Dünyada eşi benzeri olmayan olaylar yaşanıyor ülkemizde. Bu, ağustosta ülkemize kar yağması ya da elma ağacı armut vermesi gibi değil.Buradaki olay, "kural" dediğimiz ve dünyanın kabullendiği şeyleri kendimize benzeterek uygulamaktır. Sonunda komşularımızla aramız bozulmakta ve dünya ulusları arasında saygınlığımızı yitirmekteyiz. Yalnız ülke konumuna düşmekteyiz de. İktidar liderlerinin etrafında toplanan bazı insanlar, "Sen dünya liderisin. Sen herkesten akıllısın. Sen sosyal bilimleri, fen bilimlerini herkesten çok bilirsin" diyerek o lideri olağanüstü duruma sokmaları kişiyi farklılaştırıyor. Yanlış yapmasının yollarını açmış oluyorlar ki bunda zarar gören ülkemizdir ve ülkemiz insanıdır.Biz, parlamenter sistemle yönetilen bir ülkeyiz. Parlamenter sistemin temel kurallarından biri de hükümetin ortak sorumluğudur. Kabine toplantılarında alınan ortak kararlar, toplum karşısında farklı biçimde söylenirse veya uygulanırsa orada parlamenter sistemden söz edilemez. Bir bakıyorsunuz ki hükümet sözcüsü başka konuşuyor başka bakan daha başka konuşuyor. Hele Cumhurbaşkanı ise parlamento ve hükümetin üstünde bir güç gibi daha başka konuşuyor.Düşünün bir terör örgütünün iki üyesi, en donanımlı bir adliye sarayında ellerini kollarını sallayarak bellerinde silahla içeri giriyorlar ve devletin güvencesinde görev yapan bir savcıyı makamında vuruyorlar. Doğal olarak da güvenlik güçleri de iki teröristi vuruyor ve üst düzey yetkililer bu olayı başarı gösteriyorlar.Merkez ve taşradaki tüm hükümet mekanizması yani Başbakana ve bakanlıklara bağlı devlet daireleri, kuruluşlar, kurumlar partili kişilerce doldurulmuştur. "Devletin işgali" olarak adlandırdığımız bu yapılanma belki iktidar üyelerinin ortak alanlarıdır. Ancak devlet iktidar partisinin çiftliği değildir ve olmamalıdır da. Parlamenter sistemde iktidarın ve muhalefetin ortak sorumlulukları vardır. Hâlbuki bugünkü iktidar, muhalefete sorumlu kişiler olarak değil, ayak bağı olarak bakmaktadır.Türkiye'de devlet adamlığı geleneğinde başlıca iki üslup ve okul vardır. Birincisi Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Mustafa Kemal tarzı ki bu sistemde devlet, parlamentosu ile bürokrasi ile ve hükümeti ile çağdaş demokratik yapılanmıştır. İkincisi ise çoğulcu parlamenter sistemin gelişmesinde payı olan Celal Bayar ve Adnan Menderes'le başlayan Süleyman Demirel'le olgulaşan okuldur. Her iki anlayış, devletin kadroları ile oynamamış ve devletin devamı için çaba göstermişlerdir."Ben dedim oldu" yaklaşımı alışık olduğumuz devlet anlayışına ters düşmektedir. Ters düşmektedir çünkü Cumhuriyetimize cumhuriyet kurallarına öfke ile bakan yapılanma ülkemizi gün geçtikçe hem ekonomik hem de toplumsal yönden bataklığa sürüklemektedir. Ortadoğu'da meşru hükümetlere karşı kurulan silahlı çetelere sıcak bakmak, hatta onlara para, silah yardımı yapmak bizim gibi büyük bir devlete yakışmıyor. Yakıştıranlar bunun hesabını gün gelir vermek zorunda kalırlar.Keser döner, sap döner; bir gün gelir hesap döner.Değil mi?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ekrem Yazar / diğer yazıları
- Atatürk Gençlik ve Spor Bayramı / 20.05.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023
- Ulusal günümüz ve çocuklarımız / 24.04.2023
- Neden köy enstitüleri? / 19.04.2023
- Lider olmak kolay mı? / 06.04.2023
- Doğru paylaşmak / 27.03.2023
- Bir ulusun direnişi (18 Mart) / 20.03.2023
- Okullarımız / 13.03.2023
- Önemli olan sistemdir / 01.03.2023
- İnsan olmak / 20.02.2023
- Dağ başını duman aldı / 12.02.2023