Ankara mitingini değerlendirmeye devam ediyoruz. Tandoğan'da icra edilen miting tüm vatanseverleri duygulandırdı. Gönüllere su serpti. Katılan yüzbinlerce insan gibi, katılamadığı halde televizyonları başında seyreden milyonlar da aynı havayı yaşadı. Halk birbirine göz aydınlığı diliyor.
Fakat ne hikmettir bilinmez, medyanın bazı körleri, sağırları ve kalpsizleri yine görevlerini icra ettiler. Görmemek için dürbünlerini ders çevirdiler. Olayı ufaltmaya çalıştılar. Hatta gözlerini kapatarak deve kuşunu oynadılar. Duymamak için kulaklarını tıkadılar. Hissetmemek için yüreklerini katılaştırdılar.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Mamak'ta mitingin icra edileceği saatte erzak dağıtmış. Ne enteresan bir rastlantı değil mi? Miting çoktandır ilan edilmiş, yer ve saati belli. Siz kalkacaksınız aynı saatte halka erzak dağıtacaksınız. Bunun izahı ne? Apaçık bir engelleme değil mi? Gençliğe pompalanan yalanlar ise son derece iğrenç "Mitinge gitmeyiniz, orada olaylar çıkacaktır". Halbuki bu mitinglerde değil olay, sigara izmariti bile yerleri kirletmemiştir.
Kendilerini milliyetçi-mukaddesatçı sayan basına ne demek lazım, kör, sağır, lal olmuşlar. Habercilik namusundan soyunmuşlar. Olaylara göz kapamaya, kulak tıkamaya devam ediyorlar. Bu nasıl maneviyatçılık, bu nasıl milliyetçilik? Anlayan varsa beri gelsin.
İlerici, devrimci, solcu, batıcı sıfatlarla kendini tanıtan basına gelince onlar da aynı yolda. Bazıları olayı örtbas ederken bazıları saptırıyor. İşte Hürriyet'in tanınmış köşe yazarı Emin Çölaşan istihza ile karışık bir mantık kullanmış. Doğru olmayan bilgileri ard arda sıralayarak bir makale yazmış. Yazı baştan aşağı yanlış ve yalanlarla dolu. Muhterem Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e haksız isnatlarda bulunmuş, O'nu tarikatçı ve Nakşilerin bir kolu olarak nitelemiş. Ayrıca Ankara valisine yüklenerek niçin izin verdiğini sormuş. Sonra belediyenin otobüslerine asılan ilanlardan para alınıp alınmadığını seslendirmiş.
Sayın Çölaşan'ı okuyan bir kitle elbette vardır. Fakat bu iftiracı, yanlış ve yanılgıları O'nu kamuoyunda bitirecektir.
Zira iletişimin gelişmediği dönemlerde halk, gazeteleri resmi gazete gibi kabul ediyor, çıkan haber ve yorumlara yüzde doksan inanıyordu. Şimdi ise artık, iletişim çok ileri bir teknolojiye kavuştu. Yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyor.
Artık Çölaşan'lar ve hiç gündeme getirmeyenler tükenme sürecine girmiştir. Hukuk önünde verecekleri hesap piramidi tabanı üzerine oturtacaktır.
20 Mayıs İstanbul mitinginden sonra bir vatandaş sürekli okuduğu gazetesini arayarak "Niçin bu mitingi yansıtmadınız" diyor. Arkasından da "Artık gazetenizin sürekli abonesi idim, bir daha okumayacağım, param nasip olmayacak" diye telefonunu kapatıyor.
Bu anlayıştan kurtulmayan medyanın zararı, keskin sirke gibi en çok kendine olacaktır. Kervan herşeye rağmen yürüyecektir.
Fakat ne hikmettir bilinmez, medyanın bazı körleri, sağırları ve kalpsizleri yine görevlerini icra ettiler. Görmemek için dürbünlerini ders çevirdiler. Olayı ufaltmaya çalıştılar. Hatta gözlerini kapatarak deve kuşunu oynadılar. Duymamak için kulaklarını tıkadılar. Hissetmemek için yüreklerini katılaştırdılar.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Mamak'ta mitingin icra edileceği saatte erzak dağıtmış. Ne enteresan bir rastlantı değil mi? Miting çoktandır ilan edilmiş, yer ve saati belli. Siz kalkacaksınız aynı saatte halka erzak dağıtacaksınız. Bunun izahı ne? Apaçık bir engelleme değil mi? Gençliğe pompalanan yalanlar ise son derece iğrenç "Mitinge gitmeyiniz, orada olaylar çıkacaktır". Halbuki bu mitinglerde değil olay, sigara izmariti bile yerleri kirletmemiştir.
Kendilerini milliyetçi-mukaddesatçı sayan basına ne demek lazım, kör, sağır, lal olmuşlar. Habercilik namusundan soyunmuşlar. Olaylara göz kapamaya, kulak tıkamaya devam ediyorlar. Bu nasıl maneviyatçılık, bu nasıl milliyetçilik? Anlayan varsa beri gelsin.
İlerici, devrimci, solcu, batıcı sıfatlarla kendini tanıtan basına gelince onlar da aynı yolda. Bazıları olayı örtbas ederken bazıları saptırıyor. İşte Hürriyet'in tanınmış köşe yazarı Emin Çölaşan istihza ile karışık bir mantık kullanmış. Doğru olmayan bilgileri ard arda sıralayarak bir makale yazmış. Yazı baştan aşağı yanlış ve yalanlarla dolu. Muhterem Prof. Dr. Haydar Baş Bey'e haksız isnatlarda bulunmuş, O'nu tarikatçı ve Nakşilerin bir kolu olarak nitelemiş. Ayrıca Ankara valisine yüklenerek niçin izin verdiğini sormuş. Sonra belediyenin otobüslerine asılan ilanlardan para alınıp alınmadığını seslendirmiş.
Sayın Çölaşan'ı okuyan bir kitle elbette vardır. Fakat bu iftiracı, yanlış ve yanılgıları O'nu kamuoyunda bitirecektir.
Zira iletişimin gelişmediği dönemlerde halk, gazeteleri resmi gazete gibi kabul ediyor, çıkan haber ve yorumlara yüzde doksan inanıyordu. Şimdi ise artık, iletişim çok ileri bir teknolojiye kavuştu. Yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyor.
Artık Çölaşan'lar ve hiç gündeme getirmeyenler tükenme sürecine girmiştir. Hukuk önünde verecekleri hesap piramidi tabanı üzerine oturtacaktır.
20 Mayıs İstanbul mitinginden sonra bir vatandaş sürekli okuduğu gazetesini arayarak "Niçin bu mitingi yansıtmadınız" diyor. Arkasından da "Artık gazetenizin sürekli abonesi idim, bir daha okumayacağım, param nasip olmayacak" diye telefonunu kapatıyor.
Bu anlayıştan kurtulmayan medyanın zararı, keskin sirke gibi en çok kendine olacaktır. Kervan herşeye rağmen yürüyecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Baki Bektaş / diğer yazıları
- Gerçek hayat ahiret hayatıdır / 09.09.2003
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002
- Tek çare birlik / 11.09.2002
- Misyonerlik faaliyetlerinin boyutları / 30.05.2002
- Halkımız çok iyi bir gözlemci / 25.05.2002
- Derviş'e göre deniz bitti / 24.05.2002
- Aziz ol, Elazığ / 17.05.2002
- Kayseri, sen ne imişsin! / 15.05.2002
- Tek çare birlik / 15.04.2002
- Görebilmek / 08.04.2002
- En büyük terör işgaldir / 06.04.2002