Milletlerin helak olma sebepleri
Hz. Ali Allah'a hamd-u senadan sonra milletlerin helak olma sebeplerini beyan ederek şöyle buyurmaktadır
23.05.2025 13:45:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi





Hz. Ali Allah'a hamd-u senadan sonra milletlerin helak olma sebeplerini beyan ederek şöyle buyurmaktadır:
"Allah zamanın cebbar ve zalimlerine bir mühlet tanıyıp, rahatlık ve bolluk vermeden onları helak etmemiştir. Ümmetlerden hiç biri darlık ve sıkıntı çekmeden, belaya düşmeden Allah (kırılan) kemiklerini kaynaştırmamış, onarmamıştır.
Karşı karşıya olduğunuz ve geride bıraktığınız sıkıntı ve zorluklarda sizler için ibretler vardır. Ama kalbi olan herkes akıl (gönül) sahibi, kulağı olan herkes duyucu ve bakan herkes görücü değildir.
Ne kadar acayip! Şu fırkaların hatadan ötürü dinlerine delil saydıkları şeylerde ihtilaflı oluşlarına nasıl şaşmam ki hiç bir peygamberin izini takip etmiyor, hiç bir vasinin yaptıklarına uymuyor, hiç bir gayba iman etmiyor ve hiç bir ayıptan sakınmıyorlar.
Şüpheli şeyleri işlerler, şehvetler peşinde koşarlar. Maruf (zanlarınca) kendilerinin iyi bildikleri işlerdir, münker de (zanlarınca) kendilerinin inkâr ettikleri şeylerdir. Gizli ve anlaşılması zor şeylerde kendi reylerine dayanırlar, güç ve ağır işlerde kendilerine sığınırlar.
Onlardan her bir kimse, sanki kendisinin imamıdır. Kendince güvenilir gördüğü şeylere yapışmış, sağlam sebeplere bağlanmıştır."
Peygamber hakkında şöyle buyurmuştur:
"Onu, elçilerini gönderdikten bir zaman sonra, ümmetler uzun uykular ve büyük fitneler içinde, işlerin darmadağın, savaş ateşinin tutuşmuş, dünya nurunun kararmış, aldatışların apaçık olduğu bir çağda gönderdi.
Dünyanın yaprağı sararmış, meyvesinden ümit kesilmişti. Suyu çekilmiş, hidayet meşaleleri yıpranmıştı. Azgınlık bayrakları dalgalanmaktaydı.
Dünya, ehline karşı yüzünü ekşitmiş, isteyene surat asmıştı. Meyvesi fitne, yemeği leş, içi korku, dışı ise kılıçtı.
Ey Allah'ın kullan ibret alın! Babalarınızın, kardeşlerinizin rehin oldukları ve sorguya çekildikleri yaşamlarını hatırlayın. Ömrüm hakkı için, aranıza asırlar girmemiş, üzerinden uzun yüz yıllar geçmemiştir. Bu gün onların sulbünde bulunduğunuz günden uzak değilsiniz.
Allah'a andolsun, peygamberin onlara duyurduğu şeyleri, bu gün size ben duyurmaktayım. Kulaklarınız onların kulağından daha zayıf değildir. Onlara verilen gözler ve kalpler bugün size de verilmiştir.
Allah'a andolsun, onların bilmedikleri şeyler size gösterilmedi. Onların mahrum oldukları şeylere erdirilmediniz. Bela sanki yuları çözülmüş, yük ipi gevşemiş bir deve gibi indi size. Aldananları aldatan şeyler sizi de aldatmasın. O, belli bir zaman devam edecek, uzayıp giden bir gölgedir."
Hz. Ali bu hutbesinde Allah'ın ezeliyeti ve yaratıklarının azametini söz konusu etmiş ve sonunda da insanlara öğüt vererek söyle buyurmuştur:
"Hamd, görülmeksizin bilinen, düşünmeye gerek duymadan her an yaratıp tedbir ve tasarruf eden, her an var olan, kaim ve daim olan Allah'a mahsustur.
O; burçları bulunan gökler, büyük kapıları örten perdeler, karanlık geceler, durgun deniz, geniş vadileri olan dağlar, eğri büğrü yollar, döşenmiş yeryüzü, güvenilecek ve dayanılacak hiç bir yaratık olmadan önce de Kaim ve Daim'di O.
Eşsiz, örneksiz olarak mahlûkatı yaratan ve varisi olan (onlardan sonra da baki olan), onların mabudu ve razıkı olan O'dur. Güneş ve Ay onun rızasını dileyerek dönüp durur; her yeniyi yıpratır, her uzağı yaklaştırır.
Onların rızıklarını taksim eden; izlerini, amellerini, soluklarının sayısını, haince bakışlarını, gönüllerinden geçen, kendilerinden bile gizledikleri şeyleri, analarının rahimlerinde konaklayacaklarını, babalarının bellerinden zuhur edeceklerini, zamanların sonuna, çağların nihayetine dek saymış, tespit etmiş ve bilmiştir.
O, rahmetinin genişliği içinde düşmanlarına olan kahrı, azabı daralan, çetinleşen; kahrının, azabının darlığı içinde, dostlarına rahmeti genişleyen bir mabuttur. Kendisine karşı bir üstünlük güdeni kahreder, karşı çıkanı helak eder, düşmanlık edip uzaklaşanı zelil eder.
Düşmanlık edene üstün gelir. Kim ona dayanırsa O, ona kâfidir. Kendisinden isteyene verir, O'na (yolunda) borç verenin borcunu eda eder, kendisine şükredenin mükâfatını verir.
Ey Allah'ın kulları! (Başkalarınca) Tartılmadan kendiniz tartın. Hesaba çekilmeden kendiniz hesaba çekin. Boğazınız sıkılmadan nefes alın. Zorla sürülüp götürülmeden ram olun. Bilin ki kendisine yardım etmeyen, nefsini sakındırıp öğüt vermeyen kimseye, başka bir kimsenin öğüdü ve sakındırması fayda etmez." Nehc'ul Belaga 88-90. Hutbe
"Allah zamanın cebbar ve zalimlerine bir mühlet tanıyıp, rahatlık ve bolluk vermeden onları helak etmemiştir. Ümmetlerden hiç biri darlık ve sıkıntı çekmeden, belaya düşmeden Allah (kırılan) kemiklerini kaynaştırmamış, onarmamıştır.
Karşı karşıya olduğunuz ve geride bıraktığınız sıkıntı ve zorluklarda sizler için ibretler vardır. Ama kalbi olan herkes akıl (gönül) sahibi, kulağı olan herkes duyucu ve bakan herkes görücü değildir.
Ne kadar acayip! Şu fırkaların hatadan ötürü dinlerine delil saydıkları şeylerde ihtilaflı oluşlarına nasıl şaşmam ki hiç bir peygamberin izini takip etmiyor, hiç bir vasinin yaptıklarına uymuyor, hiç bir gayba iman etmiyor ve hiç bir ayıptan sakınmıyorlar.
Şüpheli şeyleri işlerler, şehvetler peşinde koşarlar. Maruf (zanlarınca) kendilerinin iyi bildikleri işlerdir, münker de (zanlarınca) kendilerinin inkâr ettikleri şeylerdir. Gizli ve anlaşılması zor şeylerde kendi reylerine dayanırlar, güç ve ağır işlerde kendilerine sığınırlar.
Onlardan her bir kimse, sanki kendisinin imamıdır. Kendince güvenilir gördüğü şeylere yapışmış, sağlam sebeplere bağlanmıştır."
Peygamber hakkında şöyle buyurmuştur:
"Onu, elçilerini gönderdikten bir zaman sonra, ümmetler uzun uykular ve büyük fitneler içinde, işlerin darmadağın, savaş ateşinin tutuşmuş, dünya nurunun kararmış, aldatışların apaçık olduğu bir çağda gönderdi.
Dünyanın yaprağı sararmış, meyvesinden ümit kesilmişti. Suyu çekilmiş, hidayet meşaleleri yıpranmıştı. Azgınlık bayrakları dalgalanmaktaydı.
Dünya, ehline karşı yüzünü ekşitmiş, isteyene surat asmıştı. Meyvesi fitne, yemeği leş, içi korku, dışı ise kılıçtı.
Ey Allah'ın kullan ibret alın! Babalarınızın, kardeşlerinizin rehin oldukları ve sorguya çekildikleri yaşamlarını hatırlayın. Ömrüm hakkı için, aranıza asırlar girmemiş, üzerinden uzun yüz yıllar geçmemiştir. Bu gün onların sulbünde bulunduğunuz günden uzak değilsiniz.
Allah'a andolsun, peygamberin onlara duyurduğu şeyleri, bu gün size ben duyurmaktayım. Kulaklarınız onların kulağından daha zayıf değildir. Onlara verilen gözler ve kalpler bugün size de verilmiştir.
Allah'a andolsun, onların bilmedikleri şeyler size gösterilmedi. Onların mahrum oldukları şeylere erdirilmediniz. Bela sanki yuları çözülmüş, yük ipi gevşemiş bir deve gibi indi size. Aldananları aldatan şeyler sizi de aldatmasın. O, belli bir zaman devam edecek, uzayıp giden bir gölgedir."
Hz. Ali bu hutbesinde Allah'ın ezeliyeti ve yaratıklarının azametini söz konusu etmiş ve sonunda da insanlara öğüt vererek söyle buyurmuştur:
"Hamd, görülmeksizin bilinen, düşünmeye gerek duymadan her an yaratıp tedbir ve tasarruf eden, her an var olan, kaim ve daim olan Allah'a mahsustur.
O; burçları bulunan gökler, büyük kapıları örten perdeler, karanlık geceler, durgun deniz, geniş vadileri olan dağlar, eğri büğrü yollar, döşenmiş yeryüzü, güvenilecek ve dayanılacak hiç bir yaratık olmadan önce de Kaim ve Daim'di O.
Eşsiz, örneksiz olarak mahlûkatı yaratan ve varisi olan (onlardan sonra da baki olan), onların mabudu ve razıkı olan O'dur. Güneş ve Ay onun rızasını dileyerek dönüp durur; her yeniyi yıpratır, her uzağı yaklaştırır.
Onların rızıklarını taksim eden; izlerini, amellerini, soluklarının sayısını, haince bakışlarını, gönüllerinden geçen, kendilerinden bile gizledikleri şeyleri, analarının rahimlerinde konaklayacaklarını, babalarının bellerinden zuhur edeceklerini, zamanların sonuna, çağların nihayetine dek saymış, tespit etmiş ve bilmiştir.
O, rahmetinin genişliği içinde düşmanlarına olan kahrı, azabı daralan, çetinleşen; kahrının, azabının darlığı içinde, dostlarına rahmeti genişleyen bir mabuttur. Kendisine karşı bir üstünlük güdeni kahreder, karşı çıkanı helak eder, düşmanlık edip uzaklaşanı zelil eder.
Düşmanlık edene üstün gelir. Kim ona dayanırsa O, ona kâfidir. Kendisinden isteyene verir, O'na (yolunda) borç verenin borcunu eda eder, kendisine şükredenin mükâfatını verir.
Ey Allah'ın kulları! (Başkalarınca) Tartılmadan kendiniz tartın. Hesaba çekilmeden kendiniz hesaba çekin. Boğazınız sıkılmadan nefes alın. Zorla sürülüp götürülmeden ram olun. Bilin ki kendisine yardım etmeyen, nefsini sakındırıp öğüt vermeyen kimseye, başka bir kimsenin öğüdü ve sakındırması fayda etmez." Nehc'ul Belaga 88-90. Hutbe
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.