5 Aralık, Türkiye'de kadınların seçme ve seçilme hakkını kazanmalarının, yani yurttaşlar arasındaki kadın-erkek eşitlenmesinin ve birey sayılmalarının yıldönümü. 5 Aralık, aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk'ün çağdaşlaşma atılımının en önemli adımlarından biri.
Eski Türklerde kadının toplum içerisindeki konumuna bakıldığında, kadının erkekle birbirine çok yaklaşan haklara sahip bulunduğu, örneğin, devlet yönetiminde, Hakan ile Hatun'un ortak kararının söz konusu olduğu bilinmektedir. Bir yazılı emire yalnızca, "Hakan emrediyor ki" sözleriyle başlama, o emire boyun eğmemeye bir neden olabilirken, "Hakan ve Hatun emrediyorlar ki" sözcüklerinin varlığı buyruğun geçerliği için zorunluluk taşırdı. Ayrıca Hakan tek başına bir elçiyi huzura kabul edemez, şölenlerde, kurultaylarda, ibadetlerde, ayinlerde, savaş ve barış meclislerinde Hatun da mutlaka Hakan ile birlikte yer alırdı.
Bilindiği gibi, Anadolu Türkleri'nin İslam dinini ilk kez Selçuklular döneminde ve 9. yüzyılda kabul etmeleri sonucunda, Türk kadınının toplum içindeki yaşantısı da farklı bir görünüm almış ve kadının konumu, dinin dayandığı İslam Hukuku çerçevesinde algılanarak değişime konu olmuştur.
Selçuklu devletini izleyen Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise Türk kadını bir yandan İslam dininin doğrudan, öte yandan Arap, İran ve Bizans toplumlarının kültürlerinin dolaylı etkisiyle daha önceki dönemlere göre farklı bir konuma girmiştir. Bu oluş, özellikle kentli kadının yaşamında daha açık ve net bir biçimde gözlenmektedir.
Türk-Osmanlı ailesi baba-erkil ailenin tüm niteliklerini taşımakta, aile birliği içerisinde egemenlik kesin olarak babaya ait olmakta, ev içi yönetim ise genelde kadına bırakılmaktadır. İmparatorluk'ta kadın genel olarak iki sosyal sınıf içerisinde yer almaktadır; bunlar Saray'daki ve Saray'a yakın çevrelerdeki kadın, kırsal ve kentsel kesimde yaşayan köylü-halk kadınıdır.
Saray'da ve konaklarda yaşantısını sürdüren kadın tam bir tüketici olduğu halde kırsal alandaki kadın üretici ve erkeğin yardımcısıdır.
Cumhuriyet dönemine geldiğimizde;
29 Ekim 1923'te ilan edilen cumhuriyetle birlikte Türk kadını, yüzyıllarca özlemini duyduğu haklarına kavuşabilme olanağı elde etmiş ve bu haklar gerçekleştirilen çok sayıdaki devrime paralel olarak bugünün en uygar ülkelerinin kadınlarının sahip olduğu haklara eş bir düzeye ulaşmıştır.
Başlıca haklardan en önemlisi olan seçme ve seçilme hakkının Türk kadını tarafından kazanılması ve böylelikle kadının siyasal yaşamda yer almasını yasal yoldan sağlayan girişimin başlangıcı 3 Nisan 1930 tarihinde yürürlüğe giren Belediyeler Kanunu'dur.
5 Aralık 1934'te Milletvekili Seçme ve Seçilme Kanunu ile Türk kadını siyasal hakları açısından erkekle eşit bir konuma gelmiş ve ülkenin geleceğini belirleyen parlamentoya girebilme ve vekilini yollayabilme hakkına sahip olmuştur.
Böylelikle Türk kadını siyasal haklarını elde eden ilk Müslüman ülke kadını olurken, bu hakkı Fransız kadınları 1944'te, İtalyan kadınları 1945'te, Yunan kadınları 1951'de, İsviçreli kadınlar 1971 yılında elde edebilmişlerdir.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023