi. Ben de bir şey söylemedim. Sadece testiyi bulup bulmadığımı sordu. Ben de bulduğumu söyledim.'
Yine kızgın bir yaz günü güneş yükselmeye başladığı sırada yakıcı bir güneş altında İmam, merkebine bindi. Üzerinde bir yağmurluk vardı. Bineğinin kuyruğu bağlanmıştı, altında da uzun bir keçe vardı.
Ordugâhtaki herkes ve kafiledekiler gülüp şöyle diyorlardı: 'Bu hicazlı suya kanmak nedir bilmiyor.'
Birkaç mil yürüdük derken kıble tarafından bir bulut yüksel-meye başladı. Ortalık birden karardı. Kısa süre içinde bardaktan boşalırcasına bir yağmur yağmaya başladı.
Neredeyse telef olup boğulacaktık. Su elbiselerimizden geçip bedenlerimiz üzerinde akmaya başladı. Ayakkabılarımız suyla doldu. Yağmurun yağması o kadar hızlı ve âni oldu ki inip keçeleri çıkarmaya fırsatımız olmadı.
Acınacak ve gülünç bir duruma düşmüştük. İmam hâlimize bakıp hayretle gülümsüyordu.
Konakladığımız bir yerde bir kadın geldi. Yanında oğlu vardı. Çocuğun gözleri kapanmıştı. Kadın yalvararak şöyle diyordu: 'Yanınızda Ali'nin soyundan biri var. Onu bana gösterin. Şu oğlumun gözüne okuyup iyileştirsin.'
Onu kadına gösterdik. İmam çocuğun gözlerini açtı. Gözlerinin hiç görmediğinden kuşku duymadım. Elini bir süre çocuğun gözlerinin üzerine koydu. Dudakları kımıldıyordu. Bir de ne göreyim? Çocuğun gözleri açılmış ve sağlığına kavuşmuş!'"
Kafile Samarra'ya doğru ilerlerken Bağdat'tan geçti. İbn Herseme'yi Bağdat valisi İshak b. İbrahim et-Tahirî karşıladı. Ve İmam hakkında ona tavsiyelerde bulundu, can güvenliğini sağlamasını istedi. Şöyle dedi:
"Ey Yahya! Bu adam Resûlullah'ın çocuğudur. Mütevekkil'i ise biliyorsun. Eğer onu bu adamı öldürmeye teşvik edersen, Resûlullah senin hasmın olur."
Yahya ona şu cevabı verdi: "Allah'a yemin ederim ki, onunla ilgili olarak sadece güzel şeylere tanık oldum."
Kafile Samarra'ya vardığında İbn Hersem önce Vasif Türkî -halifenin birini tayin edip azletmesine katılan, yapıp ettiklerini tartışan biriydi- ile görüşmeyi uygun gördü. Bu görüşmede Vasif, Yahya'ya şunları söyledi:
"Allah'a yemin ederim ki eğer bu adamın -İmam Hâdî'yi kastediyor- başındaki saçlardan bir tel düşerse onun intikamını alacak kişi benden başkası olmayacaktır."
İbn Herseme diyor ki: "Valinin ve Vasif'in sözleri karşısında hayrete düştüm. Mütevekkil'e gözlediğim kadarıyla İmam'ın takvasını ve zühdünü anlattım. Evini aradığımı ve orada mushaflardan ve ilim kitaplarından başka bir şey bulmadığımı, bu arada Medinelilerin onun başına bir şey gelecek diye endişe ettiklerini söyledim. Bunun üzerine Mütevekkil onu güzel ödüllerle ödüllendirdi."
Ancak İbn Herseme'nin, İmam'ın güzel bir şekilde ağırlandığına ve ikrama mazhar olduğuna ait iddiası Mütevekkil'in Samarra'ya geldiği gün İmam'la görüşmemesi gerçeği birbiriyle çelişmektedir.
Kuşkuları haklı çıkaran bir diğer tavır da, İmam Hâdî'nin "Hanu's-Saalıyk/Zavallılar Hanı" diye bir hana yerleştirilmesini emretmesidir.
Sâlih b. Said anlatıyor: "Ebû'l-Hasan'ın yanına gittim ve dedim ki: Sana feda olayım, her fırsatta senin nurunu söndürmek ve senin değerini düşürmek istiyorlar. Sırf bu yüzden seni bu iğrenç hana (Hanu's-Saalıyk) yerleştirdiler." (Prof. Dr. Haydar Baş İmam Hadi eserinden)
Yorumlar
Zehra Arısoy
Allah şefaatlerini ikram eylesin.
Allah şefaatlerini ikram eylesin.