Cuma öğleden sonrayı karakolda geçirdim. Aynı gün öğlen saatlerinde küçük oğlumun telefonu çalındı. Çocuk ağlayarak büroya yanımıza geldi. Zor sakinleştirdik. Ne olduğunu öğrendiğimizde ise artık benim sakin kalmamın imkanı yoktu. Ana caddede güpegündüz, üstü başı kirli, serseri tipli bir genç oğlumu sıkıştırıyor. Kullanmak için telefonunu istiyor. Çocuk vermek istemeyince kolundan tutup tehdit ediyor: "Şuracıkta seni öldürürüm, kimse beni senin elimden alamaz."
Beş dakika kadar bu durum devam ediyor. Orada onu tehdit edecek ne bir polis, var ne bir devriye arabası. Telefonu almayı başarınca kaçıp gözden kayboluyor. Çocuk yakınlardaki dükkanın birinden polis çağırıyor. Ama polis adresi yanlış anladığından gelemedi. Çocuk yanımıza geldiğinde polisi biz aradık. "Karakola gelmeniz lazım ifade için" dediler, gittik. Bizi çocuklarla ilgili meseleler için ayırdıkları kattaki bekleme odasına aldılar. Yan koltukta oturan 14-15 yaşlarında, kara gözlü, sevimli çocuk dikkatimi çekti sordum:
"Oğlum sana ne oldu?"
Hikayesi uzun ben konumuzla ilgili olan kısmını söyleyeyim. Onu da hırsızlar aynı caddede gasp edip, çocuğun baldırına bir bıçak saplayıp, telefonunu çalmışlar. Zaten bozulmuş olan sinirlerim tepeme çıktı. Sordum polise:
"Aynı bölgede bu kaçıncı vaka (İki ay kadar önce de yine aynı bölgedeki dükkanımıza gündüz vakti hırsız girmiş dizüstü bilgisayarımızı çalmıştı) niye bir ekip koymuyorsunuz oraya? Ne olacak bu böyle? Çocuklarımızı korumak için ne yapalım? Ceplerine bir çakı da biz mi koyalım? Sonra gelip bizim çocukları mı tutuklayacaksınız? Bir milletvekili, bakan ya da başbakan caddeden geçecek diye 500 m aralıklarla ekip yerleştiriyorsunuz. Aynı yerde kaçıncı olay? Niye bir şey yapmıyorsunuz?"
Anlayacağınız veryansın etti yüreğim.
"Abla sen bizi fırçalamaya mı geldin?" dedi
birisi.
"Kimi fırçalayayım, nereye müracaat edeyim dedim?" dedim.
Susup boynunu büktü, bir diğeri. Kapıdan sözlerimi duyup uzaklaştı ötekisi…
Bir devletin vatandaşlarına karşı sorumlulukları nelerdir?
En başta can, mal ve namus emniyeti değil mi? Altı sene içinde bu başımıza gelen 7. olay.
Başbakanım sizin varlığınız, hükümetinizin varlığı bizim güvenliğimizin teminatı olmalı değil mi? Bizim varlığımız sizlere 500 m aralıklarla koruma ve emniyet oluyor da; sizin varlığınız bizim, çocuklarımızın, dükkanımızın, evlerimizin, canımızın, malımızın niçin teminatı olmuyor!
Hz. Ömer demedi mi: "Dicle kenarında bir kurt kuzuyu kapsa Allah onun hesabını Ömer'den sorar." Bir Müslüman olarak siz bu hesaptan korkmuyor musunuz?
Bir de madalyonun diğer yüzü var. Altı yedi sene öncesine kadar, hiçbir hırsızlık vakası yoktu hayatımda. Son yıllarda üç kere evimize üç kere dükkanımıza girmeye çalıştı hırsızlar. Dördünde başarılı oldular. Bir de çocuk sıkıştırma. Ne oluyor böyle sayın başbakan? Lütfen artık büyüyen (!) ekonomiden bahsetmeyi bırakıp, işsiz gençler için çare bulun. Helal kazanmanın önü açılsın.
On senedir iktidardasınız, muhalefette gibi davranmayın. Bu toplumun sorunları, ihtiyaçları sizin omuzlarınızda.
Eğer yoksa dermanınız, lütfen Milli Ekonomi Modelinin, Sosyal Devlet Milli Devlet eserinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a sorun. Bakın Rusya soruyor, pek çok ülke bu modeli uyguluyor. Hatta Rusya parlamentosuna davet ediyor. O bizim insanımız, bizim meclisimizde bu çözüm niye konuşulmuyor?
Unutmayın emanet sorumluluk ister, enaniyet kaldırmaz.
Beş dakika kadar bu durum devam ediyor. Orada onu tehdit edecek ne bir polis, var ne bir devriye arabası. Telefonu almayı başarınca kaçıp gözden kayboluyor. Çocuk yakınlardaki dükkanın birinden polis çağırıyor. Ama polis adresi yanlış anladığından gelemedi. Çocuk yanımıza geldiğinde polisi biz aradık. "Karakola gelmeniz lazım ifade için" dediler, gittik. Bizi çocuklarla ilgili meseleler için ayırdıkları kattaki bekleme odasına aldılar. Yan koltukta oturan 14-15 yaşlarında, kara gözlü, sevimli çocuk dikkatimi çekti sordum:
"Oğlum sana ne oldu?"
Hikayesi uzun ben konumuzla ilgili olan kısmını söyleyeyim. Onu da hırsızlar aynı caddede gasp edip, çocuğun baldırına bir bıçak saplayıp, telefonunu çalmışlar. Zaten bozulmuş olan sinirlerim tepeme çıktı. Sordum polise:
"Aynı bölgede bu kaçıncı vaka (İki ay kadar önce de yine aynı bölgedeki dükkanımıza gündüz vakti hırsız girmiş dizüstü bilgisayarımızı çalmıştı) niye bir ekip koymuyorsunuz oraya? Ne olacak bu böyle? Çocuklarımızı korumak için ne yapalım? Ceplerine bir çakı da biz mi koyalım? Sonra gelip bizim çocukları mı tutuklayacaksınız? Bir milletvekili, bakan ya da başbakan caddeden geçecek diye 500 m aralıklarla ekip yerleştiriyorsunuz. Aynı yerde kaçıncı olay? Niye bir şey yapmıyorsunuz?"
Anlayacağınız veryansın etti yüreğim.
"Abla sen bizi fırçalamaya mı geldin?" dedi
birisi.
"Kimi fırçalayayım, nereye müracaat edeyim dedim?" dedim.
Susup boynunu büktü, bir diğeri. Kapıdan sözlerimi duyup uzaklaştı ötekisi…
Bir devletin vatandaşlarına karşı sorumlulukları nelerdir?
En başta can, mal ve namus emniyeti değil mi? Altı sene içinde bu başımıza gelen 7. olay.
Başbakanım sizin varlığınız, hükümetinizin varlığı bizim güvenliğimizin teminatı olmalı değil mi? Bizim varlığımız sizlere 500 m aralıklarla koruma ve emniyet oluyor da; sizin varlığınız bizim, çocuklarımızın, dükkanımızın, evlerimizin, canımızın, malımızın niçin teminatı olmuyor!
Hz. Ömer demedi mi: "Dicle kenarında bir kurt kuzuyu kapsa Allah onun hesabını Ömer'den sorar." Bir Müslüman olarak siz bu hesaptan korkmuyor musunuz?
Bir de madalyonun diğer yüzü var. Altı yedi sene öncesine kadar, hiçbir hırsızlık vakası yoktu hayatımda. Son yıllarda üç kere evimize üç kere dükkanımıza girmeye çalıştı hırsızlar. Dördünde başarılı oldular. Bir de çocuk sıkıştırma. Ne oluyor böyle sayın başbakan? Lütfen artık büyüyen (!) ekonomiden bahsetmeyi bırakıp, işsiz gençler için çare bulun. Helal kazanmanın önü açılsın.
On senedir iktidardasınız, muhalefette gibi davranmayın. Bu toplumun sorunları, ihtiyaçları sizin omuzlarınızda.
Eğer yoksa dermanınız, lütfen Milli Ekonomi Modelinin, Sosyal Devlet Milli Devlet eserinin sahibi Prof. Dr. Haydar Baş'a sorun. Bakın Rusya soruyor, pek çok ülke bu modeli uyguluyor. Hatta Rusya parlamentosuna davet ediyor. O bizim insanımız, bizim meclisimizde bu çözüm niye konuşulmuyor?
Unutmayın emanet sorumluluk ister, enaniyet kaldırmaz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Seçil Mumcuoğlu / diğer yazıları
- Kimliğimiz en büyük gücümüzdür / 09.04.2025
- Kurban Bayramı notları / 18.06.2024
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu ve Çanakkale Destanı… / 29.08.2023
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022
- Allah’ım afetsiz ver / 11.07.2022
- Haydar Baş Üniversitesi -II- / 23.04.2022
- Kurban Bayramı notları / 18.06.2024
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu ve Çanakkale Destanı… / 29.08.2023
- Hüseyin Baş ile adım adım Anadolu / 21.07.2023
- Özlemle / 14.04.2023
- Asgari ücret müjde mi, hayal kırıklığı mı? / 26.12.2022
- Kader / 18.10.2022
- Şaka değil, kapıdaki açlık / 25.07.2022
- Allah’ım afetsiz ver / 11.07.2022
- Haydar Baş Üniversitesi -II- / 23.04.2022