Oğuz KÖRO?LU
* Gazi Osman Paşa
Asıl adı Osman Nuri'dir, Gazi Osman Paşa'nın. 1833'te Tokat'ta doğdu... Babası, İstanbul kereste gümrüğünde katip olan Mehmed Efendi, annesi Şakire Hatun'dur. Ailenin tek erkek çocuğu olan Osman Nuri, henüz yedi sekiz yaşlarında iken ailesiyle birlikte İstanbul'a babasının yanına gitti. 1849'da Kuleli Askeri İdadisi'ni, 1853'te de Harbiye Mektebi'ni bitirerek Erkân-ı Harbiye sınıfına ayrıldı. 1853-56 Kırım Savaşı'nda Rumeli'deki Osmanlı ordusunda görev yaptı. Savaştan sonra öğrenimini sürdürerek 1858'de Kolağası (önyüzbaşı) oldu. Çeşitli görevlerde bulunan Gazi Osman Paşa, 1859 yılında Osmanlı Devleti'nin nüfus sayımı ile kadastro usulünde haritasının çizilmesinin kararlaştırılması ve bu arada Bursa ilinden başlanması üzerine bu göreve askeri temsilci olarak tayin edildi. 1864'te Hassa Ordusu'nda görevlendirildi. Ertesi yıl rütbesi binbaşılığa yükseltildi. 1866'da Girit'te Rumların adayı Yunanistan'a ilhak etmek amacıyla çıkardıkları ayaklanmanın bastırılmasında görev aldı. 1876'da Yarbay, ertesi yıl Miralay (Albay) oldu. Aynı yıl başlayan Yemen ayaklanmasının bastırılmasında gösterdiği başarıdan dolayı Mirlivalığa (Tuğgeneral) yükseldi. 1873'te Yenipazar Fırka Komutanlığı'na atandı. Fırkanın eğitimindeki başarısından ötürü rütbesi Ferikliğe (Korgeneral) yükseltilerek İstanbul merkez komutanlığına, daha sonra İşkodra (bugün Shkoder), 1874'te de Bosna Komutanlığı'na getirildi. 1875'te Erzurum'daki 4. Ordu Erkân-ı Harbiye reisi oldu. Balkanlar'da çıkan karışıklıklar üzerine Eylül 1875'te Niş'teki (Bugün Nis) 1. Fırka Komutanlığı'na atandı.
* Tarihin, adını iftiharla yazdığı komutan
Gazi Osman Paşa'nın en önemli başarıları, Sırplarla yapılan savaşlarda kendini göstermeye başlamış, şöhreti burada elde etmiş olduğu zaferlerle taçlanmıştır. Göstermiş olduğu kahramanlıklar, kendisine ikinci rütbe olan Mecidiye nişanı ile 1876 yılında Müşirlik/Mareşallik rütbesinin verilmesine vesile olmuştur.
Terfisi geldiği zaman Osman paşa ağlamış ve Kolordu Kurmay Başkanı Tahir Paşa'ya, "Tahir Paşa, bizi Müşir yaptılar; fakat ben bir şey yapmadım" deyince Tahir Paşa, "Öyle demeyin Paşa Hazretleri. Yarın tarih, isminizi iftiharla yazacaktır" cevabını vermiştir. Türk askerinin destanlar yazdığı Sırp harbini Osman Paşa ise şu şekilde anlatmaktadır:
"Vidin'e gidince tümenin zapt u raptı, eğitimi, eksikliklerinin tamamlanması ile uğraştım. Birliği seferber hale getirdim ve Sırbistan sınırına bir buçuk saat uzaklıkta olan Adliye Kasabası sahrasında yığınağımı yaparak, sınırı geçmek üzere planlarımı yaptım ve savaş emrini bekledim."
"Bir gün öğleden bir buçuk saat sonra,savaşın ilan olunduğuna dair almış olduğum telgraf üzerine, sesi işitilen ve kendisi görülmeyen şimşek gibi sınırı aşıp savaşa atıldım ve Izovuz Tepeleri'ni zaptettim. Gereken yerlere karakollar koydum. Avcı siperleri kazdırdım. Şafakla hücuma kalkmak için birlikleri düzenledim. Sabahı bekledim. zamanı gelince Izovuz Kasabasına üç koldan hücum ettim. Düşman birçok telefat verdi ve Timok Suyu'nun öbür tarafına geçerek önceden hazırladığı istihkamlara çekildi; bir kısmı da Zayçar'daki ordularına katıldı. Biz de ,Izovuz Tepeleri'ne ordugâhımızı kurduk, istihkamlar ve avcı siperleri kazdık; keşiflerimize devam ettik. Timok Suyu üzerine köprü kurmak için hazırlanırken, her gün ufak tefek çarpışmalar olmakla kalmamış, iki defa da gayet kanlı savaşlar olmuştu. Bu çatışmalarda Sırplar birçok telefat, üç top, külliyetli tüfek bırakıp bozularak dönmüşlerdi. Galibiyet her seferinde bizde kalıyordu."
"Biz iki ay Izovuz Tepeleri'nde kalıp kuvvetimize daha da kuvvet ekledik. Timok Suyu'nun da suları çekilmiş olduğundan, hücuma kalkmadan bir gün önce, Sırplar köprü takımlarını Timok Suyu'nun kenarına götürdüğümüzü gördüler, savaştan gözleri yıldı ve bu korku ile Zayçarı bırakarak kaçtılar; Zayçar'ı savaşsız ele geçirdik. Derhal gereken yerleri tahkim ettik. Ara sıra keşif taaruzları yaptık. Bir iki defa da kanlı çarpışmalara tutuştuğumuz Sırplar, külliyetli telefat verdiler ve bozularak döndüler. Bu savaşların mükafaatı olarak ikinci rütbe Mecid Nişan'ı aldım ve rütbem 1292/1876 yılında Müşirliğe/Mareşalliğe yükseltildi. Sırplarla barış yapıldıktan sonra, maiyyetimle Vidin'e döndüm. Askerlerimin eksikliklerini tamamlamak, eğitimi ve disiplini ile uğraşmaya başladım"
* Atalarımızın kanıyla yoğrulan vatanımıza düşman giremez
Osman Paşa, Sırp savaşının son gelişmelerini göz önüne alarak, Rusya'nın yakın bir zamanda saldırıda bulunacağını düşünmüş ve buna bir hazırlık olarak, emri altında bulunan askerleri bir taraftan talim ve terbiye ederken, diğer yandan da Vidin kalesini yeni baştan elden geçirmeye koyulmuştu.
Rusya, süregelen bu teşebbüs ve gelişmeler neticesinde, geleneksel olarak sürdürdüğü Güneye inme siyasetini uygulamanın zamanı geldiğine inanarak Osmanlı Devleti'ne savaş açmaya karar verdi. Almış olduğu bu kararı ayrıca 19 Nisan 1877'de bir bildiri ile Avrupa devletlerine de bildirildi.
Osman Paşa,1293/1877 Haziranı'nda savaşın ilan olunduğuna dair bir telgraf alması üzerine,bütün paşa ve subayları toplatarak gelen savaş haberini kendilerine tebliğ etmiştir. Bunu müteakip erler arasından dört er toplu halde ileriye çıkmış, içlerinden biri diğer tüm arkadaşlarının düşüncelerini dile getiren şu konuşmayı yapmıştır:
-"Şimdiye kadar gözlerimiz bu düğünü, bayramı bekledi. Okunan fermanla bize bu mutlu gün müjdelendi. Muharebeyi kazanmak çokluğa azlığa bakmayıp, kumandanın askerine, askerin de kumandanına olan güvenine bağlıdır. Biz az askerin, nice büyük orduları bozduğunu atalarımızdan öğrendik. Size de Sırp muharebesinden olan güven ve sevgimiz devam etmektedir. Bunun için babalarımızın kanı ile yoğrulmuş olan bu vatanın toprağına düşmanı bastırmayacağız..."
Yılmam ölümden yaradan, askerim;
Orduma gazi dedi Peygamberim,
Bir dileğim var ölürüm isterim,
Yurduma tek düşman ayak basmasın.
Babiali'den haber gelmesi üzerine, Osman Paşa,1 Temmuz sabahı, Balkanlara doğru sarkmakta olan düşman ordusunun önüne bir set çekmek düşüncesiyle, Plevne'ye doğru seri bir yürüyüşle hareket etmiştir. Osman Paşa Plevne'ye varmadan çok daha önce, buraya öncü kuvvetler göndermişti. Gönderilen bu öncü kuvvetler ve Atıf Paşa komutasındaki askerler kasabanın kuzey ve doğusundaki tepelerde mevzilenerek Osman Paşa'nın Plevne'ye girmesine mani olmaya çalışan Rus topçularının ateşlerine karşılık vermişlerdi.
Ruslar, Vidin'den gelen Osman Paşa ordusuna, karşıki tepelerden altı batarya top ateşi açmışsa da, hücuma cesaret edememişlerdi. Osmanlı topçularının karşılık verdiği bu top düellosu sekiz saat sürmüştür. Neticede Rus kuvvetleri geri çekilmiş, Osman Paşa'nın Plevne'ye girmesine engel olamamışlardır. Arkadan gelen ağırlıklar ise, ancak gece yarısı Plevne'ye ulaşabilmiştir.
Osman Paşa,geceli gündüzlü cebri bir yürüyüşle 1 Temmuz'da hareket ettiği 25.000 kişilik kolordusu ile Rahova üzerinden Plevne'ye 7 Temmuz 1877 tarihinde varmış, iki nokta arasındaki 120 millik mesafe, günde 20 mil yürünerek, yedi günde tamamlanmıştır. Bu yürüyüşte her askerin sırtında bir tüfek, 70 fişek ve tam teçhizat bulunmakta idi. Teçhizatını, yürüyüşte kolaylık olsun diye, bırakmanın cezası, Osman Paşa'nın emri gereği, kurşuna dizilmekti.
Yapılan bu cebri yürüyüşün güçlüğünü anlatabilmek için, Gazi Osman Paşa'nın söylediği şu sözlerini aktarmakta yarar vardır: "Oğlum, bir asker ne zaman uyuyabilirse o zaman uyur, çünkü bir daha nerede ve ne zaman uyuma fırsatı bulabileceği belli değildir".
İcra edilen bu yedi günlük cebri yürüyüş, bin bir güçlük ve zahmet içerisinde gerçekleşmiş, ordu Plevne'ye vardığı zaman yorgunluk ve halsizlikten bitap düşmüştür.
Tuna nehri akmam diyor,
Etrafımı yıkmam diyor,
Şanı büyük Osman Paşa,
Plevne'den çıkmam diyor.
Osman Paşa Plevne'ye girdikten ve orada askere kısa bir mola verdikten sonra şehrin kuzey-doğusunda, Graviçe Deresi sahilinde bulunan "Sveti-i Nestar" manastırı yakınında ordugah kurarak geceyi burada geçirmiştir. Manastırın 1.500 metre kadar doğusunda sahra istihkamları inşa ettirmiş, avcı hendekleri kazdırmış ve bazı münasip noktalara ağaç gövdeleri koydurarak topçusunun büyük bir kısmını alelacele vücuda getirilen toprak siperler gerisine yerleştirmiştir. Tahir Paşa bu inşaata nezaretle meşgul olurken, kendisi gece yarısı yanına Mustafa Ağa ile bir miktar süvari alarak Rus ileri karakol zincirine kadar yaklaşıp Rus ordugahında icra edilen hareketlerden Plevne üzerine bir taarruz icrasının düşünüldüğünü keşfetmiştir. Bu keşfi müteakip Plevne'ye dönerek ordusunun geri kalan kısmını da kendi gösterdiği müstahkem mevkilere göndermiştir.
Plevne'de 25 tabur piyade, 6 süvari bölüğü, 58 top, yani toplam 1.500 kişilik bir kuvvet toplanmıştır
Düşman Tuna'yı atladı,
Karakolları yokladı,
Osman Paşa'nın kolunda,
Beşbin top birden patladı.
Ruslar için önlerinde tek engel olarak Plevne kalmıştı. Nihayet 19 Temmuz sabahı düşman üç koldan Plevne'ye saldırdı. Taarruz için açtığı ateş askerden ziyade kasaba halkına zarar vermişti. Plevne, Batı Bulgaristan ve Balkan geçitlerine giden yolların kavşak noktası idi. Bu yüzden Ruslar buraya çok önem verdiler. Osman Paşa topçu ateşine 2 saat kadar karşılık verdikten sonra ateşi kesti. Ruslar Osmanlı topçusunu susturduklarını sanarak taarruza kalkıştılar. Bu taarruz kırıldı ve Osman Paşa karşı hücumla düşmanı çekilmeye mecbur bıraktı. Osman Paşa, düşmanı takip etmek istedi. Ama İstanbul'daki Paşaların Plevne'den çıkmamasını emretmesi ve Süleyman Paşa ile olan irtibatsızlık sonucu Ruslar fazla kayıp vermeden çekildiler. Ruslar birçok taarruz gerçekleştirdiler ancak başarılı olamadılar. Plevne'nin ancak kuşatmayla ele geçirilebileceğini anlayan Ruslar, Romanya'dan da yardım alarak toplam 130.000 asker ve 450 topla Plevne'yi kuşattılar. 20 Temmuz'da başlayıp yaklaşık 5 ay süren savaş sürecinde, 24 Ekim'e kadar Ruslara karşı direnen Osmanlı ordusu, bu tarihten sonra dış bağlantıların kesilmesi ve zorlu kış koşulları nedeniyle güç durumda kalmıştı. Türk askerinin zor durumundan yararlanmak isteyen Rus orduları Başkomutanı Nikola, 30 Ekim'de Osman Paşa'ya yazdığı mektupta, daha fazla kan dökülmemesi için teslim olmaları çağrısını yapmış; Osman Paşa da, 12 Kasım tarihli cevap mektubunda, teslim olmayacaklarını ve kanlarının son damlasına kadar dövüşeceklerini bildirdi. Halbuki Türk Kuvveti 42.000 kişi ve 72 toptan oluşuyordu. Rus kuşatması altında, Türk tarihinde "Plevne Savunması" olarak bilenen bu kanlı direniş, 10 Aralık'a kadar amansızca devam etti. Kuşatmayı yarmak için son bütün gücüyle karşı harekâta geçen Osman Paşa kaleden çıktı ve Ruslarla çetin bir mücadeleye girişti. Tükenen mühimmatına rağmen askeriyle birlikte kahramanca çarpışan Gazi Osman Paşa, yoğun bombardıman altında yaralandı ve teslim olmak mecburiyetinde kaldı. Türk Ordusu 3 kuşatma çemberinden ikisini yarmayı başardı. Ancak neticede teslim olmaya mecbur kaldı.
Kılıcımı vurdum taşa,
Taş yarıldı baştan başa,
Şanı büyük Osman Paşa,
Askerinle binler yaşa...
Savaş sırasında isyan ederek bağımsızlığını ilan eden ve kuşatmada ordusu ile Rusya'ya yardım eden Romen Prensi'nin elini sıkmayan Gazi Osman Paşa, daha sonra Rusya'ya gönderildi. Rus subayları, yarasına rağmen ayağa kalkan Osman Paşa'yı "Bravo!!!" sesleriyle selamlarken General Skobeleff: "Bu yüz, büyük bir kumandanın yüzüdür. O'nu gördüğüme çok sevindim. Gazi Osman Paşa muzaffer bir kumandandır. Teslim olmuş olmasına rağmen O, muzaffer sayılacaktır" diyordu. Osman Paşa derhal Grandük'ün çadırına götürüldü ve yarası muayene edilip sarıldı. Plevne Kahramanları harp tarihini değiştiremediler ise de Türk Ordusu'nun askerlik şerefini de çiğnetmediler. Gazi Osman Paşa serbest bırakıldıktan sonra İstanbul'a döndü; Türk Ordusu'nun Plevne savunmasındaki eşsiz başarısından dolayı Osman Paşa "Gazilik" ünvanına layık görüldü, ve II. Abdülhamid tarafından Hassa Müşirliğine getirildi (1878).
Bu görevine ek olarak Mabeyn Müşirliğini de üstlendi. Osman Paşa, yaşamının son yıllarını Mabeyn Müşiri ve Yaver-i Ekrem olarak geçirerek anılarını kaleme aldı. 1890'a değin geçen olayları kapsayan anıları Mahmud Talat'ın Plevne Müdafaası (1927) adlı kitabında yayınlanmıştır.
Gazi Osman Paşa, iyi dercede Arapça, biraz da Farsça ve Fransızca biliyordu. Ferik Neşet Paşa'nın kız kardeşi Zatıgül Hanımla evlendi. Sultan İkinci Abdülhamid kendisini çok takdir ettiği için iki kızını da Gazi Osman Paşa'nın iki oğlu ile evlendirmiştir Gazi Osman Paşa, 4-5 Nisan 1900 yılında, Cuma günü vefat etti ve Fatih Sultan Mehmed'in türbesi yanına gömüldü.
Kaynakça:
1. Ord. Prof. Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi 8. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları.
2. Haluk F. GÜRSEL, Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri, Ak Yayınları.
3.http://www.kimkimdir.gen.tr/
4. http://masters-net.tripod.com/mp3/mehters.htm
5. http://www.geocities.com/gop1878/gop/gazi3.htm
6. Ana Britannica C. 24
7. Yeni Rehber Ans. C. 4
* Gazi Osman Paşa
Asıl adı Osman Nuri'dir, Gazi Osman Paşa'nın. 1833'te Tokat'ta doğdu... Babası, İstanbul kereste gümrüğünde katip olan Mehmed Efendi, annesi Şakire Hatun'dur. Ailenin tek erkek çocuğu olan Osman Nuri, henüz yedi sekiz yaşlarında iken ailesiyle birlikte İstanbul'a babasının yanına gitti. 1849'da Kuleli Askeri İdadisi'ni, 1853'te de Harbiye Mektebi'ni bitirerek Erkân-ı Harbiye sınıfına ayrıldı. 1853-56 Kırım Savaşı'nda Rumeli'deki Osmanlı ordusunda görev yaptı. Savaştan sonra öğrenimini sürdürerek 1858'de Kolağası (önyüzbaşı) oldu. Çeşitli görevlerde bulunan Gazi Osman Paşa, 1859 yılında Osmanlı Devleti'nin nüfus sayımı ile kadastro usulünde haritasının çizilmesinin kararlaştırılması ve bu arada Bursa ilinden başlanması üzerine bu göreve askeri temsilci olarak tayin edildi. 1864'te Hassa Ordusu'nda görevlendirildi. Ertesi yıl rütbesi binbaşılığa yükseltildi. 1866'da Girit'te Rumların adayı Yunanistan'a ilhak etmek amacıyla çıkardıkları ayaklanmanın bastırılmasında görev aldı. 1876'da Yarbay, ertesi yıl Miralay (Albay) oldu. Aynı yıl başlayan Yemen ayaklanmasının bastırılmasında gösterdiği başarıdan dolayı Mirlivalığa (Tuğgeneral) yükseldi. 1873'te Yenipazar Fırka Komutanlığı'na atandı. Fırkanın eğitimindeki başarısından ötürü rütbesi Ferikliğe (Korgeneral) yükseltilerek İstanbul merkez komutanlığına, daha sonra İşkodra (bugün Shkoder), 1874'te de Bosna Komutanlığı'na getirildi. 1875'te Erzurum'daki 4. Ordu Erkân-ı Harbiye reisi oldu. Balkanlar'da çıkan karışıklıklar üzerine Eylül 1875'te Niş'teki (Bugün Nis) 1. Fırka Komutanlığı'na atandı.
* Tarihin, adını iftiharla yazdığı komutan
Gazi Osman Paşa'nın en önemli başarıları, Sırplarla yapılan savaşlarda kendini göstermeye başlamış, şöhreti burada elde etmiş olduğu zaferlerle taçlanmıştır. Göstermiş olduğu kahramanlıklar, kendisine ikinci rütbe olan Mecidiye nişanı ile 1876 yılında Müşirlik/Mareşallik rütbesinin verilmesine vesile olmuştur.
Terfisi geldiği zaman Osman paşa ağlamış ve Kolordu Kurmay Başkanı Tahir Paşa'ya, "Tahir Paşa, bizi Müşir yaptılar; fakat ben bir şey yapmadım" deyince Tahir Paşa, "Öyle demeyin Paşa Hazretleri. Yarın tarih, isminizi iftiharla yazacaktır" cevabını vermiştir. Türk askerinin destanlar yazdığı Sırp harbini Osman Paşa ise şu şekilde anlatmaktadır:
"Vidin'e gidince tümenin zapt u raptı, eğitimi, eksikliklerinin tamamlanması ile uğraştım. Birliği seferber hale getirdim ve Sırbistan sınırına bir buçuk saat uzaklıkta olan Adliye Kasabası sahrasında yığınağımı yaparak, sınırı geçmek üzere planlarımı yaptım ve savaş emrini bekledim."
"Bir gün öğleden bir buçuk saat sonra,savaşın ilan olunduğuna dair almış olduğum telgraf üzerine, sesi işitilen ve kendisi görülmeyen şimşek gibi sınırı aşıp savaşa atıldım ve Izovuz Tepeleri'ni zaptettim. Gereken yerlere karakollar koydum. Avcı siperleri kazdırdım. Şafakla hücuma kalkmak için birlikleri düzenledim. Sabahı bekledim. zamanı gelince Izovuz Kasabasına üç koldan hücum ettim. Düşman birçok telefat verdi ve Timok Suyu'nun öbür tarafına geçerek önceden hazırladığı istihkamlara çekildi; bir kısmı da Zayçar'daki ordularına katıldı. Biz de ,Izovuz Tepeleri'ne ordugâhımızı kurduk, istihkamlar ve avcı siperleri kazdık; keşiflerimize devam ettik. Timok Suyu üzerine köprü kurmak için hazırlanırken, her gün ufak tefek çarpışmalar olmakla kalmamış, iki defa da gayet kanlı savaşlar olmuştu. Bu çatışmalarda Sırplar birçok telefat, üç top, külliyetli tüfek bırakıp bozularak dönmüşlerdi. Galibiyet her seferinde bizde kalıyordu."
"Biz iki ay Izovuz Tepeleri'nde kalıp kuvvetimize daha da kuvvet ekledik. Timok Suyu'nun da suları çekilmiş olduğundan, hücuma kalkmadan bir gün önce, Sırplar köprü takımlarını Timok Suyu'nun kenarına götürdüğümüzü gördüler, savaştan gözleri yıldı ve bu korku ile Zayçarı bırakarak kaçtılar; Zayçar'ı savaşsız ele geçirdik. Derhal gereken yerleri tahkim ettik. Ara sıra keşif taaruzları yaptık. Bir iki defa da kanlı çarpışmalara tutuştuğumuz Sırplar, külliyetli telefat verdiler ve bozularak döndüler. Bu savaşların mükafaatı olarak ikinci rütbe Mecid Nişan'ı aldım ve rütbem 1292/1876 yılında Müşirliğe/Mareşalliğe yükseltildi. Sırplarla barış yapıldıktan sonra, maiyyetimle Vidin'e döndüm. Askerlerimin eksikliklerini tamamlamak, eğitimi ve disiplini ile uğraşmaya başladım"
* Atalarımızın kanıyla yoğrulan vatanımıza düşman giremez
Osman Paşa, Sırp savaşının son gelişmelerini göz önüne alarak, Rusya'nın yakın bir zamanda saldırıda bulunacağını düşünmüş ve buna bir hazırlık olarak, emri altında bulunan askerleri bir taraftan talim ve terbiye ederken, diğer yandan da Vidin kalesini yeni baştan elden geçirmeye koyulmuştu.
Rusya, süregelen bu teşebbüs ve gelişmeler neticesinde, geleneksel olarak sürdürdüğü Güneye inme siyasetini uygulamanın zamanı geldiğine inanarak Osmanlı Devleti'ne savaş açmaya karar verdi. Almış olduğu bu kararı ayrıca 19 Nisan 1877'de bir bildiri ile Avrupa devletlerine de bildirildi.
Osman Paşa,1293/1877 Haziranı'nda savaşın ilan olunduğuna dair bir telgraf alması üzerine,bütün paşa ve subayları toplatarak gelen savaş haberini kendilerine tebliğ etmiştir. Bunu müteakip erler arasından dört er toplu halde ileriye çıkmış, içlerinden biri diğer tüm arkadaşlarının düşüncelerini dile getiren şu konuşmayı yapmıştır:
-"Şimdiye kadar gözlerimiz bu düğünü, bayramı bekledi. Okunan fermanla bize bu mutlu gün müjdelendi. Muharebeyi kazanmak çokluğa azlığa bakmayıp, kumandanın askerine, askerin de kumandanına olan güvenine bağlıdır. Biz az askerin, nice büyük orduları bozduğunu atalarımızdan öğrendik. Size de Sırp muharebesinden olan güven ve sevgimiz devam etmektedir. Bunun için babalarımızın kanı ile yoğrulmuş olan bu vatanın toprağına düşmanı bastırmayacağız..."
Yılmam ölümden yaradan, askerim;
Orduma gazi dedi Peygamberim,
Bir dileğim var ölürüm isterim,
Yurduma tek düşman ayak basmasın.
Babiali'den haber gelmesi üzerine, Osman Paşa,1 Temmuz sabahı, Balkanlara doğru sarkmakta olan düşman ordusunun önüne bir set çekmek düşüncesiyle, Plevne'ye doğru seri bir yürüyüşle hareket etmiştir. Osman Paşa Plevne'ye varmadan çok daha önce, buraya öncü kuvvetler göndermişti. Gönderilen bu öncü kuvvetler ve Atıf Paşa komutasındaki askerler kasabanın kuzey ve doğusundaki tepelerde mevzilenerek Osman Paşa'nın Plevne'ye girmesine mani olmaya çalışan Rus topçularının ateşlerine karşılık vermişlerdi.
Ruslar, Vidin'den gelen Osman Paşa ordusuna, karşıki tepelerden altı batarya top ateşi açmışsa da, hücuma cesaret edememişlerdi. Osmanlı topçularının karşılık verdiği bu top düellosu sekiz saat sürmüştür. Neticede Rus kuvvetleri geri çekilmiş, Osman Paşa'nın Plevne'ye girmesine engel olamamışlardır. Arkadan gelen ağırlıklar ise, ancak gece yarısı Plevne'ye ulaşabilmiştir.
Osman Paşa,geceli gündüzlü cebri bir yürüyüşle 1 Temmuz'da hareket ettiği 25.000 kişilik kolordusu ile Rahova üzerinden Plevne'ye 7 Temmuz 1877 tarihinde varmış, iki nokta arasındaki 120 millik mesafe, günde 20 mil yürünerek, yedi günde tamamlanmıştır. Bu yürüyüşte her askerin sırtında bir tüfek, 70 fişek ve tam teçhizat bulunmakta idi. Teçhizatını, yürüyüşte kolaylık olsun diye, bırakmanın cezası, Osman Paşa'nın emri gereği, kurşuna dizilmekti.
Yapılan bu cebri yürüyüşün güçlüğünü anlatabilmek için, Gazi Osman Paşa'nın söylediği şu sözlerini aktarmakta yarar vardır: "Oğlum, bir asker ne zaman uyuyabilirse o zaman uyur, çünkü bir daha nerede ve ne zaman uyuma fırsatı bulabileceği belli değildir".
İcra edilen bu yedi günlük cebri yürüyüş, bin bir güçlük ve zahmet içerisinde gerçekleşmiş, ordu Plevne'ye vardığı zaman yorgunluk ve halsizlikten bitap düşmüştür.
Tuna nehri akmam diyor,
Etrafımı yıkmam diyor,
Şanı büyük Osman Paşa,
Plevne'den çıkmam diyor.
Osman Paşa Plevne'ye girdikten ve orada askere kısa bir mola verdikten sonra şehrin kuzey-doğusunda, Graviçe Deresi sahilinde bulunan "Sveti-i Nestar" manastırı yakınında ordugah kurarak geceyi burada geçirmiştir. Manastırın 1.500 metre kadar doğusunda sahra istihkamları inşa ettirmiş, avcı hendekleri kazdırmış ve bazı münasip noktalara ağaç gövdeleri koydurarak topçusunun büyük bir kısmını alelacele vücuda getirilen toprak siperler gerisine yerleştirmiştir. Tahir Paşa bu inşaata nezaretle meşgul olurken, kendisi gece yarısı yanına Mustafa Ağa ile bir miktar süvari alarak Rus ileri karakol zincirine kadar yaklaşıp Rus ordugahında icra edilen hareketlerden Plevne üzerine bir taarruz icrasının düşünüldüğünü keşfetmiştir. Bu keşfi müteakip Plevne'ye dönerek ordusunun geri kalan kısmını da kendi gösterdiği müstahkem mevkilere göndermiştir.
Plevne'de 25 tabur piyade, 6 süvari bölüğü, 58 top, yani toplam 1.500 kişilik bir kuvvet toplanmıştır
Düşman Tuna'yı atladı,
Karakolları yokladı,
Osman Paşa'nın kolunda,
Beşbin top birden patladı.
Ruslar için önlerinde tek engel olarak Plevne kalmıştı. Nihayet 19 Temmuz sabahı düşman üç koldan Plevne'ye saldırdı. Taarruz için açtığı ateş askerden ziyade kasaba halkına zarar vermişti. Plevne, Batı Bulgaristan ve Balkan geçitlerine giden yolların kavşak noktası idi. Bu yüzden Ruslar buraya çok önem verdiler. Osman Paşa topçu ateşine 2 saat kadar karşılık verdikten sonra ateşi kesti. Ruslar Osmanlı topçusunu susturduklarını sanarak taarruza kalkıştılar. Bu taarruz kırıldı ve Osman Paşa karşı hücumla düşmanı çekilmeye mecbur bıraktı. Osman Paşa, düşmanı takip etmek istedi. Ama İstanbul'daki Paşaların Plevne'den çıkmamasını emretmesi ve Süleyman Paşa ile olan irtibatsızlık sonucu Ruslar fazla kayıp vermeden çekildiler. Ruslar birçok taarruz gerçekleştirdiler ancak başarılı olamadılar. Plevne'nin ancak kuşatmayla ele geçirilebileceğini anlayan Ruslar, Romanya'dan da yardım alarak toplam 130.000 asker ve 450 topla Plevne'yi kuşattılar. 20 Temmuz'da başlayıp yaklaşık 5 ay süren savaş sürecinde, 24 Ekim'e kadar Ruslara karşı direnen Osmanlı ordusu, bu tarihten sonra dış bağlantıların kesilmesi ve zorlu kış koşulları nedeniyle güç durumda kalmıştı. Türk askerinin zor durumundan yararlanmak isteyen Rus orduları Başkomutanı Nikola, 30 Ekim'de Osman Paşa'ya yazdığı mektupta, daha fazla kan dökülmemesi için teslim olmaları çağrısını yapmış; Osman Paşa da, 12 Kasım tarihli cevap mektubunda, teslim olmayacaklarını ve kanlarının son damlasına kadar dövüşeceklerini bildirdi. Halbuki Türk Kuvveti 42.000 kişi ve 72 toptan oluşuyordu. Rus kuşatması altında, Türk tarihinde "Plevne Savunması" olarak bilenen bu kanlı direniş, 10 Aralık'a kadar amansızca devam etti. Kuşatmayı yarmak için son bütün gücüyle karşı harekâta geçen Osman Paşa kaleden çıktı ve Ruslarla çetin bir mücadeleye girişti. Tükenen mühimmatına rağmen askeriyle birlikte kahramanca çarpışan Gazi Osman Paşa, yoğun bombardıman altında yaralandı ve teslim olmak mecburiyetinde kaldı. Türk Ordusu 3 kuşatma çemberinden ikisini yarmayı başardı. Ancak neticede teslim olmaya mecbur kaldı.
Kılıcımı vurdum taşa,
Taş yarıldı baştan başa,
Şanı büyük Osman Paşa,
Askerinle binler yaşa...
Savaş sırasında isyan ederek bağımsızlığını ilan eden ve kuşatmada ordusu ile Rusya'ya yardım eden Romen Prensi'nin elini sıkmayan Gazi Osman Paşa, daha sonra Rusya'ya gönderildi. Rus subayları, yarasına rağmen ayağa kalkan Osman Paşa'yı "Bravo!!!" sesleriyle selamlarken General Skobeleff: "Bu yüz, büyük bir kumandanın yüzüdür. O'nu gördüğüme çok sevindim. Gazi Osman Paşa muzaffer bir kumandandır. Teslim olmuş olmasına rağmen O, muzaffer sayılacaktır" diyordu. Osman Paşa derhal Grandük'ün çadırına götürüldü ve yarası muayene edilip sarıldı. Plevne Kahramanları harp tarihini değiştiremediler ise de Türk Ordusu'nun askerlik şerefini de çiğnetmediler. Gazi Osman Paşa serbest bırakıldıktan sonra İstanbul'a döndü; Türk Ordusu'nun Plevne savunmasındaki eşsiz başarısından dolayı Osman Paşa "Gazilik" ünvanına layık görüldü, ve II. Abdülhamid tarafından Hassa Müşirliğine getirildi (1878).
Bu görevine ek olarak Mabeyn Müşirliğini de üstlendi. Osman Paşa, yaşamının son yıllarını Mabeyn Müşiri ve Yaver-i Ekrem olarak geçirerek anılarını kaleme aldı. 1890'a değin geçen olayları kapsayan anıları Mahmud Talat'ın Plevne Müdafaası (1927) adlı kitabında yayınlanmıştır.
Gazi Osman Paşa, iyi dercede Arapça, biraz da Farsça ve Fransızca biliyordu. Ferik Neşet Paşa'nın kız kardeşi Zatıgül Hanımla evlendi. Sultan İkinci Abdülhamid kendisini çok takdir ettiği için iki kızını da Gazi Osman Paşa'nın iki oğlu ile evlendirmiştir Gazi Osman Paşa, 4-5 Nisan 1900 yılında, Cuma günü vefat etti ve Fatih Sultan Mehmed'in türbesi yanına gömüldü.
Kaynakça:
1. Ord. Prof. Enver Ziya KARAL, Osmanlı Tarihi 8. Cilt, Türk Tarih Kurumu Yayınları.
2. Haluk F. GÜRSEL, Tarih Boyunca Türk-Rus İlişkileri, Ak Yayınları.
3.http://www.kimkimdir.gen.tr/
4. http://masters-net.tripod.com/mp3/mehters.htm
5. http://www.geocities.com/gop1878/gop/gazi3.htm
6. Ana Britannica C. 24
7. Yeni Rehber Ans. C. 4