Tevekkül kelimesinin ne anlama geldiğini küçük yaşlarda hepimiz öğreniyoruz. Tohumu tarlaya ekmeden, sulamadan, çapalamadan, kısacası üzerimize düşeni yapmadan bir ürün elde edemeyeceğimizi hepimiz biliyoruz. Çalışmadan, gayret etmeden, tedbir almadan sonuç alamayacaklarını da çocuklarımıza sıkı sıkı tembih ediyoruz.
Burada maksadım tevekkül kelimesi üzerinden Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi vermek değil tabii ki. Ama her gün karşımıza çıkan tablo, tevekkül kelimesinin manasını bir daha hatırlatma ihtiyacı doğurdu. Hem de ilkokul birinci sınıftaki öğrenciye anlatır gibi!!!
Ne yapalım iş başa düştü…
Son alınan kararla, eğitim öğretimde bu dönemin de artık sonunun geldiğini ve okulların fiilen bittiğini söyleyebiliriz.
Tabii bu kapanışın son olmasını umut edenler, bu temennide bulunanlar var. Kim mi bunlar? Tarlaya ektiği tohumu sulamayan, bakımını yapmayan ama çok iyi bir ürün alabileceği düşüncesiyle kendisini avutanlar.
Görüntü öyle ki, bakımını yapmadığı tarladan ürün alamayanlar, en baştan netice belli olduğu halde, herkesten önce harekete geçip kabahati toprakta buluyor. Tohuma su vermediğini bir kenara bırakıp, yağmayan yağmuru suçluyor. Ama yine de umutları var. Nereden mi biliyorum? Twitter'a bakın görürsünüz, bunun son olması umuduyla mesaj atıyorlar.
Hayaller ve umutlar başka ama biz döndük yine başa. Kısmen açtığımız okullar, tablodaki sayıların artışıyla birlikte yine kapatıldı. Hani işyerlerinde bazı dolapların üzerinde "yangında öncelikle kurtarılacaktır" yazar ya, aynen bu şekilde. Fakat burada bir fark var. Okulları kapatarak ne öğrencileri, ne eğitimi kurtarmış olmuyoruz. Trajikomik bir tablo ile karşı karşıyayız.
Daha önce de gördük, okulları kapatmak çözüm oldu mu?
Evlerine gönderdiğimiz öğrencilerin anneleri, babaları ve belki kendileri, bugün alışveriş merkezlerinde, kafelerde, tam dolu olarak seyahatlerine devam eden şehirlerarası otobüslerde, üçerli koltuklarda sıklaştırılmış saflar halinde yapılan uçak seferlerinde, çarşı pazarda omuz omuza değiller mi?
Sorun sadece okulların açık olması mı?
Bütün bunları sadece ben mi biliyorum? Tabii ki hayır. Etkili, yetkili olan da, vatandaş da, herkes bu manzarayı izliyor. Ama ne yazık ki sadece izliyor.
Bu kadar insan hareketliliği devam ederken hedef neden okullar? Bu kayıpların telafisi çok zor ve belki de imkânsız. Daha nasıl anlatmalıyım, ne kadar açık konuşmalıyım bilmiyorum. Artık kartopu değil, çığ olmuş üzerimize gelen ve toplumun her ferdini etkileyecek bir sorun haline dönüşen eğitim sistemi bir kuru umuda bağlanmamalı.
Pandemi sürecinde sıkıntılar artınca yapılan ilk işlerden biri okulları kapatmak oluyor. Bu kapatmalar, öğrencilerin öğrenme isteklerini kaybetmelerinden tutun da psikolojik olarak telafisi mümkün olmayacak hasarlara yol açıyor. Hâlbuki bütün konsantrasyonumuz okulların açık tutulmasına verilmeli. Bütün çözümler bunun üzerine inşa edilmeli.
HATIRLATAYIM;
Geçen hafta, okulların açık tutulması için öğretmenlerin bir an önce aşılanması gerektiğini yazmıştım.
Beni mi duydular bilmem, ama bu konuda ufak bir gelişme var.
Öğretmenlerin yaklaşık üçte biri aşı takvimine eklendi. Ne zaman mı? Okulların kapanış haberleri geldikten sonra. Buna da şükür!
Şaka gibi, sevinelim mi, üzülelim mi karar vermekte zorlanıyorum.
- Atatürk olmasaydı! / 22.09.2023
- Dikkat! Konu Anayasa / 15.09.2023
- Sohbet ‘spaces’ odası izlenimleri / 08.09.2023
- Hatırlıyor musunuz? / 01.09.2023
- Haydar Baş olmak / 14.04.2023
- Kitap, ama hangi kitap? / 15.01.2022
- Bırakın gençler konuşsun… / 08.01.2022
- Gözlerdeki ışıltı / 01.01.2022
- Eserinizle gurur duyabiliyor musunuz? / 29.11.2021