Ülkemizde bu yıl 324 günde 302 kadın öldürüldü. 532 kadına şiddet uygulandı. Dünya genelinde ise, geçen yıl 379 milyon kadının şiddete maruz kaldığı rapor ve istatistik verilerle sabit. Daha üç gün önce 25 Kasım "Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü" etkinlikleri vardı ve bu günde dahi kadına karşı şiddete tanık olduk.
Ülkede, toplantı ve yürüyüş bir anayasal haktır. Kadınlar 25 Kasım günü kadına şiddeti protesto için toplanıp yürümek istedi. Bu herkes için geçerli demokratik bir protesto eylemidir. Şiddet içermemektedir. Ancak birilerinin emriyle bu hakkın kullanılması engellendi. Oysa aynı gün Cumhurbaşkanının eşi Sayın Emine Erdoğan, kadınların haklarını kullanmaları yönünde olumlu görüşünü kamuoyuyla paylaşıyordu.
Şiddet, kamusal ve özel hayatımızın tüm boyutlarına sinmiş ve bizleri esir almış durumda. Şiddetin her türünün nedenleri konusunda ayrıntılı çalışmalar yapılıyor, ancak şiddet azalmıyor. Bu toz duman içinde sorunların kaynağına yoğunlaşamıyor, sadece sonuçlarla ilgileniyoruz. Öfke ve nefret dili büyüdükçe sorunları çözmemiz, sağlıklı düşünmemiz zorlaşıyor. Bu dilin en tepeden başlayarak yaygınlaşması, kurbanlar için adaletin tecellisinde zaafa, "başka kurbanlar olmasın" mücadelesini verenlerin seslerinin duyulmamasına ve cılızlaşmasına yol açıyor. Yapılan, yapanın yanına kâr kalıyor. Hiç şüphesiz bu tespit, güncelliğini ve ağırlığını hiç kaybetmeyen "kadına yönelik şiddet" bakımından da geçerli.
Uluslararası çalışmalarda kadına karşı şiddetin önlenmesini yokladığımızda, özellikle aile içi şiddet olaylarının çok uzun yıllar özel bir konu olarak görüldüğü ve yasal düzenleme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
Uluslararası kuruluşlarda gözlemci ve danışman olarak çalışmalar yürüten ve 1928 yılında Paris'te kurulmuş olan "Uluslararası Hukukçu Kadınlar Federasyonu" (FIFCJ), diğer faaliyetleri yanı sıra, kadına karşı şiddeti yasal yönden önleyebilmek için çeşitli ülkelerde toplantılar düzenlemiştir.
Çeşitli ülkelere mensup kadın hukukçuların ortak gözlemi, kadına karşı şiddetin genel olarak bütün dünyada süregeldiği ve önlenemediğidir.
Benzetmek gibi olmasın, "kadına karşı şiddet", bana Orta Çağ Avrupa'sında gördüğümüz "cadı avı"nı hatırlatıyor.
Kadına karşı şiddetin önlenebilmesi için yıllardır birçok ülkede ve kuruluşta çalışmalara devam ediliyor olması, kadına karşı şiddetin tüm dünyada son derece korkunç düzeyde sürdüğünün bir göstergesidir.
Türkiye'de de ceza hukuku açısından, yasal düzeyde, kadınları ilgilendiren sorunlar aşılmaya çalışılsa da, yargı pratiği, toplumsal algı ve davranış kalıpları bakımından kadınlar yine zorluklarla yaşamaya; fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetle boğuşmaya devam ediyorlar.
Kadına karşı şiddeti önleme adına, aileden başlamak üzere toplumun bütün kesimlerine ve elbette devlete büyük görevler düşüyor.
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023