Gecen gece sahur bereketini kaçırınca, ezan sesine uyanıp sahuru kaçırdığımızı fark edince köyde geçen çocukluk Ramazanlarını yeniden hatırladım.
Köyde o zaman elektrik yoktu, telefon yoktu ama kardan, tipiden etkilenmeyen capcanlı komşuluk ilişkileri vardı. Birisi sahura uyunamamışsa sabaha kalmışsa, sahura kalkan komşu kendisini bundan sorumlu tutardı, mahcubiyet duyar, suçlu hissederdi. Her evde saatin olmadığı o devirde saatini kurup vaktinde uyanan komşu, kendi ev halkını uyandırdıktan hemen sonra komşularını uyandırmak için yola koyulurdu. Kar kalınlığının bir metreyi geçmiş olması, karla beraber rüzgarın, fırtınanın ürpertici bir ıslıkla dolaşıp durması, hatta kurtların köye varmış olması ihtimali bu komşuluk görevinin ifası için bir engel teşkil etmezdi.
Rahmetli babamdan hatırlıyorum; biz uykudan yeni uyanmış olmanın mahmurluğu ile gözlerimizi oğuştururken, o giyinir kuşanır, boynunu boğazını iyice sarar, bir elinde tutuşturulmuş alev alev yanan meşale çıra diğer elinde de bir deynek olduğu halde yola koyulurdu. Biraz sonra bembeyaz kardan adam olarak dönerdi. "Falancaların da ışığı yanmıyordu ama kardan fırtınadan o tarafa gidemedim, inşaallah sabaha kalmazlar" diye de söylendiğini iyice hatırlıyorum
Yemekler piştikten sonra yakın komşular arasında ikinci bir gidiş-geliş başlardı. Elverişsiz havaya aldırmadan herkes pişirdiğinden birbirine ikram etme yarışına girerdi.
Birazdan not edeceğim şu hadis-i şerifi metin olarak, lafız olarak köyden kimsenin bildiğini tahmin etmiyorum. Hiç kimseden duymadım, çünkü. Ama anlam olarak, muhteva olarak capcanlı yaşandığını fark ediyorum hatırlıyorum.
Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) buyuruyor ki:
"Ramazan orucunu tutanlara,
Komşusuna ikramda bulunanlara,
Dilini günah sözlerden koruyanlara
Kur'an okuyanlara, Cennet müştaktır, Cennet aşktır."
Öğretmenlik yıllarımda bu ve benzeri hadis-i şerifleri işlediğimiz sınıflarda, öğrenci velilerimizden teşekküre gelenler olmuştu; "Her iftar saatinde, sahur vaktinde çocuklarımız bizi zorluyor, bu yemekten Ayşe'lere de verelim, Fatma'lara da verelim, çok sevapmış" diye.
Bin yıldan beri bu milletin örfü, geleneği, alışkanlıkları İslam kültürü ile yoğrulmuş, bilgi noktasında eksikleri olsa, hâl olarak, pratik olarak yaşıyor yaşatıyor hayatında.
Batı kültür emperyalizminin birer uzantıları, birer elçileri durumundaki televizyon kanallarına, oynatılan filmlere, dizilere dikkat ederseniz hangi ölçülerimizi, geleneklerimizi hedef tahtasına yerleştirdiklerini anlarsınız. Yukarıdaki tespitlerimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Eski Ramazanlardan söz açmışken bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bir gece sahur sofrası hazırlanırken ben çıktım kapının önünde, ne kadar öğrenmişsem o kadar bir ezan okudum. Bize en yakın olan Halis Amcam tam yemeğe başlamak üzere iken ezan sesini duyuyor, bir kaşık bile yemeden "yine geç kaldık yine aç kaldık" şeklinde söylenerek sofradan kalkıyor ve sabah namazını kılıp yatıyor. Aradan yarım saat mi bir saat mi geçiyor, gerçek vaktinde okunan ezan sesine kalkıyor. Durumu fark ediyor ama, artık imsak atmıştır, ezan okunmuştur ve hazır yemeklere dokunulmamıştır.
Köyde o zaman elektrik yoktu, telefon yoktu ama kardan, tipiden etkilenmeyen capcanlı komşuluk ilişkileri vardı. Birisi sahura uyunamamışsa sabaha kalmışsa, sahura kalkan komşu kendisini bundan sorumlu tutardı, mahcubiyet duyar, suçlu hissederdi. Her evde saatin olmadığı o devirde saatini kurup vaktinde uyanan komşu, kendi ev halkını uyandırdıktan hemen sonra komşularını uyandırmak için yola koyulurdu. Kar kalınlığının bir metreyi geçmiş olması, karla beraber rüzgarın, fırtınanın ürpertici bir ıslıkla dolaşıp durması, hatta kurtların köye varmış olması ihtimali bu komşuluk görevinin ifası için bir engel teşkil etmezdi.
Rahmetli babamdan hatırlıyorum; biz uykudan yeni uyanmış olmanın mahmurluğu ile gözlerimizi oğuştururken, o giyinir kuşanır, boynunu boğazını iyice sarar, bir elinde tutuşturulmuş alev alev yanan meşale çıra diğer elinde de bir deynek olduğu halde yola koyulurdu. Biraz sonra bembeyaz kardan adam olarak dönerdi. "Falancaların da ışığı yanmıyordu ama kardan fırtınadan o tarafa gidemedim, inşaallah sabaha kalmazlar" diye de söylendiğini iyice hatırlıyorum
Yemekler piştikten sonra yakın komşular arasında ikinci bir gidiş-geliş başlardı. Elverişsiz havaya aldırmadan herkes pişirdiğinden birbirine ikram etme yarışına girerdi.
Birazdan not edeceğim şu hadis-i şerifi metin olarak, lafız olarak köyden kimsenin bildiğini tahmin etmiyorum. Hiç kimseden duymadım, çünkü. Ama anlam olarak, muhteva olarak capcanlı yaşandığını fark ediyorum hatırlıyorum.
Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) buyuruyor ki:
"Ramazan orucunu tutanlara,
Komşusuna ikramda bulunanlara,
Dilini günah sözlerden koruyanlara
Kur'an okuyanlara, Cennet müştaktır, Cennet aşktır."
Öğretmenlik yıllarımda bu ve benzeri hadis-i şerifleri işlediğimiz sınıflarda, öğrenci velilerimizden teşekküre gelenler olmuştu; "Her iftar saatinde, sahur vaktinde çocuklarımız bizi zorluyor, bu yemekten Ayşe'lere de verelim, Fatma'lara da verelim, çok sevapmış" diye.
Bin yıldan beri bu milletin örfü, geleneği, alışkanlıkları İslam kültürü ile yoğrulmuş, bilgi noktasında eksikleri olsa, hâl olarak, pratik olarak yaşıyor yaşatıyor hayatında.
Batı kültür emperyalizminin birer uzantıları, birer elçileri durumundaki televizyon kanallarına, oynatılan filmlere, dizilere dikkat ederseniz hangi ölçülerimizi, geleneklerimizi hedef tahtasına yerleştirdiklerini anlarsınız. Yukarıdaki tespitlerimiz daha iyi anlaşılacaktır.
Eski Ramazanlardan söz açmışken bir hatıramı sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bir gece sahur sofrası hazırlanırken ben çıktım kapının önünde, ne kadar öğrenmişsem o kadar bir ezan okudum. Bize en yakın olan Halis Amcam tam yemeğe başlamak üzere iken ezan sesini duyuyor, bir kaşık bile yemeden "yine geç kaldık yine aç kaldık" şeklinde söylenerek sofradan kalkıyor ve sabah namazını kılıp yatıyor. Aradan yarım saat mi bir saat mi geçiyor, gerçek vaktinde okunan ezan sesine kalkıyor. Durumu fark ediyor ama, artık imsak atmıştır, ezan okunmuştur ve hazır yemeklere dokunulmamıştır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- “Adana’da Ağustosta bulamadım yazımı Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben” / 05.06.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025
- Emeklinin emeklemesi bile hayal oldu / 04.06.2025
- Olmuyor hacım olmuyor / 03.06.2025
- Mutlu musunuz? / 23.05.2025
- Bir gram güven bir kilo altından pahalı / 22.05.2025
- Gençlik Bayramında gençliğin hali / 20.05.2025
- Dünya yansa bir bağ otu yanmayan tipler / 19.05.2025
- “Ey basiret ehli ibret alınız” / 11.05.2025
- Kavmi de Karun’a nasihat etmiş / 10.05.2025
- Ekmekten aştan bîhaber iktidar / 07.05.2025