İnsanoğlu gerçekten çok tuhaf.
Hani biz müridin şeyhine teslimiyet örneğini vermek için Ahmet Yesevi Hazretlerinin öküzünü örnek göstermiştik, anlayan anlamış, bilenler ise zaten biliyor. Lâkin bazılarına aykırı gelmiş. Aykırı gelenlere Haydar Baş Hocamızın “Vesile” başlıklı yazısını okumalarını tavsiye ediyor ve bu kardeşlerimize şöyle bir soru soruyoruz:
“- Siz acaba bir müridin şeyhine teslim olmasından daha bir teslimiyetle pek çok kişi ve şeye iradenizi teslim etmiş değil misiniz?”
Belki de hemen, “Hayır, olur mu öyle şey. Biz aklımızı kullanır, yularımızı kimseye teslim etmeyiz! Öyle ya, ya biz teslim olduğumuzdan daha bilgili ve daha akıllı isek…” demişsinizdir…
Siz bir memur iseniz, müdürün iradesine teslim değil misiniz? Bu, müdürünüzden daha akıllı ve daha bilgili olsa bile, öyle değil mi? Yine siz bir işletmede çalışıyorsanız o işletmenin yöneticisine iradenizi teslim etmiyor musunuz? Bu, o yöneticiden akıllı ve bilgili olsanız bile böyle değil mi?
Kaldı ki, o müdür ve o yöneticiden akıllı ve bilgili olduğunuz bir “zan”dan ibaret de olabilir?
Çünkü sizin konumunuz itibariyle onu imtihan etme şansınız yoktur. O sizin neler bildiğinizi bilebilir amma siz onun neler bildiğini nereden bileceksiniz?
Zannınız doğru olsa bile…
Bir Prof. olsanız ve asker iseniz bir binbaşının, bir albayın komutasında savaştığınızda ben daha akıllıyım, ben daha bilgiliyim derseniz siz sadece savaşı kaybettiren ve kendini pisi pisine öldürten biri olursunuz... Bir dekan olsanız bir köye gitseniz o köyün köpeğinden korunmak için çobana teslim olmak zorundasınız. Yoksa köpek sizi ham yapar! Nefis ve şeytan da beden ülkesinin köpeği gibidir, onu ancak onu tanıyan bir çoban zararsız hale getirebilir...
Vesileye örnek o kadar çok ki...
Trafikte iseniz trafik kurallarına, inşaat yapıyorsanız mühendis plânlarına, yüzmek için suya girdinizse suyun kaldırma kuvvetine teslim olmak zorundasınız... Sudan akıllıyım derseniz boğulur, kırmızı ışıktan akıllıyım derseniz toslarsınız. Hayat farkında olarak yahut olmayarak bir teslimiyetten ibarettir. Yalnız başına kılınan namazdan cemaatle kılınan namaz niye 27 kat daha sevaptır.
Şimdi burada imam, Allah’la kulun arasına mı giriyor yoksa kendine uyanları Allah’la mı irtibatlandtırıyor?
Bugün kendisine milyarlarca Müslüman’ın uyduğu İmamı Âzam Ebu Hanîfe Bağdat’tan kalkıp Hac için Mekke’ye gittiğinde, “Bize buraları bilen bir Mekkeli bulun, bize rehberlik etsin” dediğinde talebeleri, “Ey İmam, sen ki bize Haccın nasıl yapılacağını öğreten bir âlimsin, şimdi biz Mekke’de sıradan bir Mekkeliye mi uyacağız?” demişlerdir. İmamın onlara cevabı, “Kardeşler, ben haccın nasıl yapılacağını bilirim amma Safa ile Merve tepelerini bilmem” olmuştur.
Bu ruh ülkesinde de böyledir. Hadi “her şeyi” demeyelim amma “çok şeyi” bilebilirsin lâkin ruhun Safa ve Merve’lerini senden çok, başka konuları senden daha az bilen birine uyarsan Haccın sağlıklı olur.
Yine İmamımız İmamı Âzam’dan bir örnek…
İmamı Âzam her Müslüman gibi annesini çok severdi. Annesi de oğulcuğunu… Gelgelelim zamanın ve gelecek zamanların en büyük imamlarından biri olan İmamı Âzam, annesinin gözünde hala küçük Numan’dı. Onun için imam denildiğinde Bağdat’ın uzak mahallelerinden bir mescidde imamlık yapan eskiden beri tanıdığı ve arkasında namaz kılıp, vaazlarını dinlediği o mahalle imamı idi. Öyle olduğu içindi ki, arada sırada oğlu Ebu Hanîfe’ye “Beni o camiye götür” diye ricada bulunur, İmam da annesini atına bindirir o mahalle camiine gider; o bilgisi, o takvasına rağmen, ben biliyorum, herkes benden öğreniyor demez, o imama uyar, namazını kılardı.
Çünkü orada Allah’ın rızası “akıl” ve “bilgi”den değil “annenin memnuniyetinden” geçiyordu…
Sevap, rıza, Cennet için “vesile”ye en güzel örneklerden biri de Kâbe’ye bakmanın ibadet oluşu, yani Kâbe’nin “vesile” kılınışıdır. Oysa Kâbe akıl gözü ile taş duvardan başka nedir ki?
Selam ve dua ile...
Hani biz müridin şeyhine teslimiyet örneğini vermek için Ahmet Yesevi Hazretlerinin öküzünü örnek göstermiştik, anlayan anlamış, bilenler ise zaten biliyor. Lâkin bazılarına aykırı gelmiş. Aykırı gelenlere Haydar Baş Hocamızın “Vesile” başlıklı yazısını okumalarını tavsiye ediyor ve bu kardeşlerimize şöyle bir soru soruyoruz:
“- Siz acaba bir müridin şeyhine teslim olmasından daha bir teslimiyetle pek çok kişi ve şeye iradenizi teslim etmiş değil misiniz?”
Belki de hemen, “Hayır, olur mu öyle şey. Biz aklımızı kullanır, yularımızı kimseye teslim etmeyiz! Öyle ya, ya biz teslim olduğumuzdan daha bilgili ve daha akıllı isek…” demişsinizdir…
Siz bir memur iseniz, müdürün iradesine teslim değil misiniz? Bu, müdürünüzden daha akıllı ve daha bilgili olsa bile, öyle değil mi? Yine siz bir işletmede çalışıyorsanız o işletmenin yöneticisine iradenizi teslim etmiyor musunuz? Bu, o yöneticiden akıllı ve bilgili olsanız bile böyle değil mi?
Kaldı ki, o müdür ve o yöneticiden akıllı ve bilgili olduğunuz bir “zan”dan ibaret de olabilir?
Çünkü sizin konumunuz itibariyle onu imtihan etme şansınız yoktur. O sizin neler bildiğinizi bilebilir amma siz onun neler bildiğini nereden bileceksiniz?
Zannınız doğru olsa bile…
Bir Prof. olsanız ve asker iseniz bir binbaşının, bir albayın komutasında savaştığınızda ben daha akıllıyım, ben daha bilgiliyim derseniz siz sadece savaşı kaybettiren ve kendini pisi pisine öldürten biri olursunuz... Bir dekan olsanız bir köye gitseniz o köyün köpeğinden korunmak için çobana teslim olmak zorundasınız. Yoksa köpek sizi ham yapar! Nefis ve şeytan da beden ülkesinin köpeği gibidir, onu ancak onu tanıyan bir çoban zararsız hale getirebilir...
Vesileye örnek o kadar çok ki...
Trafikte iseniz trafik kurallarına, inşaat yapıyorsanız mühendis plânlarına, yüzmek için suya girdinizse suyun kaldırma kuvvetine teslim olmak zorundasınız... Sudan akıllıyım derseniz boğulur, kırmızı ışıktan akıllıyım derseniz toslarsınız. Hayat farkında olarak yahut olmayarak bir teslimiyetten ibarettir. Yalnız başına kılınan namazdan cemaatle kılınan namaz niye 27 kat daha sevaptır.
Şimdi burada imam, Allah’la kulun arasına mı giriyor yoksa kendine uyanları Allah’la mı irtibatlandtırıyor?
Bugün kendisine milyarlarca Müslüman’ın uyduğu İmamı Âzam Ebu Hanîfe Bağdat’tan kalkıp Hac için Mekke’ye gittiğinde, “Bize buraları bilen bir Mekkeli bulun, bize rehberlik etsin” dediğinde talebeleri, “Ey İmam, sen ki bize Haccın nasıl yapılacağını öğreten bir âlimsin, şimdi biz Mekke’de sıradan bir Mekkeliye mi uyacağız?” demişlerdir. İmamın onlara cevabı, “Kardeşler, ben haccın nasıl yapılacağını bilirim amma Safa ile Merve tepelerini bilmem” olmuştur.
Bu ruh ülkesinde de böyledir. Hadi “her şeyi” demeyelim amma “çok şeyi” bilebilirsin lâkin ruhun Safa ve Merve’lerini senden çok, başka konuları senden daha az bilen birine uyarsan Haccın sağlıklı olur.
Yine İmamımız İmamı Âzam’dan bir örnek…
İmamı Âzam her Müslüman gibi annesini çok severdi. Annesi de oğulcuğunu… Gelgelelim zamanın ve gelecek zamanların en büyük imamlarından biri olan İmamı Âzam, annesinin gözünde hala küçük Numan’dı. Onun için imam denildiğinde Bağdat’ın uzak mahallelerinden bir mescidde imamlık yapan eskiden beri tanıdığı ve arkasında namaz kılıp, vaazlarını dinlediği o mahalle imamı idi. Öyle olduğu içindi ki, arada sırada oğlu Ebu Hanîfe’ye “Beni o camiye götür” diye ricada bulunur, İmam da annesini atına bindirir o mahalle camiine gider; o bilgisi, o takvasına rağmen, ben biliyorum, herkes benden öğreniyor demez, o imama uyar, namazını kılardı.
Çünkü orada Allah’ın rızası “akıl” ve “bilgi”den değil “annenin memnuniyetinden” geçiyordu…
Sevap, rıza, Cennet için “vesile”ye en güzel örneklerden biri de Kâbe’ye bakmanın ibadet oluşu, yani Kâbe’nin “vesile” kılınışıdır. Oysa Kâbe akıl gözü ile taş duvardan başka nedir ki?
Selam ve dua ile...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hasan Demir / diğer yazıları
- Artık yeter! / 02.11.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015
- Artık yeter! / 28.09.2015
- Sandıktan ne çıkacak! / 21.09.2015
- Böyle milliyetçilik olur mu? / 12.09.2015
- AKP başımıza neler getirecek! / 11.09.2015
- Şehit ve gaziden korkanlar! / 07.09.2015
- Kripto Ermeniler! / 29.08.2015
- Atatürk sandıktan çıkmadı! / 24.08.2015
- Bu ne biçim üslup böyle! / 22.08.2015
- Asalet nerede? / 16.08.2015