Milsiz eğitim

80 öncesiydi. Daha okula başlamamıştım. O zamanlar köylerde, evlerde elektrik yoktu. Bırak televizyonu birçok evde radyo bile yoktu. Haliyle komşu ziyaretleri ve de muhabbetleri çoktu. O muhabbetlerde büyüklerin ağzında duymuştum 'mil' kelimesini.
 
'Bu sene buğdayı filan değirmende öğüttüm. Buğdayı mahvetti, bıraktı.'
 
'O zaman değirmenin milinde sorun var. Kalın öğütmüşse, bir kısmını kırmış bir kısmını kırmamışsa değirmen taşının mili kaymış demektir'.
 
Sonradan öğrendim ki, değirmende biri sabit iki taşın arasındaki aralığı-dengeyi sağlayan şeye mil diyorlarmış.
 
İki taş arasındaki aralık fazla olunca buğday-arpa-mısır vs. kaba öğütülüyor. Yok, az ise bu sefer taşlar birbirini öğütüyor.
 
Ülkemizdeki milli eğitimin hali de bu şekilde. Ya kaba öğütüyor ya da taşlar birbirini öğütüyor.
 
Bu yüzden 'milsiz eğitim' başlığını attım yazıma. Milsiz, kavramı sokakta ise 'zıvanadan çıkma' anlamında kullanılır. Yani kişinin anormal davranışlar sergilemesi, kabul edilen sınırların dışına çıkması.
 
Bu anlamda da diğer devlet kurumları gibi milli eğitim de zıvanadan çıkmış durumda.
 
Bu arada devlet ve kurumlar soyuttur. Kendi başlarına mil kaydıramazlar, zıvanadan çıkamazlar. Koltuklara oturan şahıslar, zihniyetler tarafında milsiz bırakılırlar, zıvanadan çıkartılırlar.
 
Merhum Atatürk sıfırdan bir devlet kurdu. Devlet kurumlarını zamanın en iyi modellerine göre dizayn etti.
 
Maalesef Atatürk'ten sonra bugüne kadar iktidar olanlar bu kurumları zamanı şartlarına, imkanlarına göre güncellemek yerine kendi ideolojilerine göre parsellediler.
 
AKP iktidarının 22'ci yılındayız. Kaç Milli Eğitim Bakanı değiştirdiler? Dokuz. Erkan Mumcu, Hüseyin Çelik            , Nimet Baş, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer ve Yusuf Tekin.
 
Bu bakanların tamamı göreve geldiklerinde hep aynı cümleleri kurdular; 'bu sistem yanlış, yeni sistem getireceğiz. Bu sistemle olmaz, yeni bir sistem lazım'.
 
Hepsi bir şeyleri değiştirmeye, yeni bir şeyler denemeye başladı. Yani çocuklarımız denek yapıldı. Yani evlatlarımız, iki değirmen taşı arasında kimi kaba öğütüldü, kimi ufalandı.
 
Ama hiç bozuntuya vermediler. Eleştirilere bir taraftan, 'bizden önce şu kadar okul, şu kadar derslik vardı. Biz bunları şu sayıya çıkardık' derken diğer taraftan da hiç tanışmadıkları, tanımadıkları 'Asım'ın nesli' söylemlerinden hiç vazgeçmediler.
 
Ama ortaya saygı, sevgi, hoşgörü, fedakarlık kavramlarını bilmeyen, 'ben' diyen, milli ve manevi değerlerinden habersiz, bilgisi çok ama pratiği yok, hantal, vazgeçmiş bir nesil ortaya çıktı.
 
İlgili bakan sık sık; 'Okul çevrelerinde uyuşturucu satıcılarına göz açtırmıyoruz'   diye açıklama yapıyor.
 
Demek ki ortada bir talep var ve o talebin bir sorumlusu da milsiz eğitimdir.
 
Sigara artık çok sıradan. Her gün şahit oluyorum, bırak liseyi ortaokulun kapısında çıkan kız-erkek öğrenciler anında sigarayı yakıyor.
 
'Akran zorbalığı' başlığı artık televizyonlarda tartışılıyor. Eskiden liselerde fikirler yüzünden öğrenciler birbirine girerdi.
 
Şimdi karşı cins yüzünden hem kızlar hem de erkekler birbirine giriyor. Gasp, hırsızlık ve fuhuş başlıklarını yazmaktan bile utanıyorum.
 
Sonra kalkıp, 'ahlaksız bir nesil yetişti, deizm patladı, sapıklık her yerde' diye cümleler kurup, zanlı arıyorlar.
 
Ortada zanlı yok, suçlu var. Birincisi aileler, ikinci milsiz eğitim, medya ve dinci güruhtur.
 
Asıl fail ise bunların tamamından sorumlu olan iktidardır. Artı iktidarın eksikliğini millete anlatamayan muhalefettir. Bu iktidar ve muhalefetten vazgeçmeyen insanımızdır. Kısaca bu vahim tablonun faili hepimiziz.
 
Yusuf Tekin
 
Son Milli Eğitim Bakanı ki, 1 yıldır görevde ve Ali Erbaş gibi hep gündemde. Fikirleriyle mi? Hayır. İcraatlarıyla.
 
Sayın Bakanda, kendinden öncekiler gibi eğitim sistemi sıkıntılı diyerek yeni bir müfredat çalışmasına girmiş ve bu müfredatı açıkladı.
 
Şahsen, TBMM'de kürsüsünden, ' sizin 'tarikat, cemaat' dediğiniz, bizim 'STK' (sivil toplum örgütü) dediğimiz yapılarla toplasanız 10 tane protokolümüz vardır.
 
Ben bu protokollerle bize destek olanlara da teşekkür ediyorum. Onlarla protokol yapmaya da devam edeceğiz. Çünkü onlar çocukların dağa çıkmasını engelliyor. Onlardan siz bunun için rahatsızsınız' diyen bir şahsın hazırladığı müfredattan hayır gelmez.
 
Neden? Sayın Bakan'ın STK dediği yapılar, 'bundan önceki tövbelerinizi iptal edildi, yeni tövbe için başvurun. 'Filan şahsın İsmailağa ile hiçbir ilgisi yoktur (kovduk'. 'Beni haksız yere kovdular, hakkımı helal etmiyorum' diyenlerin bu devlet ve millete faydaları yoktur.
 
Bilimsel eğitim isteyenler
 
Bakan Tekin'in açıklamalarına ilk CHP karşı çıktı. Neden? Yeni müfredatta Atatürk yokmuş.
 
Arkadaşım! Atatürk, sizde de yok ki, AKP'de olsun. Önce Atatürk'ü öğrenin, yaşayın. Sonra anlatın. Bunu yapsaydınız bu yazıyı yazmak zorunda kalmazdım.
 
Artı biz teze laf ile cevap verilmez. Ortada bir eğitim sorunu var mı? Var. Karşı taraf kendine göre bir tez getirdi mi? Getirdi. Hani senin tezin? 'Ben, karşıyım'. Hadi oradan! AKP bu yüzden hala iktidarda.
 
Karşı mahallenin STK'ları
 
Birde karşı mahallenin STK'ları var. Son bakanı müfredatı içeriği bilimden uzakmış, dine yakınmış. Öyle diyorlar.
 
Milyon dolarla hükmediyorsunuz. Hazırlayın bir bilimsel müfredat, görelim.
 
Ama bunların derdi bilim değil. Kız çocuklarının etek boyu. Kız-erkek yan yana oturması. Onun için insanımız bunlara inanmıyor.
 
Son söz
 
Eğitimi, eğitmeni arkaya atan iktidar döneminde eğitimini tamamlamış, görev bekleyen öğretmen sayısı 1 milyona yaklaştı. Bakan 20 bin atama müjdesi veriyor.
 
Basit bir kıyas; Erdoğan ve iktidarı göreve gelir gelmez 1.150 odalı saray yaptırmak, 450 araçlık, 13 uçaklık filo kurmak yerine onar kişilik sınıflardan oluşan 100'er derslikli 11 bin 150 okul yaptırsaydı (ki daha fazlası yapılırdı) bugün atanamayan öğretmen ve kalitesiz eğitim başlıklarımız olur muydu?
 
Bence olmazdı. Sence?
 
Neticede her alanda olduğu gibi Milli Eğitimde de bir kayıkçı kavgası yaşanıyor ve bu kavgaları dini tekelinde bulunduranlar kazanıyor.
 
Kaybeden ise insanımız, çocuklarımız ve geleceğimiz oluyor.