Kavak odunundan yapılmış telefon direkleri bu aralar maşa muhabbetine fazla daldıkları için olsa gerek, üzerlerinden geçen (Telekoma ait) telefon tellerine saplama yapanların nüfus cüzdanları veya pasaportları ile fazla ilgilenmiyorlar.
"Yabancı pasaportlular" saplama yapıp dinleme yaparlarsa hiç ağırlarına gitmiyor.
Günlerdir milletçe Gazprom'a takıldık Telekom'a hakettiği değeri vermedik.
Oysa Gazprom, sonuçta (tabiî mahkemeden çıkacak karara bağlı olarak) şahısların suistimal yapıp yapmadığı ile ilgili bir olay ama Telekom doğrudan milletin egemenliğini ilgilendiriyor.
İyisi mi biz Telekom konusunda günlerdir uykularımızı kaçıran, tansiyonumuzu yükselten sorularımızı sıralamaya başlayalım, herkes kendi meşrebine göre cevap versin:
1.Nihayet üç-beş milyar dolar edecek bir mal için IMF, Dünya Bankası ve Amerika neden bu kadar gürültü koparmaktadır? Telekom'un satışı Türkiye'ye yardımın neden "olmazsa olmaz" koşuludur?
2.Bu konuda Amerikan Başkanı George V'inci Bush bir mektup bile yazmıştır. Mektubu getiren Amerika'nın Ankara Büyükelçisi "Her zaman mektupların işinize gelen taraflarını öne çıkararak yayınlıyordunuz. Bu sefer İngilizce aslıyla beraber yayınlayın" diye talimat vermiştir.
Bu mektubunda Bush; a)Bu yardımı sadece Türkiye'nin ekonomik ve "siyasi" esenliği için değil Avrupa'nın istikrar, güvenlik ve refahı için de yapıyoruz. b)Sizi AB'ye taşıyacak bu destek son şansınız ve önümüzdeki günlerde atacağınız adımlara bağlı. c)Telekom özelleştirilmesi ve Bankalar Yasası kolay değil, siyasi cesaret ister. Reformlar eksiksiz uygulanmalı ve Ecevit ağırlığını koymalıdır. d)İstanbul'da otel basan Çeçenleri yargı önüne çıkarın, demektedir.
Böyle bir üslûptaki böyle bir mektup; bütün organlarıyla teşekkül etmiş bir devlet örneği düşünüldüğünde, "bağımsızlık" kavramının neresine oturtulabilir? Bu mektuba muhatap bir devletin, bırakın tamını yarım bağımsızlığından bile söz edilebilir mi?
3.Öksüz'ün direnişini kırmak için "IMF'ye verilen niyet mektubunda mobil telefonlarla ilgili lisans tahsisinin üst kurula devri konusu Bahçeli'nin de zaten imzasıyla kabul edilmişti. Diretmen anlamsız" denilmiştir. a) Bir "ekonomik" kuruluş olan IMF'ye hakikaten "siyasi" uygulamaya yönelik bu kadar teferruatlı bir plân ve niyet mektubu mu sunulmuştur? Peki ama başbakan ve yardımcıları ve bakanlar hangi inisiyatiflerini nerede kullanabileceklerdir? İnisiyatif kalmış mıdır? Yenecek yemeklerdeki porsiyonlar bile IMF'ye (Derviş'e) mi sorulacaktır? b) Öksüz, Bahçeli'nin imzasını bilmiyor muydu? Bile bile mi diretmiştir? Sonuçta Lisans tahsis yetkisi Öksüz'ün istediği gibi Bakanlık'ta kalmayıp ta Üst Kurula devredildiğine göre Bakan neden istifa etmemiştir? Neden halâ yerinde oturmaktadır?
4.Başkan V'inci Bush'un talimatının iletilmesinden sonra gece geç saatlerde yapılan liderler zirvesini bütün Türkiye nefesini tutarak bekledi. Ve sonunda anlaşıldı mesajı verildi, ertesi sabah ta tasarı meclise sevkedildi. Meclis tasarının AB ve ABD'nin istediği süre olan 15 Mayıs'a kadar yasalaşmasına imkân sağlamak maksadıyla karar alarak Cumartesi ve pazartesi günleri de çalışmayı kabul etti.
Devlet felsefemizde, Anayasamız'da "Liderler Zirvesi" diye bir kuruluş var mıdır? Neden Türkiye o gece nefesini tuttu da karar olumlu çıkınca rahatladı, borsa çıktı? TBMM'nde görüşülürken tartışma, reddetme ihtimali hiç mi yok? Toplum neden Meclis çalışmalarını nefesini tutarak beklemiyor da Zirve'yi bekliyor? Üç kişi (+ bir+ bir) fonksiyon olarak Meclis'in önüne mi geçti? Bu hal Anayasa'ya, demokrasiye aykırı değil mi?
Ulusun elinde olması gereken "Egemenlik hakkı" üç kişilik bir zümreye devredilmiş olmuyor mu?
5.Malûm zirvede Kemal Derviş, siyasetten arındırma gerekçesiyle, Telekom yönetiminin bir gecede görevden alınarak, yerine özel sektörden isimlerin atanmasını istiyor. Bahçeli itiraz ediyor, hâttâ koalisyonun bile bozulacağını söylüyor.. "Zirve" kilitleniyor. Bahçeli karşısında Ecevit ve Yılmaz'dan destek alamayan Derviş bunun üzerine toplantıdan çıkarak IMF'nin Avrupa temsilcisi Deppler'ı arıyor. Sorunun aşılamayacağını anlayan Deppller, Derviş'e, Telekom yönetiminin değiştirilmesi talebini şimdilik çekmesini tavsiye ediyor ve Derviş, içeri dönerek, isteğini geri çektiğini söylüyor, hükümet krizi de böylece aşılıyor. (Kanal-D 10 Mayıs 2001 19.30 Ana haber)
Amerikan Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı'na mektup yazarak "Telekom'u satın" diyor; Başkanın bu isteğini görüşmek üzere yine Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı, üç yardımcısı ve ilgili bakanın (Derviş) katılımıyla yapılan toplantıda bakan Derviş isteği kabul edilmeyince dışarı çıkarak IMF Avrupa Temsilcisini arıyor, onun talimatını aldıktan sonra içeri giriyor.
Anlaması ve değerlendirmesi gerçekten çok zor ama olayı son derece basite indirgeyerek tekrar ve tane tane anlatalım: Amerikan Başkanı'nın isteği ile yapılan toplantıda bir bakan IMF'den aldığı talimata göre hareket ediyor. Toplantıya katılanlar bunu olağan karşılıyor. Kimse "kardeşim nereye gidiyorsun?" demiyor.
Bu olay Amerika'da değil, Türkiye'de oluyor. Ve ne yer yerinden oynuyor, ne dağlar denizlere iniyor, ne denizler yaylalara çıkıyor.
Üstte gök delinmiyor, altta yer yarılmıyor ve ilimiz, töremiz bozulmuyor..
Yoksa size öyle mi geliyor?
Haydi İstiklâl Marşı'nın "Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklâl" dizesini bir defada ve ciğerlerimizdeki bütün havayla haykırarak söyleyelim.
Ne o, sesiniz çıkmıyor mu?
"Yabancı pasaportlular" saplama yapıp dinleme yaparlarsa hiç ağırlarına gitmiyor.
Günlerdir milletçe Gazprom'a takıldık Telekom'a hakettiği değeri vermedik.
Oysa Gazprom, sonuçta (tabiî mahkemeden çıkacak karara bağlı olarak) şahısların suistimal yapıp yapmadığı ile ilgili bir olay ama Telekom doğrudan milletin egemenliğini ilgilendiriyor.
İyisi mi biz Telekom konusunda günlerdir uykularımızı kaçıran, tansiyonumuzu yükselten sorularımızı sıralamaya başlayalım, herkes kendi meşrebine göre cevap versin:
1.Nihayet üç-beş milyar dolar edecek bir mal için IMF, Dünya Bankası ve Amerika neden bu kadar gürültü koparmaktadır? Telekom'un satışı Türkiye'ye yardımın neden "olmazsa olmaz" koşuludur?
2.Bu konuda Amerikan Başkanı George V'inci Bush bir mektup bile yazmıştır. Mektubu getiren Amerika'nın Ankara Büyükelçisi "Her zaman mektupların işinize gelen taraflarını öne çıkararak yayınlıyordunuz. Bu sefer İngilizce aslıyla beraber yayınlayın" diye talimat vermiştir.
Bu mektubunda Bush; a)Bu yardımı sadece Türkiye'nin ekonomik ve "siyasi" esenliği için değil Avrupa'nın istikrar, güvenlik ve refahı için de yapıyoruz. b)Sizi AB'ye taşıyacak bu destek son şansınız ve önümüzdeki günlerde atacağınız adımlara bağlı. c)Telekom özelleştirilmesi ve Bankalar Yasası kolay değil, siyasi cesaret ister. Reformlar eksiksiz uygulanmalı ve Ecevit ağırlığını koymalıdır. d)İstanbul'da otel basan Çeçenleri yargı önüne çıkarın, demektedir.
Böyle bir üslûptaki böyle bir mektup; bütün organlarıyla teşekkül etmiş bir devlet örneği düşünüldüğünde, "bağımsızlık" kavramının neresine oturtulabilir? Bu mektuba muhatap bir devletin, bırakın tamını yarım bağımsızlığından bile söz edilebilir mi?
3.Öksüz'ün direnişini kırmak için "IMF'ye verilen niyet mektubunda mobil telefonlarla ilgili lisans tahsisinin üst kurula devri konusu Bahçeli'nin de zaten imzasıyla kabul edilmişti. Diretmen anlamsız" denilmiştir. a) Bir "ekonomik" kuruluş olan IMF'ye hakikaten "siyasi" uygulamaya yönelik bu kadar teferruatlı bir plân ve niyet mektubu mu sunulmuştur? Peki ama başbakan ve yardımcıları ve bakanlar hangi inisiyatiflerini nerede kullanabileceklerdir? İnisiyatif kalmış mıdır? Yenecek yemeklerdeki porsiyonlar bile IMF'ye (Derviş'e) mi sorulacaktır? b) Öksüz, Bahçeli'nin imzasını bilmiyor muydu? Bile bile mi diretmiştir? Sonuçta Lisans tahsis yetkisi Öksüz'ün istediği gibi Bakanlık'ta kalmayıp ta Üst Kurula devredildiğine göre Bakan neden istifa etmemiştir? Neden halâ yerinde oturmaktadır?
4.Başkan V'inci Bush'un talimatının iletilmesinden sonra gece geç saatlerde yapılan liderler zirvesini bütün Türkiye nefesini tutarak bekledi. Ve sonunda anlaşıldı mesajı verildi, ertesi sabah ta tasarı meclise sevkedildi. Meclis tasarının AB ve ABD'nin istediği süre olan 15 Mayıs'a kadar yasalaşmasına imkân sağlamak maksadıyla karar alarak Cumartesi ve pazartesi günleri de çalışmayı kabul etti.
Devlet felsefemizde, Anayasamız'da "Liderler Zirvesi" diye bir kuruluş var mıdır? Neden Türkiye o gece nefesini tuttu da karar olumlu çıkınca rahatladı, borsa çıktı? TBMM'nde görüşülürken tartışma, reddetme ihtimali hiç mi yok? Toplum neden Meclis çalışmalarını nefesini tutarak beklemiyor da Zirve'yi bekliyor? Üç kişi (+ bir+ bir) fonksiyon olarak Meclis'in önüne mi geçti? Bu hal Anayasa'ya, demokrasiye aykırı değil mi?
Ulusun elinde olması gereken "Egemenlik hakkı" üç kişilik bir zümreye devredilmiş olmuyor mu?
5.Malûm zirvede Kemal Derviş, siyasetten arındırma gerekçesiyle, Telekom yönetiminin bir gecede görevden alınarak, yerine özel sektörden isimlerin atanmasını istiyor. Bahçeli itiraz ediyor, hâttâ koalisyonun bile bozulacağını söylüyor.. "Zirve" kilitleniyor. Bahçeli karşısında Ecevit ve Yılmaz'dan destek alamayan Derviş bunun üzerine toplantıdan çıkarak IMF'nin Avrupa temsilcisi Deppler'ı arıyor. Sorunun aşılamayacağını anlayan Deppller, Derviş'e, Telekom yönetiminin değiştirilmesi talebini şimdilik çekmesini tavsiye ediyor ve Derviş, içeri dönerek, isteğini geri çektiğini söylüyor, hükümet krizi de böylece aşılıyor. (Kanal-D 10 Mayıs 2001 19.30 Ana haber)
Amerikan Başkanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı'na mektup yazarak "Telekom'u satın" diyor; Başkanın bu isteğini görüşmek üzere yine Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı, üç yardımcısı ve ilgili bakanın (Derviş) katılımıyla yapılan toplantıda bakan Derviş isteği kabul edilmeyince dışarı çıkarak IMF Avrupa Temsilcisini arıyor, onun talimatını aldıktan sonra içeri giriyor.
Anlaması ve değerlendirmesi gerçekten çok zor ama olayı son derece basite indirgeyerek tekrar ve tane tane anlatalım: Amerikan Başkanı'nın isteği ile yapılan toplantıda bir bakan IMF'den aldığı talimata göre hareket ediyor. Toplantıya katılanlar bunu olağan karşılıyor. Kimse "kardeşim nereye gidiyorsun?" demiyor.
Bu olay Amerika'da değil, Türkiye'de oluyor. Ve ne yer yerinden oynuyor, ne dağlar denizlere iniyor, ne denizler yaylalara çıkıyor.
Üstte gök delinmiyor, altta yer yarılmıyor ve ilimiz, töremiz bozulmuyor..
Yoksa size öyle mi geliyor?
Haydi İstiklâl Marşı'nın "Hakkıdır, Hakka tapan milletimin istiklâl" dizesini bir defada ve ciğerlerimizdeki bütün havayla haykırarak söyleyelim.
Ne o, sesiniz çıkmıyor mu?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Hüseyin Mümtaz / diğer yazıları
- Ekonomi, İslam ve Rusya / 01.04.2006
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002
- Küresel aktörler, bölgesel piyonlar / 20.12.2005
- 'Namkör' kedi / 16.07.2002
- Cılkı çıkan siyaset / 15.07.2002
- İsmail Cem'in sakladıkları / 14.07.2002
- Cem fotoğrafları / 13.07.2002
- Vitesten atan siyaset / 12.07.2002
- Freni patlayan siyaset / 11.07.2002
- "Nankör kedi" / 10.07.2002
- "Bindir bir alamete" politikası / 09.07.2002