Ağar'ın "devlet geleneği", Tayyip Erdoğan'dan en az on kat fazladır..
Hayret etmeyin.... "Devlet geleneği", siyaset yaparak iktidar olmakla edinilmez.. "Devlete" hizmet ederek edinilir..Devket'i, "devlet adamları" yönetir.. "Siyasetçiler" değil..İkisi farklı şeylerdir.Çünkü devlet adamlığı, "siyasetçi" artı daha başka şeyler demektir..Meselâ, hem siyasetçi olacaksın, hem iktidarda olacaksın, hem muktedir olacaksın.. "Devlet" seni; sadece seni de değil aile fertlerini kabul etmiş, benimsemiş, özümsemiş, sindirmiş olacak.. Sadece milletin yüzde bilmem kaçının oyuyla, demokratik düzenin ve seçim kanununun zaaflarından istifade ile ülkenin başına geçmek yetmez..Örnek (a) Menderes; örnek (b) Özal; örnek (c) Erbakan.. "Devlet" kavramı ülkeyi (vatan), milleti ve bunların bölünmez bütünlüğünü; anayasanın ilk üç maddesindeki nitelik ve özellikleri, yasama-yürütme-yargıyı ve devletin bütün kurumlarını kapsar..Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler, seçimlerde onların herhangi birisinin diğerlerinden fazla oy alarak tek başına veya paylaşarak iktidar olması, devlete de egemen olması sonucunu doğurmaz.Devlet; iktidar ve kurumlardır..Belediye Başkanlığı, bu açıdan bakınca devlete hizmet makamı değil, yerel yönetim alanıdır.Baydemir ve Danimarka'ya Roj TV dileçesi veren 50 küsur belediye başkanının devlete mi hizmet ettiğini düşünüyorsunuz?İkinci soru; "Hangi devlete?"İşte bu açıdan Ağar'ın yaptığı Kaymakamlık, Valilik, İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Bakanlık görevlerinin; Tayyip Erdoğan'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığından "devlete hizmet ve devlet geleneği edinme" açısından çok daha önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum..İstanbul B.Belediye Başkanlığı görevinin önemsiz olduğunu da söylemek istemiyorum..Çünkü şu anda Türkiye'yi; bir zamanların İstanbul Büyük Şehir Belediye Müdürleri, Genel Müdürleri, aynı partinin İlçe Belediye Başkanları yönetmektedir.İç ve dış politikada, uluslararası görüşmelerde, yabancılarla yapılan ikili toplantılarda başımıza gelen trafik kazaları hep bu kadronun Türkiye'yi, bir Büyükşehir olarak görme yanlışından ileri gelmektedir..Büyükşehir'i yönetmeye yetecek görgü, bilgi ve muhtemelen pek de uzmanlık istemeyen tahsil-eğitim seviyesi, tecrübe gibi faktörler devleti yönetmeye yetmez..Çünkü Türkiye, İstanbul değildir..Her ne kadar bir takım dış çevreler ile onların içerideki uzantıları İstanbul'u ayrı, farklı bir devlet olarak görmek istiyor ise de..İlginç bir "kesişme"ye dikkat çekmek istiyorum..Hilmi Bey ile Erdoğan'ın kader çizgileri 1999-2000 senelerinde İstanbul'da kesişir.Erdoğan Belediye Başkanı iken Hilmi Bey de Ordu Komutanıdır..Hilmi Bey Türkiye'de kaldığı sayılı yılların bu İstanbul bölümünü iyi değerlendirir.. İstanbul'un siyaset ve ticaret erbabı ile "ünsiyet" peyda eder..Hep beraberce, İstanbul'lu olmayan bir İstanbul Burjuvazisi teşkil ederler..Ama İstanbul'daki taşralıların burjuvazisini..Yalı-Konak-Köşk farklılığını çok güzel açıklar Hüseyin Rahmi Gürpınar..Ama İstanbul'da her yalıda, konakda, ya da köşkte; yahut Saray müştemilatında oturan İstanbul'lu değildir..İşte 1999-2000 zaman aralığındaki İBB Başkan, Müdür, Genel Müdür elemanlarının Türkiye'yi yöneteceği 2002-2006 döneminde devrin İstanbul Ordu Komutanı olan beyefendinin de Genelkurmay Başkanlığına oturmuş olmasındaki "tesadüf" her halde en çok büyük oyunun okyanus ötesindeki planlayıcılarını mutlu etmiştir.Ağar'ın "Dağda silah tutacağına ovaya insin siyaset yapsın" ve "bizim iktidarımızda asker konuşmayacaktır" sözleri "siyasetçi Ağar"ın yıllar geçse bile altından kalkamayacağı laflardır..Yaşamakta olduğu devrin artık Hilmi Bey dönemindeki gibi olmadığını ise büyük bir ihtimalle Büyükanıt'tan "O zatın iktidarında da gerekirse konuşuruz" azarını işitince anlamıştır..Muhtemelen iç politikaya oynamıştır, ABD'ye mesaj vermiştir, seçim sonrası için Akepe ile muhtemel bir işbirliğine göz kırpmıştır..Mesaj alınmıştır ki önce Erdoğan, sonra da Gül "dikkatle izlediklerini" belirtmişlerdir..Yalnız, kişiliğinin "devlet adamı" kimliğini öne çıkararak söylediği "Bu coğrafyada askersiz devlet idare edilmez" sözü; Erdoğan'ın "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözü ile karşılaştırıldığında çap farkı açıkça ortaya çıkmaktadır..Parti örgütlerinin düzenlediği iftar yemeklerinde anons edildiği şekliyle "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan" bu sözü hangi kimliği ile söylediğinin farkında mıdır acaba? "Siyasetçi" olarak söylediyse siyasetinin bitiş noktasının başlangıç fotoğrafıdır..Ya "devlet adamı" kimliği mi dediniz? Efendim, ne buyurdunuz?Bir hatırlatma: Yukarıdaki "anons"ta, uygulamada aynen vârit olduğu gibi "Cumhuriyeti" kelimesi iki "y" ile telâffuz edilecek, "Tayyip"in "i"sinin üzerine ise inceltme işareti konulacaktır..Başbakan Erdoğan Bush'u dinleyerek taşındığı Dolmabahçe Sarayı Muhafızlar Köşkü'ndeki çalışma ofisinde kabul buyurduğu Uğur Dündar'a verdiği uzun mülâkatta çok dikkat çekici şeyler söyledi..Mücadele konusunda askerin "Dağda tek bir terörist kalmayıncaya kadar silahlı mücadele devam edecek" demesi üzerine.. "Bu çok iddialı bir ifade. Bu konuda bütün enstrümanlarını kullanmak başka bir şeydir, operasyonel olarak vazife sürdürmek başka bir şeydir. Son bir kişi kalana kadar bu işi sürdüreceğiz ifadesi, çok başka bir şeydir. Bunu dünyada kimse halledememiş ki, biz halledelim. Ha, siner veya pasif duruma geçebilir ama bitmez" dedi.Allah Allah... Bu "çok iddialı" ifadeyi kullanan kim?Asker... Yani konunun uzmanı...Bunu eleştiren kim?Erdoğan... Peki Erdoğan'ın bu konuda kaç yıldır uzman olduğunu söyleyebilecek birisi var mı acaba?Askerliğin yan gelip yatma yeri olduğu konusunda.. "Dolayısıyla askerlik dedim, yan gelip yatma yeri değildir. Şimdi bu ifade yanlış anlaşıldıysa eğer, şehitlerimize hakaret olarak telakki edilmişse bundan üzülürüm. Böyle bir şeyi kabul etmem mümkün değil. Bundan dolayı üzülenler olmuşsa, ben o annelerden, o babalardan kesinlikle özür dilerim. Ama bu konuda gelip bizimle oturup konuşan şehit anaları da olmuştur." Şehit anne ve babaları, bu konuda Erdoğan'ın özür dileyeceği kimselerin bir bölümüdür..Erdoğan "Şehitler yan gelip yatıyor" dememiştir ki sadece onlardan özür dilenince iş bitsin..Erdoğan askerden, Genelkurmay Başkanından, TSK'nın muvazzaf veya yedek yahut emekli bütün kadrosundan, vatani görevini yapan bütün mükelleflerden de özür dilemelidir...Tabii şehitlerden de..Onların anne ve babalarından da..Erdoğan bu mükellefiyetinin sadece bir bölümünü yerine getirerek zevahiri kurtarmayı düşünmektedir.Özrü tam bir özür olmadığı için kabulü mümkün değildir.Kuvvet Komutanlarının konuşmaları üzerine.. "Kuvvet komutanlarının kendi ilgi alanları dışında konuşması doğru değildir. Askerin görüşü hakkında Genelkurmay Başkanı ya da ikinci başkan konuşabilir, Kuvvet komutanları kendi ilgi alanlarına yönelik açıklama yapar." Erdoğan da, Ağar gibi 2006 'nın 30 Ağustos'undan sonra içine girilen döneme zor adapte oluyor..Büyükanıt'ı, Hilmi Bey gibi zannediyor.. "Sadece Genelkurmay Başkanı ve İkinci başkan konuşsun" söylemi, büyük bir ihtimalle İstanbul Belediye Başkanlığı döneminin Ordu Komutanı Hilmi Bey devrinde mutabık kaldıkları bir yöntemdir...4 yılı böyle geçirmedik mi?Suskun, ürken, borsa düşecek diye korkutulan bir asker...Peki ey millet...Kuvvet Komutanlarının hepsinin konuştuğunu mu zannediyorsun?Konuşmayan biri var, ısrarla suskunluğunu koruyan, Hilmi Bey dönemi (Ve tabii Erdoğan) kurallarına uyan..Bulmak senin görevin... Bir nokta daha..AB üyesi, AB üyesi olduğu için de ordusunun, siyasetçinin karşısındaki konumu "AB normlarında olan" İngiltere'de de Genelkurmay Başkanı konuşmuş..General Sir Richard Dannat, üç gün önce Daily Mail Gazetesi'ne yaptığı açıklamalarda Irak'taki varlıklarının kaosu arttırdığını söyledi ve "bu ordu bize ileride de lazım olacak" anlamına gelen açıklamalar yaparak Irak'taki durumun orduyu zayıflattığını ima etti. "Savaştan önce hedef, Saddam'ı devirip liberal demokratik bir Irak'ın kurulmasını sağlamaktı ama artık oradaki tek amacımız Irak'ın bütünlüğünü korumak" dedi. Askerler ve İngiltere'nin yarısı generali destekliyor.İngiliz Hükümeti de generali görevden almaya hazırlanıyormuş..Alsın...Danat da olur "Eski genelkurmay başkanı".. Onu da elinden alamazlar ya..Genelkurmay Başkanı olmuş Orgeneral konuşmak için ne bekleyecekti?Ne zaman konuşacaktı?Susup görev süresinin sonuna kadar otursa ""Bay" Danat olurdu..Şimdi "emekli" Orgeneral....Biz bu farkı çok iyi bilenlerdeniz....İrtica, laiklik, terör üzerine.. "İrtica, laiklik ve terör gibi konular öncelikle iktidarın sorumluluğundadır. İddia edildiği gibi laiklik ve irtica konusunda abartılı bir sıkıntı yoktur. Lokal veya bireysel bazı çıkışları adeta Türkiye'nin genelinde egemenmiş gibi gösterirsek yanlış yaparız, ülkeyi gereriz, piyasaları gereriz. Yani yeni yeni böyle saptamalar yapıyoruz. Doğru değil." Bu piyasalardan Hilmi Bey çok korkmuştu..Siyasiler yerli yersiz, lüzumlu lüzumsuz konuşunca piyasalar gerilmiyor ama nedense asker konuşunca "geriliyor" bu piyasa..Erdoğan ile Ros Wilson'un irtica söylemlerinin örtüştüğünün farkında mısın ey okur?İktidar ilaiklik, irtica ve terör konularının sorumlusuysa, ya olayı "siyaseten" görmeye kalkıp da küçümserse ne olacak?Oy tahvilatı nedeniyle gözden kaçırmaya kalkarsa ne olacak?Cevap Büyükanıt'ın KKK'lığını devrederken yaptığı konuşmada gizli.. "Asker politika ile uğraşmaz. Ama Anayasa'nın ilk üç maddesini korumak ve kollamak politika değildir, anayasal görevdir.."Vesselâm..Hazmedemiyorsanız, itirazınız varsa değiştirin anayasanın bahse konu maddelerini...Ne o, "değişmesi teklif dahi edilemiyor" mu?Eeee. Orasına da karışamam... Başınızın çaresine bakın..
Hüseyin Mümtaz/ Giresun Işık gazetesi
Hayret etmeyin.... "Devlet geleneği", siyaset yaparak iktidar olmakla edinilmez.. "Devlete" hizmet ederek edinilir..Devket'i, "devlet adamları" yönetir.. "Siyasetçiler" değil..İkisi farklı şeylerdir.Çünkü devlet adamlığı, "siyasetçi" artı daha başka şeyler demektir..Meselâ, hem siyasetçi olacaksın, hem iktidarda olacaksın, hem muktedir olacaksın.. "Devlet" seni; sadece seni de değil aile fertlerini kabul etmiş, benimsemiş, özümsemiş, sindirmiş olacak.. Sadece milletin yüzde bilmem kaçının oyuyla, demokratik düzenin ve seçim kanununun zaaflarından istifade ile ülkenin başına geçmek yetmez..Örnek (a) Menderes; örnek (b) Özal; örnek (c) Erbakan.. "Devlet" kavramı ülkeyi (vatan), milleti ve bunların bölünmez bütünlüğünü; anayasanın ilk üç maddesindeki nitelik ve özellikleri, yasama-yürütme-yargıyı ve devletin bütün kurumlarını kapsar..Demokrasinin vazgeçilmez unsuru olan siyasi partiler, seçimlerde onların herhangi birisinin diğerlerinden fazla oy alarak tek başına veya paylaşarak iktidar olması, devlete de egemen olması sonucunu doğurmaz.Devlet; iktidar ve kurumlardır..Belediye Başkanlığı, bu açıdan bakınca devlete hizmet makamı değil, yerel yönetim alanıdır.Baydemir ve Danimarka'ya Roj TV dileçesi veren 50 küsur belediye başkanının devlete mi hizmet ettiğini düşünüyorsunuz?İkinci soru; "Hangi devlete?"İşte bu açıdan Ağar'ın yaptığı Kaymakamlık, Valilik, İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Bakanlık görevlerinin; Tayyip Erdoğan'ın Büyükşehir Belediye Başkanlığından "devlete hizmet ve devlet geleneği edinme" açısından çok daha önemli ve değerli olduğunu düşünüyorum..İstanbul B.Belediye Başkanlığı görevinin önemsiz olduğunu da söylemek istemiyorum..Çünkü şu anda Türkiye'yi; bir zamanların İstanbul Büyük Şehir Belediye Müdürleri, Genel Müdürleri, aynı partinin İlçe Belediye Başkanları yönetmektedir.İç ve dış politikada, uluslararası görüşmelerde, yabancılarla yapılan ikili toplantılarda başımıza gelen trafik kazaları hep bu kadronun Türkiye'yi, bir Büyükşehir olarak görme yanlışından ileri gelmektedir..Büyükşehir'i yönetmeye yetecek görgü, bilgi ve muhtemelen pek de uzmanlık istemeyen tahsil-eğitim seviyesi, tecrübe gibi faktörler devleti yönetmeye yetmez..Çünkü Türkiye, İstanbul değildir..Her ne kadar bir takım dış çevreler ile onların içerideki uzantıları İstanbul'u ayrı, farklı bir devlet olarak görmek istiyor ise de..İlginç bir "kesişme"ye dikkat çekmek istiyorum..Hilmi Bey ile Erdoğan'ın kader çizgileri 1999-2000 senelerinde İstanbul'da kesişir.Erdoğan Belediye Başkanı iken Hilmi Bey de Ordu Komutanıdır..Hilmi Bey Türkiye'de kaldığı sayılı yılların bu İstanbul bölümünü iyi değerlendirir.. İstanbul'un siyaset ve ticaret erbabı ile "ünsiyet" peyda eder..Hep beraberce, İstanbul'lu olmayan bir İstanbul Burjuvazisi teşkil ederler..Ama İstanbul'daki taşralıların burjuvazisini..Yalı-Konak-Köşk farklılığını çok güzel açıklar Hüseyin Rahmi Gürpınar..Ama İstanbul'da her yalıda, konakda, ya da köşkte; yahut Saray müştemilatında oturan İstanbul'lu değildir..İşte 1999-2000 zaman aralığındaki İBB Başkan, Müdür, Genel Müdür elemanlarının Türkiye'yi yöneteceği 2002-2006 döneminde devrin İstanbul Ordu Komutanı olan beyefendinin de Genelkurmay Başkanlığına oturmuş olmasındaki "tesadüf" her halde en çok büyük oyunun okyanus ötesindeki planlayıcılarını mutlu etmiştir.Ağar'ın "Dağda silah tutacağına ovaya insin siyaset yapsın" ve "bizim iktidarımızda asker konuşmayacaktır" sözleri "siyasetçi Ağar"ın yıllar geçse bile altından kalkamayacağı laflardır..Yaşamakta olduğu devrin artık Hilmi Bey dönemindeki gibi olmadığını ise büyük bir ihtimalle Büyükanıt'tan "O zatın iktidarında da gerekirse konuşuruz" azarını işitince anlamıştır..Muhtemelen iç politikaya oynamıştır, ABD'ye mesaj vermiştir, seçim sonrası için Akepe ile muhtemel bir işbirliğine göz kırpmıştır..Mesaj alınmıştır ki önce Erdoğan, sonra da Gül "dikkatle izlediklerini" belirtmişlerdir..Yalnız, kişiliğinin "devlet adamı" kimliğini öne çıkararak söylediği "Bu coğrafyada askersiz devlet idare edilmez" sözü; Erdoğan'ın "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözü ile karşılaştırıldığında çap farkı açıkça ortaya çıkmaktadır..Parti örgütlerinin düzenlediği iftar yemeklerinde anons edildiği şekliyle "Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan" bu sözü hangi kimliği ile söylediğinin farkında mıdır acaba? "Siyasetçi" olarak söylediyse siyasetinin bitiş noktasının başlangıç fotoğrafıdır..Ya "devlet adamı" kimliği mi dediniz? Efendim, ne buyurdunuz?Bir hatırlatma: Yukarıdaki "anons"ta, uygulamada aynen vârit olduğu gibi "Cumhuriyeti" kelimesi iki "y" ile telâffuz edilecek, "Tayyip"in "i"sinin üzerine ise inceltme işareti konulacaktır..Başbakan Erdoğan Bush'u dinleyerek taşındığı Dolmabahçe Sarayı Muhafızlar Köşkü'ndeki çalışma ofisinde kabul buyurduğu Uğur Dündar'a verdiği uzun mülâkatta çok dikkat çekici şeyler söyledi..Mücadele konusunda askerin "Dağda tek bir terörist kalmayıncaya kadar silahlı mücadele devam edecek" demesi üzerine.. "Bu çok iddialı bir ifade. Bu konuda bütün enstrümanlarını kullanmak başka bir şeydir, operasyonel olarak vazife sürdürmek başka bir şeydir. Son bir kişi kalana kadar bu işi sürdüreceğiz ifadesi, çok başka bir şeydir. Bunu dünyada kimse halledememiş ki, biz halledelim. Ha, siner veya pasif duruma geçebilir ama bitmez" dedi.Allah Allah... Bu "çok iddialı" ifadeyi kullanan kim?Asker... Yani konunun uzmanı...Bunu eleştiren kim?Erdoğan... Peki Erdoğan'ın bu konuda kaç yıldır uzman olduğunu söyleyebilecek birisi var mı acaba?Askerliğin yan gelip yatma yeri olduğu konusunda.. "Dolayısıyla askerlik dedim, yan gelip yatma yeri değildir. Şimdi bu ifade yanlış anlaşıldıysa eğer, şehitlerimize hakaret olarak telakki edilmişse bundan üzülürüm. Böyle bir şeyi kabul etmem mümkün değil. Bundan dolayı üzülenler olmuşsa, ben o annelerden, o babalardan kesinlikle özür dilerim. Ama bu konuda gelip bizimle oturup konuşan şehit anaları da olmuştur." Şehit anne ve babaları, bu konuda Erdoğan'ın özür dileyeceği kimselerin bir bölümüdür..Erdoğan "Şehitler yan gelip yatıyor" dememiştir ki sadece onlardan özür dilenince iş bitsin..Erdoğan askerden, Genelkurmay Başkanından, TSK'nın muvazzaf veya yedek yahut emekli bütün kadrosundan, vatani görevini yapan bütün mükelleflerden de özür dilemelidir...Tabii şehitlerden de..Onların anne ve babalarından da..Erdoğan bu mükellefiyetinin sadece bir bölümünü yerine getirerek zevahiri kurtarmayı düşünmektedir.Özrü tam bir özür olmadığı için kabulü mümkün değildir.Kuvvet Komutanlarının konuşmaları üzerine.. "Kuvvet komutanlarının kendi ilgi alanları dışında konuşması doğru değildir. Askerin görüşü hakkında Genelkurmay Başkanı ya da ikinci başkan konuşabilir, Kuvvet komutanları kendi ilgi alanlarına yönelik açıklama yapar." Erdoğan da, Ağar gibi 2006 'nın 30 Ağustos'undan sonra içine girilen döneme zor adapte oluyor..Büyükanıt'ı, Hilmi Bey gibi zannediyor.. "Sadece Genelkurmay Başkanı ve İkinci başkan konuşsun" söylemi, büyük bir ihtimalle İstanbul Belediye Başkanlığı döneminin Ordu Komutanı Hilmi Bey devrinde mutabık kaldıkları bir yöntemdir...4 yılı böyle geçirmedik mi?Suskun, ürken, borsa düşecek diye korkutulan bir asker...Peki ey millet...Kuvvet Komutanlarının hepsinin konuştuğunu mu zannediyorsun?Konuşmayan biri var, ısrarla suskunluğunu koruyan, Hilmi Bey dönemi (Ve tabii Erdoğan) kurallarına uyan..Bulmak senin görevin... Bir nokta daha..AB üyesi, AB üyesi olduğu için de ordusunun, siyasetçinin karşısındaki konumu "AB normlarında olan" İngiltere'de de Genelkurmay Başkanı konuşmuş..General Sir Richard Dannat, üç gün önce Daily Mail Gazetesi'ne yaptığı açıklamalarda Irak'taki varlıklarının kaosu arttırdığını söyledi ve "bu ordu bize ileride de lazım olacak" anlamına gelen açıklamalar yaparak Irak'taki durumun orduyu zayıflattığını ima etti. "Savaştan önce hedef, Saddam'ı devirip liberal demokratik bir Irak'ın kurulmasını sağlamaktı ama artık oradaki tek amacımız Irak'ın bütünlüğünü korumak" dedi. Askerler ve İngiltere'nin yarısı generali destekliyor.İngiliz Hükümeti de generali görevden almaya hazırlanıyormuş..Alsın...Danat da olur "Eski genelkurmay başkanı".. Onu da elinden alamazlar ya..Genelkurmay Başkanı olmuş Orgeneral konuşmak için ne bekleyecekti?Ne zaman konuşacaktı?Susup görev süresinin sonuna kadar otursa ""Bay" Danat olurdu..Şimdi "emekli" Orgeneral....Biz bu farkı çok iyi bilenlerdeniz....İrtica, laiklik, terör üzerine.. "İrtica, laiklik ve terör gibi konular öncelikle iktidarın sorumluluğundadır. İddia edildiği gibi laiklik ve irtica konusunda abartılı bir sıkıntı yoktur. Lokal veya bireysel bazı çıkışları adeta Türkiye'nin genelinde egemenmiş gibi gösterirsek yanlış yaparız, ülkeyi gereriz, piyasaları gereriz. Yani yeni yeni böyle saptamalar yapıyoruz. Doğru değil." Bu piyasalardan Hilmi Bey çok korkmuştu..Siyasiler yerli yersiz, lüzumlu lüzumsuz konuşunca piyasalar gerilmiyor ama nedense asker konuşunca "geriliyor" bu piyasa..Erdoğan ile Ros Wilson'un irtica söylemlerinin örtüştüğünün farkında mısın ey okur?İktidar ilaiklik, irtica ve terör konularının sorumlusuysa, ya olayı "siyaseten" görmeye kalkıp da küçümserse ne olacak?Oy tahvilatı nedeniyle gözden kaçırmaya kalkarsa ne olacak?Cevap Büyükanıt'ın KKK'lığını devrederken yaptığı konuşmada gizli.. "Asker politika ile uğraşmaz. Ama Anayasa'nın ilk üç maddesini korumak ve kollamak politika değildir, anayasal görevdir.."Vesselâm..Hazmedemiyorsanız, itirazınız varsa değiştirin anayasanın bahse konu maddelerini...Ne o, "değişmesi teklif dahi edilemiyor" mu?Eeee. Orasına da karışamam... Başınızın çaresine bakın..
Hüseyin Mümtaz/ Giresun Işık gazetesi