İşte bu noktada kentsel yapı kendi içerisinde ki fazlalıkları geri itmeye veya bu fazlalıkların olumsuz etkilediği diğer kentlileri arayış içerisine sürüklemiştir. Kentsel bölgelerdeki çekici faktörler, itici faktör haline dönüşmeye başlamıştır. Kentsel bölgelerde suç oranının artması ve varoşlarda oluşan kimlik arayışı ve bunalımları Türkiye'nin göç gerçeğinin bir sonucu ve ürünüdür. Kentsel altyapının, fazla olan nüfusu sindiremeden geri çıkarması, köylerin öneminin bir kez daha ön plana çıkmasına neden olmuştur. Bu da kentten köye göçün artmasına neden olmuştur.
Özellikle büyük şehirlerde yaşayan dostlardan çok işitiyorum bir köye yerleşeceğim sabah horoz sesleri ile uyansam, kuş sesleri ile uyansam, kendi bağımda bahçemde kendi sebzemi yetiştirsem, o temiz havanın, temiz suların içinde çocuklarımla huzur ve güvenlik içinde bir ömür geçirsem diye, hayalini kuran çok sayıda tanıdığım var. Peki, bu çözüm mü? Tabi ki değil. İnsanları şehirlerden köylere kaçıran nedenler tespit edilmeli.
Şunu da belirteyim ki şehir hayatına alışan bir insanı köy hayatına geçişi öyle çok da kolay değil. Belki birkaç zaman köy hayatının güzelliklerini yaşar, ama şehirden kaynaklı alışkanlıklarını köy hayatında bulamadığı zamanlar olacaktır. Köy hayatının zorlukları olacaktır. İşte o zaman yine şehir hayatını, alışkanlıklarını özleyecek. Alışkanlıklar öyle kolay kolay terk edilmiyor. Burada yapılması gereken, şehirlerin insan doğasına uygun olarak fazıl olmasıdır, fasit olmamasıdır. İşte şehirleri fazıl noktaya taşıdığımız zaman şehirleri yaşanılır hale getirdiğimiz zaman, insanlar niçin şehirlerden kaçsın.
İnsanları şehirlerden kaçacak duruma getirmemeliyiz. Şehirlerimizi de yaşanılır bir düzeye getirmeliyiz. Mecburiyetten, kaçar gibi, köylere insanlar gitmemeli. Köylerdeki doğallıkları şehirlere de taşımalıyız. Tabii ki köylerin de doğallığını korumalıyız. Ne köyleri çarpık şehirlere benzetmeliyiz, ne de şehirleri kent kültüründen uzaklaştırıp köyleştirmeliyiz. Her birini doğasına uygun hale getirmeliyiz. Tercihleri insanlara bırakmalıyız.
Köylerin de, şehirlerin de insanın doğasına uygun hale getirilmesi gerekiyor. İnsan özü gereği doğallığın, saflığın, sadeliğin hayatında olmasını istiyor. Bu evreni Allah yarattı, insanı da, fıtratını da, doğasını da Allah yarattı. Dini de o gönderdi. Sistem bu. Burada mükemmel bir düzen var, hiç kaçak yok. Kaçak insan da, insanın ön göremezliğinde. Bu ön göremezlikten dolayı, insanın yaratılıştan gelen doğasına aykırı yapılan her iş insanı mutsuz eder, hasta eder.
İnsan betonlar arasında koşuşturma içinde yaratıcıyla ilişki kurmada zorlanıyor. Şehir kendi üzerine düşen görevleri yerine getiremiyorsa, insanları insan kılan bazı değerleri ayakta tutmuyorsa, onları bozuyorsa işte şehirden bir kaçış gerçeği ortaya çıkıyor. Şehrin monotonluğu, betonlaşması insanı kuşatıyor, yalnızlaştırıyor ve bu kuşatma insanı yabancılaştırıyor ve insanın kıra, köye dönüş özlemi duymasına neden oluyor.
Şehirlerimizi de köylerde özlemi çekilen doğallıklara, güzelliklere kavuşturmalıyız. Köylerimizi de, köylerde yaşayan insanlarımızı da korumalıyız. Çünkü köyler bir millet için stratejik bir öneme sahiptir. Başta ekonomik sebeplerden dolayı, şu kısır döngüye de düşürmemeliyiz insanımızı, köyde bağını bahçesini bırakıp şehir de asgari ücretli iş aramamalı. Köylerimize de, şehirlerimize de sahip çıkacağız. İnsanlar nerede mutlu olarak yaşamak istiyorsa, orada yaşayacakları imkânları sağlamamız gerekiyor. Son olarak kentsel ve kırsal bölgelerin dengeli kalkındırılması, çok yönlü yaklaşımlarla (ekonomik, sosyal ve kültürel) başarılabileceği gerçeği unutulmamalıdır. Aksi halde toplumsal bir kimlik bunalımının yarattığı yeni çıkmazlara girmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Bizi bu badireden kurtaracak olanda çok muhterem Prof. Dr. Haydar Baş Hocamın, özelde Türk Milletine, genelde bütün insanlığı kurtarmak için kaleme aldığı Milli Ekonomi Modeli'dir. Kapitalizmin insanlığı sürüklediği bu kölelik düzeninden, insan onuruna yakışır bir hayatın yaşanması ancak ve ancak Hoca Atatürk'ün Milli Ekonomi Modeli ile olacaktır.
Ey Hoca Atatürk, Ey Baş TÜRK, Üstadım, Hocam!.. Sensiz geçen bir yıl doluyor. O gün, 14 Nisan geldi. Seni çok özledik. Sen Rabbine kavuştun, dostlarına, Ehl-i Beyt'e kavuştun. Bize hasret düştü. Seni çok özlüyoruz ama seni özlemek de güzel. Belki Görüşmek başka âleme kaldı. Ancak gölgen hep üzerimizde, yine yanı başımızdasın her zaman. Yolunu kıyamet sabahına kadar sürdürmek tek amacımızdır. Sana selam olsun Hoca Atatürk, Sana sonsuz rahmet olsun Baş TÜRK. Seni çok özledik.
- Matematiğin, fiziğin formülü mü yoksa insanlığın formülü mü? / 19.02.2024
- İnsanlığa insanlık yolculuğu şart / 15.01.2024
- Güçlü aile güçlü millet demektir / 19.12.2023
- Cumhuriyet yüz yaşında, nice yüzyıllara / 01.11.2023
- Saygı beyaz çizgimiz olmalı / 15.10.2023
- Dinin mücadelesi dinsizlikle değil din ile olmuştur / 10.09.2023
- Mum kadar ışığı yok, Kendini Güneş sananlar / 06.09.2023
- Merhamet, hürmet, muhabbet / 28.08.2023
- Aslında çifte kıble olmaz / 25.08.2023