Hanefî mezhebinde, bilindiği gibi kısas; maktulün velilerinin katili affetmeleri veya onunla barışıp sulh yapmalarıyla düşer. Oysa had böyle olmayıp affetmekle düşmez. Çünkü o Allah'ın hakkıdır.Hanefiler, Malikiler ve bir rivayetlerinde Hanbeliler dediler ki: Kasten öldürmede keffaret gerekmez. Çünkü şeriat koyucu kasten öldüren katilin öldürülmesini ya da maktulün velilerinin affederek diyeti kabul etmeleri durumunda diyet ödemesini emrederek işi sıkı tutmuştur. Bundan daha fazlası da yapılmaz. Çünkü bu konuda nass vardır. Ayrıca kasten adam öldürmek, katıksız büyük bir günahtır. Keffarette ibadet manası vardır. Şu halde keffaret böylesine büyük bir günahtan dolayı vacib olmaz. Büyük günahlar, içinde ibadet manası bulunan şey (keffaret) için sebep olamazlar. Keffarette de ibadet manası vardır. Şu halde kasten adam öldürme nedeniyle keffaret ödemek vacib olmazCenab-ı Allah'ın yetkili kıldığı sultanı (devlet başkanını veya onun görevlendirdiği kimseyi) araya koymaksızın bir kimsenin kendi hakkı olan bir kısası katile uygulaması caiz olmaz. İnsanlar birbirlerine kısas uygulama hakkına sahip değildirler.İnsanların kanlarının muhafaza edilmesi hususunda İslam hukuku tam bir titizlik göstermiş ve insanların kanına kasteden canileri şiddetle tehdit etmiştir. Allah'a ve ahiret gününün varlığına iman eden Müslüman bir kimseyi cana kastetmekten men etmek için şu ayet-i kerimenin okunması yeterli olur: "Kim bir mü'mini kasten öldürürse cezası, içinde ebediyen kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır." (Nisa: 4/93).Rivayete göre Mikyes ile Hişâm adında iki şahıs Müslüman olmuşlardı. Daha sonra Mikyes kardeşi Hişam'ı Beni Neccar kabilesi arasında öldürülmüş olarak buldu, keyfiyeti Rasûl-i Ekrem'e arz etti. Peygamber Efendimiz de Beni Fihr'den Zübeyir adındaki bir zatı Beni Neccar'a gönderdi. O zat Hz. Peygamber'in tenbihi üzerine Beni Neccar'a giderek, "Eğer katili biliyorsanız Mikyes'e teslim ediniz, kısasta bulunsun, bilmiyor iseniz Hişam'ın diyetini kardeşi Mikyes'e veriniz" dedi. Beni Neccar da, "katili bilmiyoruz" diyerek Hişam'ın diyeti olmak üzere Mikyes'e yüz deve teslim ettiler. Mikyes daha sonra şeytana uyarak, "Ben ne diye kardeşimin diyetini aldım, onun yerine bir kişiyi öldüreyim de intikam alayım" diyerek yanındaki Zübeyr'in gafletinden istifâde ederek bir taş ile başını parçalamış, dinden dönerek Mekke'ye geri gitmişti. İşte bu âyet-i kerime bunun hakkında nâzil olmuştur. Rasûl-i Ekrem Efendimiz, Mekke-i Mükerreme'yi fethedince bu mürteddi Kâbe'nin örtüsüne yapıştığı halde yine öldürmüş kendisine emân vermemiştir. (Ömer Nasuhi Bilmen, Tefsir-i Bilmen).Saîd b. Cübeyr radiyallahu anh'dan: İbn Abbâs'a dedim ki: "Taammüden bir mü'mini öldüren kimsenin tevbesi var mıdır?" "Hayır." Ondan sonra ona Furkân sûresindeki âyet okununca, şöyle dedi: "Bu Mekke'de inen âyettir, onu Medine'de inen, 'Kim bir mü'mini taammüden öldürürse...' ayeti neshetmiştir." (Nisâ, 4/93). (Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr 29, IV, 239; tefsîr Nisâ 16, V, 182; tefsîr Furkân 2/2-4, 3, 4, VI, 15; Müslim, tefsîr 16-21, s. 2317-8; Ebû Dâvud, 4273-5).(Devam edecek)