Bu başlığı, yıllar önce İcmal dergisinde kullanmıştım. Bundan daha şiirsel bir başlık bulamadığım için tekrar kullanıyorum.
Geçtiğimiz günlerde Meltem TV'nin en uzun ömürlü programlarından "İman ve İnsan"a, dolayısıyla sürekli mütebessim arkadaşımız Yavuz Ekim'e konuk olduk. Sözümüz kurban üstüne idi.
"Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed" diyerek Yunus Emre'mizi yâdettik.
"Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl" diyerek Akif'imizi minnetle andık.
"Kurban edip vücudumu ben rah-ı millete
Terk eyledim hayâtımı fikr-i hamiyyete" diyerek Namık Kemal'i andık ve ben, Nihat Sami Banarlı'nın Kurban Olmak başlıklı sohbetinin son paragrafını Meltem TV seyircileri ile paylaşmıştım, sizlerle de paylaşmak isterim:
"Kurban olmak... Asırlarca kendini Tanrı'nın, vatanın, milletin, insanlığın, aşkın velhasıl uğruna ölünecek her mukaddes kavramın yolunda çekinmeksizin fedâ eden milletimizin ruh halini gösteren güzel deyimlerden biridir. Ona çok yakışır. Fakat gönül ister ki artık bunlardan başka şeylere ve boş yere kurban olmasın..."
Kurban bayramına, et bayramı, kavurma bayramı diyenlerin bütün bu söylenenleri anlamayacaklarını, idrak edemeyeceklerini biliyorduk ama şunu da biliyorduk ki; milletimiz ariftir, onları da bizim söylediklerimizi de çok iyi anlıyor ve ince terazisinde tartıyor.
"Bir gül bahçesine girercesine / Şu kara toprağa giren" ecdadımız vatan için, istiklal için kurban olmayı da bayram saymışlar. Bayramla kurbanı, etle tırnak gibi birbirine giydirmiş, her iki kelimenin de içini alabildiğine doldurmuş bir milletin torunları olarak, kurban üzerine yapılan seviyesiz, mide gurultusu kâbilinden tartışmalara üzülüyoruz. Bu nevzuhur ulema hangi tarlada yetiştirilmiş diye de hayret ediyoruz.
"Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal" diyen o şerefli nesil, nazlı hilâli çok pahalıya mal etmişlerdi onun için nazlı hilâl, yücelerden inmesin diye değil, en ufak bir üzüntü duymasın diye de kurban olmaya hazırlardı.
"Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilâl uğruna Ya Rab! Ne güneşler batıyor" olduğuna an an, saat saat, gün gün şahit olmuşlar, milyonlarca kurban vermişlerdi bu uğurda.
Kurbanın hikmetini, kurbiyyet ifade ettiğini, Allah'a yakınlaşmak anlamına geldiğini anlamayanların mukaddes değerler uğruna kurban olmayı, yani şehit olmayı anlamalarını da beklemiyoruz. Onlardan beklediğimiz tek şey anlamadıkları, idrak edemedikleri konularda ahkâm kesmeleridir. Susarlarsa, bu millet kendilerini bir müddet daha adam zannedecektir hiç olmazsa.
Biz kurban üstüne olan sözümüzü sürdürelim. Kurban deyince aklımıza ilk gelen; Hz. İsmail'in kurban edilişidir. Bayram sabahları hocaefendiler mutlaka kurbanın tarihçesine değinirler ve Kur'an'da anlatıldığı haliyle konuyu özetlerler.
Hz. İsmail'in kurban edilişini, bıçağın kesmeyişini ama bir kayayı ikiye bölüşünü, Allah tarafından kurbanlık bir koç gönderilişini ve İsmail'in kurban olmaktan kurtuluşunu ilk nerede, ne zaman dinledik, duyduk diye geriye doğru zihnî bir yolculuk yaparsak, bu yolculuk bizi çocukluğumuzda gittiğimiz bir bayram namazına götürecektir. Onun için hocaefendiler, her sene aynı şeyleri tekrarlıyoruz diye düşünmesinler, her sene saflara yeni gençler, cemaatlar katılıyor diye düşünsünler.
Ben ise, bu konuda daha farklı bir şey hatırlıyorum; Hz. İsmail'in kurban ediliş kıssasını camide, bayram sohbetinde dinlemeden önce bu konuyu işleyen ve Aşık Sümmani'ye ait olan bir şiir dinlediğimi hatırlıyorum. Rahmetli babamın ezbere bildiği ve zaman zaman terennüm ettiği şiirlerden biri de bu şiirdi. Daha sonraki yıllarda da çeşitli ağızlardan dinledim ama yazılı olarak şiirin tamamına henüz ulaşamadım. Ulaştığım gün size de ulaştırmaya söz verek, bu konuyu işleyen bir başka şiirden bir bölüm sizlere takdim etmek istiyorum. Erzurumlu halk ozanı Mevlüt İhsani de bu konuyu Sümmani'ye yakın bir üslupla işlemiş. Yetmiş şu kadar yıldır, gözleri dünyaya kapalı olduğu için, iç aleminde dünyayı seyreden ve edebiyatımıza yüzlerce şaheser armağan eden şairimize bu vesile ile selamlar gönderiyoruz, bayramını tebrik ediyoruz ve İzmit Tütünçiftlik'e yolu uğruyanlara da Mevlüt İhsani'ye uğramalarını, hal-hatır sormaların salık veriyoruz.
Varınca Mina'ya İbrahim HalilBöyle emretmiştir Cabbar u CelilYavrum buraya kurban geldin dedi bilBöyle dedi ela gözden yaş geldi
İsmail'in kollarını bağladıHalil durdu bıçağını zağladıDağlar duman tuttu, canlar ağladıMelekler saf durdu nice kuş geldi
Hakk'ın emri budur atam ağlamaCiğerini adlar ile dağlamaBen asî değilim kolum bağlamaBu sözleri atasına hoş geldi
Oğuldur babanın bahçesi bağıAltıdan yediye girmiştir çağıHiç kulu keser mi kulun bıçağıHalil attı bıçağına taş geldi
Mevlam emreyledi uçtu CebrailBenim için kurban geldi İsmailOnu kesilmeye olmazsam kailCennetten bir kuzu kurban koç geldi
Bilemez şu hali bu Mevlüt İhsanEmretti o zaman Cenab-ı SübhanArafat dağında kesildi kurbanİbrahim Halil'in gönlü hoş geldi.
Geçtiğimiz günlerde Meltem TV'nin en uzun ömürlü programlarından "İman ve İnsan"a, dolayısıyla sürekli mütebessim arkadaşımız Yavuz Ekim'e konuk olduk. Sözümüz kurban üstüne idi.
"Canım kurban olsun senin yoluna
Adı güzel kendi güzel Muhammed" diyerek Yunus Emre'mizi yâdettik.
"Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl" diyerek Akif'imizi minnetle andık.
"Kurban edip vücudumu ben rah-ı millete
Terk eyledim hayâtımı fikr-i hamiyyete" diyerek Namık Kemal'i andık ve ben, Nihat Sami Banarlı'nın Kurban Olmak başlıklı sohbetinin son paragrafını Meltem TV seyircileri ile paylaşmıştım, sizlerle de paylaşmak isterim:
"Kurban olmak... Asırlarca kendini Tanrı'nın, vatanın, milletin, insanlığın, aşkın velhasıl uğruna ölünecek her mukaddes kavramın yolunda çekinmeksizin fedâ eden milletimizin ruh halini gösteren güzel deyimlerden biridir. Ona çok yakışır. Fakat gönül ister ki artık bunlardan başka şeylere ve boş yere kurban olmasın..."
Kurban bayramına, et bayramı, kavurma bayramı diyenlerin bütün bu söylenenleri anlamayacaklarını, idrak edemeyeceklerini biliyorduk ama şunu da biliyorduk ki; milletimiz ariftir, onları da bizim söylediklerimizi de çok iyi anlıyor ve ince terazisinde tartıyor.
"Bir gül bahçesine girercesine / Şu kara toprağa giren" ecdadımız vatan için, istiklal için kurban olmayı da bayram saymışlar. Bayramla kurbanı, etle tırnak gibi birbirine giydirmiş, her iki kelimenin de içini alabildiğine doldurmuş bir milletin torunları olarak, kurban üzerine yapılan seviyesiz, mide gurultusu kâbilinden tartışmalara üzülüyoruz. Bu nevzuhur ulema hangi tarlada yetiştirilmiş diye de hayret ediyoruz.
"Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal" diyen o şerefli nesil, nazlı hilâli çok pahalıya mal etmişlerdi onun için nazlı hilâl, yücelerden inmesin diye değil, en ufak bir üzüntü duymasın diye de kurban olmaya hazırlardı.
"Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor
Bir hilâl uğruna Ya Rab! Ne güneşler batıyor" olduğuna an an, saat saat, gün gün şahit olmuşlar, milyonlarca kurban vermişlerdi bu uğurda.
Kurbanın hikmetini, kurbiyyet ifade ettiğini, Allah'a yakınlaşmak anlamına geldiğini anlamayanların mukaddes değerler uğruna kurban olmayı, yani şehit olmayı anlamalarını da beklemiyoruz. Onlardan beklediğimiz tek şey anlamadıkları, idrak edemedikleri konularda ahkâm kesmeleridir. Susarlarsa, bu millet kendilerini bir müddet daha adam zannedecektir hiç olmazsa.
Biz kurban üstüne olan sözümüzü sürdürelim. Kurban deyince aklımıza ilk gelen; Hz. İsmail'in kurban edilişidir. Bayram sabahları hocaefendiler mutlaka kurbanın tarihçesine değinirler ve Kur'an'da anlatıldığı haliyle konuyu özetlerler.
Hz. İsmail'in kurban edilişini, bıçağın kesmeyişini ama bir kayayı ikiye bölüşünü, Allah tarafından kurbanlık bir koç gönderilişini ve İsmail'in kurban olmaktan kurtuluşunu ilk nerede, ne zaman dinledik, duyduk diye geriye doğru zihnî bir yolculuk yaparsak, bu yolculuk bizi çocukluğumuzda gittiğimiz bir bayram namazına götürecektir. Onun için hocaefendiler, her sene aynı şeyleri tekrarlıyoruz diye düşünmesinler, her sene saflara yeni gençler, cemaatlar katılıyor diye düşünsünler.
Ben ise, bu konuda daha farklı bir şey hatırlıyorum; Hz. İsmail'in kurban ediliş kıssasını camide, bayram sohbetinde dinlemeden önce bu konuyu işleyen ve Aşık Sümmani'ye ait olan bir şiir dinlediğimi hatırlıyorum. Rahmetli babamın ezbere bildiği ve zaman zaman terennüm ettiği şiirlerden biri de bu şiirdi. Daha sonraki yıllarda da çeşitli ağızlardan dinledim ama yazılı olarak şiirin tamamına henüz ulaşamadım. Ulaştığım gün size de ulaştırmaya söz verek, bu konuyu işleyen bir başka şiirden bir bölüm sizlere takdim etmek istiyorum. Erzurumlu halk ozanı Mevlüt İhsani de bu konuyu Sümmani'ye yakın bir üslupla işlemiş. Yetmiş şu kadar yıldır, gözleri dünyaya kapalı olduğu için, iç aleminde dünyayı seyreden ve edebiyatımıza yüzlerce şaheser armağan eden şairimize bu vesile ile selamlar gönderiyoruz, bayramını tebrik ediyoruz ve İzmit Tütünçiftlik'e yolu uğruyanlara da Mevlüt İhsani'ye uğramalarını, hal-hatır sormaların salık veriyoruz.
Varınca Mina'ya İbrahim HalilBöyle emretmiştir Cabbar u CelilYavrum buraya kurban geldin dedi bilBöyle dedi ela gözden yaş geldi
İsmail'in kollarını bağladıHalil durdu bıçağını zağladıDağlar duman tuttu, canlar ağladıMelekler saf durdu nice kuş geldi
Hakk'ın emri budur atam ağlamaCiğerini adlar ile dağlamaBen asî değilim kolum bağlamaBu sözleri atasına hoş geldi
Oğuldur babanın bahçesi bağıAltıdan yediye girmiştir çağıHiç kulu keser mi kulun bıçağıHalil attı bıçağına taş geldi
Mevlam emreyledi uçtu CebrailBenim için kurban geldi İsmailOnu kesilmeye olmazsam kailCennetten bir kuzu kurban koç geldi
Bilemez şu hali bu Mevlüt İhsanEmretti o zaman Cenab-ı SübhanArafat dağında kesildi kurbanİbrahim Halil'in gönlü hoş geldi.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Önünde ardında ve kolunda servet… / 24.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024
- Hangisine daha çok üzüldünüz? / 23.04.2024
- Halleri var bizimkine benzemez / 22.04.2024
- ‘Hazır ol cenge eğer ister isen sulh-u salah’ / 20.04.2024
- Doymayan gözden ve ürpermeyen kalpten… / 19.04.2024
- Dilde adalet / 18.04.2024
- İlk çeyrek heba oldu gitti / 16.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 14.04.2024
- Dosdoğru dostluklara yelken açmak… / 10.04.2024
- Bayram gelmiş! / 09.04.2024