'Korktukları şey olun. Türk olun'

Devlet ve milletimiz siyasi, askeri, ekonomik, itikadî sorunlar girdabına sokulmuş, önünü göremez hale getirilmiştir.
Hükümete bakarsanız sorun yok. Ha! Kalkışma, terör, Suriye, Irak gibi konuları sorarsanız, 'hükümeti çekemeyen dış odaklar tarafından planlanmış eylem ve sorunlardır ama üstesinden gelecek güçte olduklarını' ifade ederler.
Muhalefet ise ya avukat, ya da gazeteci modundadır. Bazı konuların avukatlığını yapar, bazılarını ise sadece eleştirir. Çözüm yok, alternatif yok.
Sosyal alanda ise başta cemaatler ve medya olmak üzere tüm etkili kurum ve kişiler, siyasilerden de aldıkları güç ve destekle insanımızı adeta böldüler, kamplaştırdılar.
Artık insanımız, birbirine kem gözle bakıyor. Doğuya kin ekildi, batıya kin ekildi. Solcu kindarlaştı, sağcı kindarlaştı, dinci kindarlaştı. Fakir kindar, zengin de kindar.
Bu kinin ilk tepkisi devletedir. Yani vatandaş kinini ilk devlete kustu. Devlet bu tepkiye çözüm aramak yerine kin ile karşılık verince devlet ile millet, millet ile devlet kavgalı. Bu kavganın neticesinde ortaya terör çıktı, paralel yapı çıktı, yandaşlık çıktı, sömürülen mutsuz kalabalıklar çıktı, sömürerek rahat yaşadığını sanan mutlu azınlık çıktı.
Tabi bu tablo beş yıllık, on yıllık uygulamaların neticesi değildir. Yüz yıllık, iki yüzyıllık planların neticesidir. Planları yapan emperyalist Haçlılardır. Uygulayanlar ise elimizle seçtiğimiz iktidarlar veya paramızla aldığımız gazeteler (medya) ya da âlim, hacı, hoca dediğimiz kişilerdir.
Tarihi geri alamayız ki, bu hataları düzeltelim, bu planları bozalım. Ne yapmalıyız o zaman?
Bu sorunun cevabını Prof. Dr. Haydar Baş'ın gazetemizde yayınlanan 15.06.2010 tarihli açıklamasından vereyim:
"Siyaset sahnesinde yer aldığımız tarihten bu yana 'devletle milletin, siville askerin barışmasında başka çıkar yol yoktur' dedik. Doğru söylemedik mi? Onun için her birimize düşen vazife Yüce Türk Milletini 'bir bilek, bir yürek' yapmaktır. Sivili, askeri, devleti, milleti, Lazını, Arabını, Kürdünü, Boşnağını, Yahudisini, Çerkezini, Keldanisini, Ermenisini, Rumunu, Yezdanisini bir bilek, bir yürek yapmaktır. Dünya bu birlikten, bu tevhitten korkuyor ve ürküyor?
Oyun Anadolu coğrafyasına, oyun Türk Milletine, oyun Türk devletine... Zannetmeyin ki, orduya ve devlete yapılan yanlış, devlet ve orduyla sınırlıdır. Hedef sizsiniz. Asıl hedef Türk Milletidir. Kendisini koruyan zırhı olmayan devletin ayakta durabilmesi mümkün olabilir mi? O halde bu ordu, bu devlet yok olacak ki, bu millet sürü haline gelsin. Oynanan oyun günümüze kadar bu milleti sürü yapma oyunudur. Bu oyunu bozmaya var mısınız?"
Biz varız hocam ve sizin önderliğinizde bu oyunları bozacağımıza da eminiz.
Haçlının bu oyunlarını nasıl bozacağız?
Prof. Dr. Haydar Baş bu soruya tek cümlelik cevap veriyor; Korktukları şey olun. Türk olun" diyor. 
Türk nedir, kimdir, Türk nasıl olunur gibi soruların cevabını binlerce kez başta Sayın Baş olmak üzere gazetemizden yazdık, anlattık. Hacı Bektaş Veli Hazretlerinin Anadolu'da yaşadığı Ehl-i Beyt hayatıdır.
Nasıl bir hayattır o? Ahlakta, merhamette, sevgide, şefkatte, adalette, tevazuda, ibadette yani insana ait ne kadar mükemmellikler varsa hepsinin fiiliyata geçirilmiş şeklidir.
Bundan dolayı Anadolu'daki farklı ırk ve inanç mensubu insanlar, Hacı Bektaşi Veli Hazretlerindeki bu karakteri canlı olarak seyrettikleri için hayran kaldılar. Müslüman oldular.
İlginçtir! Hacı Bektaş Veli Hazretleri annesine hürmeten (annesi Türk idi) kendisine Türk diyor, Türk diye hitap ediliyordu. Bu yüzden Müslüman olan Lazını, Arabını, Kürdünü, Boşnağını, Yahudisini, Çerkezini, Keldanisini, Ermenisini, Rumu 'biz Müslüman olduk' yerine 'biz Türk olduk' diyorlardı.
İşte Türk Milleti kavramının özü budur. Hepimizin içinde bu öz var. Şimdi yapmamız gereken bu özü hayata geçirmektir.
İşte bu özü hayatımıza hakim kıldığımız zaman onurlu bir şekilde 'biz Türk'üz' diyeceğiz. Artık Haçlı, bizden korkacak. Neden? Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi 'korktukları şey olacağız. Türk olacağız.'