Materyalizmin iğdişiyle, insanlıkla ilgili kavramları tüketen Batı Dünyası, metafizik kavramları kullanarak kendi halklarını nasıl kullanmakta olduğunu herhalde bir kez daha çok iyi gördünüz.
Bunun en kestirme yolu da; kilise ve kiliseye ait olan söylevdir, hiç kuşkusuz...
İnsanlar gönüllerini doyuracak bir gerçeğe kavuşamayınca, ister istemez "Başkalarının oyuncağı olabilecekleri" fizikötesi kavramlar kaosuna sürüklenebiliyor. Bu doğrultuda psikolojik harbin uygulayıcısı olan Amerikan Uzmanları, Başkanlarının ağzından; "yapılacak mücadelenin bir haçlı savaşı olacağı" bombasını patlatıveriyor.
Ve bu kavram ne kadar tevil ve tekzip edilirse edilsin, ne kadar sürçülisan tanımlamasına sokulursa sokulsun, ortaya konan iş ve Batı Kamuoyunun infiale geçiş biçimi, bunun tekzibe gerek duymadığını gösteriyor. Siz ister kabul edin, ister kabul etmeyin, "çatışma miti" ile ayakta durabileceğini anlamış birileri, zavallı insanları gözüne kestirmiş, savaşın sıcaklığında kendi ruhundaki donukluğu eritecek bir sıcaklık arıyor.
Ve ne yazık ki; inancı bir türlü inanç kulvarında yaşatamamış olanların elinde, "inanç" dünyaya ait bir menfaat aracı olarak kullanılmaktan öteye geçemiyor.
***
Bugünkü ABD Dış Siyasetinin, dünkü İngiliz Dış Siyasetinin "bir devamıdır" tespitini, bilmem tartışmaya kalkacak olan var mı?
Yapılan kamuoyu yoklamalarının da bir diğer ispat olduğu düşüncesiyle Fransa'da yayımlanan bir araştırmada, ABD'ye askeri destek verilmesi konusunda % 79 bir oranla İngilizlerin başı çektiğini söylemek istiyoruz.
Ki zaten biz biliyoruz, Osmanlı döneminden başlayıp bu güne kadar gelişen Anglo-Sakson orijinli dış siyaset hiç değişmedi.
Hiç değişmeyen ve kendi amaçları doğrultusunda başarıya ulaşan bu dış siyaset; Dünya genelinde üretilmekte olan mal ve hizmetlerin %86'sının %10'luk bir kesim tarafından, geri kalan % 14'ünün de %90'ı tarafından paylaşılmasıyla sonuçlandı.
Daha açık bir ifadeyle, dünyada ne kadar pasta varsa, bu pastanın hemen hepsini gelişmiş ülkeler yerken, geri kalanlar açlığa ya da kırıntılara talim etti, ediyor.
Gelin şimdi; yönlendirmeyi kabul edelim ve FBI ve CIA'nin Dünya kamuoyuna sızdırdığı bilgilerin doğruluğunu kabul ederek, yorum yapmaya çalışalım.
ABD'nin tam mahremine, Pentagon'a ve İkiz Kulelere sizlerin Radikal İslam dedikleri ve "şimdilik" Usame Bin Ladin ve Taliban'la özdeşleşen vahşi bir eylem var.
"Hoş; bu Radikal İslam kavramının gelecekte daha kimleri kapsayacağı konusunda hiç de iyimser değiliz ya..."
Neyse...
Şimdilerde Batı'nın terörle, zulümle, vahşetle, kin ve nefretle özdeşleşen Radikal İslam gerçeği iyice depreşti.
Peki o zaman Radikal İslam'ı, bu Dünya'nın başına kimin musallat ettiğine de bir cevap verilmesi gerekmiyor mu?
İsterseniz biraz hafızalarınızı zorlayıp da, biz de buna cevap arayalım.
18. yüzyılda Osmanlı'yı yok etmeyi amaçlamış İngiliz Siyaseti, Osmanlının direnç sistemini çökertmek üzere; "ahlak örgüsüne, inanç yapısına ve etnik çeşitliliğine" saldırmıştı.
Böylelikle Osmanlının parçalanması sağlanmış ve fakat inançla, ahlakla ve etnik yapılanmayla ilgili "ucubeler" türetilmişti. Ve bu ucubeler sayesindedir ki, Osmanlının mirasında birlik ve huzur kaybolmuş, kontrol ve sömürü kolaylaşmış, böylece bu coğrafyanın altındaki ve üstündeki nimetler bu güne kadar başta İngiltere ve ABD olmak üzere Batı Dünyasının akarı olmuştu.
Şimdi ortaya çıkan sefalet, başıbozukluk ve ucubeler, Batı'nın kendi senaryosu içinde bir geri tepişle noktalandı.
Hatta bu mantık içinde denilebilir ki; acı, sefalet, kin, nefret, bölünmüşlük, şiddet ve sömürü, kendini besleyenleri vurdu.
***
Yazılan bu senaryoya inanmadığımızı tekrar söyleme gereği duyuyoruz. Yazımızda batının kendi kendisiyle nasıl çeliştiğini ifade etmeye çalıştık. Hatta bu işin, "Yine kendi mantıkları içerisinde" bir akrebin kendi kendini sokmasına benzettik. Batılıların kendi ruhlarındaki açlığın bir yansıması olarak, Dünya halklarının ruhlarını aç bırakmaya çalışmaları ve hatta bunun karın açlığıyla birleşince, Batı'nın elindeki pimi çekilmiş bomba olduğunu anlatmak istedik.
Ve bir de hala hata yapmakta olduklarını...
Ne yapalım?
Bizden söylemesi...
Abdullah A?ARO?LU
Bunun en kestirme yolu da; kilise ve kiliseye ait olan söylevdir, hiç kuşkusuz...
İnsanlar gönüllerini doyuracak bir gerçeğe kavuşamayınca, ister istemez "Başkalarının oyuncağı olabilecekleri" fizikötesi kavramlar kaosuna sürüklenebiliyor. Bu doğrultuda psikolojik harbin uygulayıcısı olan Amerikan Uzmanları, Başkanlarının ağzından; "yapılacak mücadelenin bir haçlı savaşı olacağı" bombasını patlatıveriyor.
Ve bu kavram ne kadar tevil ve tekzip edilirse edilsin, ne kadar sürçülisan tanımlamasına sokulursa sokulsun, ortaya konan iş ve Batı Kamuoyunun infiale geçiş biçimi, bunun tekzibe gerek duymadığını gösteriyor. Siz ister kabul edin, ister kabul etmeyin, "çatışma miti" ile ayakta durabileceğini anlamış birileri, zavallı insanları gözüne kestirmiş, savaşın sıcaklığında kendi ruhundaki donukluğu eritecek bir sıcaklık arıyor.
Ve ne yazık ki; inancı bir türlü inanç kulvarında yaşatamamış olanların elinde, "inanç" dünyaya ait bir menfaat aracı olarak kullanılmaktan öteye geçemiyor.
***
Bugünkü ABD Dış Siyasetinin, dünkü İngiliz Dış Siyasetinin "bir devamıdır" tespitini, bilmem tartışmaya kalkacak olan var mı?
Yapılan kamuoyu yoklamalarının da bir diğer ispat olduğu düşüncesiyle Fransa'da yayımlanan bir araştırmada, ABD'ye askeri destek verilmesi konusunda % 79 bir oranla İngilizlerin başı çektiğini söylemek istiyoruz.
Ki zaten biz biliyoruz, Osmanlı döneminden başlayıp bu güne kadar gelişen Anglo-Sakson orijinli dış siyaset hiç değişmedi.
Hiç değişmeyen ve kendi amaçları doğrultusunda başarıya ulaşan bu dış siyaset; Dünya genelinde üretilmekte olan mal ve hizmetlerin %86'sının %10'luk bir kesim tarafından, geri kalan % 14'ünün de %90'ı tarafından paylaşılmasıyla sonuçlandı.
Daha açık bir ifadeyle, dünyada ne kadar pasta varsa, bu pastanın hemen hepsini gelişmiş ülkeler yerken, geri kalanlar açlığa ya da kırıntılara talim etti, ediyor.
Gelin şimdi; yönlendirmeyi kabul edelim ve FBI ve CIA'nin Dünya kamuoyuna sızdırdığı bilgilerin doğruluğunu kabul ederek, yorum yapmaya çalışalım.
ABD'nin tam mahremine, Pentagon'a ve İkiz Kulelere sizlerin Radikal İslam dedikleri ve "şimdilik" Usame Bin Ladin ve Taliban'la özdeşleşen vahşi bir eylem var.
"Hoş; bu Radikal İslam kavramının gelecekte daha kimleri kapsayacağı konusunda hiç de iyimser değiliz ya..."
Neyse...
Şimdilerde Batı'nın terörle, zulümle, vahşetle, kin ve nefretle özdeşleşen Radikal İslam gerçeği iyice depreşti.
Peki o zaman Radikal İslam'ı, bu Dünya'nın başına kimin musallat ettiğine de bir cevap verilmesi gerekmiyor mu?
İsterseniz biraz hafızalarınızı zorlayıp da, biz de buna cevap arayalım.
18. yüzyılda Osmanlı'yı yok etmeyi amaçlamış İngiliz Siyaseti, Osmanlının direnç sistemini çökertmek üzere; "ahlak örgüsüne, inanç yapısına ve etnik çeşitliliğine" saldırmıştı.
Böylelikle Osmanlının parçalanması sağlanmış ve fakat inançla, ahlakla ve etnik yapılanmayla ilgili "ucubeler" türetilmişti. Ve bu ucubeler sayesindedir ki, Osmanlının mirasında birlik ve huzur kaybolmuş, kontrol ve sömürü kolaylaşmış, böylece bu coğrafyanın altındaki ve üstündeki nimetler bu güne kadar başta İngiltere ve ABD olmak üzere Batı Dünyasının akarı olmuştu.
Şimdi ortaya çıkan sefalet, başıbozukluk ve ucubeler, Batı'nın kendi senaryosu içinde bir geri tepişle noktalandı.
Hatta bu mantık içinde denilebilir ki; acı, sefalet, kin, nefret, bölünmüşlük, şiddet ve sömürü, kendini besleyenleri vurdu.
***
Yazılan bu senaryoya inanmadığımızı tekrar söyleme gereği duyuyoruz. Yazımızda batının kendi kendisiyle nasıl çeliştiğini ifade etmeye çalıştık. Hatta bu işin, "Yine kendi mantıkları içerisinde" bir akrebin kendi kendini sokmasına benzettik. Batılıların kendi ruhlarındaki açlığın bir yansıması olarak, Dünya halklarının ruhlarını aç bırakmaya çalışmaları ve hatta bunun karın açlığıyla birleşince, Batı'nın elindeki pimi çekilmiş bomba olduğunu anlatmak istedik.
Ve bir de hala hata yapmakta olduklarını...
Ne yapalım?
Bizden söylemesi...
Abdullah A?ARO?LU
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.