KKTC genel seçimleri sırasında "istenmeyen adam'' ilan edilerek yerden yere vurulan Kıbrıs Lideri Rauf Denktaş'ın Ankara'da yapılan Kıbrıs müzakeresi sonrasında yeniden müzakereci olarak takdir edilmesi ne derece mantıklı?
Cumhurbaşkanı Denktaş hakkında gerek Lefkoşe'de gerek se Ankara'da estirilen soğuk havanın yeniden ılıması bize ilginç geldi. Soğuk hava neden estirildi ve bu hava neden bir anda yumuşadı?
Buz adam Denktaş mı erimeye başladı yok sa barış güvercini kesilenler mi taviz verir oldu?
Seçimlerde tarafsız olmadığı, Avrupa üyeliği adımında Türkiye'nin önünü tıkadığı gerekçesiyle mevcut hükümet tarafından arada doğrudan, genel de dolaylı yollardan eleştirilen Denktaş'ın temsil sorunu hala tartışma konusu aslında kimilerince(!). Ankara'daki dengeler(!) öyle gerektirdiği için bu rahatsızlık su yüzüne çıkamıyor.
Gerek siyaset çevrelerinde gerekse medyada anti Denktaşçı bir cephenin varlığı hepinizin malumu.
Günlük gazeteleri takip eden hemen herkes buna şahit olmuştur.
Denktaş'a ve onun politik tutumuna, misyonuna kimlerin hangi gerekçelerle karşı çıktığı net olarak biliniyor.
Siyaset camiasında ise bu daha bulanık. Denktaş'a bakış net değil, flu bir algılama var. Bazı bakan veya milletvekilleri zaman zaman sert çıkışlarda bulunuyorlar; fakat tepki çekmemek için geri adım atıyorlar. " Ben öyle demek istemedim'' " Yanlış anlaşıldım'' gibi dönüşlerle olay kapatılıyor. Söylenen söyleniyor; ama atılan laflar Rum'a puan olarak yansıyor.
Köşe yazarları sürekli olarak Ada'da Kıbrıs Rum tarafı ile Türk tarafınının yaşam koşullarını kıyaslıyorlar. Milli gelir rakamları, okuryazarlık durumu, tarım politikaları, ekonomik açılımlar, Avrupa Birliği'nden alınan hibeler, Ada'ya yapılan yardımlar vesaire..
Elbette ki bu karşılaştırmalar ve mevcut veriler bir ülke için, o ülkenin gelişmişlik derecesi için önemli kıstaslardır. Bu ölçütler küçümsenemez lakin o ölçütler yapılırken Kıbrıs'taki fiili durumun da ayrıntılı olarak ele alınması gerekiyor. Kıbrıs Türkü'ne yıllardan beri uygulanan haksız ambargolar ve bastırılan özgürlük mücadelesi yok görülemez.
Kimse Annan Planı'nın siyasal yanlarına, taraflara ne getirdiğine, ne götürdüğüne bakmıyor. Siyasal talepler ve beklentilerin yeraldığı plan, ekonomik kalkınma planı imiş gibi algılanıyor.
Hangi maddelerde neler, hangi tavizler isteniyor ayrıntısıyla ortaya koymaya çalışanlara kulak tıkanıyor. Bu maddeleri ortaya koymaya çalışan bazı köşe yazarlarına ise "statükocu ya da "çözüm karşıtı'' gibi yaftalar vuruluyor.
KKTC'deki heyecanlı seçim atmosferinde de bu hava yaşandı. Tukaka edilen Denktaş'ın ne için ve hangi kaygılarla plana karşı çıktığından ziyade " Denktaş planı kabul etmez ise Kıbrıs Türkü'nün düşeceği duruma'' dikkat çekildi. Ada'daki fiili durum ve objektif çıkarımlardan ziyade subjektif önyargılarla değerlendirmeler yapıldı.
Döndük dolaştık Denktaş'a " Müzakerecimizdir''dedik.
Biz mi yanlış yaptık yoksa Denktaş mı değişti?
Attığımız çamurlar nereye gitti?
Biz mi kazandık, Rumlar mı kaybetti?
Filistin davasında Arafat nasıl bir idolse Kıbrıs'ta da Denktaş idolümüzdür.
Annan'ı da Verheugen'i de idol seçebilirsiniz..Seçim sizin.
Ama Kıbrıs bizim.
Cumhurbaşkanı Denktaş hakkında gerek Lefkoşe'de gerek se Ankara'da estirilen soğuk havanın yeniden ılıması bize ilginç geldi. Soğuk hava neden estirildi ve bu hava neden bir anda yumuşadı?
Buz adam Denktaş mı erimeye başladı yok sa barış güvercini kesilenler mi taviz verir oldu?
Seçimlerde tarafsız olmadığı, Avrupa üyeliği adımında Türkiye'nin önünü tıkadığı gerekçesiyle mevcut hükümet tarafından arada doğrudan, genel de dolaylı yollardan eleştirilen Denktaş'ın temsil sorunu hala tartışma konusu aslında kimilerince(!). Ankara'daki dengeler(!) öyle gerektirdiği için bu rahatsızlık su yüzüne çıkamıyor.
Gerek siyaset çevrelerinde gerekse medyada anti Denktaşçı bir cephenin varlığı hepinizin malumu.
Günlük gazeteleri takip eden hemen herkes buna şahit olmuştur.
Denktaş'a ve onun politik tutumuna, misyonuna kimlerin hangi gerekçelerle karşı çıktığı net olarak biliniyor.
Siyaset camiasında ise bu daha bulanık. Denktaş'a bakış net değil, flu bir algılama var. Bazı bakan veya milletvekilleri zaman zaman sert çıkışlarda bulunuyorlar; fakat tepki çekmemek için geri adım atıyorlar. " Ben öyle demek istemedim'' " Yanlış anlaşıldım'' gibi dönüşlerle olay kapatılıyor. Söylenen söyleniyor; ama atılan laflar Rum'a puan olarak yansıyor.
Köşe yazarları sürekli olarak Ada'da Kıbrıs Rum tarafı ile Türk tarafınının yaşam koşullarını kıyaslıyorlar. Milli gelir rakamları, okuryazarlık durumu, tarım politikaları, ekonomik açılımlar, Avrupa Birliği'nden alınan hibeler, Ada'ya yapılan yardımlar vesaire..
Elbette ki bu karşılaştırmalar ve mevcut veriler bir ülke için, o ülkenin gelişmişlik derecesi için önemli kıstaslardır. Bu ölçütler küçümsenemez lakin o ölçütler yapılırken Kıbrıs'taki fiili durumun da ayrıntılı olarak ele alınması gerekiyor. Kıbrıs Türkü'ne yıllardan beri uygulanan haksız ambargolar ve bastırılan özgürlük mücadelesi yok görülemez.
Kimse Annan Planı'nın siyasal yanlarına, taraflara ne getirdiğine, ne götürdüğüne bakmıyor. Siyasal talepler ve beklentilerin yeraldığı plan, ekonomik kalkınma planı imiş gibi algılanıyor.
Hangi maddelerde neler, hangi tavizler isteniyor ayrıntısıyla ortaya koymaya çalışanlara kulak tıkanıyor. Bu maddeleri ortaya koymaya çalışan bazı köşe yazarlarına ise "statükocu ya da "çözüm karşıtı'' gibi yaftalar vuruluyor.
KKTC'deki heyecanlı seçim atmosferinde de bu hava yaşandı. Tukaka edilen Denktaş'ın ne için ve hangi kaygılarla plana karşı çıktığından ziyade " Denktaş planı kabul etmez ise Kıbrıs Türkü'nün düşeceği duruma'' dikkat çekildi. Ada'daki fiili durum ve objektif çıkarımlardan ziyade subjektif önyargılarla değerlendirmeler yapıldı.
Döndük dolaştık Denktaş'a " Müzakerecimizdir''dedik.
Biz mi yanlış yaptık yoksa Denktaş mı değişti?
Attığımız çamurlar nereye gitti?
Biz mi kazandık, Rumlar mı kaybetti?
Filistin davasında Arafat nasıl bir idolse Kıbrıs'ta da Denktaş idolümüzdür.
Annan'ı da Verheugen'i de idol seçebilirsiniz..Seçim sizin.
Ama Kıbrıs bizim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Cevat Kışlalı / diğer yazıları
- Suikastın geri planı / 09.05.2006
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005
- Sessizliğin sesi / 28.03.2006
- 8 Mart Dünya Kadınlar Günü / 08.03.2006
- Hangi ittifak, hangi kadın? / 26.01.2006
- Varoluş mücadelesi / 24.01.2006
- Bu M.E.M'leket bizim / 01.12.2005
- Çözüm mü dediniz? / 27.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 04.11.2005
- Bağımsız Türkiye / 21.10.2005
- Felaket kapıda / 19.10.2005