Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, "Kurban tartışması başlattım" edasıyla hiç de keyiflenmesin.
Bu tartışma yeni değil.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş bey, "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı başucu eserinde (sayfa 143-144) Kurban tartışmalarını başlatan misyonerleri ve müsteşrikleri ifşa ediyor.
1880'li yıllarda Hicaz bölgesinde Abdulgaffar "sahte nam"ıyla casusluk yapan Hollandalı müsteşrik Christian Snauch Hurgrange'ın doktora tezi "kurbanı tartışmaya açmak".
Bardakoğlu, müsteşrik misyoner Hurgrange'ın izinden yürüyor; yaptığı iş bu kadar... Beyanat ve resmi açıklamaları, maalesef İslam'ın ilmi ve dini kaynaklarından ve hassasiyetinden yoksun.
Vacip midir, sünnet midir şeklindeki tartışmaya gelince... Kurban vaciptir.
Milletimizin de böyle bir tartışması ve derdi de yoktur.
İslam'ın temel kaynakları olan Kur'an-ı Kerim ve Sünnet ile sabit olan bir ibadettir. "Saffat suresi 101-102. ayetleri ve Kevser suresi 2. ayeti"nin yanı sıra ve "hem sözlü hem de uygulamalı sünnet" ile sabittir.
Fıkhî ifade ile, Kur'an-ı Kerim'in "subût-i kat'î delalet-i zannî" nassı ile sabit olduğu için "vacip" denmiştir. Hatta İmam Azam Ebu Hanife'nin kurbanın hükmünü bizzat "farz" olarak açıkladığı da gelen rivayetler arasındadır (Bkz. Kütüb-i Sitte Muht. C. 6, s. 44).
Sünnet mi tartışması, aslında kavram kargaşasından istifade ederek milletimizi ibadetinden soğutmak isteyen akl-ı evvellerin işidir.
Yoksa Cumhur ulema dahil hiçbir İslam alimi, kurbanı, ihmal veya terk edilmesine kapı aralanan bir ibadet olarak vasıflandırmamışlardır. Vacip kavramı yerine "kifaye bir sünnet-i müeekkede" hükmünü beyan edenler dahi, bu ibadetin "İslam'ın şiarı" olduğunu, terkinin ise "harama yakın mekruh" olacağını belirtirler.
Hanefi mezhebi dışındaki ve özellikle de Şafii mezhep alimlerindeki "sünnet-i müekkede"nin hüküm değeri, Hanefilerdeki "vacip" seviyesindedir. Bu sebeple "kurbanın sünnet olduğu" şeklindeki hüküm, aslında "kurbanın vacip olduğu hükmü" ile aynı cümledendir, eşdeğerdedir.
Bu bağlamda kurban konusunda İmam Malik, "mukim" kaydı dahi koymadan "vacip" hükmü verir. İmam Ahmed bin Hanbel, "gücü yetenin terk etmesi harama yakın olan mekruh" cümlesinden "ifası vacip bir ibadet"tir der. İmam Muhammed, "terkine ruhsat olmayan sünnet" der.
Kurban ibadetinin ehemmiyeti, terki konusundaki Hz. Peygamberi "şu ikaz ve tehdidi"nden de anlaşılmaktadır: "Gücü yettiği halde kurbanını kesmeyen, asla bizim namazgâhımıza yaklaşmasın" (Bkz. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih, c. 12, s. 33). Tecrid-i Sarih'te, İbn Mace'nin ve Hâkim'in rivayetine ilişkin bilgiler verilirken, bu ikaz hadisinin "isnadı sahih" olduğuna dikkat çekiliyor.
Nitekim, Rasulüllah, Veda Haccı'nda kendisi ve ehl-i beyti için bir deve veya bir sığır kesmiştir (İmam Malik, Muvatta, 2/486).
Allah Rasulü'nün ayakta olduğu halde 7 deveyi ve iki alaca koçu bizzat kendi mübarek elleriyle kurban olarak kestiğine dair birçok sahih hadisler mevcuttur (Buhari, Sahih, Hac, 117, 119, Cihad, 104; Müslim, Sahih, Edahi, 17; Tirmizi, Sünen, Edahi, 2; Ebu Davud, Sünen, Edahi 4; Nesai, Sünen, Dahaya, 28-31, İbn Mace, Sünen, Edahi, 1).
Hz. Ali Efendimiz ise "Rasulüllah'ın bizzat talimatı ve vasiyeti"yle hem kendisi, hem de bizzat Rasulüllah için "her kurbanda iki koç" keserdi. Bizzat kendi beyanına göre Hz. Ali Efendimiz, şehadetini kadar "iki kurbanını kesmeyi" asla terk etmemiştir (Bkz. Tirmizi, Sünen, Edahi 1; Ebu Davud, Sünen, Dahaya 2).
İbn Mace Sünen'inde Hz. Peygamberi'n de, biri kendisi ve ehl-i beyti için, diğeri de kıyamete kadar kendisine inanan ümmeti için olmak üzere 2 kurban kestiğini rivayet etmektedir.
Bütün bu dini ve ilmi hakikatler ortada iken, kurbanı tartışmaya açmak, olsa olsa Hicaz bölgesini Osmalı'dan kopartan Hurgrange gibi eski tüfek müsteşriklerin veya postmodern Vatikan misyonerlerinin "bedava avukatlığı"na soyunmaktır.
Misyonerlerle ve ekümenik sevdalılarla "dinlerarası diyalog" namıyla kolkola ve omuz omuza vererek İslam'ı ve medeniyetimizin mirasını AB'ye kurban edenler, "kurban"ı hayli hayli tartışmaya açarlar.
Onları kurbanla tartmayın. İslamı ikrar ettirmekle tartın bakalım... Onlara "İslam'ın son ve yegane Hak din olduğu" konusunda beyanat verdirin, ikrar ettirin bakalım; bu işe yanaşacaklar mı? Yanaşmazlar.
Bırakınız kurbanı, bunlar İslam'ı sele vermişler, İslam'ı.
Allah ayıktırsın.
Bu tartışma yeni değil.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş bey, "Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler" adlı başucu eserinde (sayfa 143-144) Kurban tartışmalarını başlatan misyonerleri ve müsteşrikleri ifşa ediyor.
1880'li yıllarda Hicaz bölgesinde Abdulgaffar "sahte nam"ıyla casusluk yapan Hollandalı müsteşrik Christian Snauch Hurgrange'ın doktora tezi "kurbanı tartışmaya açmak".
Bardakoğlu, müsteşrik misyoner Hurgrange'ın izinden yürüyor; yaptığı iş bu kadar... Beyanat ve resmi açıklamaları, maalesef İslam'ın ilmi ve dini kaynaklarından ve hassasiyetinden yoksun.
Vacip midir, sünnet midir şeklindeki tartışmaya gelince... Kurban vaciptir.
Milletimizin de böyle bir tartışması ve derdi de yoktur.
İslam'ın temel kaynakları olan Kur'an-ı Kerim ve Sünnet ile sabit olan bir ibadettir. "Saffat suresi 101-102. ayetleri ve Kevser suresi 2. ayeti"nin yanı sıra ve "hem sözlü hem de uygulamalı sünnet" ile sabittir.
Fıkhî ifade ile, Kur'an-ı Kerim'in "subût-i kat'î delalet-i zannî" nassı ile sabit olduğu için "vacip" denmiştir. Hatta İmam Azam Ebu Hanife'nin kurbanın hükmünü bizzat "farz" olarak açıkladığı da gelen rivayetler arasındadır (Bkz. Kütüb-i Sitte Muht. C. 6, s. 44).
Sünnet mi tartışması, aslında kavram kargaşasından istifade ederek milletimizi ibadetinden soğutmak isteyen akl-ı evvellerin işidir.
Yoksa Cumhur ulema dahil hiçbir İslam alimi, kurbanı, ihmal veya terk edilmesine kapı aralanan bir ibadet olarak vasıflandırmamışlardır. Vacip kavramı yerine "kifaye bir sünnet-i müeekkede" hükmünü beyan edenler dahi, bu ibadetin "İslam'ın şiarı" olduğunu, terkinin ise "harama yakın mekruh" olacağını belirtirler.
Hanefi mezhebi dışındaki ve özellikle de Şafii mezhep alimlerindeki "sünnet-i müekkede"nin hüküm değeri, Hanefilerdeki "vacip" seviyesindedir. Bu sebeple "kurbanın sünnet olduğu" şeklindeki hüküm, aslında "kurbanın vacip olduğu hükmü" ile aynı cümledendir, eşdeğerdedir.
Bu bağlamda kurban konusunda İmam Malik, "mukim" kaydı dahi koymadan "vacip" hükmü verir. İmam Ahmed bin Hanbel, "gücü yetenin terk etmesi harama yakın olan mekruh" cümlesinden "ifası vacip bir ibadet"tir der. İmam Muhammed, "terkine ruhsat olmayan sünnet" der.
Kurban ibadetinin ehemmiyeti, terki konusundaki Hz. Peygamberi "şu ikaz ve tehdidi"nden de anlaşılmaktadır: "Gücü yettiği halde kurbanını kesmeyen, asla bizim namazgâhımıza yaklaşmasın" (Bkz. Sahih-i Buhari, Tecrid-i Sarih, c. 12, s. 33). Tecrid-i Sarih'te, İbn Mace'nin ve Hâkim'in rivayetine ilişkin bilgiler verilirken, bu ikaz hadisinin "isnadı sahih" olduğuna dikkat çekiliyor.
Nitekim, Rasulüllah, Veda Haccı'nda kendisi ve ehl-i beyti için bir deve veya bir sığır kesmiştir (İmam Malik, Muvatta, 2/486).
Allah Rasulü'nün ayakta olduğu halde 7 deveyi ve iki alaca koçu bizzat kendi mübarek elleriyle kurban olarak kestiğine dair birçok sahih hadisler mevcuttur (Buhari, Sahih, Hac, 117, 119, Cihad, 104; Müslim, Sahih, Edahi, 17; Tirmizi, Sünen, Edahi, 2; Ebu Davud, Sünen, Edahi 4; Nesai, Sünen, Dahaya, 28-31, İbn Mace, Sünen, Edahi, 1).
Hz. Ali Efendimiz ise "Rasulüllah'ın bizzat talimatı ve vasiyeti"yle hem kendisi, hem de bizzat Rasulüllah için "her kurbanda iki koç" keserdi. Bizzat kendi beyanına göre Hz. Ali Efendimiz, şehadetini kadar "iki kurbanını kesmeyi" asla terk etmemiştir (Bkz. Tirmizi, Sünen, Edahi 1; Ebu Davud, Sünen, Dahaya 2).
İbn Mace Sünen'inde Hz. Peygamberi'n de, biri kendisi ve ehl-i beyti için, diğeri de kıyamete kadar kendisine inanan ümmeti için olmak üzere 2 kurban kestiğini rivayet etmektedir.
Bütün bu dini ve ilmi hakikatler ortada iken, kurbanı tartışmaya açmak, olsa olsa Hicaz bölgesini Osmalı'dan kopartan Hurgrange gibi eski tüfek müsteşriklerin veya postmodern Vatikan misyonerlerinin "bedava avukatlığı"na soyunmaktır.
Misyonerlerle ve ekümenik sevdalılarla "dinlerarası diyalog" namıyla kolkola ve omuz omuza vererek İslam'ı ve medeniyetimizin mirasını AB'ye kurban edenler, "kurban"ı hayli hayli tartışmaya açarlar.
Onları kurbanla tartmayın. İslamı ikrar ettirmekle tartın bakalım... Onlara "İslam'ın son ve yegane Hak din olduğu" konusunda beyanat verdirin, ikrar ettirin bakalım; bu işe yanaşacaklar mı? Yanaşmazlar.
Bırakınız kurbanı, bunlar İslam'ı sele vermişler, İslam'ı.
Allah ayıktırsın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (K) / diğer yazıları
- Kongrelerden milli devlete bir iman mücadelesi / 25.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019
- İnsan bu kadar da ucuz değil! / 23.07.2019
- Amerika da Haydar Hoca'ya mahkûm / 22.07.2019
- İşsizliğin çok daha ağır faturaları var / 20.07.2019
- Sosyal patlamalara gebe kronik işsizlik / 17.07.2019
- Türkiye “hard currency”ye muhtaç değil / 13.07.2019
- İşçinin emeği ve sendikaların vebali / 11.07.2019
- Para, faiz ve MB Başkanı / 10.07.2019
- Çin’de-Maçin’de değil, kurtuluş içimizde / 08.07.2019
- Türkiye yeni çağa ayak uydurmalı / 07.07.2019



















































































