Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin 10 Şubat tarihli grup toplantısında yeniden gündeme getirdiği yeni anayasa konusu, iktidar cephesinde yürütülen hazırlık çalışmalarının belli bir aşamaya geldiği, cumhur ittifakının sözcülerinin açıklamalarından anlaşılıyor.
Küçük ortak MHP'nin lideri Devlet Bahçeli geçtiğimiz günlerde "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sisteminde, daha yerinde bir ifade ile Türk Tipi Başkanlık Modeline sahip çıkmak, ilke, kural ve kurumlarıyla yaşamasına hizmet etmek" amacıyla hazırladıkları ve "Cumhuriyetin 100. yılında 100 maddelik Yeni Anayasa" olarak adlandırdıkları anayasa taslağını, genel gerekçe ve madde gerekçeleriyle birlikte Cumhurbaşkanı'na ve AKP'ye sunduklarını açıkladı.
Daha sonra AKP'nin kendi çalışmalarının da tamamlanmak üzere olduğu ve bayram ertesinde muhataplarına takdim edileceği duyuruldu.
12 Eylül faşizminin ürünü 1982 Anayasası, 9 Kasım 1982'de yürürlüğe girişinden bu yana, bilindiği gibi, toplam on dokuz değişikliğe uğramış ancak söz konusu değişikliklerin on ikisi zaten AKP tarafından yapılmıştı. Üstelik 2017 yılındaki referandumla anayasal düzen esaslı bir değişikliğe uğratılarak, adına "Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi" denilen Türk usulü başkanlık rejimi uygulamaya konulmuştu.
Bugün, yeni bir anayasa ihtiyacının nereden zuhur ettiği konusundaki resmi beyanlara bakıldığında, AKP'nin yirmi yıllık nakaratının ötesinde farklı bir şey bulunmadığı görülüyor. Yine askeri darbe zihniyetinin ürünü olan 1982 Anayasası'nın yerine "sivil" ve "demokratik" bir anayasa yapılması gerekliliği merkeze konuluyor, yine yıllar içerisinde yapılan değişikliklerle anayasanın iç bütünlük tutarlılıktan yoksun hale geldiğinden dem vuruluyor.
AKP sözcülerinin bugüne dek her fırsatta askeri darbe ürünü ve "vesayet rejiminin kalıntısı" olduğunu vurguladıkları ama ne hikmetse tek başına iktidarda oldukları yaklaşık yirmi yıl boyunca yürürlükten kaldırmak için ciddi herhangi bir çaba göstermedikleri; mevcut anayasa yerine yeni bir anayasa hazırlanmasına bugün birden bire hangi sebeple ihtiyaç duyulduğu, COVID-19 pandemisinin ortasında bu acelenin nerden kaynaklandığı soruları, doğal olarak, şüphe uyandırıyor.
Yeni anayasa tartışmasının apar topar tekrar başlatılmasında iktidar bloğunun içinde bulunduğu bazı teknik sıkıntıların aşılması ihtiyacı, önemli bir rol oynuyor;
Erdoğan'ın üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçilebilmesinin önünün açılması, ekonomik kriz ve pandemi koşullarında yaldızı iyice dökülen, iyice ayyuka çıkan yolsuzluklar ve ülke varlıklarının talan edilmesinin neden olduğu öfke karşısında olası bir seçimde %51 oy alması imkansız görülen cumhur ittifakının iktidarda kalabilmesi için seçim aritmetiğinin değiştirilmesi…
Bütün bu gereksinimlerin neden olduğu tutuşmuşluk havasının etkisi kuşkusuz küçümsenmemeli. Bununla birlikte yeni anayasa arayışını salt bu teknik denebilecek sıkışmışlıkların aşılması çabasına bağlamanın eksik ve naif bir yaklaşım olacağı da açık.
Başta laiklik olmak üzere tüm Cumhuriyet değerlerine topyekûn savaş açmış olan iktidar bloğunun anayasa paketinden demokratik, özgürlükçü, sosyal devleti ve laikliği savunan bir proje çıkması umutların çok ötesindedir.
Şimdilerde laikliğin anayasadan çıkarılabileceği tartışılıyor.
Uzağa gitmeyelim. Laikliğin anayasadan çıkarılması talepleri Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) eski başkanı İsmail Kahraman tarafından dile getirilmişti (BBC, 2016).
Birkaç gündür bir eski AKP milletvekili de laikliğin anayasadan çıkarılması gerektiğini savunmakta.
İktidarın neden yeni anayasa peşinde koştuğu anlaşılıyor; Cumhuriyeti dönüştürmek…
- Yerel yönetim / 25.01.2024
- Muhalefet / milli irade / 22.01.2024
- Anayasa Mahkemesi yoksa… / 18.01.2024
- Soykırım davası / 15.01.2024
- Sosyal devlet için / 11.01.2024
- Hukuk devletine başkaldırı / 25.12.2023
- Güç dengesi / 21.12.2023
- Yerel seçime giderken / 14.12.2023
- İnsanlığın anayasası / 11.12.2023