Toplumlar, sahip oldukları dinamikleri muhafaza edebildikleri sürece kimliklerini koruyabilirler. Bu uğurda her organizmanın kendine mahsus refleksleri vardır. Eğitim, neşriyat, basın-yayın, konferans v.b. birçok yolla ve hepsinden önemlisi yaşam şekline çevrilmiş örf ve kalbi değerlerin sergilenmesiyle toplum ayakta tutulur. Bu refleks genelde müslüman ülkelerin coğarafyasında rastlanan "kimlik muhafaza" gayretidir.
İnkültürasyon yoluyla milletimiz benliğinden uzaklaştırmakta, hayli mesafe kateden Batı dünyası, emellerine yavaş yavaş kavuşmaktadır. Bundan sadece on yıl önce bugün "en doğal" sayılan kıyafetlerle gezen bir bayanı görseydik, hayretimiz sınırsız olur, üzüntümüz tarifsiz belirirdi. Televizyonların, gazetelerin, sinemanın, tiyatronun, iş sahalarının ve genel ahlak düzeyinin düşüklüğünün bilinirliği herkesçe malumdur. Yoğun bir bombardıman altındayız. Elimizin altındaki çocuklarımız, yakın çevremizdeki insanlar, sokakta yürüyen semt sakinleri veya topyekün millet kendine ait düşünce boyutunu terkedip, Batılı gibi düşünmeye, yemeye, içmeye, giymeye başladı. Dükkan isimlerinden, polis arabasının lambasına; uçak biletindeki yabancı dildeki açıklamalardan, günlük anlatımdaki sıradışı kelimelere kadar her şeyimiz farklılaşıyor. Ama biz bunun farkında değiliz.
İnsanlarımız, günlük hayatta birbirlerine akşam seyrettiği diziyi, maçı veya gördüğü bir sinema filmini anlatıyor artık.
Üç, beş, on dakika değil, sabahtan akşama kadar. "Gece filan şahsiyeti okudum, geçen gün bir konferansa katıldım, bugün dostlarla sohbet ettik" gibi sözler artık çok özelde kalıp, genelin gündeminde hiç bulunmamaktadır. Neden? Çünkü herkesin seyredecek bir maçı, gidecek bir kahvesi ya da boş boş sörf yapıp oyun oynayacağı, bir interneti vardır artık.
Milletimizin her taraftan kuşatılmışlığı ve coğrafi güvenliğinin tehdit edildiği bilinen bir gerçektir. İnsanımız bunu ciddiye almasa da, almak istemese de bu apaçık ortadadır. Ama en az bunun kadar önemli olan bir başka mevzu da yukarıda anlatmaya çalıştığımız "inkültürasyon" tehlikesidir. Bunu yapıyorlar, yaşıyoruz ama afyon yutmuş gibi halimizi sevmeye başladık.
En başta ifade ettiğimiz ve dinamiklerimizi koruma konusunda inanılmaz bir özveri içinde olmalıyız. Çünkü karşımızdaki irade sınırsız teknolojiyle çalışıyor. Bir görüntü ya da resimle, bir sözle milyonlara ulaşıp, gönülleri kirletip, kafaları karıştırıyorlar. Tek hesapları bizi geleneğimizden, örfümüzden inancımızdan koparmaktır. Bizi sıradanlaşmış, öz benliğinden kopmuş ve her an her yana dönebilecek, hedefsiz, gayesiz insanlar yapmak istiyorlar ve bunu kısmen de başardılar.
Üzerimize düşen şudur: Hangi ortamda olursak olalım, uygun bir anda insanlara ve özellikle gençlere; milletimizi, tarihteki misyonunu, gelenek ve örflerimizin ehemmiyetini, inancımızın hayatımızdaki önemini, kutsal değerlerimizin -vatan, bayrak, sancak, din- anlamını usanmadan ve itina ile anlatacağız.
Gün gelecek televizyondan, gün gelecek radyodan, gün gelecek bir kır sohbetinde veya teravih sonrasında bunu yapacağız.
Çünkü buna her zamankinden daha çok ihtiyaç var.
Sağlıcakla kalın...
İnkültürasyon yoluyla milletimiz benliğinden uzaklaştırmakta, hayli mesafe kateden Batı dünyası, emellerine yavaş yavaş kavuşmaktadır. Bundan sadece on yıl önce bugün "en doğal" sayılan kıyafetlerle gezen bir bayanı görseydik, hayretimiz sınırsız olur, üzüntümüz tarifsiz belirirdi. Televizyonların, gazetelerin, sinemanın, tiyatronun, iş sahalarının ve genel ahlak düzeyinin düşüklüğünün bilinirliği herkesçe malumdur. Yoğun bir bombardıman altındayız. Elimizin altındaki çocuklarımız, yakın çevremizdeki insanlar, sokakta yürüyen semt sakinleri veya topyekün millet kendine ait düşünce boyutunu terkedip, Batılı gibi düşünmeye, yemeye, içmeye, giymeye başladı. Dükkan isimlerinden, polis arabasının lambasına; uçak biletindeki yabancı dildeki açıklamalardan, günlük anlatımdaki sıradışı kelimelere kadar her şeyimiz farklılaşıyor. Ama biz bunun farkında değiliz.
İnsanlarımız, günlük hayatta birbirlerine akşam seyrettiği diziyi, maçı veya gördüğü bir sinema filmini anlatıyor artık.
Üç, beş, on dakika değil, sabahtan akşama kadar. "Gece filan şahsiyeti okudum, geçen gün bir konferansa katıldım, bugün dostlarla sohbet ettik" gibi sözler artık çok özelde kalıp, genelin gündeminde hiç bulunmamaktadır. Neden? Çünkü herkesin seyredecek bir maçı, gidecek bir kahvesi ya da boş boş sörf yapıp oyun oynayacağı, bir interneti vardır artık.
Milletimizin her taraftan kuşatılmışlığı ve coğrafi güvenliğinin tehdit edildiği bilinen bir gerçektir. İnsanımız bunu ciddiye almasa da, almak istemese de bu apaçık ortadadır. Ama en az bunun kadar önemli olan bir başka mevzu da yukarıda anlatmaya çalıştığımız "inkültürasyon" tehlikesidir. Bunu yapıyorlar, yaşıyoruz ama afyon yutmuş gibi halimizi sevmeye başladık.
En başta ifade ettiğimiz ve dinamiklerimizi koruma konusunda inanılmaz bir özveri içinde olmalıyız. Çünkü karşımızdaki irade sınırsız teknolojiyle çalışıyor. Bir görüntü ya da resimle, bir sözle milyonlara ulaşıp, gönülleri kirletip, kafaları karıştırıyorlar. Tek hesapları bizi geleneğimizden, örfümüzden inancımızdan koparmaktır. Bizi sıradanlaşmış, öz benliğinden kopmuş ve her an her yana dönebilecek, hedefsiz, gayesiz insanlar yapmak istiyorlar ve bunu kısmen de başardılar.
Üzerimize düşen şudur: Hangi ortamda olursak olalım, uygun bir anda insanlara ve özellikle gençlere; milletimizi, tarihteki misyonunu, gelenek ve örflerimizin ehemmiyetini, inancımızın hayatımızdaki önemini, kutsal değerlerimizin -vatan, bayrak, sancak, din- anlamını usanmadan ve itina ile anlatacağız.
Gün gelecek televizyondan, gün gelecek radyodan, gün gelecek bir kır sohbetinde veya teravih sonrasında bunu yapacağız.
Çünkü buna her zamankinden daha çok ihtiyaç var.
Sağlıcakla kalın...
Ahmet Emin Bektaş / diğer yazıları
- Sancaktar / 11.05.2020
- Ve yemneunel maun... / 15.07.2013
- Gerçek hayat başlar / 12.07.2013
- İçini söyle! / 11.07.2013
- Yaz'da Ramazan / 09.07.2013
- Sabah ezanları / 04.07.2013
- Kimin adamısın? / 03.07.2013
- Akiller / 01.07.2013
- Kapanmayan yara / 28.06.2013
- Zor olan... / 27.06.2013
- Ve yemneunel maun... / 15.07.2013
- Gerçek hayat başlar / 12.07.2013
- İçini söyle! / 11.07.2013
- Yaz'da Ramazan / 09.07.2013
- Sabah ezanları / 04.07.2013
- Kimin adamısın? / 03.07.2013
- Akiller / 01.07.2013
- Kapanmayan yara / 28.06.2013
- Zor olan... / 27.06.2013