Diktatörün hanımından inciler12 Ekim 1999'da askeri darbeyle Pakistan'da yönetimi ele geçiren, geçtiğimiz yıl düzenlediği "düzmece seçimlerle" kendini cumhurbaşkanı seçtiren Pakistan Cumhurbaşkanı Pervez Müşerref'in eşi Sehba Müşerref, Çankaya Köşkü'nde resmi temaslar sürerken sohbet ettiği başörtüsüz bakan eşlerine, "Kadınların başını örtmesi, çağdaşlığın değil gericiliğin simgesi" demiş. Bu ifade ne derece doğru, onu bilmiyorum. Bildiğim tek şey, ateş olmayan yerden duman çıkmaz!
Bu haber Milliyet'in manşetinde yer aldı. Milliyet, bilinçli bir şekilde İslam düşmanlığı yapan bir gazete... Bir ajan gibi mütedeyyin kitleyi izliyor. Kanuna uygun olarak açımış Kur'an kursları, yurtlar vesaire her şey Milliyet'in gözüne bakıyor. Bu gazetenin liberal-milliyetçi yazarı Taha Akyol, bir de gazetesinin İslam'a bakışını yorumlasa...
'İslam bombası' intikamı
Öte yandan Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül, dünkü köşe yazısında Pakistan Devlet Başkanı Perviz Müşerref'in ülkesine karşı nasıl bir ihanet içinde olduğunu müdellel bir şekilde ortaya koyuyor. Yazıdan aktaracağım aşağıdaki kesitler dudak uçuklatacak türden: "Müşerref iki kez kıl payı kurtulduğu suikast girişimlerinden sonra ilk dış gezisini Türkiye'ye yaptı. Müşerref'in üç günlük ziyareti, iki ülke ilişkileri ve iki ülkenin ABD ve İsrail ile ilişkileri boyutunda değil, uygulanan güvenlik önlemleri çerçevesinde ele alındı.
Nükleer teknolojiye sahip tek Müslüman ülke olan Pakistan'da 30 nükleer bilimci günlerdir süren sorgulamaların ardından tutuklandı. İsrail Tarım Bakanı Israel Katz, Pakistan'dan "resmen davet" aldığını ve bu daveti kabul ettiğini açıkladı. Pakistan yönetimi iddiayı yalanladı.
İkisi de Pakistan'ın ve Müşerref'in içinde bulunduğu durumu anlatan çok çarpıcı gelişmeler. Biri Pakistan'ın nükleer gücünü kontrol altına almaya yönelik ABD-İsrail operasyonunun, diğeri İsrail'i tanıması için Pakistan'a uygulanan baskının boyutlarını gözler önüne seriyor. Türkiye ise, Pakistan-İsrail ilişkilerinin kurulmasında etkin rol alan ülkelerin başında yer alıyor.
Ankara'nın rolü
Ankara, bir taraftan İsrail-Hindistan stratejik işbirliğine yanaşmaya çalışırken diğer taraftan ABD ve İsrail'in önceliklerine göre Pakistan'ın dönüştürülmesinde rol üstleniyor. Bu konuda Ankara ile Müşerref tam işbirliği içinde. Ancak Pakistan'ın nükleer gücünün kontrol altına alınması hem Müşerref'i hem de Pakistan'ı tehdit ediyor. Müşerref, kendisini iktidarda tutacak en etkili yöntemin, bu güçlerle işbirliği olduğuna inanıyor. Suikast girişimlerinden el Kaide sorumlu tutulsa da, başka güçlerin rolü olduğu konusunda endişeler var. Ülke içinden hatta ordu içinden desteklendiğine dair iddialar da yok değil. Nükleer gücün örgütlerin veya ABD'nin düşman ilan ettiği ülkelerin eline geçmesinin engellenmesi gerekçesiyle yürütülen operasyon, aslında ABD adına bu ülkenin terbiye edilmesinden başka bir şey değil.
İran bağlantısı, suikast girişimi
Aslında bu yeni süreç 14 Haziran'da Camp David'de yapılan George Bush-Perviz Müşerref görüşmesiyle başladı. Görüşmede, Afganistan işgalinde ABD ile yakın işbirliği yapan Müşerref'ten işbirliğini genişletmesi, özellikle de Pakistan ile İsrail arasında diplomatik ilişki kurması istendi.
...Ocak ayının ilk haftasından itibaren Pakistan'ın nükleer gücü uluslararası boyutta tartışmaya açıldı. Bu, ABD-İngiltere ve İsrail'in Müslüman ülkelere yönelik silahsızlandırma politikasının İran ve Suriye'den sonra Pakistan'ı mercek altına aldığına işaret ediyor.
ABD ve İngiltere'nin İslam dünyasını silahsızlandırma programını şekillendiren İsrail'in, Hindistan'la yürüttüğü nükleer işbirliği şimdi Pakistan'ı tehdit olarak göstermeye başladı. Buradan hareketle, İsrail'in Pakistan tehdidini yakında Amerika ve İngiltere'nin önüne koyduğu açık. Pakistan ile Suudi Arabistan arasında savunma alanında yaşandığı iddia edilen yakınlaşma da kampanyanın bir parçası.
"Ulusal kahramanlar" ve CIA operasyonu
Bu tartışmalar devam ederken Pakistan'ın nükleer çalışmalarını yürüten bilim adamlarına yönelik geniş çaplı operasyonlar başladı. El-Hayat gazetesi önceki günkü haberinde, 3 haftadan bu yana nükleer teknolojiyi yurtdışına transfer ettikleri iddiasıyla sorgulanan 30'a yakın bilim adamının tutuklandığını bildirdi. Pakistan hükümeti ise sorgulananlardan, 3 bilim adamının serbest bırakıldığını açıkladı.
Pakistan'ın tutuklanan bilim adamlarının ABD'ye teslim edileceği, sorgulamalara CIA mensuplarının da katıldığı iddialarını yalanlaması çok tuhaf. Pakistan'da "ulusal kahramanlar" olarak görülen bu kişilerin ABD'ye teslim edilmesi gibi bu durum nasıl gündeme getirilebilir? Yalanlama ABD'nin gerçekten bu kişileri istediği gibi garip bir duruma işaret ediyor. Operasyonların ABD baskısıyla yapıldığı gözönünde bulundurulunca Pakistan'ı bir üs olarak kullanan "CIA'in dışarıda tutulması"nın mümkün olmadığı ortaya çıkar. Yine Pakistan nükleer teknolojisinin babası olarak Prof. Dr. Abdülkadir Han'ın hâlâ "göz hapsinde" ancak yardımcısının tutuklandığı belirtiliyor. Ulusal kahramanların bir anda suçlu ilan edilmeleri Pakistan halkında büyük şoka neden oldu.
Müşerref de, Pakistan da zor durumda. ABD Müşerref'i yıpratıp bir kenara atar mı? Pakistan'ı doğrudan hedef ilan eder mi? Bunlar çok yakında daha da netleşecek. Ancak Müslüman dünyanın tek nükleer gücü olan ve bu başarısı bir zamanlar "İslam atom bombası" olarak ün yapan Pakistan'ın silahsızlandırılması süreci başladı. Bakalım, kendi evlatlarını kurban etmek Pakistan'ı kurtaracak mı?"
Hükümetten duble fiyaskoHaber hükümete katıksız destek veren Sabah gazetesinin manşetinde yer aldı. Acaba Dinç Bilgin Grubu ile Hükümet arasında bir sorun mu çıktı da böyle bir haberi yayınladılar? Olabilir... Ancak haber dosdoğru... Hükümet tarafından ulaşımı rahatlatması düşüncesi ile uygulamaya konulan duble yollar kullanılmadan bozulmaya başladı. Yapılan yolların büyük kısmında çukurlar oluştu...
AKP hükümetinin şehirlerarası ulaşımın rahatlaması, kazaların asgariye inmesi için iktidara geldikten hemen sonra hızla yapımına başladığı duble yollar, ciddi bir mühendislik çalışması yapılmadığı için kısa süre içinde bozulmaya ve çökmeye başladı.
1600 kilometre delikli yol
Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında başlayan duble yol yapım çalışmalarının bir kısmı yaklaşık iki ay önce bitti. Siirt-Baykan-Kozluk-Ziyaret yol ayrımında 40 kilometre, Mardin-Kızıltepe arasında 16 kilometre, Diyarbakır-Mardin arasında 15 kilometre, Diyarbakır-Ergani arasında 14 kilometre, Van-Erciş arasında 16 kilometre, Bitlis- Tatvan arasında 14 kilometre, Tatvan-Ahlat arasında 24 kilometre ve Muş-Tatvan arasında 7.5 kilometre duble yol yapıldı. Ancak kısa süre içinde yapılarak tamamlanan duble yollarda mühendislik ikinci plana atılıp, yolların bir an evel bitirilmesi öne çıkınca, sorunlar da kendiliğinden ortaya çıktı. Yapılan yolların bir çok noktasında çukurların oluştuğu, mıcırların dağıldığı görülüyor. Diyarbakır-Elazığ karayolunda tamamlanan duble yolda çukurlar oluşurken, yol için kullanılan mıcırlar artık elle toplanacak hale geldi. Yolda oluşan büyük çukurlar trafik kazalarına neden olduğu için, Karayolları ekipleri kazaların önüne göçmek amacıyla yola trafik levhaları koydu..
Yollar ilkel
Yolların ilk yapıldığı günlerde memnun olan sürücüler ise yağmurlardan sonra yolun bozulması üzerine isyan ediyor. Diyarbakır-Ergani arasında yolcu taşımacılığı yapan şoför Mehmet Nur Polat, duble yolun otoyol gibi olmadığına dikkat çekerek, "Bu bize yapılan bir haksızlıktır. Biz daha farklı ve modern yol bekliyorduk. Bu yollara paralar harcandı. Ama ortada şu an yol göremiyoruz. Bizim bildiğimiz duble yol kazaları önler. Ancak, bu yol nedeniyle pek çok kaza meydana geldi." diye konuştu. AKP hükümeti Acil Eylem Planı'nı çerçevesinde 15 bin kilometre yolun yapılmasını hedefledi. Üç aşamada yapılması hedeflenen yolun 5 bin 500 kilometresi birinci öncelikli, 4 bin kilometresi ikinci öncelikli ve 5 bin 400 kilometresi de üçüncü öncelikli yapılacak. 2004'de hedeflenen 2 bin kilometre duble yolun yapımı için de 1.7 katrilyon lira ödeneğe ihtiyaç var.
Gündeme dair 3 aşamalı senaryoMilliyet'ten Hasan Cemal, önceki gün yazdığı yazıda önümüzdeki günlerde denenebilecek 3 aşamalı senaryoyu irdelemiş. Aktaralım:
"Birinci Aşama
Kıbrıs'ta çözümün birtakım oyalama taktikleriyle geciktirilmesi, engellenmesi, özellikle 1 Mayıs eşiğinin çözüm umudu söndürülerek aşılması... AB'ye uyumun gerektirdiği uygulamaların idare tarafından savsaklanması, yapılması gereken anayasal değişikliklerin de CHP eliyle önlenmesi... Askerin yapacağı bazı açıklamalarla, askerin sivil otoriteye ağır bastığı havasının pompalanması... Hatta Ege'de Yunanistan'la gerginlik yaratıcı provokasyonların devreye sokulması...
İkinci Aşama
Böylece, yıl sonunda AB'den müzakere tarihi konusunda olumsuz bir karar çıkmasıyla senaryonun ikinci aşaması uygulamaya sokulur. Psikolojik savaş, yani AKP hükümetine karşı kamuoyu hazırlanması için düğmeye basılır. Hep bir ağızdan "Kahrolsun Avrupa!" diye sloganlar atılmaya başlanır. Aşırı sağıyla solu, kendine Kemalist diyenle Ülkücü diyen, Türk Baasçısıyla Nasyonal Sosyalisti, 9 Martçısı'yla 12 Martçısı, yani Kızılelma Koalisyonu sahne alır. Avrupa Birliği'ne karşı patlayan tepki usta manevralarla hükümete, AKP'ye doğru döndürülür.
Üçüncü Aşama
AKP hükümetinin defterini dürmek için psikolojik ve siyasal ortam kıvamına gelir. Bu arada 12 Mart'ta olduğu gibi yeni Nihat Erim'ler, 12 Eylül'de olduğu gibi yeni Turgut Özal'lar bulunur. Partilerüstü bir teknokratlar hükümetiyle bir süre için demokrasiye paydos düdüğü çalınır. Karşı devrimi, irticayı temizleme adı altında yeni bir cadı avı başlatılır Türkiye'de...
Senaryonun özeti bu.
Uygulanabilirliği var mı?
Çok zor, çok uzak bir ihtimal.
Ama denemek istiyebilirler."
Bu haber Milliyet'in manşetinde yer aldı. Milliyet, bilinçli bir şekilde İslam düşmanlığı yapan bir gazete... Bir ajan gibi mütedeyyin kitleyi izliyor. Kanuna uygun olarak açımış Kur'an kursları, yurtlar vesaire her şey Milliyet'in gözüne bakıyor. Bu gazetenin liberal-milliyetçi yazarı Taha Akyol, bir de gazetesinin İslam'a bakışını yorumlasa...
'İslam bombası' intikamı
Öte yandan Yeni Şafak'tan İbrahim Karagül, dünkü köşe yazısında Pakistan Devlet Başkanı Perviz Müşerref'in ülkesine karşı nasıl bir ihanet içinde olduğunu müdellel bir şekilde ortaya koyuyor. Yazıdan aktaracağım aşağıdaki kesitler dudak uçuklatacak türden: "Müşerref iki kez kıl payı kurtulduğu suikast girişimlerinden sonra ilk dış gezisini Türkiye'ye yaptı. Müşerref'in üç günlük ziyareti, iki ülke ilişkileri ve iki ülkenin ABD ve İsrail ile ilişkileri boyutunda değil, uygulanan güvenlik önlemleri çerçevesinde ele alındı.
Nükleer teknolojiye sahip tek Müslüman ülke olan Pakistan'da 30 nükleer bilimci günlerdir süren sorgulamaların ardından tutuklandı. İsrail Tarım Bakanı Israel Katz, Pakistan'dan "resmen davet" aldığını ve bu daveti kabul ettiğini açıkladı. Pakistan yönetimi iddiayı yalanladı.
İkisi de Pakistan'ın ve Müşerref'in içinde bulunduğu durumu anlatan çok çarpıcı gelişmeler. Biri Pakistan'ın nükleer gücünü kontrol altına almaya yönelik ABD-İsrail operasyonunun, diğeri İsrail'i tanıması için Pakistan'a uygulanan baskının boyutlarını gözler önüne seriyor. Türkiye ise, Pakistan-İsrail ilişkilerinin kurulmasında etkin rol alan ülkelerin başında yer alıyor.
Ankara'nın rolü
Ankara, bir taraftan İsrail-Hindistan stratejik işbirliğine yanaşmaya çalışırken diğer taraftan ABD ve İsrail'in önceliklerine göre Pakistan'ın dönüştürülmesinde rol üstleniyor. Bu konuda Ankara ile Müşerref tam işbirliği içinde. Ancak Pakistan'ın nükleer gücünün kontrol altına alınması hem Müşerref'i hem de Pakistan'ı tehdit ediyor. Müşerref, kendisini iktidarda tutacak en etkili yöntemin, bu güçlerle işbirliği olduğuna inanıyor. Suikast girişimlerinden el Kaide sorumlu tutulsa da, başka güçlerin rolü olduğu konusunda endişeler var. Ülke içinden hatta ordu içinden desteklendiğine dair iddialar da yok değil. Nükleer gücün örgütlerin veya ABD'nin düşman ilan ettiği ülkelerin eline geçmesinin engellenmesi gerekçesiyle yürütülen operasyon, aslında ABD adına bu ülkenin terbiye edilmesinden başka bir şey değil.
İran bağlantısı, suikast girişimi
Aslında bu yeni süreç 14 Haziran'da Camp David'de yapılan George Bush-Perviz Müşerref görüşmesiyle başladı. Görüşmede, Afganistan işgalinde ABD ile yakın işbirliği yapan Müşerref'ten işbirliğini genişletmesi, özellikle de Pakistan ile İsrail arasında diplomatik ilişki kurması istendi.
...Ocak ayının ilk haftasından itibaren Pakistan'ın nükleer gücü uluslararası boyutta tartışmaya açıldı. Bu, ABD-İngiltere ve İsrail'in Müslüman ülkelere yönelik silahsızlandırma politikasının İran ve Suriye'den sonra Pakistan'ı mercek altına aldığına işaret ediyor.
ABD ve İngiltere'nin İslam dünyasını silahsızlandırma programını şekillendiren İsrail'in, Hindistan'la yürüttüğü nükleer işbirliği şimdi Pakistan'ı tehdit olarak göstermeye başladı. Buradan hareketle, İsrail'in Pakistan tehdidini yakında Amerika ve İngiltere'nin önüne koyduğu açık. Pakistan ile Suudi Arabistan arasında savunma alanında yaşandığı iddia edilen yakınlaşma da kampanyanın bir parçası.
"Ulusal kahramanlar" ve CIA operasyonu
Bu tartışmalar devam ederken Pakistan'ın nükleer çalışmalarını yürüten bilim adamlarına yönelik geniş çaplı operasyonlar başladı. El-Hayat gazetesi önceki günkü haberinde, 3 haftadan bu yana nükleer teknolojiyi yurtdışına transfer ettikleri iddiasıyla sorgulanan 30'a yakın bilim adamının tutuklandığını bildirdi. Pakistan hükümeti ise sorgulananlardan, 3 bilim adamının serbest bırakıldığını açıkladı.
Pakistan'ın tutuklanan bilim adamlarının ABD'ye teslim edileceği, sorgulamalara CIA mensuplarının da katıldığı iddialarını yalanlaması çok tuhaf. Pakistan'da "ulusal kahramanlar" olarak görülen bu kişilerin ABD'ye teslim edilmesi gibi bu durum nasıl gündeme getirilebilir? Yalanlama ABD'nin gerçekten bu kişileri istediği gibi garip bir duruma işaret ediyor. Operasyonların ABD baskısıyla yapıldığı gözönünde bulundurulunca Pakistan'ı bir üs olarak kullanan "CIA'in dışarıda tutulması"nın mümkün olmadığı ortaya çıkar. Yine Pakistan nükleer teknolojisinin babası olarak Prof. Dr. Abdülkadir Han'ın hâlâ "göz hapsinde" ancak yardımcısının tutuklandığı belirtiliyor. Ulusal kahramanların bir anda suçlu ilan edilmeleri Pakistan halkında büyük şoka neden oldu.
Müşerref de, Pakistan da zor durumda. ABD Müşerref'i yıpratıp bir kenara atar mı? Pakistan'ı doğrudan hedef ilan eder mi? Bunlar çok yakında daha da netleşecek. Ancak Müslüman dünyanın tek nükleer gücü olan ve bu başarısı bir zamanlar "İslam atom bombası" olarak ün yapan Pakistan'ın silahsızlandırılması süreci başladı. Bakalım, kendi evlatlarını kurban etmek Pakistan'ı kurtaracak mı?"
Hükümetten duble fiyaskoHaber hükümete katıksız destek veren Sabah gazetesinin manşetinde yer aldı. Acaba Dinç Bilgin Grubu ile Hükümet arasında bir sorun mu çıktı da böyle bir haberi yayınladılar? Olabilir... Ancak haber dosdoğru... Hükümet tarafından ulaşımı rahatlatması düşüncesi ile uygulamaya konulan duble yollar kullanılmadan bozulmaya başladı. Yapılan yolların büyük kısmında çukurlar oluştu...
AKP hükümetinin şehirlerarası ulaşımın rahatlaması, kazaların asgariye inmesi için iktidara geldikten hemen sonra hızla yapımına başladığı duble yollar, ciddi bir mühendislik çalışması yapılmadığı için kısa süre içinde bozulmaya ve çökmeye başladı.
1600 kilometre delikli yol
Geçtiğimiz yıl Mayıs ayında başlayan duble yol yapım çalışmalarının bir kısmı yaklaşık iki ay önce bitti. Siirt-Baykan-Kozluk-Ziyaret yol ayrımında 40 kilometre, Mardin-Kızıltepe arasında 16 kilometre, Diyarbakır-Mardin arasında 15 kilometre, Diyarbakır-Ergani arasında 14 kilometre, Van-Erciş arasında 16 kilometre, Bitlis- Tatvan arasında 14 kilometre, Tatvan-Ahlat arasında 24 kilometre ve Muş-Tatvan arasında 7.5 kilometre duble yol yapıldı. Ancak kısa süre içinde yapılarak tamamlanan duble yollarda mühendislik ikinci plana atılıp, yolların bir an evel bitirilmesi öne çıkınca, sorunlar da kendiliğinden ortaya çıktı. Yapılan yolların bir çok noktasında çukurların oluştuğu, mıcırların dağıldığı görülüyor. Diyarbakır-Elazığ karayolunda tamamlanan duble yolda çukurlar oluşurken, yol için kullanılan mıcırlar artık elle toplanacak hale geldi. Yolda oluşan büyük çukurlar trafik kazalarına neden olduğu için, Karayolları ekipleri kazaların önüne göçmek amacıyla yola trafik levhaları koydu..
Yollar ilkel
Yolların ilk yapıldığı günlerde memnun olan sürücüler ise yağmurlardan sonra yolun bozulması üzerine isyan ediyor. Diyarbakır-Ergani arasında yolcu taşımacılığı yapan şoför Mehmet Nur Polat, duble yolun otoyol gibi olmadığına dikkat çekerek, "Bu bize yapılan bir haksızlıktır. Biz daha farklı ve modern yol bekliyorduk. Bu yollara paralar harcandı. Ama ortada şu an yol göremiyoruz. Bizim bildiğimiz duble yol kazaları önler. Ancak, bu yol nedeniyle pek çok kaza meydana geldi." diye konuştu. AKP hükümeti Acil Eylem Planı'nı çerçevesinde 15 bin kilometre yolun yapılmasını hedefledi. Üç aşamada yapılması hedeflenen yolun 5 bin 500 kilometresi birinci öncelikli, 4 bin kilometresi ikinci öncelikli ve 5 bin 400 kilometresi de üçüncü öncelikli yapılacak. 2004'de hedeflenen 2 bin kilometre duble yolun yapımı için de 1.7 katrilyon lira ödeneğe ihtiyaç var.
Gündeme dair 3 aşamalı senaryoMilliyet'ten Hasan Cemal, önceki gün yazdığı yazıda önümüzdeki günlerde denenebilecek 3 aşamalı senaryoyu irdelemiş. Aktaralım:
"Birinci Aşama
Kıbrıs'ta çözümün birtakım oyalama taktikleriyle geciktirilmesi, engellenmesi, özellikle 1 Mayıs eşiğinin çözüm umudu söndürülerek aşılması... AB'ye uyumun gerektirdiği uygulamaların idare tarafından savsaklanması, yapılması gereken anayasal değişikliklerin de CHP eliyle önlenmesi... Askerin yapacağı bazı açıklamalarla, askerin sivil otoriteye ağır bastığı havasının pompalanması... Hatta Ege'de Yunanistan'la gerginlik yaratıcı provokasyonların devreye sokulması...
İkinci Aşama
Böylece, yıl sonunda AB'den müzakere tarihi konusunda olumsuz bir karar çıkmasıyla senaryonun ikinci aşaması uygulamaya sokulur. Psikolojik savaş, yani AKP hükümetine karşı kamuoyu hazırlanması için düğmeye basılır. Hep bir ağızdan "Kahrolsun Avrupa!" diye sloganlar atılmaya başlanır. Aşırı sağıyla solu, kendine Kemalist diyenle Ülkücü diyen, Türk Baasçısıyla Nasyonal Sosyalisti, 9 Martçısı'yla 12 Martçısı, yani Kızılelma Koalisyonu sahne alır. Avrupa Birliği'ne karşı patlayan tepki usta manevralarla hükümete, AKP'ye doğru döndürülür.
Üçüncü Aşama
AKP hükümetinin defterini dürmek için psikolojik ve siyasal ortam kıvamına gelir. Bu arada 12 Mart'ta olduğu gibi yeni Nihat Erim'ler, 12 Eylül'de olduğu gibi yeni Turgut Özal'lar bulunur. Partilerüstü bir teknokratlar hükümetiyle bir süre için demokrasiye paydos düdüğü çalınır. Karşı devrimi, irticayı temizleme adı altında yeni bir cadı avı başlatılır Türkiye'de...
Senaryonun özeti bu.
Uygulanabilirliği var mı?
Çok zor, çok uzak bir ihtimal.
Ama denemek istiyebilirler."