Çoktandır nenem Nene Hatun’un huzuruna gidemiyorum.
Son on yıldır Erzurum’dayım, dışarıdan gelen her misafirimi mutlaka Abdurrahman Gazi türbesine ardından da Aziziye Tabyası’ında bulunan Nene Hatun’un mezarına götürmüşümdür.
Rahmetli Ali Gedik hocam ile bir gelişinde Nene Hatun’u ziyaret ettik, tabyaları gezdik ve çok duygulandı, gözleri dolu dolu oldu ve dedi ki; “Ben İmam-Hatip lisesini burada okudum, tam yedi yılım burada geçti Erzurum’da böyle bir yerin olduğunu şimdi öğrendim”.
Son yıllarda pek gitmez, gidemez oldum Nene Hatun’un mezarına.
“Torunum hele anlat bakalım, Türkiye nasıl, Erzurum nasıl?” diye sorarsa verecek olumlu cevabım olmadığı için gidemiyorum.
“Biz canımızı dişimize taktık, kundaktaki bebeğimizi yapayalnız evde bırakıp cepheye koştuk ve düşmanı yurdumuzdan def ettik, siz bu yurdun topraklarını satıyormuşsunuz, satanları alkışlıyormuşsunuz, hangi yüzle mezarımın başına geldin?” demesinden çekindiğim için gidemiyorum Nene Hatun’un mezarına.
“Biz yurdumuza-yuvamıza, evimize-barkımıza, ırzımıza-namusumuza musallat olan düşmanlara karşı cennet vatanı müdafaa ederken, aç kaldık, açık kaldık, kadımızla-erkeğimizle harap ve bitap düştük ama vatan toprağından bir karış satmayı aklımızdan dahi geçirmedik, siz hangi ihtiyaç karşısında toprak satıyorsunuz?” derse ben ne cevap veririm korkusu ile ziyaretine gidemiyorum Nene Hatun’un.
“Ben ölüm döşeğinde iken, 1955 yılının kış aylarında beni ziyarete gelen, benimle röportaj yapmak isteyen İngiliz gazetecileri kabul etmedim, def ettim kapımdan, şimdi siz Dinler arası diyalog modası çıkarmışsınız, her dönem haçlı seferlerinin başını çeken papazlara hem de iftarda sofra duası yaptırıyormuşsunuz, kimden aldınız bu fetvayı?” derse, zaten çatık olan kaşlarını iyice çatarsa ne yaparım diye gidemiyorum.
“Düşman düşmanlığından zerre kadar geri adım atmamışken, vatanı parçalamak için plan üstüne plan yaparken, sizin bu ‘düşman sevici’ haliniz nedir, kim düşürdü benim torunlarımı bu hallere, böyle mi olacaktınız?” diye fırçayı basar diye korkumdan pek gidemiyorum ziyaretine…
Nene Hatun Top Dağı’nın tepesinde Aziziye tabyasında yarım asrı aşkın bir süredir yatıyor ve Şehri tepeden izliyor, torunlarını gözlüyor ki acep ne işle meşguller.
“Gafleti çok olanın devleti yok olur” küpesini kulaklarında taşıyorlar mı yoksa çıkardılar mı?
Son on yıldır Erzurum’dayım, dışarıdan gelen her misafirimi mutlaka Abdurrahman Gazi türbesine ardından da Aziziye Tabyası’ında bulunan Nene Hatun’un mezarına götürmüşümdür.
Rahmetli Ali Gedik hocam ile bir gelişinde Nene Hatun’u ziyaret ettik, tabyaları gezdik ve çok duygulandı, gözleri dolu dolu oldu ve dedi ki; “Ben İmam-Hatip lisesini burada okudum, tam yedi yılım burada geçti Erzurum’da böyle bir yerin olduğunu şimdi öğrendim”.
Son yıllarda pek gitmez, gidemez oldum Nene Hatun’un mezarına.
“Torunum hele anlat bakalım, Türkiye nasıl, Erzurum nasıl?” diye sorarsa verecek olumlu cevabım olmadığı için gidemiyorum.
“Biz canımızı dişimize taktık, kundaktaki bebeğimizi yapayalnız evde bırakıp cepheye koştuk ve düşmanı yurdumuzdan def ettik, siz bu yurdun topraklarını satıyormuşsunuz, satanları alkışlıyormuşsunuz, hangi yüzle mezarımın başına geldin?” demesinden çekindiğim için gidemiyorum Nene Hatun’un mezarına.
“Biz yurdumuza-yuvamıza, evimize-barkımıza, ırzımıza-namusumuza musallat olan düşmanlara karşı cennet vatanı müdafaa ederken, aç kaldık, açık kaldık, kadımızla-erkeğimizle harap ve bitap düştük ama vatan toprağından bir karış satmayı aklımızdan dahi geçirmedik, siz hangi ihtiyaç karşısında toprak satıyorsunuz?” derse ben ne cevap veririm korkusu ile ziyaretine gidemiyorum Nene Hatun’un.
“Ben ölüm döşeğinde iken, 1955 yılının kış aylarında beni ziyarete gelen, benimle röportaj yapmak isteyen İngiliz gazetecileri kabul etmedim, def ettim kapımdan, şimdi siz Dinler arası diyalog modası çıkarmışsınız, her dönem haçlı seferlerinin başını çeken papazlara hem de iftarda sofra duası yaptırıyormuşsunuz, kimden aldınız bu fetvayı?” derse, zaten çatık olan kaşlarını iyice çatarsa ne yaparım diye gidemiyorum.
“Düşman düşmanlığından zerre kadar geri adım atmamışken, vatanı parçalamak için plan üstüne plan yaparken, sizin bu ‘düşman sevici’ haliniz nedir, kim düşürdü benim torunlarımı bu hallere, böyle mi olacaktınız?” diye fırçayı basar diye korkumdan pek gidemiyorum ziyaretine…
Nene Hatun Top Dağı’nın tepesinde Aziziye tabyasında yarım asrı aşkın bir süredir yatıyor ve Şehri tepeden izliyor, torunlarını gözlüyor ki acep ne işle meşguller.
“Gafleti çok olanın devleti yok olur” küpesini kulaklarında taşıyorlar mı yoksa çıkardılar mı?
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Dağıtım şebekesi dağılmış vaziyette / 07.05.2024
- Adını siz koyun / 06.05.2024
- Yalana vergi konulsa… / 05.05.2024
- Ümmete ürperti gerek / 04.05.2024
- Talancılar olmasaydı… / 03.05.2024
- Şair çeşmesi / 01.05.2024
- İnanalım mı? / 30.04.2024
- Oduncu baltası ile arıcı ise bal tası ile gelir / 28.04.2024
- Gazze’de katliam sonlandı mı? / 27.04.2024
- Milletin ‘not etmeleri’ daha farklı oluyor / 26.04.2024
- Adını siz koyun / 06.05.2024
- Yalana vergi konulsa… / 05.05.2024
- Ümmete ürperti gerek / 04.05.2024
- Talancılar olmasaydı… / 03.05.2024
- Şair çeşmesi / 01.05.2024
- İnanalım mı? / 30.04.2024
- Oduncu baltası ile arıcı ise bal tası ile gelir / 28.04.2024
- Gazze’de katliam sonlandı mı? / 27.04.2024
- Milletin ‘not etmeleri’ daha farklı oluyor / 26.04.2024