Demokrat değilim!
Demokrasi denen dayatma sistemi anlayamadım, anlayamayınca kavrayamadım ve anlamadığım, kavramadığım bir sistemin -en azından bana- çare üretemeyeceğine inanıyorum.
Tarihçi değilim ama tarihçi dostlarımdan; tarihin niye var olduğunu, neye yaradığını ve tarihten nasıl istifade edilebileceğini çok dinledim...
Tarihin, ibret alınsın diye var olduğunu ama ibret alınmadığı için tekerrür ettiğini hemen herkes biliyor!
Biliyor da, biliyoruz da neye yarıyor?
Mehmet Akif; "İbret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" diye sorguluyor;
Sultan Abdulhamit; "Tarih değil, aptallıklar tekerrür eder" hükmünü veriyor;
Einstein; "Aynı deneyden farklı sonucu aptallar bekler" deyip; "Aptallık ve dahilik arasındaki fark, dahiliğin sınırları olmasıdır" diye de hükmünü açıklıyor!
Tarihçi olmamama rağmen tarihten çıkardığım ibretlerle "Demokrasiye inanmıyorum ve demokrat değilim" diyorum!
Bilenler söylesinler, bilmeyenler bildiğine inandığı kişilere sorup sonra söylesinler lütfen; tarihin hangi çağında, dünyanın neresinde demokrasi ile kurulmuş bir devlet var?
Veya benim neden demokrat olmadığımı ifademe kolaylık sağlasın diye; tarihin derinliklerine fazla dalmaya gerek yok, son yüz yılda; Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Orta Asya'da ve Mağrip-Maşrık dediğimiz Afrika'nın kuzeyinin doğusu ve batısında, kaç ülke ve devletin demokrasi vaadiyle parçalanıp yok edildiğini, hepimiz sayamaz mıyız?
Örgütler ve onların birlikte örgütlenmelerinden doğan Devlet; birlik, bütünlük, beraberlik üzerine inşa edilmişken ve edilmeliyken, milletleşmiş halk topluluklarını; "Halklar, Halkların Kardeşliği, Halkların Eşitliği" ve nihayetinde; "Halklara Özgürlük!" slogan ve vaatleriyle bölüp parçalayıp yutmanın, sömürmenin adı değil midir Haçlı Batı'nın milli devletlere dayattığı demokrasi?
On bin kilometre öteden okyanuslar aşarak gelen sömürgeci, emek hırsızı emperyalistlerin getireceği ve adı demokrasi olan HIV virüsü ile iflah olmuş bir ülke bilen var mı?
Irak'ta bir milyondan fazla insanı katleden, yüz binlerce kadına kıza tecavüz eden ve bu insanlık suçunu işlerken bizim İleri Demokrat Partili Cumhurbaşkanımızdan da dualar alan kan içici, yamyam, katil, adalet celladı emperyalistlerin icad ettikleri ve Ulusal yani milli devletlere dayattıkları -adına ister demokrasi, ister İleri Demokrasi deyin- sistemsizlikten sistem olur mu?
Ordunun seferdeyken yolu üzerindeki üzüm bağından koparılan her salkımın yerine altın bağlatan ahlâk, demokrasi miydi?
Halife'nin yaptırdığı camiyi arsayı, sahibinden izinsiz kullandığı için yıktıran, arsayı Yahudi sahibine iade eden, Halifeyi suçlu görüp cezalandıran Yüksek Ahlâk, İleri Demokrasi miydi?
Hep kullandığım bir misalim var:
Bütün hijyen kurallarına uyarak olimpik bir havuz yapsak, hemen yanında açacağımız bir artezyen kuyusundan da doldursak; bu pâk havuza, bir şişe şarap döksek bütün suyu murdar olmaz mı?
Bu düz mantıkla; ülkenin Cumhurbaşkanının da, Başbakanının da oy kullandığı sandıkta bölücü kahpe düşünceliler de oy kullanırlarsa, o sandıktan millî çare çıkar mı? Veya sandıktan çıkan çâre olur mu?
Olsaydı, 14 yıldır girdiği bütün sandıklardan açık ara galibiyetle çıkan İleri Demokrat AKP bağrından; "Ayrı yollardan aynı hedefe yürüyen güçleriz" tarifli paralel çıkar mıydı?
"Gerekirse ölüleri de mezardan çıkarıp oy kullandırın" desteğini verirken İleriden de İleri Demokrat olanlar, paylaşım kavgasında paralelleşebilir miydi?
Paralel, kesişmeyen iki çizgiden oluşmuyor mu?
Paralelin biri 15 Temmuz Kahpe Kalkışmacıları ise ya diğerleri kimler?
Allah aşkına önünüze bir atlas alın, bütün dünya haritasına dikkatle bir bakın!
"Dünyanın Dibi" diye tarif edilen ve yüzlerce yıldır kan akıtılan Ortadoğu denilen coğrafyanın dünyada kapladığı yüz ölçümüne bir bakın!
Baktıktan, daha doğrusu baktığınızı gördükten sonra vahşi doğada çaldıkları leşe saldıran çakalları hatırlayın!
Bu leş yiyicilerin, geldikleri yerden demokrasi getireceklerine hâlâ inanıyorsanız, boy aynanızın karşısına geçin ve kendinizi sorgulayın!
İleri Demokrat Haçlı, önce bütün imha silahlarıyla saldıracak sonra matbaada istediği kadar bastığı boyalı kâğıtları doları verip; petrolü, madenleri, iş gücü üretimlerini alıp gidecek ve bunun adına da Demokrasi denilecek!
Elin gâvuru, kapımızdaki hayvanımızı kesiyor, etini kebap edip yiyor, hizmeti bize ettiriyor, yediği etin kemiklerini bile götürüp hayvanlarına yem yapıyor; bize de sağlıklı gıda diye çavdar ekmeğini pompalıyor!
Doğuya seyreden geminin güvertesinde batıya giderek Batıcılık yaptığını zanneden aydın âkillerimiz de buna Demokrasi veya İleri Demokrasi diyorlar!
Yemişim Demokrasisini!
Kadim Atalarımız; nasıl devlet olunacağını ve nasıl devletli kalınacağını bin dört yüz yıl önceden taşlara kazıyarak öğretmişler:
- Sınır dışında, dört yanda düşman kalmayacak.
- Sınırlar içinde, başlı baş eğecek, dizli diz çökecek.
- Egemenlik sağlandıktan sonra; yoksul bay edilecek, çıplak giyindirilecek, aç doyurulacak.
- Baş kaldıranın başı alınacak, ayaklananın dizleri kırılacak..
- Devlet erki, herkes tarafından hissedilecek. Hırsızdan korunmak için çelik kapılar dört-beş kere kilitlenmeyecek; eşkıyadan korunmak için binlerce koruma ile seyahat edilmeyecek...
Zor değil değil mi?
Ama bunu yapmak için Türk olmak gerek, "Türk oğlu Türk'üm" demek gerek, herkese; "Ne mutlu Türk'üm diyene" dedirtmek gerek..
Hak bu, adâlet bu, sistem bu!
Ben Türk Devletçiliği diyorum, beğenmediyseniz adını siz koyun...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN." Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ..
Demokrasi denen dayatma sistemi anlayamadım, anlayamayınca kavrayamadım ve anlamadığım, kavramadığım bir sistemin -en azından bana- çare üretemeyeceğine inanıyorum.
Tarihçi değilim ama tarihçi dostlarımdan; tarihin niye var olduğunu, neye yaradığını ve tarihten nasıl istifade edilebileceğini çok dinledim...
Tarihin, ibret alınsın diye var olduğunu ama ibret alınmadığı için tekerrür ettiğini hemen herkes biliyor!
Biliyor da, biliyoruz da neye yarıyor?
Mehmet Akif; "İbret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?" diye sorguluyor;
Sultan Abdulhamit; "Tarih değil, aptallıklar tekerrür eder" hükmünü veriyor;
Einstein; "Aynı deneyden farklı sonucu aptallar bekler" deyip; "Aptallık ve dahilik arasındaki fark, dahiliğin sınırları olmasıdır" diye de hükmünü açıklıyor!
Tarihçi olmamama rağmen tarihten çıkardığım ibretlerle "Demokrasiye inanmıyorum ve demokrat değilim" diyorum!
Bilenler söylesinler, bilmeyenler bildiğine inandığı kişilere sorup sonra söylesinler lütfen; tarihin hangi çağında, dünyanın neresinde demokrasi ile kurulmuş bir devlet var?
Veya benim neden demokrat olmadığımı ifademe kolaylık sağlasın diye; tarihin derinliklerine fazla dalmaya gerek yok, son yüz yılda; Balkanlar'da, Kafkaslar'da, Orta Asya'da ve Mağrip-Maşrık dediğimiz Afrika'nın kuzeyinin doğusu ve batısında, kaç ülke ve devletin demokrasi vaadiyle parçalanıp yok edildiğini, hepimiz sayamaz mıyız?
Örgütler ve onların birlikte örgütlenmelerinden doğan Devlet; birlik, bütünlük, beraberlik üzerine inşa edilmişken ve edilmeliyken, milletleşmiş halk topluluklarını; "Halklar, Halkların Kardeşliği, Halkların Eşitliği" ve nihayetinde; "Halklara Özgürlük!" slogan ve vaatleriyle bölüp parçalayıp yutmanın, sömürmenin adı değil midir Haçlı Batı'nın milli devletlere dayattığı demokrasi?
On bin kilometre öteden okyanuslar aşarak gelen sömürgeci, emek hırsızı emperyalistlerin getireceği ve adı demokrasi olan HIV virüsü ile iflah olmuş bir ülke bilen var mı?
Irak'ta bir milyondan fazla insanı katleden, yüz binlerce kadına kıza tecavüz eden ve bu insanlık suçunu işlerken bizim İleri Demokrat Partili Cumhurbaşkanımızdan da dualar alan kan içici, yamyam, katil, adalet celladı emperyalistlerin icad ettikleri ve Ulusal yani milli devletlere dayattıkları -adına ister demokrasi, ister İleri Demokrasi deyin- sistemsizlikten sistem olur mu?
Ordunun seferdeyken yolu üzerindeki üzüm bağından koparılan her salkımın yerine altın bağlatan ahlâk, demokrasi miydi?
Halife'nin yaptırdığı camiyi arsayı, sahibinden izinsiz kullandığı için yıktıran, arsayı Yahudi sahibine iade eden, Halifeyi suçlu görüp cezalandıran Yüksek Ahlâk, İleri Demokrasi miydi?
Hep kullandığım bir misalim var:
Bütün hijyen kurallarına uyarak olimpik bir havuz yapsak, hemen yanında açacağımız bir artezyen kuyusundan da doldursak; bu pâk havuza, bir şişe şarap döksek bütün suyu murdar olmaz mı?
Bu düz mantıkla; ülkenin Cumhurbaşkanının da, Başbakanının da oy kullandığı sandıkta bölücü kahpe düşünceliler de oy kullanırlarsa, o sandıktan millî çare çıkar mı? Veya sandıktan çıkan çâre olur mu?
Olsaydı, 14 yıldır girdiği bütün sandıklardan açık ara galibiyetle çıkan İleri Demokrat AKP bağrından; "Ayrı yollardan aynı hedefe yürüyen güçleriz" tarifli paralel çıkar mıydı?
"Gerekirse ölüleri de mezardan çıkarıp oy kullandırın" desteğini verirken İleriden de İleri Demokrat olanlar, paylaşım kavgasında paralelleşebilir miydi?
Paralel, kesişmeyen iki çizgiden oluşmuyor mu?
Paralelin biri 15 Temmuz Kahpe Kalkışmacıları ise ya diğerleri kimler?
Allah aşkına önünüze bir atlas alın, bütün dünya haritasına dikkatle bir bakın!
"Dünyanın Dibi" diye tarif edilen ve yüzlerce yıldır kan akıtılan Ortadoğu denilen coğrafyanın dünyada kapladığı yüz ölçümüne bir bakın!
Baktıktan, daha doğrusu baktığınızı gördükten sonra vahşi doğada çaldıkları leşe saldıran çakalları hatırlayın!
Bu leş yiyicilerin, geldikleri yerden demokrasi getireceklerine hâlâ inanıyorsanız, boy aynanızın karşısına geçin ve kendinizi sorgulayın!
İleri Demokrat Haçlı, önce bütün imha silahlarıyla saldıracak sonra matbaada istediği kadar bastığı boyalı kâğıtları doları verip; petrolü, madenleri, iş gücü üretimlerini alıp gidecek ve bunun adına da Demokrasi denilecek!
Elin gâvuru, kapımızdaki hayvanımızı kesiyor, etini kebap edip yiyor, hizmeti bize ettiriyor, yediği etin kemiklerini bile götürüp hayvanlarına yem yapıyor; bize de sağlıklı gıda diye çavdar ekmeğini pompalıyor!
Doğuya seyreden geminin güvertesinde batıya giderek Batıcılık yaptığını zanneden aydın âkillerimiz de buna Demokrasi veya İleri Demokrasi diyorlar!
Yemişim Demokrasisini!
Kadim Atalarımız; nasıl devlet olunacağını ve nasıl devletli kalınacağını bin dört yüz yıl önceden taşlara kazıyarak öğretmişler:
- Sınır dışında, dört yanda düşman kalmayacak.
- Sınırlar içinde, başlı baş eğecek, dizli diz çökecek.
- Egemenlik sağlandıktan sonra; yoksul bay edilecek, çıplak giyindirilecek, aç doyurulacak.
- Baş kaldıranın başı alınacak, ayaklananın dizleri kırılacak..
- Devlet erki, herkes tarafından hissedilecek. Hırsızdan korunmak için çelik kapılar dört-beş kere kilitlenmeyecek; eşkıyadan korunmak için binlerce koruma ile seyahat edilmeyecek...
Zor değil değil mi?
Ama bunu yapmak için Türk olmak gerek, "Türk oğlu Türk'üm" demek gerek, herkese; "Ne mutlu Türk'üm diyene" dedirtmek gerek..
Hak bu, adâlet bu, sistem bu!
Ben Türk Devletçiliği diyorum, beğenmediyseniz adını siz koyun...
"OLAMAZ TÜRK'E BAŞ, TÜRK'ÜM DEMEYEN." Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ..
Mustafa Aslan / diğer yazıları
- Atatürk'ün anlatımıyla Çanakkale savaşları / 20.03.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017
- İnsandan insana, insansa... / 19.03.2017
- 'Anam bana kör dedi!' / 14.03.2017
- Söyle-ni-yorum-2 / 13.03.2017
- Hâlâ iyiler varmış şükrolsun / 10.03.2017
- Savaş ve insan / 09.03.2017
- Ben, kim miyim? / 08.03.2017
- Milli siyaset hakemliği / 07.03.2017
- Sakındığımız dostluk / 02.03.2017
- Yol özel yolcu güzel / 28.02.2017