Prof. Dr. Haydar Baş'ın kalemindenDini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler
Türkiye'de diyalogun akademik ayağını oluşturmakla görevli kilise sekreteryası bu işlerin İslam'a sadakatle bağlı geleneksel Müslümanlarla olamayacağını gayet iyi bildiğinden, 'gevşek vahiy' inancını kabullenmiş, gerektiğinde Kur'an-ı Kerim'i sorgulayabilecek akademik çevrelerle çok yakın temas kurulmasının şart olduğunu düşünmektedir. R. Arnaldez normal bir Müslüman'a diyalogu kabul ettirmenin pratikte imkansız olduğunu söyledikten sonra İslamî esasları modern akılla silkelemeyi bir metot haline dönüştürmüş Vehhabî anlayışının ve Abduh'çu ekolün görüşlerinin gâlip gelmesi halinde, dinlerarası diyalogun oldukça kolaylaşacağını ifade etmektedir.101
1998-1999'da yapılan Abant Toplantılarında da her ne kadar tıkanma noktasındaki Türkiye'nin önünün açılması şeklindeki bir gaye çatısı konmuş ise de alınan kararlar İslam dininin aklî yorumlarla yeniden ele alınması ve diğer dinler karşısında yeni bir pozisyona sokulması şeklinde tezahür etmiştir. Toplantının organizatörlerinin, kararların ardından Kur'an'da mevcut olan Ehl-i Kitap ile ilgili ayetlerin tarihsel olduğu, dolayısıyla bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları değil o dönemin insanlarını bağladığı, öte yandan devletin kutsal olup olmadığı şeklindeki tespitleri de dikkat çekicidir.
DİYALOGUN BİR AMACI DA KİLİSE KÜLTÜRÜNÜN NAKLİDİR
II. Vatikan Konsili, kilisenin misyoner faaliyetleriyle ilgili kararında Hıristiyan mesajının Hıristiyan olmayan diğer kültürlere sokulmasıyla ilgili görüşler ortaya koymaktadır. Buna göre yerel kiliseler milletlerin ve farklı din mensuplarının sahip olduğu ve Mesih'e miras olarak verilen bütün zenginlikleri tespit etmek ve elinde tutmak durumundadır. Çünkü bu zenginlikler Hıristiyan olmayan milletlere Tanrı tarafından ödünç verilmiştir. Ad Gentes'de Hıristiyan olmayan milletlerin sahip olduğu kültürel zenginliklerin kilise hayatına uygun hale getirilmesine işaret edilmektedir. Bir Hıristiyan'ın misyoner olarak Tanrı'nın çeşitli milletlere dağıttığı zenginliği öğrenmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Yerel kiliselere ait dinî enstitülerin diğer geleneklerde bulunan dindar, zâhidâne ve tefekküre dayalı hayat tarzının ne şekilde Tanrı tarafından bazı eski kültüre İncil'in vaazından önce tohumlar halinde saçılmış ve Hıristiyanların dinî hayatına uygun hale gelmiştir.
Aynı şekilde dinî enstitülerin misyon bölgelerinde Tanrı'nın sevgi ve haşmetinin Hıristiyan olmayanlar arasında delilleri olarak Hıristiyan olmayan cemaatlerin dinî geleneklerine uygun bir tarzda kurulmalarının gerekliliği vurgulanmıştır. Bu sebeple yerel kiliselerin evrensel kilisenin unsurlarını içinde bulundukları kültüre aşılamak durumunda oldukları ifade edilmiştir.
MOON TOPLULU?U ve MİSYONERLİK
Diyalog ve misyonerliğin yayılması sürecinde Moon Topluluğu'nun etkinliği göze çarpmaktadır. Diyalogda başı çeken bir diğer Hristiyan kuruluşu da Moon Topluluğu'dur.
Topluluğun lideri Rahip Moon, diyalog yoluyla Doğu dinlerini (Budizm ve İslam) Hıristiyanlıkla karıştırarak bir karışım oluşturmayı amaçlıyor.
ABD'de devletin resmî kayıtlarında yer alan üye, gelir ve amaçları bildirilmiş yaklaşık 200 kadar Birleşik Sıfatlı Kilise vardır. Bu kiliselerin bir kısmı kendilerini Mesih ve Mehdi ilan edenlerce kurulmuşlardır. Bunlar diğer Hıristiyan kiliselerince reddedilmiş olup adeta birer 'şirket kilise'dir. Bu Protestan şirket kiliseleri ilk defa 1893 yılında Şikago'da kendilerine 'Liberal Din Adamları Birliği' adını veren bir militan din adamları topluluğu tarafından gündeme getirildi. Amaç diğer din mensuplarıyla "diyalog" kurarak onlara "Hıristiyanlığın tek doğru ve tamam din" olduğunu her yola başvurarak kabul ettirmekti. Nitekim aynı din adamları yine 1893'de "Dünya Dinleri Parlamentosu"nu kurdular. Bu sözde parlamentonun aldığı çok gizli olan kararları Yahudi ve Müslümanlara çeşitli yollarla empoze etmeye başladılar. Empoze hareketi mesela Ortadoğu'da güya saf veya cahil fakat aynı zamanda da hırslı Müslüman din adamlarına bu Hıristiyan (Protestan) din adamlarının "siz Mehdi'siniz" telkini ile kendini gösterdi. Onların da kendilerini gerçekten Mehdi zannetmeleri şeklinde semeresini verdi. Sonuçta telkin sahiplerinin siyasî emellerine alet oldular.
Moon oluşumu da böyle bir şirket kiliseden ibaret olup, belirli amaçlara hizmet etmesi istenmiş bir kurumdur. Bir anlamda "dini siyasete alet eden bir ticarî holding" statüsündedir. Kendisinden istenilen görev ise "para" ile başlamaktadır.
Ellerindeki kara para ile İslam dünyasındaki ilahiyatçıları da etki altına alan Mooncular, tüm dinlere inandıklarını iddia ederler. Ancak Hıristiyanlığın sevgi dini olduğu iddiasıyla bütün bu dinlere üstün olduğunu ve diğer dinleri kendi çatısı altında birleştireceğini savunurlar.
Topluluğun lideri Rahip Moon, kendisinin son peygamber olduğunu iddia etmektedir.Bazı ilahiyatçıların ona biat ettiği, akademik çevrelerce bilinmektedir.
Moon Tarikatı ya da Birleşik Kilise mensupları sigara ve içki kullanmıyorlar. Tapınma ritüellerini her durumda oturarak hatta yatarak bile yapabiliyorlar. Bu topluluğun bir başka özelliği de toplu evlendirmeler şeklinde kendini gösteriyor. Rahip Moon 1997'de Washington'daki bir stadyumda 28 bin çiftin nikâhını kıydı. Çiftler bu tören için Moon'un Birleşik Kilisesi'ne 40'ar Dolar para verdiler.
Mooncular, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in herkes gibi bir insan olduğu, sözlerinin Kur'an-ı Kerim ile çeliştiği ve dolayısıyla Hz Muhammed'in sözlerinin inkâr edilebileceği gibi muharref fikirleri de yaymaktadırlar.
Moon Topluluğu'nun lideri Sun Myung Moon Kuzey Koreli bir köylü ailesinin çocuğu olup kendi birleşik kilisesini Güney Kore'nin başkenti Seul'de 1954'de kurdu. Kendisi ve eşini insanlığın gerçek ana-babası olarak tanımlıyor. Kendisi dolandırıcılıktan hapis yatmış bir hükümlüdür.
Türkiye'de diyalogun akademik ayağını oluşturmakla görevli kilise sekreteryası bu işlerin İslam'a sadakatle bağlı geleneksel Müslümanlarla olamayacağını gayet iyi bildiğinden, 'gevşek vahiy' inancını kabullenmiş, gerektiğinde Kur'an-ı Kerim'i sorgulayabilecek akademik çevrelerle çok yakın temas kurulmasının şart olduğunu düşünmektedir. R. Arnaldez normal bir Müslüman'a diyalogu kabul ettirmenin pratikte imkansız olduğunu söyledikten sonra İslamî esasları modern akılla silkelemeyi bir metot haline dönüştürmüş Vehhabî anlayışının ve Abduh'çu ekolün görüşlerinin gâlip gelmesi halinde, dinlerarası diyalogun oldukça kolaylaşacağını ifade etmektedir.101
1998-1999'da yapılan Abant Toplantılarında da her ne kadar tıkanma noktasındaki Türkiye'nin önünün açılması şeklindeki bir gaye çatısı konmuş ise de alınan kararlar İslam dininin aklî yorumlarla yeniden ele alınması ve diğer dinler karşısında yeni bir pozisyona sokulması şeklinde tezahür etmiştir. Toplantının organizatörlerinin, kararların ardından Kur'an'da mevcut olan Ehl-i Kitap ile ilgili ayetlerin tarihsel olduğu, dolayısıyla bugünkü Yahudi ve Hıristiyanları değil o dönemin insanlarını bağladığı, öte yandan devletin kutsal olup olmadığı şeklindeki tespitleri de dikkat çekicidir.
DİYALOGUN BİR AMACI DA KİLİSE KÜLTÜRÜNÜN NAKLİDİR
II. Vatikan Konsili, kilisenin misyoner faaliyetleriyle ilgili kararında Hıristiyan mesajının Hıristiyan olmayan diğer kültürlere sokulmasıyla ilgili görüşler ortaya koymaktadır. Buna göre yerel kiliseler milletlerin ve farklı din mensuplarının sahip olduğu ve Mesih'e miras olarak verilen bütün zenginlikleri tespit etmek ve elinde tutmak durumundadır. Çünkü bu zenginlikler Hıristiyan olmayan milletlere Tanrı tarafından ödünç verilmiştir. Ad Gentes'de Hıristiyan olmayan milletlerin sahip olduğu kültürel zenginliklerin kilise hayatına uygun hale getirilmesine işaret edilmektedir. Bir Hıristiyan'ın misyoner olarak Tanrı'nın çeşitli milletlere dağıttığı zenginliği öğrenmesi gerektiğinden bahsedilmektedir. Yerel kiliselere ait dinî enstitülerin diğer geleneklerde bulunan dindar, zâhidâne ve tefekküre dayalı hayat tarzının ne şekilde Tanrı tarafından bazı eski kültüre İncil'in vaazından önce tohumlar halinde saçılmış ve Hıristiyanların dinî hayatına uygun hale gelmiştir.
Aynı şekilde dinî enstitülerin misyon bölgelerinde Tanrı'nın sevgi ve haşmetinin Hıristiyan olmayanlar arasında delilleri olarak Hıristiyan olmayan cemaatlerin dinî geleneklerine uygun bir tarzda kurulmalarının gerekliliği vurgulanmıştır. Bu sebeple yerel kiliselerin evrensel kilisenin unsurlarını içinde bulundukları kültüre aşılamak durumunda oldukları ifade edilmiştir.
MOON TOPLULU?U ve MİSYONERLİK
Diyalog ve misyonerliğin yayılması sürecinde Moon Topluluğu'nun etkinliği göze çarpmaktadır. Diyalogda başı çeken bir diğer Hristiyan kuruluşu da Moon Topluluğu'dur.
Topluluğun lideri Rahip Moon, diyalog yoluyla Doğu dinlerini (Budizm ve İslam) Hıristiyanlıkla karıştırarak bir karışım oluşturmayı amaçlıyor.
ABD'de devletin resmî kayıtlarında yer alan üye, gelir ve amaçları bildirilmiş yaklaşık 200 kadar Birleşik Sıfatlı Kilise vardır. Bu kiliselerin bir kısmı kendilerini Mesih ve Mehdi ilan edenlerce kurulmuşlardır. Bunlar diğer Hıristiyan kiliselerince reddedilmiş olup adeta birer 'şirket kilise'dir. Bu Protestan şirket kiliseleri ilk defa 1893 yılında Şikago'da kendilerine 'Liberal Din Adamları Birliği' adını veren bir militan din adamları topluluğu tarafından gündeme getirildi. Amaç diğer din mensuplarıyla "diyalog" kurarak onlara "Hıristiyanlığın tek doğru ve tamam din" olduğunu her yola başvurarak kabul ettirmekti. Nitekim aynı din adamları yine 1893'de "Dünya Dinleri Parlamentosu"nu kurdular. Bu sözde parlamentonun aldığı çok gizli olan kararları Yahudi ve Müslümanlara çeşitli yollarla empoze etmeye başladılar. Empoze hareketi mesela Ortadoğu'da güya saf veya cahil fakat aynı zamanda da hırslı Müslüman din adamlarına bu Hıristiyan (Protestan) din adamlarının "siz Mehdi'siniz" telkini ile kendini gösterdi. Onların da kendilerini gerçekten Mehdi zannetmeleri şeklinde semeresini verdi. Sonuçta telkin sahiplerinin siyasî emellerine alet oldular.
Moon oluşumu da böyle bir şirket kiliseden ibaret olup, belirli amaçlara hizmet etmesi istenmiş bir kurumdur. Bir anlamda "dini siyasete alet eden bir ticarî holding" statüsündedir. Kendisinden istenilen görev ise "para" ile başlamaktadır.
Ellerindeki kara para ile İslam dünyasındaki ilahiyatçıları da etki altına alan Mooncular, tüm dinlere inandıklarını iddia ederler. Ancak Hıristiyanlığın sevgi dini olduğu iddiasıyla bütün bu dinlere üstün olduğunu ve diğer dinleri kendi çatısı altında birleştireceğini savunurlar.
Topluluğun lideri Rahip Moon, kendisinin son peygamber olduğunu iddia etmektedir.Bazı ilahiyatçıların ona biat ettiği, akademik çevrelerce bilinmektedir.
Moon Tarikatı ya da Birleşik Kilise mensupları sigara ve içki kullanmıyorlar. Tapınma ritüellerini her durumda oturarak hatta yatarak bile yapabiliyorlar. Bu topluluğun bir başka özelliği de toplu evlendirmeler şeklinde kendini gösteriyor. Rahip Moon 1997'de Washington'daki bir stadyumda 28 bin çiftin nikâhını kıydı. Çiftler bu tören için Moon'un Birleşik Kilisesi'ne 40'ar Dolar para verdiler.
Mooncular, Peygamberimiz Hz. Muhammed'in herkes gibi bir insan olduğu, sözlerinin Kur'an-ı Kerim ile çeliştiği ve dolayısıyla Hz Muhammed'in sözlerinin inkâr edilebileceği gibi muharref fikirleri de yaymaktadırlar.
Moon Topluluğu'nun lideri Sun Myung Moon Kuzey Koreli bir köylü ailesinin çocuğu olup kendi birleşik kilisesini Güney Kore'nin başkenti Seul'de 1954'de kurdu. Kendisi ve eşini insanlığın gerçek ana-babası olarak tanımlıyor. Kendisi dolandırıcılıktan hapis yatmış bir hükümlüdür.